top of page

İhtimamın haritası

Sessizce, acele etmeden, ableist normlardan arta kalan boşluklarda yol alarak görünmez emeğin izlerini takip eden sanat pratiğiyle Ayşesu Zapsu'nun Londra'da sürdürdüğü küratoryal pratik tam da böyle bir alanda konumlanıyor: sanatın, sağlığın ve kolektif ihtimamın kesiştiği, krononormatif zamanın hızına direnen, yavaş ve dayanışmacı bir üretim alanı


ree

Ayşesu Zapsu, Harvest of Feelings, 2025, Etkinlikten görünüm. Fotoğraf: Create London


Ayşesu Zapsu'nun pratiği, sanat dünyasının derinlerine işlemiş ableist yapılarla

hesaplaşmayı merkezine alıyor. Goldsmiths Üniversitesi'nde MFA Curating programındaki

Küratörler ve kurumlar olarak unvanımızı yaşamakta nasıl başarısız olduk? başlıklı

kritik essayinde de sorduğu gibi, sanat kurumları ve küratörler kendi isminin etimolojik kökeninde saklı olan curare- yani "ihtimam göstermek" sorumluluğunu ne ölçüde karşılıyor? Kapitalist üretim mantığının dayattığı sürekli çalışma, düşük ücretler ve erişilemez mekanlar, engelli ve kronik hastalığı olan sanatçıları ve sanat alanında çalışanları en çok etkileyen sorunlar olarak öne çıkıyor.


ree

Hastane koridorlarında yeşeren yaratıcılık

2025 yılında Royal Brompton ve Harefield Hastaneleri'nde düzenlenen Creativity & Wellbeing

Week programının ortak küratörlüğünü üstlenen Ayşesu, sanatı klinik mekanların soğuk duvarlarından içeri taşıdı. Bir hafta boyunca hastalar, aileleri, sağlık çalışanları ve yerel topluluk için tasarlanan atölye çalışmaları, söyleşiler ve etkinlikler, sanatın iyileştirici potansiyelini yeniden düşünmeye davet etti.

Burada sanat, beyaz küp'ün steril sessizliğinden çıkıp yaşamın en kırılgan anlarına dokunuyor.

Bir hasta yatağının başında, koridorda, bekleme odasında gerçekleşen sanat üretimi, sanatın ne

olduğu ve ne olabileceği hakkındaki varsayımlarımızı kökten sarsmayı hedefliyor. Johanna

Hedva'nın Sick Woman Theory'sinde işaret ettiği gibi, kapitalist mantık sağlıklılığı norm kabul

ederek hastalığı ve engelliği geçici, anomali durumlar olarak konumlandırıyor. Oysa Ayşesu'nun

çalışmaları tam da bu normatif varsayımı reddederek, hastalığı ve kırılganlığı deneyimleyen

bedenlerin bilgisini ve zamanını merkeze alıyor.



ree

Duyguların hasadı: Kolektif ihtimam ritüeli

25 Ekim 2025 tarihinde gerçekleştirdiği Harvest of Feelings etkinliği, Ayşesu'nun bakım odaklı küratöryal yaklaşımının belki de en somut ifadesi oldu. Hasat metaforu tesadüfi değil: tıpkı bir bahçede mevsim boyunca yetiştirilen ürünlerin dikkatle toplanması gibi, duygular da bir tür ekim, büyüme ve toplama sürecinden geçiyor. Etkinlik, katılımcıları kendi duygusal deneyimlerini sanatsal bir forma dönüştürmeye davet etti. Bu yalnızca bireysel bir ifade değil, kolektif bir paylaşım alanıydı. Duyguların görünür kılınması, onların tanınması ve onurlandırılması. Hassaslığın zayıflık değil güç olduğunun hatırlanması. Kapitalist sistemde görünmez kılınan, değersizleştirilen duygusal emek - bakım işi, duygusal destek, dinleme, var olma - sanatsal bir pratik aracılığıyla merkeze alındı.


Harvest of Feelings, aynı zamanda crip time'ın (engelli zaman) bir kutlamasıydı. Etkinlik,

normatif "verimlilik" mantığının dayattığı hıza direnen, katılımcıların kendi ritimlerinde, kendi

zamanlarında var olmalarına alan açan bir yapıya sahipti. Ellen Samuels'in "crip time as time

travel" tanımında da belirttiği gibi, engelli ve kronik hastalığı olan insanların zamansallığı

doğrusal değil, gidip gelen, duran, hızlanan ve yavaşlayan bir deneyimdir.


Crip n Care: Bir küratoryal manifesto

Ayşesu'nun Goldsmiths'teki eğitimi sırasında başlattığı Crip n Care projesi, ihtimamı hem bir

yöntem hem de bir siyaset biçimi olarak yeniden ele alan bir küratöryel girişim. Hastalık,

dinlenme ve dayanışma deneyimlerinin, kolektif çalışmanın daha erişilebilir ve sürdürülebilir

biçimlerini nasıl şekillendirebileceğini araştırıyor.

Proje, crip theory ve disability justice (engellilik adaleti) yaklaşımlarını temel alarak, sanat

dünyasında yerleşik ableist yapıları sorgular. Leah Clements ve Alice Hattrick'in Access Docs

for Artists girişimine paralel bir şekilde, Ayşesu erişilebilirliği PR amaçlı bir dekor unsuru olarak

değil, radikal bir politik tavır olarak ele alıyor.

Mia Mingus'un access intimacy (erişim yakınlığı) kavramı burada özellikle yankılanıyor: birinin

erişim ihtiyaçlarını sözle ifade etmeye gerek kalmadan anlayan ve karşılayan o gizemli rahatlık

hissi. Ayşesu'nun çalışmaları, bu tür bir yakınlığı kurumsal düzeyde nasıl inşa edebileceğimizi

sormamızı sağlıyor.



ree

Yavaşlık ve direniş: Krononormativiteye karşı durmak

Ayşesu'nun pratiğini anlamak için belki de Elizabeth Freeman'ın krononormativite kavramına bakmak gerekir: toplumsal düzenin, belirli bir zamansal ritmi (9-5 iş günü, hetero-reprodüktif yaşam döngüsü, verimlilik odaklı zaman kullanımı) normal ve doğal kabul etmesi.

Sanatçının çalışmaları tam da bu normatif zamana direniyor. Slower working models (daha yavaş çalışma modelleri), horizontal collaboration (yatay işbirliği), ve care-centered approaches (bakım merkezli yaklaşımlar) öneriyor. Bu yalnızca engelli ve kronik hastalığı olan insanlar için değil, ableist sistemin altında ezilen herkes için alternatif bir yaşam ve çalışma biçimi sunuyor. Taraneh Fazeli'nin dediği gibi, ableism diğer baskıcı ideolojilerin temel bir bileşeni olarak işlev görüyor. Dolayısıyla ableism'e karşı mücadele, aynı zamanda kapitalizme ve cinsiyetçiliğe karşı mücadeledir.


Jessica Cooley ve Ann Fox'un Crip Curation as Care makalesinde belirttiği gibi, akademi ve

sanat dünyasının "solo çalışma" fetişizmine karşı, Ayşesu kolektif emeği görünür kılan, yatay ve

dayanışmacı bir çalışma modeli öneriyor. Ayşesu Zapsu'nun pratiği, sanatın ne olabileceği hakkında radikal sorular soruyor. Sanat yalnızca galeri duvarlarında mı olur? Küratörün rolü bir seçici mi olmak, yoksa kolektif süreçleri besleyen bir kolaylaştırıcı mı? Sanat bizi nasıl iyileştirir? Ve en önemlisi: kim için iyileştirir? Bu sorular kolay yanıtlar istemiyor. Ama belki de yanıtlara değil, soruların kendisine ihtiyacımız var. Ve Ayşesu'nun işleri, bu soruları sormak için nazik ama ısrarlı bir alan açıyor. The Care Collective'in manifestosunda belirttiği gibi, ihtimam yalnızca bireysel bir sorumluluk değil, kolektif bir çaba. Sanat dünyası bağlamında bu, mevcut normları ve pratikleri yeniden değerlendirmeyi, erişilebilirlik, kolektiflik ve dayanışmayı merkeze alan yeni kurumsal bağlanma biçimlerini mümkün kılmayı gerektiriyor. Tıpkı bir hasat mevsimi gibi, bu pratik de döngüsel. Her son, yeni bir başlangıç. Her toplanan duygu, yeni duyguların tohumunu taşıyor. Ve böylece, adım adım, özenle, sabırla, görünmez ama hayati bir dönüşüm gerçekleşiyor.

Ayşesu'nun bize hatırlattığı şey belki de şu: ihtimam bir lüks değil, hayatta kalmanın koşulu. Ve

sanat, bu kolektif hayatta kalışın araçlarından biri olabilir - eğer cesaret edip ableist yapılarını

sorgulamaya, yavaşlamaya, dinlemeye ve gerçekten ihtimam göstermeye başlarsa...

Yorumlar


All rights reserved. Unlimited Publications.

Meşrutiyet Caddesi No: 67 Kat: 1 Beyoğlu İstanbul Turkey

Follow us

  • Black Instagram Icon
bottom of page