top of page

MAP 2025: İzlenimler

Bağımsız yeteneklere alan açan yapısıyla sanat takviminin dinamik duraklarından biri olan Mamut Art Project, 12. edisyonuyla izleyici karşısında. 14 Aralık’a kadar bomontiada'da devam edecek olan sergide yer alan, farklı disiplinlerdeki üretim pratikleri, malzeme kullanımları ve özgün dilleriyle radarımıza takılan sanatçıları Unlimited okurları için bir araya getirdik. İşte MAP 2025’te dikkatimizi çeken ve ilham verici bulduğumuz sanatçılardan oluşan seçkimiz



ree

Merve Kubat


ree

Merve Kubat’ın defter sayfalarına ve tuvallerine yerleşen portreleri, izleyiciyi tamamlanmamış bir imgeye, henüz bitmemiş zihinsel bir sürece tanıklık etmeye çağırıyor. Sanatçı, figürlerini, onları tanımlayan mekân ve zaman referanslarından kopardığında, izleyiciye sanki şunu soruyor: Toplumsal kimliklerimizden arındığımızda, geriye kalan "ben" nedir? Kubat’ın çizgileri, bilinç ile bilinçaltı arasında gidip gelen, sürekli inşa halindeki bir yapı gibi. Bu portrelerin etkisi, karmaşık içsel çatışmaları dramatize etmeden kolektif hafızamıza eklemesinde ve ruhsal gerilimi sakince yüzeye taşımasında yatıyor.


ree

Sebahattin Yüce


Sebahattin Yüce’nin yağlı boya serisi, gündelik hayatın "çıkmazlarını" ve "hayal kırıklıklarını" pasif birer duygu durumundan çıkararak malzemenin ağırlığıyla sabitlenmiş, net ve tekinsiz birer olay mahaline dönüştürüyor. Sanatçı, şömineli bir odanın sıcaklık vaadini yerdeki lekelerle bozuyor ya da demir parmaklıklar ardına yığılmış sarı not kağıtlarıyla iletişimin, hatırlamanın ve gündelik telaşın nasıl birer enkaz yığınına dönüştüğünü belgeliyor. Yüce’nin etkisi, bu tanıdık mekânları birer sığınak olmaktan çıkararak varoluşsal krizin sahnelendiği birer "bekleme hücresine" dönüştürürken bunu ve yağlı boyanın katmanlı yapısıyla mühürlüyor olmasında yatıyor. Bu imgeler, kendi içsel "kapatılmışlıklarıyla" soğuk bir yüzleşmeye gibi.


Tarık Bolancı


ree

Tarık Bolancı’nın Okuldaki Mezarlık serisi, bir sanat okulunun heykel atölyesini "yaratım ve doğum" yeri olarak tanımlamadığı için çarpıcı. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nin tozlu köşelerinde unutulmuş öğrenci heykellerin fotoğrafları heveslerin ve hayallerin terk edildiği anları gösteriyor. Tamamlanmamış birer vaat, doğmayı beklerken donup kalmış sessiz hayaletler var duvarda. Bolancı’nın siyah-beyaz ve keskin bir kontrasta sahip kadrajları, bu nesneleri sanat eseri adaylıklarından azat ederek varlık ve hiçlik arasında sıkışmış, trajik karakterlere evriltiyor. Bu seri, yaratma cesaretinin ardındaki o kırılgan gerçeğini ya da vazgeçişin soğuk estetiğini ortaya koyuyor.



Dersu Saral


ree

Dersu Saral’ın Fleshware serisinde kadın bedeni toplumsal ve ailevi hafızanın kazındığı bir "direniş mekânı" olarak görselleştiriliyor. Sanatçı, rende, makas veya bıçak gibi ev içi emeğe dair soğuk ve keskin aletleri, tenin kıvrımlarına sıkıştırarak, kadın bedenini nesiller boyu süren "görünmez emeğin" taşıyıcısı olarak yeniden kurguluyor. Endüstriyel ürün kataloglarını andıran bu yayınlardaki seri numaralı imajlar, aslında izleyicinin tüketmeye hazır bakışını (male gaze) tuzağa düşüren zeki birer illüzyon. Seri numaraları gibi görünen kodlar da Saral’ın ailesindeki kadınların isimleri ile doğum tarihleri. Fleshware "meta" estetiğiyle sunulan kadın bedenini, yaşanmışlığın onurlu bir anıtına çeviriyor.



Adil Öksüz


ree

Adil Öksüz’ün Beden Metaforları serisi, suluboyanın akışkan doğasını dijital gözetim toplumunun sınıflandıran, kodlayan ve donduran sertliğiyle birleştiriyor. Sanatçı, buluntu hayvan küpelerini insan tenini andıran lekelerle bir araya getirerek David Lyon’un Gözetlenen Toplum isimli kitabına gönderme yapıyor: Beden takip edilebilir, istiflenebilir bir veri yığınıdır. Küpelerin üzerindeki rakamlar, modern bireyin "özne" vasfını yitirip, dijital ağlarda bir istatistiğe, bir "data nesnesine" dönüşme sürecini belgeliyor. Sanatçı, teknolojinin yarattığı yabancılaşmayı, tenimizde hissettiğimiz damgalanma huzursuzluğu üzerinden, son derece rasyonel ve etkili bir estetikle sunuyor.



ree

Canberk Özcan


Canberk Özcan’ın yirmi tuvalden oluşan Giyinmişler ve Kutsanmışlar yerleştirmesi, en kadim "bir araya gelme" ritüellerinden sofra kavramını, fiziksel ve algısal bir kesintiye uğratarak yeniden kurguluyor. Sanatçı, figürlerin bakışları ve duruşlarıyla vadettiği hikayeyi, tuvaller arasına giren duvar boşluklarıyla sabote ederken izleyicinin sahnenin nasıl inşa edildiğini sorgulayan Brechtvari bir "yabancılaşma" (Verfremdungseffekt) yaşatmak istediğini söylüyor. Klasik resmin aradığı "tamamlanma" hissini reddeden bu parçalı strüktür, aslında modern bireyin en büyük çelişkisini, aynı masada otururken bile birbirine değemeyen insanları ve kopmuş iletişimi, son derece planlı, tuvallerin arasındaki siyah boşluklarla görünür kıldığı bir "bozma" eylemiyle yapıyor. Canberk Özcan’ın kurduğu sofradaki figürler "giyinmiş" yani toplumsal maskelerini takmış, "kutsanmış" yani oynadıkları rollere hapsolmuşlar. O masada oturanlar biz miyiz? Özcan, bu parçalı kurguyla bize "bütünlüklü bir benlik" yalanını unutturuyor ve medeniyet dediğimiz o şık ritüelin hemen altında yatan vahşi, parçalı ve tekinsiz gerçeği gösteriyor.



ree

Ercan Kabadayı


Ercan Kabadayı’nın Ankara Pavyonu serisi, başkentin gri ve bürokratik hafızasını, pavyon metaforunun vadettiği yapay parıltı ve tekinsiz mekânlarla birleştirerek yeniden inşa ediyor. Sanatçı, metninde şehri insanlarla var ettiğini söylese de, tuvallerine sızan asıl duygu, mekânın insanı yutttuğu ontolojik yalnızlık. Duvarda beliren gölgeler, perdenin arkasına sığınan ışık huzmeleri veya bir çatıda tek başına dik duran mont, bize kentin sanki bir saklanma alanı olduğunu anlatıyor. Kabadayı, Ankara’nın sokaklarını resmederken sanki Heidegger’in Unheimlich kavramını görselleştiriyor: Evin içi bile dışarının tehdidi altında ve sokaklar geçiciliğin sahneleri... Resimlerdeki ışık, boşluğu ve yokluğu dramatik bir şekilde vurguluyor ve sanki yalnızlığı aydınlatmak için çizilmiş.




Bilgesu


Bilgesu’nun Rutin Melankoli serisi, evin mahrem ve güvenli olduğu varsayılan sınırlarını ihlal ediyor. Gündelik hayatın içine sızmış can sıkıntısını, mavi koltukta uzanan ama dinlenmeyen bir figürde gösteriyor: boşlukta asılı kalmış bir an. Kenara atılmış boş ilaç tabletleri, dolup taşan küllükler, modern insanın "şimdi"den kaçma ve varoluşunu uyuşturma çabasının birer tortusu gibi. Lavabo başında, loş bir aynanın karşısındaki el yıkama sahnesi ise sanki benliği siliyor. Bilgesu'nun melankolisinde romantik bir hüzünden, kendi yarattığımız konforlu kafeslerimizde nesneleşiyor.



ree

Emre Tura


Emre Tura’nın Boşlukta Birikenler serisinde gördüğümüz mekânlarda mimari anıların hapsolduğu teatral birer "hafıza kutusu" yaratıyor. Sanatçının derinlik algısıyla oynayan monokrom odaları Gaston Bachelard’ın Mekânın Poetikası'nda değindiği "terk ediliş müzelerine" benziyor. Devrilmiş sandalyeler, boş masalar ve dağınık kitaplıklar işlevini yitirmiş eşyalar... Tura’nın kurduğu bu sahnelerde yaşam olmaması mekânların derinliğindeki sessizliğin yankısı gibi duyluyor.




Mustafa Aydoğan


Mustafa Aydoğan’ın Su Yolunda yerleştirmesi genişleyen ve büzülen bir ritme dönüştürüyor. Sanatçı, Hasanoğlan Köy Enstitüsü’nde bulduğu tarihsel görüntüyü suyun akışkanlığıyla yıkıyor ve geçmişi sürekli "şimdi"ye sızan ve hemen geri çekilen bir hayalet gibi kurguluyor. Suyun geri çekilerek arkasında bir boşluk bırakması, tıpkı bir canlının soluk alıp verişi gibi: mekânı kalp atışlarını taklit eden organik bir beden gibi gösteriyor. Aydoğan’ın kurduğu bu döngüsel sistemde su, unutma ile hatırlama arasında gidip gelen bilincin ta kendisi. İzleyici, bu akışa baktığında her temasta mekânın nasıl yeniden inşa edildiğine ve sonra tekrar sessizliğe nasıl gömüldüğüne şahitlik ediyor.

Bütün yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir. Yazı ve fotoğrafların tüm hakları Unlimited’a aittir. İzinsiz alıntı yapılamaz.

All content is the sole responsibility of the authors. All rights to the texts and images belong to Unlimited.

No part of this publication may be reproduced or quoted without permission.

Unlimited Publications

Meşrutiyet Caddesi No: 67 Kat: 1 Beyoğlu İstanbul Turkey

Follow us

  • Black Instagram Icon
bottom of page