top of page

Hiçliğin ağırlığı

Deniz Gül’ün 5 Kişilik Bufet sergisindeki ev içlerinden, B.İ.M.A.B.K.R. sergisinin karakterlerine ve Loyelow ile de sokaklara taştığı hikayesi, belki de son basamağıyla Meydan’a çıkıyor. Kendi izini silerek varlığını daha da hissettirdiği bu namevcut alan-işi deneyimlemek isteyenler sergiyi Yapı Kredi Kültür Sanat'ta 27 Kasım’a kadar ziyaret edebilir


Yazı: Elâ Atakan





Deniz Gül, duygusal ve görsel anlamda çöküntüye uğradığı bir Beyoğlu zamanında umut vaat eden estetiği, şeffaflığıyla Akdeniz Heykeli’ne ev sahipliği yapan ve yenilenen Yapı Kredi Kültür Sanat binasının içine bir koyu gri oyuk, namevcut bir mekan yaratmış.


Sergiye binanın saydam cephesinden tarihin farklı dönemlerinin önemli olaylarına tanıklık eden Galatasaray Meydanı’nın hakimiyeti ve gün ışığı eşliğinde giriyorsunuz. Deniz Gül’ün kendi deyimiyle bu ‘avlunun’ girişinde de aynı ışık sizi hala takip ediyor. Ama birkaç adım sonra, tam anlamıyla dört duvarın tam ortasında, boşlukta, kendinizle kalıyorsunuz. İşlerden önce duvarlar sizi sarsıyor. Tedirgin edici ama tekinsiz değil, steril bir gri ile örtülmüş bu duvarlarda, yerde, köşelerden itina ile taşmış, ölçülü çıkmış ve zariflikle kazınmış Deniz Gül’ün işlerini görüyorsunuz: Köpük, Köşe, Reflektör, Basamak, Hat.





Deniz Gül’ün önceki işlerinin aksine, iktidar mekanın ortasında tüm ağırlığıyla yükselmiyor. Solunan gri havanın içine sinmiş, hiçliğinin ağırlığıyla size boyun eğdiriyor. İşlerle aranıza bir mesafe koyuyor. Dokunmayı aklınızdan bile geçirmiyorsunuz. Oysa ki, Köşe’nin pütürtüsü, Köpük’ün çıkıntılarına dokunabilir ve Hat’ın mükemmel oyuğunda parmağınızı sürtebilirsiniz. Ama yapmıyorsunuz. İşler mekanın boşluğunda, havada asılı ve hafif durmalarına karşın, kendi anlamları ve varlıklarıyla Deniz Gül’ün önceki işlerinden Vitrin kadar bir ağırlık taşıyorlar. Ve bu ağırlık beraberinde soruları ve sözü size bırakıyor. Sınırların titizlikle çizildiği, insansız, hayvansız, duygusuz bu meydanda açılan her alan özgürlük müdür? Bu alanda ve alanla istediğimizi yapabilir miyiz? Sadece on kişinin aynı anda ziyaret edebildiği bu mekanda, yan yana durmanın, değmenin, yüzümüzü kapamadan konuşmanın tehlikeli sayılabileceği bir dönemde, bize açtığı bu boşlukla, sanatçı meydanın yüzeylerine kendi yazımızı yazmaya bir noktada mecbur bırakıyor.


Solda: Köpük, 2020

Sağda: Köşe, 2020


Bir müddet sonra, bu iç avluyu, terk edip Meydan’ın başka kuytularına doğru yürümeye başladığımda, tedirginliği arttıran Geçit’ten geçerken, karanlığın içerisinde, terk edilmiş hastane koridorları, okullar ve kamusal diğer alanlar geçiyor zihnimden. Tek bir enstalasyon olarak da görülebilecek bu sergide, Meydan’ın öteki kısımları da, bu dönemde elimizde olmadan teslim olduğumuz devleti çağrıştırıyor. Ve başladığımız noktaya geri dönüyoruz; insanları bir araya getiren geniş ve açık hava alan anlamına gelen Meydan’ın tam zıddına içeriye, gizli mabete, bir sığınağa… Geçit’ten sonraki bu yeni bakışla, Reflektör gözümde daha da imgeleşerek, bilinmeyen bir inancın işaretini anımsatıyor bulunduğu yüzeyde.


Ağırlığın aksine boşluk, derinlik yerine yüzey, nesne yerine eylemle bu sergide çalışan Deniz Gül, önceki işlerine eşlik eden yazının, ürettiği kitapların, sözünün yerini, meydanını boş bırakarak ziyaretçinin düşüncelerine bırakıyor. Belki de tüm bu geçmişsiz, geleceksiz, şimdisiz söz ve eylemden oluşan, değişebilir ölçülerde ziyaretçinin zihninde yankılanan çağrışımlar da, Paket işini yaratıyor.


Deniz Gül’ün 5 Kişilik Bufet sergisindeki ev içlerinden, B.İ.M.A.B.K.R. sergisinin karakterlerine ve Loyelow ile de sokaklara taştığı hikayesi, belki de son basamağıyla Meydan’a çıkıyor. Kendi izini silerek varlığını daha da hissettirdiği bu namevcut alan-işi deneyimlemek isteyenler sergiyi Yapı Kredi Kültür Sanat'ta 27 Kasım’a kadar ziyaret edebilir.




bottom of page