Her şey çoktan bitti, her şey çoktandır yaşanıyor
- Berfin Küçükaçar
- 13 Mar
- 3 dakikada okunur
Merve Denizci’nin Süregelen bütün bu şeyler arasında başlıklı kişisel sergisi 22 Mart’a dek Martch Art Project’te devam ediyor. Denizci ile pratiğinde nesnelerle kurduğu ilişkiye dair konuştuk
Röportaj: Berfin Küçükaçar

Merve Denizci, Fotoğraf: Berk Kır
Serginin de çıkış noktası olan yapıttan, Bugün ve Her Zaman Kendime Güveneceğim’den başlamak isterim. Hikâyesi pandemi döneminde kaldığınız odaya dayanan yapıtın sergisinin kavramsal çerçevesini nasıl oluşturduğunu sizden dinleyebilir miyiz?
Pandemi döneminde kaldığım oda benim aynı zamanda ergenlik ve erken yetişkinlik çağımın bir kısmının geçtiği odaydı. Bu odada değişmeyen şey devasa köşe dolaptır. Belki başka odada olsa bu kadar büyük algılanmayacak olan gardırop odanın da küçüklüğüyle olduğundan daha da devasa algılanıyor ve pandemi yasaklarının hissettirdiği sıkışıklık hissini daha da arttırıyordu. Yıllardır dolabın üzerinde duran, tahminimce bir gençlik dergisinden çıkan ve üzerinde “Bugün ve her zaman kendime güveneceğim” yazan etiketi oraya yapıştırmamın nedeni bu karşısında insanın küçük hissettiği nesneye bir cevap olabilir diye düşünüyorum. Dolayısıyla bahsi geçen resmi L biçimde bir dolap gibi değil de izleyicinin üzerine doğru giden bir paravan biçiminde yapmamın nedeni söz ettiğim etkiyi görselleştirmekti. Bu görselleştirmeyle bir süredir odak noktam olan resmin fiziksel etkisine başka bir boyut kazandırmıştır.
2019 yılında Barın Han’da gerçekleştirdiğim Salon isimli kişisel sergimde resmin fiziksel yönünü resim yerleştirme ve resmin içindeki öğelerin adeta soyut nesneler halinde resmin dışına taştığı yerleştirmelerle resmin diğer nesnelerle olan ilişkisini, diğer nesneler gibi kütlesi olan bir nesne olduğunu vurgulamaya çalışmıştım. Fakat Bugün ve Her Zaman Kendime Güveneceğim tuvalin kalınlığıyla değil resmin illüzyonuyla izleyicide fiziksel bir etki bırakıyor.

Merve Denizci, Bugün ve Her Zaman Kendime Güveneceğim, 2022, Tuval üzeri yağlı boya
Martch Art Project’in Pera’daki mekânında gerçekleşen serginiz -Bugün ve Her Zaman Kendime Güveneceğim isimli yapıtın dışında- izleyiciye tek bir yerleştirmenin içindeymiş izlenimi veriyor gibi hissediyorum. Bu parçalı haldeki yapıtların birbiriyle ilişkisi hakkında ne söylemek istersin?
Öncelikle şunu söyleyebilirim ki; nesneleri (buna resim de dahil) bir araya getirirken ya da yerleştirirken tek tek onların ne olduğundan çok birbirleriyle olan ilişkileriyle ilgileniyorum. Bu nesnelerden biri oradan ayrılabilir ve yerine bir başka nesne gelebilir; böylece ilişki ağı başka bir hal alır. Biz de bu ağın içine pekala yer alabiliriz. Nesneler, biz ve mekân arasında sürekli güncellenen bir ağ olabilir. Ben bu ağın oluşması için çeşitli nesneler kullanıyorum: Resim, hazır nesne, kurgulanmış nesne, mekân ya da mekândan bir öğe (merdiven, pencere, zemin) vurgusu gibi. Nesnenin özerkliğinden çok, dışarıya açılan ve diğerlerinden değer olarak bir farkının olmadığını göstermek istiyorum. İMÇ’den ödünç aldığım bir tentenin karşısındaki resimle eşit bir ilişki içinde olması, birinin diğerini tamamlayan, parçadan bütüne ulaşmaya çalışmayan bir ilişki içinde olması… Sanırım bu izleyiciyi serginin içinde bir yerde, bir parçası olarak hissettiriyor.
Resmin nesne olma durumu, uzayda kapladığı alan üzerine düşünüyorsunuz. Planlandı, tesadüflere bırakıldı isimli işiniz de buna bir örnek bence. Yapıtın tuvalden taşıyor olma hali bu düşüncelerin bir yansıması mı?
Tam olarak öyle. Hatta bu iş ne resim ne de heykel, üç boyutlu bir işin duvara asılmak için tasarlanmış hali gibi. Tasarlamak diyorum ama isminden de anlaşılacağı gibi tesadüflere bırakılmış birçok yanı da var: Boyası, boyanın formu, malzemelerin bir araya gelişi... Bunların her biri yine benim seçimime dayansa da işin genel formundaki oran orantı hesabı gibi insan aklına dayanan bir tasarımla işlenmedi.
Merve Denizci, Süregelen bütün bu şeyler arasında sergisiden görünüm, Martch Art Project izniyle, Fotoğraf: Zeynep Fırat
Serginin adının nereden geldiğini merak ediyorum. Süregelen bütün bu şeyler arasında, bir değişime göz kırparken cümle bitse sabit ve değişmez bir olgudan bahsedecekmişsiniz gibi geldi benim kulağıma. Siz ne düşünüyorsunuz bu konu hakkında?
Ben bunu sergiyle ilgili bir şeyler yazarken buldum. Demek istediğim, içinde yaşadığımız hayat tarihin izleriyle dolu. Tarihin izleri dediysem eski şeyler akla gelmesin, eskinin güncellenerek günümüze kadar değişerek ve dönüşerek gelmesinden söz ediyorum. Bu anlamda hiçbir şey bitmedi, sürekli devam ediyor. Bir antik sütunu düşünelim; kendisi hâlâ hayatımızda, belki formu daireden kare ya da dikdörtgene döndü ama işlevi ve hayati olması hâlâ sürüyor. Maddenin formlarını bir kenara bırakırsak, kölelik, monarşi, gerçekten tarihte mi kaldı?
“Her şey çoktan bitti, her şey çoktandır yaşanıyor. Süregelen bütün bu şeyler arasında ikisi birbirinden nasıl ayrılır?” Serginin ismi deftere aldığım bu nottan çıkmıştı.

Merve Denizci, Süregelen bütün bu şeyler arasında sergisiden görünüm, Martch Art Project izniyle, Fotoğraf: Zeynep Fırat
Yapıtlarınızı anlatış şeklinizde hiçbir şeyin tekil olarak var olamayacağını satır aralarında vurguladığını hissediyorum. Her formu düşünürken kökenine inmek istiyor gibisiniz. Sergideki yerleştirmenizde yer alan rüzgâr gülü de bu düşünme şeklinin bir yansıması. Yapıtın o parçasından bahsedebilir misin bize?
O rüzgâr gülü bir gemiden alıntı. O gemi dedemin çalışanı olduğu ARAR gemisi. Ben küçükken İstinye Koyu’nda dururdu ve her oradan geçtiğimde rüzgâr gülünün hızla dönüşüne büyülenerek bakardım. Çocukların yetişkinlere oranla daha çok bilimsel sorular sorduğu söylenir. Benim de rüzgâr gülünün dönüşünden etkilenmemin nedeninin arkasında bilimsel bir açıklama vardı. Yetişkin olduğunda bu fiziksel olaya aşina olduğun için büyüleyici gelmez. Fakat bu parçayı sergiye dahil etmemin daha önemli bir nedeni var o da daha sonra gerçekleştireceğim bir çalışmayla köprü kuracak olması.
Comments