top of page

Her masal bir rüya: Dünyadan çıkış yolları


Çoklu disiplinlerdeki etkinliklere ev sahipliği yapan Cappadox 2017’nin çağdaş sanat sergisi Dünyadan Çıkış Yolları mayıs ayından bu yana ziyaretçiyle buluşuyor. Küratörlüğünü Fulya Erdemci, Kevser Güler ve Ilgın Deniz Akseloğlu’nun üstlendiği program, Kapadokya Bölgesi’nde Uçhisar, Keyişdere (Göreme) ve Avanos beldelerinde sergileniyor. Bu sene üçüncüsü düzenlenen etkinliğin başlığı; yazar, şair ve sanatçı Sami Baydar’ın 1990 tarihli aynı başlıklı kitabını selamlıyor. İki kardeş Yazgülü ve Engin’in diyaloğuyla açılan Dünyadan Çıkış Yolları'nda, Engin: “Dünyadan çıkış yollarını, yalnızca odalara kapatılmış çocuklar bilir,” der. Bu alıntıdan hareketle, bu yılki sergide, eylemin yetersiz, hatta olanaksız kaldığı durumlarda, sanatın işaret edebileceği özgürlüğe ve şiirsel eylem ile dünyayı yeniden kurma ihtimali öneriliyor. Dünyayı yeniden kurma çağrısı, düşünceden öte olup görünür olmayana ulaşmak için anlam ve hisler üzerinden ilerlemeyi hatırlatabilir mi? Bu hafta sonu sergiyi gezmek için son şansınız.

Alper Aydın - Barınak (2017) - (Performans) Fotoğraf: Furkan Temir

Mayıs ayında baharın gelişi ile Hızır ve İlyas’ın buluşmasını bahane edip, kah ateşlerden atlayıp, kah gül ağacı arayıp sabahın köründe deniz havası almış olabiliriz. Nihayetinde birkaç dileği doğanın kulaklarına yetiştirmek derdindeyiz. Kişisel dileklerin ötesinde; gezegeni, ihtiyacı olan huzura kavuşturmak için yapılabileceklerimiz, bir çıkış noktamız, var mı? Volkanik yapılarıyla göğe yükselen peri bacalarını barındıran büyüleyici bir coğrafyaya tanıklık eden Kapadokya, üçüncü kez misafir ettiği Cappadox 2017’deki çağdaş sanat programında, şiirsel eyleme doğru meyledip Dünyadan Çıkış Yolları'nı arıyor. Turistik bir kaçış rotası olmaksızın; ayaklarını toprağa basıp geçmeyen, ayakları altındaki toprağa Dünya’nın “kaide”*si olarak yaklaşıp “daha eşitlikçi bir yoldaş”** olmanın yollarını araştırıyor. Zihnin, düşüncenin ötesindekine, görünür olmayana doğru yöneldiği bir anlayışla, şiir ile özgürleşmeyi denemek mümkün müdür? Bu seneki temanın ilham aldığı Sami Baydar’ın, şair Necmi Zeka ile gerçekleştirdiği söyleşideki ifadelerine işaret edelim: “Büyükbabam bana çocukluğumda dua öğretti. On dokuz yaşımdan beri dua okuyorum her gün. Uyumadan önce dua okuyup yatıyorum. Uykudan önce. Masaldan sonra. Dualar okuyup uyuyorum. Düşlerimiz bunları öğretir. Her masal bir rüya. Rüyalarsa, dünyadan çıkış yolları.”***

Kayseri’ye olan yolculuğuma eşlik eden Sami Baydar’ın şiirsel Sese Gelen Sevgili kitabı, Kapadokya’ya doğru araba yolculuğunda yerini sarı ama soğuk renklerle çevrelenmiş ulu Erciyes Dağı manzarasına bıraktı. Kapadokya’nın yırtıcı ve büyüleyici coğrafyasında, ülkenin en uzun nehri Kızılırmak, seramik ve kiremit üretimi gibi toprağın farklı biçimlerine hayat veriyor. Toprağın şekillendirildiği, pişirildiği, saklandığı, ayrılıp birleştirildiği alanlara yerleştirilmiş farklı sanatsal üretimlerini bölgeye yayılmış peri bacaları izliyor. Doğanın sert ve yırtıcı şartlarıyla oluşmuş bu yapılar, insanların tabiat üzerindeki ‘sözde’ iktidarıyla dalga geçen anıtlar gibiler.

İnsan merkezli bir bakıştan uzaklaşma hedefiyle; sergi, savaşlarla, kitlesel göçlerle, küresel çevre problemleriyle gitgide daha karmaşık hale gelen günümüzü anlamlandırmak için zihin açıcı yeni diller, yaratıcı biçimler, alternatif yöntemler ve pratikler önermeyi diliyor. Böylelikle, mutlak fiziksel kısıtlılığın, içinde bulunduğumuz gerçekliğin ötesine geçebilen, ve hatta onu dönüştürebilen hayal gücünü tetikleyen bir yöne doğru adım atmak üzere Kapadokya bölgesinden başlıyoruz.

Halil Altındere - Uzay Mültecisi (2016) Fotoğraf: Furkan Temir

Halil Altındere - Uzay Mültecisi (2016) Fotoğraf: Furkan Temir

Açık havada sergilenen eserlerin bulunduğu Keyişdere Vadisi, çevresindeki peri bacalarıyla büyülenmeye fırsat vermeyen ve serginin küratörlerinden Fulya Erdemci’nin ifadesiyle, “Kapadokya’nın pagan tanrıları tarafından yağmur ve dolu fırtınalarıyla sulandığımız” ve toprakla yıkandığımız bir deneyime sahne oldu. Tabiatın benzer bir iklimde sürdürdüğü 18-21 Mayıs tarihleri arasındaki ziyaretimde Dünyadan Çıkış Yolları sergisini layığıyla deneyimlediğime inanıyorum. Doğa ile birebir iletişimin değerli olduğu bu serginin farklı alanlardaki yerleşimlerini hatırlatmakta fayda var. Chaupisat Kardeşler, Deniz Gül, Erdağ Aksel, Guillaume Bijl, Hector Zamora, İris Ergül, Mehmet Ali Uysal, Nermin Er ve Yaşam Şaşmazer’in açık havada sergilenen yerleştirmeleri Keyişdere Vadisinde yer alıyor. Kapadokya’nın farklı alanları üzerine araştırmalar gerçekleştiren Annika Erikson, Lara Favaretto, Serkan Taycan, Yasemin Özcan’ın eserleri ve Halil Altındere’nin çekimlerini kısmen Kapadokya’da gerçekleştirdiği, Uzay Mültecisi de Avanos’taki Sofa Otel, Hacı Nuri Bey Konağı ve Avanos Parkı’nda sergiliyor. Ayrıca, program kapsamında, Alper Aydın ve Karin Sander bölgenin katmanlı coğrafyasına performatif öneriler sunan girişimlerde bulundular.

Mehmet Ali Uysal - Kağıt Uçak (2017) Fotoğraf: Furkan Temir

Mehmet Ali Uysal’ın Kapadokya Bölgesi’ndeki en büyük ve en yüksek peri bacası olan Uçhisar Kalesi’ne ve meydanına yerleştirilmiş Kağıt Kayık ve Kağıt Uçak heykelleri, yerleştirdikleri alanla uyum ve kontrast üzerinden bir ilişki kuruyor. Çocukluğa ait masum bir meşgaleye işaret eden dev kağıt kayık heykeli, denizden uzak, bir kalenin tepesinde yer almış; belki Kızılırmak’ı gözlüyor. Bir diğer deyişle, bölgenin en yüksek noktasındaki kale’yi ‘tutmuş’ bir çocuk ‘tuhaf bacalarla dolu’ coğrafyada suya ulaştırmak istediği kayığını nasıl hareket ettirir, içine kimleri alır; bu oyun alanına kimleri dahil etmek istemez? Öte yandan, Kapadokya tarihinde bu coğrafyanın bir dönem sular altındaki jeolojik geçmişi, bu iki heykel yerleştirmesine olan bakışımızı farklı bir noktaya daha taşıyor. Dünya’nın insanlık tarihinden çok daha maziye dayanması ve dönüp değiştiğinin gerçeği, bugünün yerleşik düzeninin kırılganlığına işaret ediyor. Daimi devinim içindeki doğa, günümüzün kitlesel göçler ve küresel çevre sorunlarıyla boğuşan insanlık dahil, her şeyi yerinden edebilir mi? Yeryüzündeki canlılar doğanın devinimi içerisinde göçmen midirler?

Deniz Gül - Arzunun Kanatları (2003 - 2017) Fotoğraf: Furkan Temir

Deniz Gül’ün Keyişdere Vadisi’nde sergilenen Arzunun Kanatları başlıklı eseri çatılarda görmeye alışkın olduğumuz kiremitlerin toprağa çakıldığı tuhaf bir durumu betimliyor. Gül’ün 2003 tarihli heykel yerleştirmesinde, geleneksel kullanımında koruma hedefli kiremitler; sanatçıyla aramızdaki sohbet esnasında yoğun yağmur yağışıyla bir oluk görevini gördü, su kanatların arasından kolaylıkla aktı, toprakla buluştu. Dikey ve yatay olmak üzere farklı yönlerde yerleştirilmiş bir doku oluşturan eser, Gül’ün ifadesiyle “uçmak-yere düşmek, kanatlanmak-topraklanmak” gibi ikili durumlara işaret ediyor. Arzunun özgürleştirici gücünü melek imgesi üzerinden, insan bedenine oranla devasa büyüklükte sunan eser, mitolojik bir anıt hissi veriyor. İzleyicisini katılımcıya dönüştürmeyi amaçlayan Arzunun Kanatları, Gül’ün de hatırlayacağı gibi, yer aldığı vadide yaydığı enerjiyi kanıtlayacak kavuşmalara sahne olmuştu.

Yaşam Şaşmazer - Tahribat (2017) Fotoğraf: Furkan Temir

Yaşam Şaşmazer’in Tahribat isimli eseri, bulunduğu Keyişdere Vadisi’nin tarihindeki keşişler ve azizlerin inzivaya çekilme, doğaya ve toprağa sığınma hissine odaklanıyor. İstila, bozulma ve yıkım gibi temaları merkeze alıyor. Yaş ahşaptan üretilmiş heykel, insan ile doğa arasındaki ilişkiye, bu ilişkideki çelişki ve sorunlara odaklanıyor. Şaşmazer’in ifadelerine göre, sanatçı, sergi için ürettiği heykeli, büyükçe ve tek parçalık bir ıhlamur ağacından yontmayı tercih etmiş, çünkü ağacın üzerinde zamanın izlerini görmek, takip etmek, doğanın üzerindeki etkisini görmek istemiş. Sanatçı, “dünyayı dönüştürmek, kendimizi dönüştürmek, yeniyi oluşturabilmek için eskiyi ‘öldürmek’” gibi düşüncelere değiniyor. Şaşmazer’in heykel figürünün, kendini doğaya bırakmış, yoga pratiğindeki çocuk pozunu andıran bir biçimde iki kaşı arasındaki üçüncü gözünü toprağa yerleştirip zihnini sakinleştiriyor olması mümkün. Bir diğer bakışla, gözden uzak, karanlık bir mağarada içe dönüp toprağa kapanmış bir kadın figürü, yenilenmek üzere, koza uykusuna uzanmış gibi görünüyor. Doğa tarafından işgal edilmiş, ağaç bedenini mantarlar ve yosunlar kaplamış. Bir çeşit inziva, yada ibadet veya teslimiyet duygularını hatırlatan Tahribat eseri, insanlığa doğa ile barışma ve bütünleşme çağrısında bulunuyor olabilir mi? Diğer yandan da, farklı bir gelecek için, bir çıkış yolu bulmak için, kendimizi doğaya tabi kılarak dönüştürmemiz mümkün mü?Deniz Gül ve Yaşam Şaşmazer’in komşu olacak şekilde yerleştirilmiş eserleri üzerine konuşurken; Gül, Şaşmazer’in “yuvasını bulmuş melek kadın” olarak nitelendirdiği heykel figürüne kozasından çıkmaya hazır olduğunda, Arzunun Kanatları’yla yeniden doğabileceğini ifade ettiğini not edelim.

Nermin Er - Yanyana (2017) Fotoğraf: Furkan Temir

Nermin Er - Dinle Serisi (2017) Fotoğraf: Furkan Temir

Nermin Er’in hem Keyişdere Vadisi’nde hem Avanos Parkı’nda sergilenen Dinle Serisi şiirsel ve mizahi bir yerleştirme. Kapadokya’nın vadilerinde yüzyıllardır yankılanan sesler -kayalar, çalılar, su, yer, gök- sesi toplamak için büyük konik formlar ve dolambaçlı borular içeren heykel yerleştirmesinden deneyimlenebiliyor. Sanatçı, sergi için ürettiği Dinle Serisi’ni, “mekanın coğrafi özelliklerinin yanı sıra tarihi, çok sesli bir koro gibi algılanabilir mi?” sorusuna, “kendini yenileyen, hayata dahil olan bir koro” hayaliyle kurguluyor. Kelimelerin form değiştirip kaybolduğu ancak sesin evrende kaybolmadığı bilgisinden yola çıkıp, bu ebedi titreşimlerin yaydığı duyguları insanlara aktarmayı hedefliyor. Vadinin sesleri beş gruba ayrılıyor: ağacı, kayayı, toprağı, nehri ve (iki kulakla tecrübe edilebilen) vadiyi dinlemek. Kulaklarımı bu büyük konik formlara yaklaştırdığımda, dalga seslerini iletecek deniz kabuklarından çok daha çeşitlisini; Kızılırmak’ın akışını, nehirdeki agresif kazların bağırışlarını, sallanan köprüdeki telaşlı adımları dinlediğimi anımsıyorum. Sanatçının, Keyişdere Vadisi’nde yer alan güvercinlik mağarasındaki Yan Yana isimli mekansal müdahalesi, Er’in önceki işlerinden hatırlayacağımız kırılgan ve minik kağıt iskelelerden oluşuyor. Hem insan hem doğa tarafından müdahale edilmiş bu coğrafyada, sergilediği hassas kağıt işlerinde kent ve kültür inşaatlarının araştırmasına işaret ediyor.

Yasemin Özcan - Dünyadan Çıkarken (2017) Fotoğraf: Furkan Temir

Yasemin Özcan’ın sergi için ürettiği projelerinde, Avanos’ta nesillere yayılan çömlekçilik geleneğini ve farklı seramik atölyelerinin üretim biçimlerini takip etti. Hacı Nur Bey Konağı’nda izlenebilen Toprak Hepimizin Anası isimli video çalışmasında, toprağa ve toprakla iç içe geçmiş bir üretim biçimi olarak seramik geleneğine odaklanıyor. Özcan, video çalışmasında seramik kültürünün gündelik yaşam içindeki izlerini takip ederken, kentlerde topraktan uzak yaşam biçimlerimizde doğanın zamanını kaçırdığımıza işaret ediyor. Avanos’taki usta ve atölyelerden derlediği gözlemlerle, doğanın zamanına eklemlenmiş şarapçılık ve bağcılıkla, toprak ve seramik işçiliği arasındaki ilişkileri izleyiciye sunuyor. Özellikle İkizler seramik atölyesiyle sürdürdüğü iletişiminde; sanatçı, bağcılıkla ürettikleri şarabı çömlekçilikle şekillendirdikleri kaplarda tüketebilmelerini, yani toprağın ve nehrin tüm nimetlerinden yararlanan, son derece pratik üretim açığa çıkarıyor. Doğanın sunduğu kaynakları sömürmeden ve sürdürülebilir bir biçimde kullanmak mümkün mü?

Özcan’ın Dünyadan Çıkarken başlıklı kolektif kamusal heykeli, ortak üretim ve dayanışmanın, dünyadan çıkışın yada dünyayı bulmanın bir yolu olması ihtimalini dillendirme amacıyla Avanos Parkı’nda sergileniyor. Seramik bölümünde eğitim görmüş sanatçı, malzemeyle şimdilerde güçlü bir barış yaşadığını, “(insanın değil de) toprağın özne olduğu, toprak ile hemhal olunan” bir üretimi değerli bulduğunu belirtiyor. Özcan, Dünyadan Çıkarken ile seramik gibi kırılgan bir malzemeyle, birlikte üretme fikrine işaret ediyor. Sergilendiği alandaki parkın ağaçlarına özenerek göğe doğru yükselen bu kolektif heykel, üst üste yerleştirilmiş ve farklı seramik atölyelerinde üretilmiş çömleklerle çeşitli üretim biçimlerini temsil ediyor. Hem kaynağını hem zeminini topraktan alarak çoğalıp çeşitlenen heykel, göğe doğru hareketiyle çıkışa adım atıyor.

Dünyadan Çıkış Yolları çağdaş sanat programının bölgeyle olan iletişimi, kent merkezli ve tepeden bakan bir anlayışın aksine Kapadokya’nın kültür ve sanat üretimini gözeten bir planla kurgulanmaya odaklanmış. Küratörlerden Fulya Erdemci ve Kevser Güler’in ifadelerine göre, programın Kapadokyalı danışmanlarının, ekibi Mükremin Tokmak, Muharrem Gürdal, Mustafa Kaya, Selami Şahin ve Nurettin Mantar’ın kişisel ve tarihsel arşivleriyle buluşturması çok değerli. Araştırma ve koordinasyonunu Gaye Gönülal’ın gerçekleştirdiği arşiv sergisi Avanos’taki Hacı Nuri Bey Konağı’nda sergileniyor. Sergiye paralel programda, 2015’te kurulmuş ve bölgedeki zanaatkarlar, sanatçılar ve akademisyenleri bünyesinde barındıran Kapadokya Sanat İnisiyatifi işbirliğiyle Museum Hotel’de bir sergi düzenlendi. Liberal mi, Mekanik mi? sorusu eşliğindeki sergi, Göksun Yener, Savaş Kurtuluş Çevik, Kaan Sarı, İsmail Başer, Uğur Yayla, Gabriel, Almut Wagner, Özkan Arı, Kurt Link, Aydın Avcı ve Naile Bozkurt’un katılımıyla ziyaretçiyle buluştu.

Mesken edindiğimiz dünyayı yeniden kurmak için hızlandırdığımız adımlarımızı Kapadokya’da serinletmek mümkün. 12 Haziran’a dek devam eden Dünyadan Çıkış Yolları sergisi vesilesiyle; tabiatın zamanını gözleyen, toprağı, nehri, vadiyi, kayayı, ağacı dinleyen, toprağa kapanıp ona teslim olan, kolektif üretimle göğe yükselten, kanatlanıp tekrar toprakla buluşan deneyimlerle buluşmanız ısrarla önerilir.

 

DÜNYADAN ÇIKIŞ YOLLARI SERGİSİ FOTOĞRAF GALERİSİ

* Kaide sergisi, Collectorspace, 8 Mart-31 Mayıs 2017

** Fulya Erdemci: Çelenk Bafra ile Cappadox 2017 üzerine, Açık Radyo, Hariçten Sanat Programı, 5 Haziran 2017

*** Söyleşi: Necmi Zeka-Sami Baydar, Kitap-lık, sayı 76, Ekim 2004, Sese Gelen Sevgili, sf. 11

bottom of page