top of page

Hak, hakiki, hakikat...

Murat Alat'ın unlimitedrag.com üzerinden yayınlanan Egzersizler isimli serisi şiirde gizli hakikat üzerine düşünen yazısıyla devam ediyor


Yazı: Murat Alat



Her şey akıp gider bir katı hüzün kalır.*


Biz Sırrı Süreyya Önder’de hakikati gördük. 


Her şey son sürat akıp giderken, gökler uzun süredir güvenilmez ayağımızın altındaki toprak ise tarumar edilmişken varoluşun hengamesi içinde yitip gitmekten bizi koruyacak o nirengi noktasını, hayat denen saçmalığa anlam katacak bir tutam iyiliği, güzelliği, doğruluğu, ez cümle hakikati nerede bulacağız?


İnsanlar olarak yüzyıllardır hakikati fellik fellik  aklın ışığında arıyoruz mamafih bunca asırlık uğraşımız bize sadece ama sadece gösterdi ki aklın parlak ışığı altında bilgi kesinleştikçe zayıflıyor, kırılganlaşıyor, hakikat değeri erozyona uğruyor. Bilgi kesinleştikçe fikir ayrılıkları, kamplaşmalar, çatışmalar, kıyımlar artıyor. Birinin ak dediğine diğeri kolaylıkla kara diyebiliyor, akıl bu iki durumu da haklı çıkarabiliyor, son sözü ise bileği güçlü olan söylüyor. Peki ne yapacağız? Hakikat yerin karanlıklarında gizli bâtınî inanışlarda mı saklı? Bu karanlık güçlerin de aydınlığın güçleri gibi faşizmden başka bir şeye gebe olmadığını tarih bize defaatle gösterdi. Halbuki hakikat ışıkla karanlığın iç içe geçtiği gölgelerde geziniyor olamaz mı? Hakikat taşa yazılmış kelam ise hem saf aklın ışığının taşıyıcısı kelamdan hem de yeryüzünün bedeninin karanlıklarından gelen taştan pay almaz mı? Hakikat akılla bedenin birbirine dolandığı o muhteşem anda vuku bulmaz mı? O zaman hakikati ne ışıkta ne karanlıkta, ama tam da bu iki kadim kuvvetin birbirine değdiği noktada aramak makul olsa gerek. Söz konusu olan bu gölgeli alansa ne saf bilim ne kör batıni inanç, tam da akılla bedenin birbirine dolandığı sanat ve hatta tüm sanatların özü olan şiir hakikate giden yolu vermez, veremez mi bize? Taşa yazılmış kelam şiir olsa gerek. Hakikat de ancak şiirde bulunsa gerek. Tekrar ediyorum şiir tüm sanatların kaynağıdır.


Sırrı Süreyya Önder bir sanatçıydı, bir şairdi. Bedenine kazıdığı binlerce yıllık şiirlere de her fırsatta nefesini, farkını katmaktan hiç çekinmedi. Yazılı kağıdın yardımına muhtaç olmadan bir çırpıda dudaklarından dökülen uzun mısralar bunun en güzel kanıtı. Muhtemeldir ki o da hakikati ne müspet ilimden ne de kör inançtan ama mazisi varoluşun şafağına kadar dayanan sözlü kültürden ve bu kültürün zemini olan şiirden devşirdi. Gördüm, ardından biri bir dengbej öldü demiş. Haklı olsa gerek. Dengbejler hakikat taşıyıcısıydılar, hakikati taşımak için de hakiki olmak gerekir. Sırrı Süreyya Önder hakiki olduğundan hak, hukuk, adalet sözcüklerini samimice taşıyabiliyor, herkesi barışa samimice çağırabiliyordu. Kendi varlığını sürüklemediği hiçbir yere başkasını da çağırmadı. Varoluşu hakiki olmaktan gelen bir barış içindeydi, gözlerinden, sözlerinden, o güzel tebessümünden bu belli oluyordu. Bizi de yanına çağırdı. Hakiki olmak, hakikat olmak varoluşu hakikatle ahenkli kılma çabasını da beraberinde getirse gerek, tüm var olanları yanına çağırma zorunluluğunda olmak olsa gerek. Eminim ki çağrısını duyan, tesiri altında kalan çok oldu. Bir gün onun yanına varabilir barışı mümkün kılabiliriz. Bunu yapabileceğimize inanıyorum, hakikat yolu tüm engellere rağmen biz var olanlara halen açık ama yolumuz çetin bunun da farkındayım.


Şimdi Sırrı Süreyya Önder’in ölümüyle nadir bir nirengi noktasını, bir iyilik, doğruluk güzellik timsalini kaybetmiş gibi hissediyorum. Kaybolmuş hissediyorum. Ardından tutulan kitlesel yas bu hissiyatın benim gibi başkalarında da olduğunu imliyor. Samimice söyleyebilirim ki kaybımız bir anlığına şahit olduğumuz hakikatin eşi zor bir tezahürünün kaybıdır, acımız biraz da bundan onanacak gibi değil. Hüzün tüm varoluşumuzu sardı ama enseyi karartmamak lazım. Hüznümüz hakikate duyduğumuz sevgidendir ve biz hakikati sevdiğimiz sürece hakikat er ya da geç yeni bir bedende ve hatta pek çok bedende belirir, önemli olan onu kendi bedenimizde yeşertmek. Yolumuz bu olmalı. Topraktan, yeryüzünden gelen toprağa, yeryüzüne döndü, ama şiir bizimle kaldı. Sırrı Süreyya Önder'in şiirinin değdiği, değebildiği halen hayatta olan bedenlerimiz kısa bir anlığına bile bu şiirin, hakikatin tesiri altında kalmış olmalarından mütevellit hak yoluna ucundan da olsa girdilerse ne mutlu bize. Şiir, sanat çok şükür ki hala bizimle. Şimdi bu şiiri yeşertme sırası bizde.


*Turgut Uyar - Malatyalı Abdo İçin Bir Ağıt

Kommentare


Dieser Beitrag kann nicht mehr kommentiert werden. Bitte den Website-Eigentümer für weitere Infos kontaktieren.

All rights reserved. Unlimited Publications.

Meşrutiyet Caddesi No: 67 Kat: 1 Beyoğlu İstanbul Turkey

Follow us

  • Black Instagram Icon
bottom of page