top of page

Yaşamın gümbürtüsü

Murat Alat'ın unlimitedrag.com üzerinden yayınlanan Egzersizler isimli serisi sanat ve iletişim arasındaki ilişkiyi sorguladığı yazısıyla devam ediyor


Yazı: Murat Alat


ree

Oğuz Karayemiş’e selam olsun*, doğruyu söylüyor. Sanat bir anti-iletişimdir. İletişimin yegâne kaygısı herhangi bir veriyi vericiden alıcıya yani A noktasından B noktasına sıfır kayıpla taşımaktır lâkin bu gayret amacına ulaşır da kayıp sıfıra inerse yani iletişim faaliyeti muvaffak olursa A noktası ile B noktasını birbirinden ayıran fark da yiter ve elimizde iki ayrı nokta yerine tek bir nokta kalır. Hoş geldin totaliteryanizm.


İşin aslı iletişimin mükemmelen yerine geldiği bir senaryo ancak tanrı katında mümkündür ve biz inatla bütün teknolojiden bunu bekleriz. Biz teknolojiden bizi cennetin kapılarından geçirmesini bekleriz. Çok şükür ki hayatın gizini barındıran termodinamiğin ikinci ilkesi bu durumu yasaklar. Entropi her iletişim faaliyetinin kutlu belasıdır. Veri bir noktadan diğerine yolculuğunda maddenin tabiatı gereği kesinkes bozulmaya, kayba uğrar. Bunlar benim sözlerim değil, Umberto Eco Açık Yapıt’ta yazmış. Ben sadece onun yazdıklarını ciddi bir miktarda yanlış anlayarak, anlamadığım ya da unuttuğum yerleri yani kayıpları hayal gücümle doldurarak yorumluyorum. Zira dedim ya her iletişimde ciddi miktarda kayıp vardır ve bu kayıpları hayal gücüyle katederek hafızayı geleceğe, bilinmeyene açmak sanatın işidir. Eco’yu takip edersek yazmak kadar yorumlamak da hayal gücüne sırtını yaslamış sanatsal bir faaliyettir hatta her sanatsal faaliyetin ayrılmaz eşlikçisidir.


Evet, sanat iletişimin ters yönünde gider ve verinin mükemmelen aktarılmasıyla değil bozulmasıyla, bozuk olandan da anlamdan âzâde terütaze imgeler yaratmakla ilgilenir. Sanatı sanat yapan, A noktası ve B noktası arasındaki münasebete adına gürültü diyebileceğim ve her türlü iletişimin baş belası olan, kaotik çeşninin katılmasıdır. Gürültü, iktidar kod adlı yaşamdan değer devşirmeye yarayan sistemin hiyerarşik olarak yapılandırılmış kademelerinde bulunan ajanların komutlarını birebir uygulanmaları arzusuyla, kendilerinden daha alt konumda gördüklerine aktarma çabalarına musallat olur, mesajı/emiri bozar, yaşamı tahakkümden kurtarır, direniş noktaları kurar. Söz konusu gürültü yaşamın gümbürtüsüdür ve sanatın dört bir yanından fışkırır, sanat tam da bu sebeple iktidara karşıdır. Sanat yaşamdır. Sanat direniştir.


İktidar alelade bir pipoyu işaret ederek “Bu bir pipodur” der, onu söylemle çerçeveleyip anlamla donatıp emrine âmâde kılmaya çalışır, sanat ise inatla “Bu bir pipo değildir!” demektir. İnatla adına pipo denen nevi şahsına münhasır şeyi zincirlerinden kurtarmaya çalışır. Sanatçının nazarında, sanat olayının dâhilinde alelade bir pipo her zaman bir pipodan fazlasıdır, zaten sanatın haricinde de alelade bir pipo yoktur. Her bir pipo kendine has bir biçimde yaşamın sınıflandırılamayan gürültüsü ile kutsanmıştır, evet yaşam organik, inorganik her şeyde bulunur ve her bir pipo ziyadesi ile yaşamın gümbürtüsünü taşır. Elbette René Magritte kusursuzca çizilmiş bir pipo imgesinin asla bir pipo olamayacağını söylerken denklemi tersten kuruyordu ve ister işitsel olsun ister görsel bir imgenin asla temsil etmekle mükellef olduğu şeyi karşılayamayacağından dem vuruyordu. Ama şerh düşmem gerekir ki bir pipo imgesi de en az tekil bir pipo kadar gürültüyle donanmıştır. En az bir pipo kadar yaşamdan pay alır, en az bir pipo kadar nevi şahsına münhasırdır. Magritte söz konusu pipo imgesinin sözlüklerde adına pipo denilen, türlü pratik çıkara uygunca şekillendirilmiş şeyden her daim daha fazlası olduğunu da söylüyordu. İzninizle şöyle genişleteyim, bir pipo ister cismani olsun ister imgesel hiçbir koşulda sadece bir pipo değildir.


Gürültü anlamdan âzâde olduğu için kayıp olarak görülür iletişim biliminde, hadi adını koyalım gürültü anlamsız olmasıyla, kaosa çalmasıyla kayıptır/ölümdür iktidarın nezdinde ama unutmamak gerekir ki ölümle yaşam aynı varoluş kipinin iki farklı veçhesidir. Ölümün olduğu yerde yaşam da vardır ve hatta ancak ölümün olduğu yerde yaşam vardır. İletişimde anlamsız olan, iletişimin dilinde kayıp/ölü olan tam da bu sebeple, kaosla muhabbeti dolayısıyla kazançtır. Yeni anlamlara, hür anlamlara, yaşam dolu anlamlara gebedir. Öte yandan gerisi yani iktidar tarafından anlamla donatılmış şey, tastamam bilinen şey bir mumyadır ya da ancak kifayetsiz müzeleri dolduran kitsch bir balmumu heykelden ibarettir. Hiç ölmemek uğruna yaşamdan koparılmış, yaşamın da ölümün de uzağına düşmüş aciz bir şey. Bir savaş ganimeti.


Alelade bir günde alelade bir şahsın alelade bir sanat eseriyle karşılaşması neticesinde “Ben bundan hiçbir şey anlamadım!” diye feryad etmesi vaka-ı adiyeden sayılır, halbuki sanat tam da bu anda vuku bulmaktadır. Sanat anlamın kıyısında, gürültünün anlama galebe çaldığı anda kendini gösterir. Anlam ki iletişim takıntılı iktidarın asli aracıdır ve var olan her şeyi iktidara tâbi kılmakla yükümlüdür, sanatta ancak bir antagonist olabilir. Evet sanatta anlama yer vardır, hatta diyebilirim ki sanat anlama muhtaçtır ama sadece ona karşı gelmek için. Sanat bir miktar iletişimi, bir tutam anlamı şart koşar. Tekrar ediyorum: Sadece onu bozmak için. Saf kaos biz faniler için tahammül fersahtır, biz fanileri dehşete düşürür, başımızı döndürür, midemizi bulandırır. İşte tam da bu yüzden en sıradışı, en radikal sanat eseri bile bir tutam tanıdıklık, bir tutam iletişim barındırır bünyesinde ama bir kez daha tekrar ediyorum: Sadece bozmak için ve  bizi kaosa mümkün olduğu kadar yaklaştırmak için, yaşamı doya doya tadabilmemiz için. Sanat bütün mümkünlerin kıyısındadır. Jackson Pollock’un resimlerini anımsayın. Kim diyebilir ki bu herhangi bir tasarıdan âzâde, salt rastlantıya uyarak boyaları saça saça yapılmış resimlerde bir iletişim çabası yoktur. Elbette vardır ama bu iletişim gayreti, bu ortak anlam, olabilecek en asgari düzeyde tutulmuş ve söz konusu tuvallerin büyük bir kısmı kaosa, gürültüye teslim edilmiştir. Pollock’ta yaşamın gümbürtüsü bangır bangır duyulur. Pollock anlam tarafından katedilemez. Bu resimlerde özgürlük CIA’in ve müzayede evlerinin hiç öngöremeyeceği bir biçimde tuvalin dışına taşar.


Elbette iletişime her direnen sanat olmaz. Bir zamanlar geceleri televizyon yayını bittikten sonra ekranları kaplayan karıncalı görüntü zinhar sanat değildir ve handiyse saf gürültüdür, saf kaostur. Yine de Merzbow dinlerseniz bu saf gürültünün bile birkaç beat eklenerek nasıl sanata evrilebileceğini, nasıl dinlenmesi had safhada keyifli bir yapıta dönüşebileceğini bizzat deneyimleyebilirsiniz. Sanat, düzen ve kaos diyalektiğinde saf bozulmayla yetinmez. Sanat günün sonunda gayya kuyusunun nâmevcut dibinden bize üzerinde iktidardan bir anlığına bile olsa muaf olabileceğimiz eşsiz topraklar çeker. İktidar bu yeni toprakları fethetmek için bütün düzeneğini gözden geçirip kendini yeniden kalibre ederken, gayptan gelenleri bütün gücüyle anlamlandırmaya gayret ederken sanatçı çoktan kuyuya kovasını bir kez daha sallandırmıştır. İşte tam bu bitmez döngü içinde sanat bizi özgür bir geleceğe açar. Gürültüyü mesken tutan hayal gücü özgürleştirir. Hayal gücü gelecektir. Hayal gücü iktidara…


*Oğuz Karayemiş, “Sanat: Bir anti-iletişim pratiği”, Unlimited, 16 Nisan 2025

Yorumlar


Bu gönderiye yorum yapmak artık mümkün değil. Daha fazla bilgi için site sahibiyle iletişime geçin.

All rights reserved. Unlimited Publications.

Meşrutiyet Caddesi No: 67 Kat: 1 Beyoğlu İstanbul Turkey

Follow us

  • Black Instagram Icon
bottom of page