top of page

Güneş’in beraberinde getirdikleri


19 Aralık-19 Ocak tarihleri arasında Sharjah’ta 21.'si düzenlenen İslam Sanatları Festivali (Islamic Arts Festival) için, Birleşik Arap Emirlikleri’nden Sharjah Emirliği Kültür Departmanı’nın davetlisi olarak şehri ziyaret ettik

Sharjah, Al Majaz WaterFront gece görüntüsü

Bir ay süresince, pek çok atölye, kamu programı ve sanatçı konuşmasının yer aldığı İslam Sanatları Festivali Sharjah Art Museum, Al Majaz WaterFront, Maraya Art Center, Calligraphy Square ve Sharjah Calligraphy Museum gibi farklı mekanların ev sahipliği yaptığı sergiler ve açılışlarla başladı. İlk açılış Türkiye’den sanatçı Gülay Semercioğlu’nun da aralarında yer aldığı Sharjah Art Museum’da gerçekleşti. Festivalin bu yılki temasının başlığı olan Ufuk sanatçıların işlerinin de etrafında şekillendiği kelimeydi. Mısır, Amerika, İran, Japonya, Fransa, İspanya, Çin, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Arjantin gibi farklı ülkelerden sanatçıların çoğu mekana özgü iş üretmemiş olsalar da ortak mimari ve özellikle İslami sanatların baş tacı olan geometrik desenleri kullanmaları onları aynı çatı altına sığdırabiliyordu. Hat, tezhip, tezyin, gravür, metal, tahta ve diğer malzemeler üzerine işleme, kakma, minyatür, ebru, cilt, seramik ve mimari tasarım gibi İslam sanatı dallarından etkilenerek üretimlerine devam etmekte olan sanatçılarla yaptığımız konuşmalar sonucunda bu aynı çatı altına koyma çabasının küratöryal bir çalışma olduğu sonucunu çıkardık.

Sharjah, Al Mujarrah kıyısı

Sharjah’ın sanat mekanlarının (kurumlar, müzeler, vakıflar) yoğun olarak yer aldığı Al Mujarrah ve Al Nabba’a bölgeleri diğer bölgelere nazaran daha yatay bir mimariye sahip. Bu durum diğer popüler emirliklere kıyasla aslında Bedevi kültürüne ait, yerel ve kıymetli bir alan yaratıyor.

Sharjah Art Museum’da gerçekleşen açılışta, Gülay Semercioğlu’nun son dönemlerde ürettiği üç işi izledik. Semercioğlu’nun panolara işlediği yüzlerce metrelik teller bakılan her farklı noktadan yepyeni ufuklar yaratıyordu. Tuvallere düşen ışık ve bakılan her açı sanatçının sıkıca sabitlediği formları kırıyordu. Semercioğlu’nun varlığı bizi festivale yakınlaştırsa da işlerindeki motifler, metrelerce gümüş tel işlenmiş, tel tel dokunmuş yüzyılları hatırlatıyor, aynı şekilde Sharjah’ın güneşide Anadolu ve Mezopotamya’nın hatırasına ışık tutuyor...

Jonathan Sims, The Unfixed Stars, Akrilik, plastik, Lamba, Lazer, 130x130x20 cm, 2018

Festival, Sharjah Art Museum’da tıpkı bir fuar gibi her sanatçının farklı odalarda gösterildiği bir düzenekte devam ediyor. Semercioğlu’nın birkaç oda yanında Jonathan Sims’in The Unfixed Stars adlı mekan yerleştirmesi merkezden 360 derecelik açıyla dağılan bir ışık sayesinde odanın duvarlarına astronomi ve matematikten gelen formların pleksilere çizilmiş siluetlerini yansıtıyor. Sims’in Geleneksel Ortadoğu Sanatlarının bir çok tarafını hem teknik hem de kavram olarak bir araya getirdiği yerleştirmesi odanın içerisinde bir nevi kişisel galaksi oluşturuyor.

Geçmişi, zihinlerimizi yakalayan bir diğer karşılaşmamız İran doğumlu Los Angeles’te yaşayan sanatçı Amir H. Fallah ile oluyor. Fallah tek duvarı kendisine destek alan yerleştirmesinde farklı coğrafyaların halılarını bir bütün olarak yansıtıyor. Halı parçaları ve farklı kumaşların karşılaşması sonucu ortaya kültürel bir harita koyan sanatçı, Semercioğlu’ndan birkaç oda uzakta, biriktirdikleri, formları ve başkalarına ait el işleriyle yeni ufuklara yer açıyor ya da ufkun yalnızca nereden baktığımızla alakalı olduğunun altını çiziyor.

Birkaç oda sonrasında izleyicinin algısını mekânsal yerleştirmesi ile bozan Abdullah Al Mulla var. “Tasarımcı, mühendis, mimar ve sanatçı” olduğunu söyleyen Mulla festivale iki işle katılmış: İnteraktif ışık tasarımları Minarets ve çarpıcı bir yerleştirme olan 1000 meters above ground izleyicinin de parçası olabildiği Minarets dokunuşla güneş ışıklarının tonunun farklı vakitlerde minare üzerinde şekillenişini yansıtıyor. 1000 meters above ground ise seyirciyi 1000 metre yükseklikten Sharjah manzarası ile karşılaştırıyor. Şehrin gökdelenlerle dolu manzarası sütunlar ve seccadeler arasından süzülüyor. Eleştirel bir yaklaşımla aslında bu manzaranın secdeden bir insanda uyandıracaklarını düşünürken Mulla bu işin özünde çok yüksekte, bir gökdelenin tepesinde yer alan bir camii tasarımı olarak çalıştığını anlatıyor...

Japon sanatçı Tomoko Ishida ise etkileyici bir mekan yerleştirmesiyle festivalde yerini almıştı. Musunde Japonca “bağla” Hirateite “çöz” anlamına geliyor. Sanatçı kağıtlarla çalışırken her dokunuşun, tutuşun, bırakışın ve bu hareketlerinin tekrarının oldukça kompleks bir el hareketi olduğunu, her defasında avucundan bir enerjinin yayıldığını keşfedince bu ona bestecisini kimsenin bilmediği ilk ilahi olarak yazılmış, zamanla marşa dönüşmüş ve II. Dünya Savaşı’ndan sonra çocuk şarkısı olmuş Musunde-Hiraite’yi hatırlıyor. Close Your Hands, Open Your Hands adını verdiği kağıt yerleştirme sanatçının Musunde-Hiraite adlı şarkının Japon halkının hatıralarında yarattığı örgüleri yansıtıyor.

Festivalin kamusal alan programlarından biri de Al Majaz WaterFront yakınlarında yer alan projelerdi. Sanatçı Fatma Lootah ve Londralı tasarım kolektifi ToyStudio’nun interaktif sayılabilecek, izleyiciyi içerden ve dışardan konumlayarak içinde bulunduğu parkı ve şehri deneyimlemesini sağlayan işleri festivalin kadrajının yeni yönlerini de ortaya çıkarıyordu. Tunuslu sanatçı Inkman ise Calligraphiti adını verdiği muralçalışmasıyla “yaşam,” “sevgi” ve “etik” kelimlerini sanatsal bir şekilde yazarak tekrar yaratıyordu. “İslam Sanatları”nın festivalin isim başlığı olması festivali görmeden sınırlayıcı bir hat çiziyor. Fakat programın çok sesliliğinin izleyiciye son derece geniş bir paylaşım alanı sunduğunun özellikle altını çizmek istiyoruz.

Görme fırsatı yakaladığımız başka bir sergi açılışı sanatçı Dana Awartani’nin Maraya Art Center’da gerçekleşen solo projesi The Silence Between Us oldu. Sergi bize daha çok tezhip işleriyle bilinen Awartani’nin teknik ile olan ilişkisini sunuyordu. İlk bakışta serginin kurgusu dikkat çekiciydi. Işık, nakış ve formun hakim olduğu mekana giriş alanı birbirini tekrar eden geometrik desenlerin sergi boyunca akışkan bir gerçekliğe bürünmesine olanak sağlıyordu. Tekrar eden formlar izleyiciye yön verirken kullanılan tekniklerin farklılıkları sergi mekanının sonuna ulaştığınızda neredeyse sizi kendi içeresine davet eden bir yerleştirmeye dönüşüyordu. Awartani’in işlerinde geleneksel sanatların etkisi ön plandayken, sözlerinin aralarda mütevazi bir şekilde gizlenmiş oluşu sanatçıya dair ilk gözlemlerimizden oluyor.

Yalnızca kaligrafi çalışmalarının görülebildiği Calligraphy Square’de ise Türkiye’den üç isme rastladık: Alparslan Babaoğlu’nun Colored Letters adını verdiği ebru çalışmaları; Emel Türkmen’in Discovery in Sharjah adını verdiği tabloları ve Bedia Ak’ın ebru tekniğiyle yapılmış minyatürleri.

Festival programı Sharjah seyahatimizin son gününde çöl safarisi organize etmişti. Etrafında dolaştığımız Ufuk teması bize bölgenin gerçekliğinden başka bir alan sunarken bir anda “çöl”ü izlemek ve dinlemek insanı bu coğrafyanın rüzgarla olan performansında mekanın parçası olan figürler olarak hissettiriyor. Çöl her yüksekliğinde farklı bir ufku sunuyor. Ufuklar bize dünyanın hem politik hem de jeolojik olarak ne kadar hızlı değiştiğini ve en önemli olanın bizim nerede olduğumuz, nerede durduğumuzu, nereden baktığımız olduğunu hatırlatıyor.

bottom of page