top of page

Farklı anlarda hissedilen ortak duygular


Hale Arslan, Can Küçük ve Gökhan Gökseven’in çalışmalarını bir araya getiren Yanık Saraylar, 16 Haziran’a dek Pilot Galeri’de devam ediyor. Üç sanatçının farklı dönemlerde farklı tekniklerle ürettiği eserler, insanların geçmişlerindeki kırılma noktalarına odaklanıyor. Bu kırılma noktaları herkes için farklı ve tek olsa da sergi, hissedilen ortak duygular ile izleyiciye bir yerden değmeyi amaçlıyor

Can Küçük, Yangın İçin Prototip III, 2015, 3 boyutlu baskı, PLA filament, demir, 18 x 11 x 4.5 cm

Pilot Galeri’nin ana mekanına geçene dek yer aldığı Sıraselviler Caddesi 83 numarada yerin altında bulunan galeri mekanında Yanık Saraylar sergisine girerken izleyiciyi Can Küçük’ün Yangın İçin Prototip II ve Yangın İçin Prototip III isimli eserleri karşılıyor. Biri yatay, biri dikey duran iki adet yanmış kitap neredeyse parçalanmak üzereymiş gibi öylece sergileniyor. Aslında bu eser, bir kitabın yandığı zaman neye dönüşebileceğinin bir ön gösterimi - veya yanan bir kitabın tasarımı da diyebiliriz. Yangın İçin Prototip I ve II, aynı zamanda, Can’ın tasarım eğitimi almış olmasının hem malzeme bilgisi olarak, hem de işlerinin içeriklerinde büyük rol oynadığını söyleyebileceğimiz ilk eser.

Hale Arslan, Çığlık/Beyzbol Sopası/Annem, 2018, Kağıt üzerine kara kalem, çerçeve, 20.5 x 99 cm; 14.5 x 70.5 cm; 11.5 x 101.5 cm

Sergi alanında ilerledikçe Hale Arslan’ın eserleri görülüyor. İlki duvarda asılı olan üç adet tablodan oluşan işin adı Çığlık/Beysbol Sopası/Annem. Bu tablolarda yer alan çizimler, sanatçının annesinin şarkı söylerkenki sesini, beyzbol sopasının vurma anını ve bir çığlığın ses kaydını alıp, sonrasında o ses dalgalarını çizime dönüştürmesinden oluşuyor. Sesi görsel biçimde anlamaya çalışmak ve sanatçının bunu nasıl tasvir etmeye çalıştığını görmek, eserin önünde bir süre vakit geçirmeyi gerektiriyor. Aslında sanatçının görselleştirdiği sesleri ne kadar hayal edemesek de, duygu olarak sesi anlamaya ve görselleştirmeye çalışmak ilginç bir deneyim. Arslan’ın her bir ses dalgasını çizmesi, o seslerin çıktığı her bir saliseyi yeniden yaşamasını ve belki de yeniden yorumlamasını sağlaması da ayrıca düşündürücü.

Hale Arslan, Bir Şiddet Nesnesi Olarak Çekiç, 2017-2018, Kağıt üzerine karakalem, çekiç, sünger, Değişken boyut

Hale Arslan’ın diğer işi Bir Şiddet Nesnesi Olarak Çekiç, aslında izleyicinin fiziksel olarak deneyimlemesi için yerleştirilmiş. Duvara asılı olarak gördüğümüz desenler, her biri çekiç darbesi ile kağıdın üzerinde oluşan izlerin birer belgesi. Çekiç ve boş kağıtların bulunduğu kaide, duvarda asılı kağıtların hemen altında durunuyor. Sergiyi ziyaret eden izleyiciler boş kağıtlara çekiçle vurup kendi desenlerini bırakarak duvardaki enstalasyonun devamını oluşturacaklar. Hale Arslan ise sergi süresince izleyiciler tarafından çekiçle vurulmuş kağıtları boyayıp duvara asıyor, bu sayede serginin sonunda kolektif bir şekilde üretilmiş izler eserin bütününü oluşturacak. Her kişinin kağıda vuruş sayısı ve şiddeti, aslında bir anlamda kişinin bulunduğu ruh haline göre de değişiklik gösteriyor. Orada bulunan izleyicilerin anonim bir biçimde duygularının görselleşmesi ve bir arada sergilenecek olması, aslında serginin içeriğinin daha da kalabalıklaşmasını sağlıyor. Arslan’ın iki işinin ortak noktası düşünüldüğünde, sanatçının şiddet duygusu ve ses gibi daha soyut kalan öğeleri görselleştirme derdi ortaya çıkıyor.

Can Küçük, Akıl Dişi, 2016, Lazerle işlenmiş kristal, ahşap, Her biri 13 x 6 x 6 cm, Kaide 112 x 21.5 x 21.5 cm

Karşı duvarda Can Küçük’ün Akıl Dişi isimli yerleştirmesi var. Eserdeki her bir diş farklı kişilere ait ve şekillerinden, boyutlarından da gördüğümüz gibi her biri tek. Pilot Galeri’den Amira Arzık Akıl Dişi’ni şöyle tanımlıyor; “Herkesin yirmi yaş dişi kendine özgü, tıpkı her uzvumuzun olduğu gibi. Ancak yirmi yaş dişi ağrısı dediğimiz zaman bu, çoğu insanla ortak algılayabileceğimiz bir his. Bu sergi de aslında kişilerin bir nesne, mekân veya anı üzerinden hissettikleri duyguları paylaşması ve ortak noktaları görebilmesi üzerine kurgulandı.” Diş aslında üzerinde çok hikaye barındıran bir nesne, çekilmiş olan dişin uğur getirdiğine inanılıp kolye yapılır, veya diş perisi gelecek diye yastık altında saklanır. Bu kadar çok anlam yüklenen ve kendi içinde sağlam olan bir şeyi, hediyelik eşya gibi bir kristal olarak, kırılgan bir şekilde sergilemek anlamsal olarak bir kontrast yaratıyor.

Can Küçük, Akıl Dişi, 2016, Lazerle işlenmiş kristal, ahşap, 13 x 6 x 6 cm

Can Küçük’ün diğer işi, Akıl Dişi’nin hemen karşısında yerde duran Tek Kişilik. Aslında çok tekil ve özel olarak düşünülebilecek yatak, burada bir çok kişinin ziyaretine açılıyor. Bu bağlamda yatağın neden parçalara bölündüğü de anlaşılabilir. Tek kişilik bir yatağı parçalar halinde kamusal alana yerleştirdiğinde, her bir parça aslında bir oturma birimi olarak -yani ortak kullanılabilir bir nesne olarak- da görülebilir.

Can Küçük, Tek Kişilik, 2015, Dikilmiş kumaş, 39 modül, Değişken boyut

Hale Arslan’ın Bir Şiddet Nesnesi Olarak Çekiç'inin karşısında Gökhan Gökseven’in resimleri bulunuyor. Bu tabloları anlamak için öncelikle sanatçının yalnızlık hissinin kaynağına bakmak gerekiyor. Yurtdışında uzun yıllar eğitim dolayısıyla kalan Gökseven, Türkiye’ye döndüğünde her şeyin değiştiğini görmüş. Deneyimlediği bu değişiminin kendisinde yarattığı yalnızlık hissini, What was it all about ve Heroes isimli eserlerinde görebiliyoruz. Dalgalarla boğuşan bir insanı ve bir gemiyi resmettiği bu iki eser, hepimizin zaman zaman hissettiği yalnızlık, belki de çaresizlik duygusuna dokunuyor. You’ve always meant so much to me ve Like tears in rain isimli eserlerinde de resmettiği yanan evleri, kaybettiği evine ithafen çizdiğini söyleyebiliriz.

Gökhan Gökseven, Like tears in rain, 2017, Tuval üzerine akrilik ve yağlı boya, 76 x 81cm

Gökhan Gökseven, You’ve always meant so much to me, 2017, Keten tuval üzerine yağlı boya, 67 x 81 cm

Yanık Saraylar’ı bütüncül olarak düşündüğümüzde eserlerin, kişilerin farklı hatıralarında hissettikleri duygulara yönelik görselleştirme ve anlatım çabasında olduğunu görmek mümkün. Farklı tekniklerle üretilmiş bu eserler, ilk bakışta birbirlerinden farklı gibi görünseler de, aslında hissettirdikleri duygu ahenk içinde bir bütünlük oluşturuyor. Her insanın geçmişinde onu bir kırılma anına taşıyan olaylar, mekânlar veya nesneler vardır. Bu öğeler ne kadar farklı olsa da hissedilen duygu çoğu zaman ortaktır ve başkaları tarafından da anlaşılabilir. Bunu görmek ve düşünmek, bir bakıma rahatlatıcı da olsa gerek çünkü her ne kadar tanışmıyor olsak da, birbirimizi anlayabileceğimizi bilmek güzel.

bottom of page