Eleştiriyi didiklemek
- Murat Alat
- 7 Mar
- 4 dakikada okunur
Murat Alat'ın unlimitedrag.com üzerinden yayınlanan Egzersizler isimli serisi eleştirmenin görevinin ne olduğunu sorguladığı yazısıyla devam ediyor
Yazı: Murat Alat

Mutlak değerlerin yokluğunda, göreceliliğin girdabına kapılmadan, sanatın hakikatini açığa çıkarmaya çalışan bir eleştiri günümüzde mümkün mü? Bu çetin soruya bir cevap bulma arzusu işbu yazının tetikleyicisi oldu gibi. Eleştirinin ne anlama geldiğini, eleştirmenin ne işle iştigal ettiğini eşelediğim geçen haftaki yazımdan çıkardığım ders, günümüzde eleştirinin, neyin sanat olup olmadığına karar verebilecek bir yetide olmadığı, eleştirmenin de elinin altında sanatın kurallarının yazıldığı bir anayasa bulunan yargıç konumuna yakışmadığıydı. Peki yargıçlık postundan azad edilen eleştirmene geride hangi görevler kalıyor? Bu soruyu cevaplamak için bir kez daha kelimenin kökenine bakıp daha önce takip etmediğim bir hattı kurcalayacağım.
İngilizce critic kelimesinin atası olan Yunanca krinein’in birbiriyle göbekten bağlı iki anlamı olduğunu halihazırda yazmıştım. Tekrar etmem gerekirse krinein “ayrım yapma” ve “karar verme” anlamlarını bağrında taşıyor. Kelimenin sahip olduğu “karar verme” anlamı zaman içinde “yargıda bulunma”ya evrilirken bu iş için bir ön koşul olan “ayrım yapma” sadece sanat olanla olmayanı, değerli olanla değersiz olanı ayırma yetisini imlemenin ötesine geçip günümüzde eleştirmenlerden beklediğimiz bir başka görevin zeminini hazırlıyor ki bu görev de bir sanat eserini oluşturan öğeleri birbirinden ayırma, söz konusu eseri parça parça edip her bir parçayı hem kendi içinde hem de bütünü oluşturan diğer parçalarla ilişkisi içinde değerlendirmekten mürekkep. İlk bakışta diyebilirsiniz ki bütün bu uğraşın ardında yatan itki de sanat eseri hakkında yargıda bulunarak onu hercümerç içindeki değerler sistemimizde layık olduğu konuma yerleştirmekten ibaret değil mi ve hatta bu gayretin kendisi tarih boyunca piyasa dinamikleriyle yakın ilişkide olmuş sanatın piyasadaki net ederini belirlemek arzusu tarafından güdülenmez mi? Evet doğru ama açıkçası ben bu bütün bu ayırma, ayrım yapma işinde bundan fazlası olduğunu düşünüyorum.
Farkındayım halen eleştirmeni yargıç pozisyonundan çok uzaklaştıramadım ama şimdi malumu ilam ettiğim peşrev kısmının ardından bir katman daha derine inip analizimi has kılmaya çalışacağım. Şart koşmadan kabul ediyorum ki sanat uhrevi olmaktansa gayet dünyevi bir uğraş ve adına kapitalizm dediğimiz ve yeryüzünün dört bir yanını hatta var olan her şeyin özünü sıkı sıkıya kontrolü altına almış sistemin pek çok değer üretme düzeneğinden sadece biri. Bu uğraşın çoğunlukla diğer kapitalist düzeneklerle benzer şemalar üzerinden işlediği konusunda da pek çok kişiyle hemfikirim, ama iddiam şu ki sanatın onu diğer kapitalist düzeneklerden ayıran istisnai bir yanı var ve bu yan adına özgürlük diyebileceğimiz bir ufku mümkün ve bilhassa şart kılıyor. Şayet sanatın fıtratında olduğunu iddia ettiğim bu özgürlük imkanını tanımlayabilirsem inanıyorum ki eleştiriyi ve eleştirmeni de bu davada istisnai bir konuma yerleştirebileceğim.
Bir düzenek olarak sanatı müstesna kılanın, ona özgürlük imkânı tanıyanın sanat eserinin bilinmeyene açılan bir kapı olması, her daim bilinen dünyanın eşiğinde görev alan, bilinmeyeni görece bilinebilir kılan bir maden ocağı olarak iş görmesi olduğu benim naçizane tezim. Bildiğimiz her şeyin ve bilme mekanizmasının tam da kendisinin ise kapitalizm tarafından üretildiğini ve de işletildiğini düşünürsek, bilinmeyenin tam da bu bilgi aygıtından kaçarak haritalandırılmamış bir mıntıka olması itibariyle bir özgürlük vaadi sunduğunu savunuyorum. Sanat eseri bir yanı kapitalizm tarafından, yani bildiklerimiz ve bildiklerimizi bilinir kılan düzenekler tarafından şartlanmışken öbür yanının bilinmeyenden ve pek tabii kontrol edilemeyenden pay almasından mütevellit özgürlüğü bir imkân olarak genetik kodunda taşır. Paradoksal olan şu ki sanat eseri kendini oluşturan ve eleştirmen tarafından ayrım yapma yetisi işletilerek bilinebilecek olan kapitalist ilişkiler ağından en az bir fazlasını sunduğu anda yani gerek izleyici, gerek eleştirmen için bilgiye boyun eğmeyen bir enigma yarattığında, diğer bir deyişle tüm değerlendirme düzeneklerinden özgürleştiğinde asıl değerini kazanır ve kapitalist düzen içinde ona ayrılmış istisnai konumuna yerleşir.
Elbette bu özgürlük kapısının bir hüsnüniyetin neticesinde var olduğu düşünmek safdillik olur. Kapitalizmin hiç de romantik olmayan sömürgeci mantığının birebir işlediği sanat düzeneğinin ardındaki güç aslında coğrafi keşifleri güdüleyen itkinin aynısıdır. Kapitalizmin kendini besleyecek hammadde arayışının bir sonucu olarak sanatçı, bilinmeyene yollanan, gaybdan değerli şeylerle dönmesi beklenen bir kaşiftir de aynı zamanda. Böylesi bir tanımlamanın sanatı nasıl kulağa kötü gelen bir konuma yerleştirdiğinin gayet farkındayım ama şerh düşmem gerekir ki sanatçının bilinmeyenden devşirip bilinebilirin alanına kattığı her yeni şey bilineni yapısal bir değişime zorladığı ölçüde sanatı safi kişisel bir özgürlük arayışının ürünü olmanın ötesinde görmeyi mümkün hale getirilmektedir. Sanatın bir düzenek olarak bütün marazlarının yanı sıra bünyesinde barındırdığı bu mikro devrim yaratma kudreti onu salt bir hafriyatçılık faaliyetinin ötesine taşımaktadır. Bu durum sanatı benim gözümde değersiz şeylerin en değerlisi kılıyor. Ama bu başka yazının konusu.
Peki eleştirmene ne kalıyor? Eşiğin öte tarafının hakkında konuşmamız bir süredir haklı gerekçelerle yasak olsa da eleştirmen eşiğin berisinde kalanlar hakkında, bilinenler ve de bilinenleri bilinir kılan ağlar, düzenekler üzerine tam da bütün bunların bilinebilir olmalarını fırsat bilerek gayet de kolay konuşabilir ve hatta konuşmalıdır da. Eleştirmenin eşiğin öte yanından gelmiş bir şeyin mahiyeti hakkında kesin bir yargıda bulunması her ne kadar mümkün olmasa da o sanat düzeneğini didikleyebilir ve günümüzde eleştiriden en çok beklenen de budur. Eleştirmen, adına sanat denen düzenekte olan biteni irdeleyen, özgürlük kapısını tıkayıp sanatın vuku bulmasını engelleyen şeyleri işaret eden ve mevcut marazların düzeltilmesini talep eden kişidir. İşin ironik yanı her ne kadar bu düzen eleştirisi sık sık düzene muhalif bir eylemmiş gibi görünse de aslında sanat düzeneğinin üzerine kurulu olduğu özgürlük imkânının açık kalması için bizzat düzeneğin kendisi tarafından yaratılmış bir iştir. Eleştiri sanat için gerekli olan özgürlük ufkuna giden yolu temizleme işidir.
Şimdi tükürdüğümü yalayıp kendi yazdıklarımda ufak bir tashihe gitmem gerek, eleştirmen sanat eseri nişanını şeylere iliştirmekten aciz olsa da sanatın vuku bulması uğruna neyin sanat eseri olmadığını neyin değersiz olduğunu açıkça söyleyebilir. Kendini üreten koşullardan en az bir fazlasını vermeyen, kendini üreten koşullar tarafından önceden belirlenen yani kolaylıkla bilinebilen üretimler tanım gereği sanat olamazlar. Her ne kadar bu kriter bize sanatın kapsayıcı bir tanımını yapmamız için imkân tanımasa da eleştirmene işini yapması için sağlam bir dayanak sunar. Eleştirmenin görevi, karşısındaki üretimi parçalarına ayırıp ki bu parçalar arasında sanat düzeneğinin parçaları da vardır, bütünün parçadan daha fazlasını vermeye kadir olup olmadığını açığa çıkarmaktır. Eleştirmenin yargıda bulunmaktan kaçınması gereken konu bilgi tarafından kuşatılmaya direnen, enigmatik olan parçaların değeridir zira bu muğlak alanda neyin değerli neyin değersiz olduğunu ayırt etmek için eleştirmenin sahip olduğu ayrım yapma yetisi ya da bilgi birikimi ona pek bir ayrıcalık tanımaz. Gölgelerde kalanlar hakkında kelam etmek, klavye şaklatmak bambaşka bir iştir.
Bu noktada bir sorun daha önümüzde belirmekte ki o da bilinmeyenden devşirilen her şeyin tanımı gereği sanat olup olmadığı. Bu sorunu da başka bir yazıda ele almayı umuyorum ama bir sonraki yazıda eleştirmeni biraz daha eşelemeye devam edeceğim. Belki de böylece ona bir meşgale daha yaratabilir kendime de içinde huzurlu hissedeceğim bir iş tanımı bulabilirim.
コメント