top of page

Duyan var mı? Thelma cadıların şarkısını söylüyor


Kolektif imgelemimizin kıyılarını arşınlamak, içimizde çözülmeyi bekleyen düğümleri açmaya yardımcı olur mu? İsveçli yönetmen Joachim Trier’in son filmi Thelma, bizi bu soruların cevabını aramaya götürüyor

Yazı, filmi izlememiş olanlar için keyif kaçırıcı ayrıntılar içerebilir.

Thelma, bastırılmış arzuların serbest kalması, benliğin keşfi, cinselliğin özgür akışı, toplum temelli tabu ve kültürün yıkımı gibi kavramları yanına alarak tahakkümlerin birey üzerine etkilerini çözümlüyor. En azından filmde karşımıza çıkan üç sembolik sahnenin alt metinlerinde bu kavramlara selam vermek mümkün.

Bu üç sembolik sahneyi oluşturan yasak cinsellik, ötekileştirilmiş “cadı” kimliğin benimsenmesi, babanın, erkin ve kültürün yıkılmasıyla yeniden doğuş gibi düğümleri yazının devamında çözümlemeye çalışacağız.

Thelma, Joachim Trier, 2018, Görsel üzeri çizim Gizem Oktay

Cinsellik yoluyla benliğin keşfi: Yılanları ilk kim saldı?

Yılan imgesi, insanlık tarihinin en güçlü imgelerinden biri. Tarihi o kadar eskiye dayanıyor ki, zaman içerisinde ilk anlamlarını kaybetmiş ve yeni kimliklere bürünmüş olarak karşımıza çıkıyor. İmge de, yılanın kendisi gibi zamanla deri değiştiriyor.

Din öncesi dönemlerde bereket, yaşam, sonsuz bilgi ve güç sembolü olan yılanın bugün daha sinsi bir kimliğe ve yasak anlamlara sahip olduğunu söylemek mümkün. Yaradılış mitinin ortaya çıkması ve tek tanrılı dinlerin medeniyetlerde hakimiyet kurmasıyla eskinin doğurganlığa yakın duran, Lilit’in bacağına dolanmış yılanı; anlam değiştirerek Şahmeran’a gövde, Medusa’ya da saç olur. Havva’nın eline aldığı “yasak meyve”nin içinden çıkıp, ilk günahı işlemesine sebep olur.

Yılan imgesi bu filmde karşımıza ana karakter Thelma’nın evinden ayrılıp üniversite eğitimi için gittiği şehirde bir kadına aşık olmasıyla birlikte bastırılmış cinselliğini keşfetmesiyle çıkıyor.

Yasak cinselliğin ve yasak bilginin sembolü olagelen yılanı yutarak, Thelma kendi içinde yeni bir aşkınlığa kapı açıyor.

Filmde genel akış içerisinde büyük rol oynamasa da, yerinde kullanılan yılan metaforu bize binyılların hikayesini anlatıyor. Ataerki öncesi bereketin, yaşamın, gücün ve sonsuzluğun simgesi olan yılan, deri değiştirerek kötü ve yasak olanın sembolü haline gelse de, filmde bu döngünün biraz olsun kırıldığını görmek yılanlar için sevindirici bir haber.

Thelma, Joachim Trier, 2018, Görsel üzeri çizim Gizem Oktay

Babanın öldürülmesi yoluyla toplumun reddedilmesi

Koyu bir Hristiyan ailede doğaüstü güçleri -ve kendisi- baskılanarak yetiştirilen Thelma’nın, özgürlüğüne kavuşmak ve benliğini sahiplenmek için yapması gereken bellidir: “Kültürü yık, kendini al.” Filmin başlarında babasıyla alâkalı bir anısını anlatırken intikamını nasıl alacağının sinyallerini de veren Thelma, sözünü tutuyor ve Eski Ahit usulü bir şiddetle babasından intikamını alıyor.

Dinin, kültürün ve ötekiye düşman her şeyin bir sembolü olarak baba, Thelma’nın kendinde uzaklaştırdıklarına yakın olması, toplumun zincirlerinden serbest kalması ve özgürlüğüne kavuşması için yok ediliyor.

Bu yok etme anı, yıkıcı olduğu kadar yapıcı da bir an. Tüm travmalarının kaynağını yakarak, Thelma aslında hayatında yeni güzelliklere yer açıyor. Bu da bizi inceleyeceğimiz son sahneye getiriyor.

Thelma, Joachim Trier, 2018, Görsel üzeri çizim Gizem Oktay

Yeniden doğuş ve öteki “cadı” kimliğin benimsenmesi

Kendini baskılayan kaynakları kuruttuysan, geriye özgürlüğü sahiplenmek kalır. Babasını yok ettikten sonra Thelma’nın içinden çıkan siyah serçe ise, yeniden doğuşun tanıdık bir imgesinden başka bir şey değildir. Yeniden doğuşun ardından gücün yıkıcı sonuçlarının iyi olana dönmesi ise filmde Anja’nın zarar görmemiş bir halde ortaya çıkmasıyla tezahür eder.

Thelma’nın benimsediği güçleri ve cadı kimliği, imgeleminin kıyılarını arşınlayan bizler içinse Lilit’in şarkısını söyler. Cadıların arketipi olarak okunduğunda, bugün cadılara atfedilen ne varsa aslında kaynağını Yaradılış mitinde Adem’in ikizi olarak karşımıza çıkan Lilit’ten alır. Tüm imajı feminen cinselliği sahiplenmekte ve benimsemekte yatan Lilit, tek tanrılı dinlerin körüklediği ataerkil kültüre tamamen ters düştüğü için, Havva ile yeri değiştirilmiş ve mitolojilerden ya sürülmüş, ya da gücünün anlamı değiştirilerek kötü anlamlara sahip bir imge haline getirilmiştir.

İbrani mitolojisi ondan geceleri erkekleri avlayan bir “vampir” olarak bahseder. Sümer mitolojisinde ise “İnanna’nın sağ kolu” olarak geçmekte ve İnanna’nın erkek egemen kültürle uzlaşmak için vazgeçtiği alter egosu olarak karşımıza çıkmaktadır.

Lilit’in bıraktığı mirasın değişmesi ve ötekileştirilen, baskılanan kadın kimliğinin benimsenmesi için çırpınış metaforu olarak karşımıza çıkan cadılar bizi içimizdeki Lilit’le barıştırmaya iter.

Audre Lorde’nin dediklerinden yola çıkarsak, farklılık potalarında şekillendirilenlerimiz için ötekiyle kavuşmak birliktelik yolunda anımsanmayacak bir güçtür.

Thelma sonunda bu birlikteliğe -hem kendi içinde hem de sevdiği kadınla- kavuşabildi. Sıra diğer cadılara gelir mi?

bottom of page