top of page

Duvarın orantısız üstünlüğü


Space Debris’in Orjin Maslak’ta bulunan galeri mekânında 15 Aralık’a dek devam eden sergisi Duvar - Kağıt - Makas, izleyicisine farklı bakış açıları ışığında sonsuz görünen seçeneklerin sınırlarını yeniden düşündürürken aynı zamanda duvar olgusuyla hiç tükenmeyecek gibi kullanılan enerji kaynaklarına dair hayali bir final çizgisi çiziyor. Burcu Pek küratörlüğünde gerçekleştirilen karma sergiyi Emrah Çoban değerlendirdi

850 kelime

Duvar - Kağıt - Makas sergi görüntüsü, Sanatçıların ve Space Debris izniyle, Fotoğraf: Bekay Musaoğlu

“İnsan kelimenin tam anlamıyla söylemek gerekirse, ancak insan olduğu zaman oynar ve oyun oynadığı zaman tam insan (özgür) olur.”

Schiller

Bağımsız bir sanat alanı olarak dört yılı aşkın süredir çeşitli sergi ve etkinlikler gerçekleştiren Space Debris, Orjin Maslak’ta bulunan galeri mekânındaki sergi serisine devam ediyor. Serinin yeni sergisiyse Burcu Pek’in küratörlüğünde hazırlanan Duvar - Kağıt - Makas. İnsanlar, çevrelerinde gördüklerini taklit ederek, yaptıkları eylemleri, hareketlerle birbirine anlatarak farkında olmadan oyunu yaratmış, sergiye adını veren taş, kağıt, makas oyunu da bu doğrultuda ortaya çıkmıştır. Taş makası kırar, makas kağıdı keser, kağıt ise taşı sararak üstünlük sağlar ve böylece döngüsel bir üstünlük zinciri doğar.

Bu sergide kimi zaman duvarların sınırları ardında, kimi zamansa duvara karşı üstünlük kuran kağıdın sağladığı imkanlar doğrultusunda her bir sanatçı kendi oyun alanlarını oluşturuyor. Duvar - Kağıt - Makas, izleyiciyi gündelik sıkıntılardan sıyrılıp, farklı düşünme alanları oluşturmaya davet eder.

Duvar - Kağıt - Makas sergi görüntüsü, Sanatçıların ve Space Debris izniyle, Fotoğraf: Bekay Musaoğlu

Burcu Pek’in bu oyundan yola çıkarak kürate ettiği Duvar - Kağıt - Makas sergisinde taşın yerini duvar alıyor. Zira duvarın oluşması için taşların bir araya gelerek bir yükselti oluşturması gerekir. Duvar ancak bu bağlamda koruma veya engel olma özelliğine sahip olur ve taşı kapsar. Değişen ve gelişen dünyada taş, duvara yenik düşer ya da betonun bileşenlerinden biri olur. Sergide kente dair alışılagelmiş olgulara farklı bir bakış geliştirme gayretinde olan küratör, kentin değişimiyle farklılaşan bireysel deneyimleri, gelecek algısını ve kamusal alanların kaderini belirleyen karar mercileri ile toplum arasındaki farklılıkları ele alıyor. Büyük bir ivmeyle metropolleşen kente adapte olan toplumun yanı sıra, bu hızlı değişimin gerisinde kalan ve ayak uyduramayan bir kesim de var. Var olan aksaklıklardan doğan şikayetleri arka planda bırakan sergi, sistemsel ve alt yapı bozukluklarından kaynaklanan şikayetlere oyunlarla çözümler sunuyor. Örneğin, Ali Demirtaş Çelenk adlı çalışmasıyla yol kenarlarındaki beton duvarlar üstüne yapılan peyzaj çalışmalarını manipüle ederek çelenk formuna getiriyor. Şehre uyum sağlayamayan bu başarısız peyzajlar düğün, kutlama ya da daha çok cenaze törenlerinde görmeye alışkın olduğumuz abartılı gösterişlerden öteye geçemiyor. Bu peyzajları farklı bir formda biçimlendirerek sanal gerçeklik gözlüğü aracılığıyla izleyiciye de sunuyor.

Duvar - Kağıt - Makas sergi görüntüsü, Sanatçıların ve Space Debris izniyle, Fotoğraf: Bekay Musaoğlu

 

"Değişen ve gelişen dünyada taş, duvara yenik düşer ya da betonun bileşenlerinden biri olur."

 

Arek Qadrra ise çalışmalarında geleceğe alışma halinin alternatiflerini sorgularken geleneksel motifler ve organik dokularla kendi oyun alanına dair kombinasyonlar yaratıyor. Kolaj tekniği ve farklı malzemeler kullanarak yakın gelecekteki kentin dokularını organik yapılarla tekrar biçimlendiriyor. Berka Beste Kopuz, Geçmişten Bugüne adlı çalışmasında farklı ilçelerden aldığı görüntüler ile kentin dönüşümünü, geliştirdiği dijital dille, izleyicinin de etkileşime girmesine olanak sağlayarak gözler önüne seriyor. Furkan Çakmakçı Parazit çalışmasında şehrin her yerine nüfuz etmiş uyarıcı nitelik taşıyan devasa LED ışıkları ele alır. Video, fotoğraf ve ışıklı panoyu iç içe kullanan sanatçı, kentsel tasarım birimleri bulunan bir şehirde bu tabelaların insanların estetik algısını nasıl sabote ettiğini sorgulamakta ve farklı bir kompozisyonla yerleştirdiği çalışmasında bu unsurları bir araya toplayarak izleyiciye sunuyor. Ali Bilge Akkaya’nın Miniatürk'te çektiği fotoğraflarda, labirentte yolunu bulmaya çalışan insanların yapay çim duvarlara engelmişçesine maruz kaldıklarını görüyoruz. Labirenti bir imge olarak kullanan Akkaya’nın fotoğraflarında kentteki yapay duvarları kuşbakışı görmek mümkün. Kıymet Daştan ise Kırılgan adlı çalışmasında, kentlerin değişen ve kimi zaman yok olan kültürel ve yapısal özelliklerini ele alıyor. Değişen kentin ardında bıraktığı hafriyattan / atıktan, malzeme olarak kartonu seçen sanatçı, malzemelerin çağrıştırdıklarıyla birlikte değişimden önce mevcut yapıya ait ipuçlarını inceliyor. Şu an geri dönmesi mümkün olmayan bir nehri geri dönüşümü mümkün olan kartonla yeniden canlandırıyor ve uzun bir sürece yayılan çalışma şekli adeta topografik bir kazıya dönüşüyor.

Enis Malik Duran’ın eserleri birçok farklı okumayı mümkün kılıyor. Farklı tekniklere rastladığımız eserlerde tahrip edilmiş doğadan artakalan ağaç gövdelerinin farklı bir işlev yüklenmiş şekilde fabrika bacalarını anımsatması kentsel antropolojiye dair okumalar sunuyor. Volkan Parlak’ın işleri ise karar mercilerinin güdümlü politikalarını sorguluyor. AKM Serisi’nde şu anda var olmayan, yıkılma sürecindeyken transfer yoluyla tuvale aktardığı resimler AKM’nin tahrip olma sürecine tanıklık eden birer belge niteliği taşıyor.

Duvar - Kağıt - Makas sergi görüntüsü, Sanatçıların ve Space Debris izniyle, Fotoğraf: Bekay Musaoğlu

Değişimin sürekli devam edeceği kentte karar mercileri ile ortak paydada buluşmak mümkün görünmüyor. Bu durumda oyun oynamaktan ve yeni oyun alanları geliştirmekten başka çıkar yol yok. Ancak oyun oynayabildiğimiz kadar özgür olabiliriz. Zira oyun güzel sanatların da başlangıcıdır. Sanat ile oyun arasında da daima bir benzerlik söz konusu olmuştur. Bunun nedeni, her iki etkinliğin de amacının kendinde ve özgür olmasıdır. Oyun ve sanat arasındaki bağlantıyı kapsamlı bir biçimde inceleyen Schiller “İnsan kelimenin tam anlamıyla söylemek gerekirse, ancak insan olduğu zaman oynar ve oyun oynadığı zaman tam insan (özgür) olur.” der. İnsanın toplumsal bir süreç içinde var olduğunu söyleyen kuramcı, sanatçının sadece olduğu yerde ürettiğini ve ürettiği kadar kendini gerçekleştirdiğini ifade eder.* Bu bağlamda oyun kuramıyla sanatın ortak hareket noktası, sanatın oyunsal bir etkinlik olmasında gizlidir. İnsanlar sanatla uğraşırken, kendilerini zamandan koparılmış gibi hisseder. Bu durum oyun oynarken zamanın nasıl geçtiğini fark etmeyişimize eşdeğerdir. Dış kuvvetlere, tahriplere maruz kalmamışcasına, kaygıdan, endişeden uzaklaşıp özgürleştirir.

Duvar - Kağıt - Makas sergisinde kazanan ya da kaybeden yok. Zira bu sergide amaç kazanmak veya fayda sağlamak değil. Taşın yerini alan duvarın beraberinde getirdiği orantısız üstünlüğe karşı oyun aracılığı ile yaratıcı çözüm yolları geliştirmek.

*Soykan, Ö. N. (1991). “Sanatın Kaynağı Sorunu Oyun ve Dans”. Felsefe Dünyası Dergisi, sf. 45

bottom of page