top of page

Düşle gerçeğin arası ‘ya da’ Anadolu’nun insansızlığı


Belgesel fotoğrafçılığıyla ilgilenen bir sanatçının sergisini düşle gerçeğin kesişme alanı diye okumak ilk başta kulağa biraz zorlama gelebilir, ama Furkan Temir'in 19 Ağustos’a kadar Operation Room’da görülebilecek ilk kişisel sergisi, yazılı olarak başka, görsel ve hissel olarak başka bir hikaye anlatıyor.

Yüzey Yığını ya da Maden Dağı, Renkliler, 2017

21 gibi genç bir yaşta, dünyanın önde gelen fotoğraf ajanslarından VII'ın mentor programına davet edilen belgesel fotoğrafçısı Furkan Temir'in ilk kişisel sergisi, 19 Ağustos'a kadar Amerikan Hastanesi bünyesindeki Operation Room’da görülebiliyor.

Fotoğraf üzerine eğitim almamış olan Temir, kendini bu uğraşın içinde rastgele bulmuş. "Yüzey Yığını ya da Maden Dağı" adlı sergi, Temir'in Anadolu seyahatlerinde çektiği, yakın tarihimizde yaşanmış olaylardan arda kalanların fotoğraflarını, Anadolu’nun çeşitli yörelerinden buluntu nesneleri bir araya getiriyor. Serginin küratörlüğünü Ilgın Deniz Akseloğlu, tasarımlarını Umut Altıntaş üstleniyor.

"Proje emin olamadığım, muğlak bir durumu temsil ettiği için ismi seçenekli olsun istedim. Biraz da belgesel fotoğrafçılığımdan gelen; kesin bir yargıda bulunamama, olduğu gibi gösterme hali. İnanmak ya da inanmamak, katılmak ya da katılmamak sana kalmış. İşin tamamı ‘ya da’lı, bu sebeple ismi de öyle." 140journos'tan Dilan Karadağ'a verdiği röportajda serginin isim hikayesini böyle anlatıyor Furkan Temir.

Belgesel fotoğrafçılığıyla ilgilenen bir sanatçının sergisini düşle gerçeğin kesişme alanı diye okumak ilk başta kulağa biraz zorlama gelebilir. Ama Furkan Temir'in ilk kişisel sergisi, yazılı olarak başka, görsel ve hissel olarak başka bir hikaye anlatıyor. Sergi biri ampirik, diğeri teorik iki alternatif okuma yapmaya imkan tanıyor. Böylece tercih yapmak yerine yapmamanın, eyleyen olmak yerine sadece gözleyen olmanın potansiyellerini gözler önüne seriyor. Serginin söylemini benimseyecek olursak bu ikilik, seçim yapmamanın bolluğuna fırsat açıyor 'ya da' ne anlattığı konusunda seçim yapmayarak kolaya kaçmanın tezahürü oluyor.

Serginin ampirik (belki de biraz hayalperest) okumasıyla başlayalım. Kapıdan içeri adımınızı attığınızda karşınıza çıkan ilk yapı daracık, simsiyah bir koridor. Labirentleri andıran bu boğuk alanda, Temir'in birazı bulanık, birazı silik, belli belirsiz imgeleri barındıran sürreal, siyah-beyaz fotoğraf çalışmaları yer alıyor. Çalışmalara direkt bakmayıp koridorda yürürken göz ucuyla baktığınızda bu figür ve kompozisyonların birbirine gerçekte olduğundan çok daha fazla benzediği izlenimine kapılıyorsunuz.

Yüzey Yığını ya da Maden Dağı, Siyah-Beyazlar, 2017

Koridorun sonunda aydınlık ve ferah ana sergi alanı var. Burada karşınıza gökyüzü, arazi, yapılar çıkıyor. Gündelik hayattan kareler, gerçek sahneler görüyorsunuz. Bu aydınlık bölümde, koridorun aksine kolayca nefes alabildiğinizi hissediyorsunuz.

Ana sergi alanında yer alan, Temir'in Anadolu'yu dolaşırken çektiği bu renkli fotoğraflara, yine Anadolu'nun dört bir yanından topladığı taş ve beton örneklerinden oluşan bir yerleştirme ile bu geziler esnasında bulduğu vesikalık fotoğrafları algoritmik bir düzende yansıtan projeksiyon çalışması eşlik ediyor. Yani koridorun aksine burada, yine birbirlerine son derece benzeseler de, gerçek insanlar, gerçek yapılar ve gerçek gökyüzüyle yeryüzü var. Hâl böyle olunca o karanlık koridordan aydınlık alana çıktığınızda, bir süredir boğuştuğunuz bir karabasandan sonunda kurtulup uyandığınız hissine kapılıyorsunuz.

Yüzey Yığını ya da Maden Dağı, Renkliler, 2017

Sergi, mekan tasarımı bakımından böyle keskin bir kırılmayı bünyesinde barındırsa da, küratoryal çerçevesinde böyle bir okuma yapıldığına dair herhangi bir iz yok. Yani serginin metnine göre böyle bir kırılma yok. Aksine, koridordaki ve ana sergi alanındaki tüm fotoğraflar, serginin omurgasını oluşturuyor, aynı hikayeyi anlatıyor.

Serginin meşru okumasına göre bu sergi, Anadolu'daki ve etrafındaki coğrafyada görülen tektipleşmeye, gündelik hayatta lokasyondan bağımsız olarak her şeyin birbirinin benzeri haline gelmesine dikkat çekiyor. Yollar, kaldırım taşları, okullar, okul adları, çay bahçeleri, çeşmeler, meydanların yanı sıra insanlar da tektipleşiyor. Bu tektipleşmenin eyleyeni ise yeniye olan tutkusuyla gerçeği önce yok edip sonra yeniden yapan, eskiyi yücelttiği halde sırtını sürekli yeniye yaslayan Yeni Türkiye'den başkası değil. Farklılığa tahammülü olmayan Yeni Türkiye, serginin söylemine göre özellikle ana akım medyanın dayattığı ve büyükşehirlerdeki yaşam tarzının model olarak kabul edildiği bir tektipleşmenin yaşandığı bir ülke.

Yüzey Yığını ya da Maden Dağı, Renkliler, 2017

Temir’in tektipleşen, kimliksizleşen mekanları çektiği fotoğraflarında bir de insansızlaşma teması var. Serginin ana bölümündeki renkli fotoğraflarda nadiren insan figürleri görüyoruz, gördüklerimizin de zaten yüzünü görmüyoruz. Buluntu vesikalık fotoğrafların bir araya geldiği yerleştirmede ise postüründen bakışına, boy posundan fotoğraf arka planına her detayın birbirine aşırı derecede benzediği imgelerle karşılaşıyoruz. Bu kurgunun sebebi, Temir'in çekinmeden söylediği gibi, gezerken Anadolu'dan ve insanından çok sıkılmış olması. Bu sıkılmanın da temel sebebi, Eski Türkiye'den Yeni Türkiye'ye geçişi esnasında Anadolu'nun da, insanının da bütün özgünlüğünü yitirmiş, şehre özenen bir kitle haline gelmiş olması. Ki mutlaka altını çizmek lazım, Sivas doğumlu olan Temir'in bu söylemi, Anadolu romantizmini kırması açısından bence ayrıca değerli. Çünkü Yeni Türkiye’nin Yeni Anadolu’sunda tüm insanlar, tüm köyler, tüm kültürler, yani insana dair her şey birbirine benziyor. Her şehrin köftesi meşhur, herkesin saçı televizyonda gördüğü o dizi karakterinin saçı gibi. Hâl böyle olunca Temir, çözümü insansızlaşmakta buluyor.

Yüzey Yığını ya da Maden Dağı, Zemin Numuneleri, 2017

Özetle Furkan Temir'in sergisi görünce başka, üzerine okuyunca başka, sanatçıyla konuşunca başka kavramlar ve fikirler uyandırıyor zihninizde. Sergiden çıkarken muhtemelen aklınızdan geçecek sorulara birkaç örnek: Gerçek kompozisyonlar mı yoksa düş ürünü bir kurgu mu gördüm? Birbirinden farklı mı yoksa birbirinin neredeyse aynısı imgelerle mi karşılaştım? Sergiyi sevdim mi yoksa sevmedim mi? Furkan Temir'in bunlar ve benzeri sorular sorduran, daha birçok alternatif okumaya alan açan sergisi, izleyiciyi doğruyu söylemek gerekirse hem sergiye hem de içinde yaşadığı ülkeye dair büyük bir kafa karışıklığına sürüklüyor.

Yüzey Yığını ya da Maden Dağı, Algoritmik Yazılım Projeksiyonu, 2017

bottom of page