Direnişin rengi
- Zekican Sarısoy
- 27 May
- 6 dakikada okunur
Cihat Aral’ın 1-25 Mayıs 2025 tarihleri arasında Ankara Doğan Taşdelen Çağdaş Sanatlar Merkezi'nde gerçekleşen kişisel sergisi üzerine serginin küratörü Dilek Karaaziz Şener ile konuştuk
Röportaj: Zekican Sarısoy

Zekican Sarısoy
Ankara Doğan Taşdelen Çağdaş Sanatlar Merkezi 1-25 Mayıs 2025 tarihleri arasında Cihat Aral’ın Pencereden Gelen Soğuk, Maviydi isimli kişisel sergisine ev sahipliğe yapıyor. Küratörlüğünü Dilek Karaaziz Şener’in üstlendiği sergi, Aral’ın üretim yaptığı çeşitli dönemleri içine alıyor. Zaman, değişim ve dönüşüm sanatçının çalışmalarında başat figürler. Aral temelde bu üçlünün insanlar üzerinde bıraktığı etkiden ziyade çeşitli anların o zamanın içinde nasıl eğilip büküldüğü meselesine kafa yoruyor. Cihat Aral’ın işleri arasında dolaşmak kimi zaman epey zorlayıcı oluyor. Renk ve malzeme bilgisi soluk almak için bir durak. Bildiğimiz bir tarihin içinde yürümekten ziyade "tanıklık etmenin" ağırlığı var sergide. İşler kendileriyle sohbet içinde desek yanlış olmaz. Bazen bir kalabalığın ötesinde tek başına bırakılmış bir karakterin kendisiyle sohbetine şahit oluyoruz. Zaman eriyor. Kendine başka başka zamanlar inşa ediyor. Buna bir trajedi ya da indirgemeci bir yerden kader demenin ötesine çıkmak gerekiyor. Çünkü kader bir olgu olarak bu denli salt gerçeğin üzerine bir örtü atıyorsa Aral’ın olasılıkların peşinden gittiği bir aralıktan ve yaşamanın kıymetine duyduğu sevgiden nasıl bahsedebiliriz? Serginin küratörü Dilek Karaaziz Şener’le gerçekleştirdiğimiz söyleşi, bu coğrafyaya yaşadığı bütün kesintilere rağmen sevgisini emanet eden bir sanatçının yolculuğuna ucundan kıyısından yaklaşmaya çalışıyor.
Bu serginin ortaya çıkış hikayesini sizden dinleyebilir miyiz?
Fikrin ortaya çıkışı yaklaşık beş ay öncesine dayanıyor. Aslında benim Cihat Aral’la bu ilk buluşmam da değil. Nurol Sanat Galeri’sinde çok kapsamlı bir sergisi olmuştu. O dönem özellikle sanatçının çöp toplayan işçiler üzerine yoğunlaştığı yıllardı. 2005-2006 yıllarında o resimleri yazarak tanıdım ben Aral’ı. Sonrasında zaten bütün sergilerinin takipçisi oldum. Elbette 2000’li yılların öncesinde de Cihat Aral’ın varlığını biliyoruz. Bu sergide en eski tarihli resmimiz 1968’ten. Tabii Ankara’da sıklıkla sergisi açılan bir sanatçı değil. Daha çok İstanbul’da sergileri olmuştu. İnanılmaz disiplinli bir sanatçı. Nurol Sanat Galerisi’ndeki sergiden sonra bir Cihat Aral sergisi, Cihat Aral’la bir araya gelmek, onun ince eleyip sık dokuyan sanat yaklaşımına bir yerinden dahil olmak hep aklımdaydı.

Pencereden Gelen Soğuk, Maviydi, Sergiden görünüm
Sergide geniş bir tarih aralığından işler var. Çağdaş sanatlar alanında oldukça birikimi olan ve halihazırda yaşayan birinin işleri üzerinde oynamanın kolaylaştırıcı bir yanı oldu mu?
Tarihsel sınır/lar üzerinde karar verme ve sınırlandırmayı sanatçıyla birlikte yaparsınız. Sanatçının görüşü, bakışı çok önemli. Zaten hangi dönemlere odaklanmanız gerektiğini size söyler. Sanatçıyla omuz omuza ve kalp kalbe yürümezseniz bu tür sergiler üzerinde çalışmak biraz mekanikleşir benim açımdan. Çünkü Cihat Aral, toplumun içindeki her bireyi, her durumu, her olguyu farklı açılardan evrenine sığdıran sanatçılardan biri. Böylesi bir duygu yakınlığı, onun insanını onun gözünden bakarak seçkiyi hazırlamak gerekiyordu. İlk konuşmaya başladığımız zamanlar aslında Cihat Aral’ın kafasında bir şeyler vardı. O sergiyi kurmuştu. Biz ona mekânın planlarını gönderdik. Ve çok enteresan olan şey şu: Sizin ona gönderdiğiniz her açıya, malzemeye inanılmaz duyarlı ve anlamaya çalışan bir sanatçı var karşınızda. Bütün görselleri ya da videoları ilettiğimiz anda inceleyip bize birkaç saat içinde dönüş yaptı.
İstanbul’da Kibele Sanat Galeri’sinde bir retrospesktif sergisi yapılmıştı. Acaba Ankara’ya da bir retrospektif bir sergi mi hazırlasak diye düşünmüştük. Bu teklif Cihat Hoca’dan geldi. Biz bunları konuşurken Türkiye’de mevcut olaylar patlak verdi. Hâl böyle olunca sergiyi başka bir şeye dönüştürmek istedik. Zaten eserleri daha evvelinde seçmeye başlamıştık.
Birlikte çalışmak nasıldı?
Çok uyumluydu. O bizden daha istemeden biz pek çok şeyi ona gönderiyormuşuz. Yıllardır bu alanda çalıştığım için iyi bir arşivim var. Sanatçı dosyalarına bakarken şunu fark etmiştim: Cihat Aral’ın son yıllarda yaptığı sergilerde belge niteliği taşıyan materyaller eksik. Aral onları tamamladı. Onlar neredeyse bir gün içinde elimize ulaştı. Böylece baştan sona kadar, yani Kibele Sanat Galerisi’ndeki sergisine değin geçen süreci bütün belgeleriyle açmış olduk. Büyük bir hazine! Tek tek yazılanları okumaya başladım. Sergilerde yazılanlar, basında çıkanlar… O belgelerden sayfalarca not çıkmış oldu. O notları aralıklarla Aral’la paylaşmaya başladım. Ama ona şunu söyledim: Ben bütün bu yazılanları okudum. Çok fazla yazar çok değerli metinler hazırlamışlar. Ama burada benim tamamlamak istediğim bir nokta var. Sizin görüşleriniz nedir? O da, “Evet, çok haklısın” dedi. Hemen ertesi gün mail kutumda Cihat Aral’ın kendi el yazısıyla yazdığı kağıtlar vardı. Onlara baktıktan sonra tekrar bir okuma yaptım. Bu esnada bir yandan eser seçimi devam ediyor ve sergide kaç iş olacağı çıkıyordu ortaya. Bu noktada çalışmaktan büyük mutluluk duyduğum ve teşekkür etmek istediğim isimlerden biri sanatçının oğlu, sevgili Prof. Dr. Ömer Yiğit Aral. Bu sürecin bu denli kolay akması ve ortaya böylesi güzel bir sergi çıkmasında durduğu yer çok kıymetli.
Dikkatimi çeken şeylerden biri de Aral’ın küçük notları oldu. Sergi mekânında girişte yer alan yazı Cihat Aral’ın bana gönderdiği metinlerden. Onun bana gönderdiği kısa açıklamalarda çok hoşuma giden birkaç cümlesi vardı. Bunlardan bir tanesi, “Pencereden gelen soğuk, maviydi”. Serginin de ismi aslında. Neden mavi diye sorduğumuzda mavinin onun için direnişin rengi olduğunu söylemişti. Oradan kurduğum bağlantılar ve içinden geçtiğimiz zamanlar serginin nereye gideceğine dair tamamlayıcı olmuştu.
Pencereden Gelen Soğuk, Maviydi, Sergiden görünüm
Cihat Aral emek ve sermaye politikaları üzerine çokça eleştiri sunan, iktidarın kendisiyle defalarca çarpışmış bir isim. Serginin bu anlamda denk düştüğü bugün, aslında bize dünle bağlantı kurmanın ötesinde bir yere temas ediyor. Mesele yeni değil, daha doğrusu meseleyi eski ya da yeni ele almanın, onu tarihsel bir köşeye sıkıştırmanın ötesine geçiyor Aral’ın işleri.
Bu noktada Aral ile benzer taraflardan bakıyoruz aslında. Ben de kendimi toplumdan hiçbir zaman soyutlamadım. Toplumun oldurmaya çalıştığı her gaye benim de gayem. Yıllar evvel Nurol Sanat Galerisi’ndeki serginin metnini yazarken sanatçının insana baktığı yer beni çok etkilemişti. Hâlâ da etkiler. Belki benim özgürlüğüm buradan bakınca Cihat Aral gibi kısıtlanmadı ama 1980 sonrası süreçte üniversitede öğrenci olmuş insanlarız. Ve o tarihte Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi gibi bütün o direnişin sıcağı sıcağına yaşandığı, kalbinin attığı fakültelerden birinde öğrenciydim. Ben Kıbrıs’lıyım bir yandan. 70 ve 80 sonrası dönemin Kıbrıs’a yansımaları, Kıbrıs’tan Türkiye’ye doğru yansımaları, karşılıklı bakış açıları ve bunların hepsi bizlerin sofralarına, duvarlarına, oturdukları coğrafyalara giren konuşmalardı. O yüzden Cihat Aral’la ortak bir yerde buluşmamak mümkün değildi. Benim penceremden giren soğuk da mavi.
Her sanatçının dönemsel geçişleri olur. Başka şeyler denediği, başka dünyalara girdiği… Aral’ın işleri içinde gezerken elbette o dönemsel geçişler var ancak bu keskin bir geçiş değil hiçbir zaman. Ve her bıraktığı yerden bir sonraki döneme geçerken bir önceki döneme ilişkin bir göz kırpma görüyoruz. Gölge oyunu, ışık oyunu, belki bir figür… Bir şey bırakıyor sanatçı. Beni oldukça etkileyen şeylerden bir tanesi bu.
Kesinlikle. İyi bir pentürcü olmak böyle bir şey sanırım. Boyayı iyi bilmek, malzemeyi iyi bilmek. Elbette burada teknik de var. Malzeme ve teknik ayrı şeyler tabii resmin içinde ama. Burada tekniğinin de 1960’lardan 2000’li yıllara geldiğimizde nasıl çeşitlendiği ama vurgunun değiştiğini görmemiz mümkün hâle geliyor. Tematik olarak takip edebildiğimiz bir şeye dönüşüyor. Sergiyi de çeşitli başlıklarda ziyaretçilerin kolaylıkla takip edebileceği şekilde kurgulamaya çalıştık.

Pencereden Gelen Soğuk, Maviydi, Sergiden görünüm
Sanatçının mekânla ve zamanla kurduğu ilişkiye de değinmenin önemli olduğunu düşünüyorum. Aral’ın bu kavramları algılayış biçimi de başka. Hareketin kendisini kompozisyona aktarmak, gölgenin düştüğü yer, bu katmanlarla oynamak... Resimlerde bir hareket yokken bile devinim var.
Aslında çok sessiz ama çok sesli. Durağan bir yanıyla ama müthiş devingen. Her resimden sesler yükseliyor. Her resim kendi gerçeğini açığa çıkarmak için bir şeyler yapıyor. Ve bunu bizim kendi gerçekliğimizin içine bırakıyor. Bu açıdan da benim için heyecan verici bir sergi. “Özgürlüğünüz kısıtlandığı zaman umudu duvarların yarıklarına, çatlaklarına fısıldayın” diye bir söz var. Umudu kendi dünyalarından bizim dünyalarımıza fısıldayan insanlar. Ve bunların neredeyse hepsi gerçekliğin kendisi bir yandan. Bir kurgu yok resimlerde. Ben gittim, gördüm, atölyeme döneyim ve bunu kendi düşsel dünyamda yeniden kurgulayayım gibi bir şey değil. O yüzden sanatçı, “Resimlerimde herhangi bir şekilde göç edebiyatı ya da göçün öyküsü görülmez” diyor. Bu bir öykü, bu bir güzelleme ya da bir hayal demiyor. Benim gördüğüm yerden göçün bir yanıyla olgusu da değil. Göç burada sadece bir örnek. İşkencenin resmi var Cihat Aral’ın sanat yaşamında. Dünya sanat tarihinde ve Türkiye sanat tarihinde halihazırda çokça işlenmiş bir tema oysa. Yapıtlar bakılası işler olmaktan çıkıyor bu noktada. Üzerine düşünmeyi iste ya da isteme önüne atan resimler bunlar.

Pencereden Gelen Soğuk, Maviydi, Sergiden görünüm
Çok fazla işe bakarak uzun bir tarih içinde geziyoruz. Zorlayıcı kısımlardan biri de sanırım bu. Sanatçının kendi kişisel tarihini de izliyoruz bir yandan. Belki de burada rahatlatan şeylerden biri, işlerin ziyaretçileriyle konuşuyor olması. Aradaki perdenin kalktığını düşünüyorum. Buradan bakınca mesafeleri nasıl ayarladınız?
Yine Cihat Aral diyeceğim. Otuz senedir pek çok sanatçıyla bu işi yaptım. Elbette her sanatçının topluma bakışı, nerelerden beslendiği bilgisi, kaygıları, dünyayı algılayış şekli değişiyor. Ama çok derin bir hakikat var ortada. O derin hakikatle de ne yapacağımız kısmında ortak hakikatlerin buluşması önemli. Cihat Aral’la aynı duygu içinde çalışmak... Onun da ötesinde burada bir ömür var. Bir ömrün her anında insana, topluma, yaşadığı yere olan bağlılığı, soruları, sorunları, çözmeye çalıştığı şeyler ve sanatın geldiği çekirdekle onu birleştirmesi, bizim yakın tarihimizin de bir gerçeği. Tam da zamanıdır... Disiplinine, heyecanına hayran kaldığım bir isim Cihat Aral. Bir gün onunla çalışmak benim hayalimdi.









Yorumlar