Betül Aksu'nun hold, place, transfer ↵ repeat başlıklı ilk kişisel sergisi 29 Şubat - 6 Mart 2024 tarihleri arasında Zürih'teki Material sanat alanında izleyiciyle buluştu. Sergiyle birlikte sanatçının yolculuğuna ve bürokrasinin köşeli diline karşı geliştirdiği esnetme pratiklerine dahil oluyoruz
Yazı: Burçak Fakıoğlu Yakıcı
Betül Aksu, image break serisinden, 2022-devam ediyor, hold, place, transfer ↵ repeat sergisinden
Son zamanlarda sınırlar ve engeller üzerine düşünüyorum. Özellikle kendi belirlediğimiz sınırların ötesinde dışarıdan gelen, dikte edilen sınırlar ve engeller üzerine. Sınırların rahatlatıcı bir yönü de var; ihtiyaç duyduğumuz, kendi belirlediğimiz sınırlar gibi. Öte yandan karşımıza çıkan bürokratik yapıların getirdiği engeller mevcut. Bu engellerle karşılaştığımızda bunları nasıl ifade ediyor ve anlamlandırıyoruz? Fransız filozof Ricoeur'e göre, insan deneyimlerini dile getiriyorsa, anlamlandırırken de bunları deneyimlerinde arar.
Bizler, anlamlandırmaya çalıştığımız sınır ve engellere ilişkin olayları dilsel olarak nasıl ifade ediyorsak bunun sanat pratiğindeki yansımalarını Betül Aksu'nun deneyimlerinden yola çıkarak ürettiği işlerinde görüyoruz. Sanatçının düşünsel pratiğinde aslında bu “değişmez, sabit” diyebileceğimiz kurumsal işleyiş, bürokrasi ve benzeri olgular karşısında dil, durağanlığa baş kaldırabilecek bir potansiyele sahip bir “özne” konumunda beliriyor. Yazar ve psikanalist Kristeva’nın ifade ettiği gibi metnin ve öznenin çok yönlü, çoğul, sabit olmayan bir nitelikte olması gibi. Özne her zaman bir sürecin içindedir, sabit değildir, sürekli gelişmeye devam eder. Bununla birlikte deneysel bir sürecin de içindedir; çünkü çeşitli bağlamlara karşı sınav verir. Betül’ün işleriyle, mevcut durumu ya da konumu korumak için bürokratik yapının benimsediği resmi dil kalkanının karşısında öznenin, yani sanatçının “değişmez olguları” nasıl esnetebildiği üzerine sanatsal bir yolculuğa çıkıyoruz.
Betül Aksu, hold, place, transfer ↵ repeat sergisinden yerleştirme fotoğrafları
"Seyahat halinde olma, kuşkusuz Betül’ün geçmiş yıllarda ürettiği ve kurguladığı aidiyet, yer ile kurulan temas, hareket halinde olma kavramlarını araştırdığı işleriyle bir bağ kuruyor."
Betül işlerinde, sınır ve engeller etrafında dokunan karmaşık anlam örgüsüne izleyiciyi dahil ediyor. Şöyle düşünün: Sanatçının aslında durmaksızın bir varış noktasının peşinde koşmadan yer değiştirmek, seyahat etmek ve sanat üretimini sürdürebilmek için harcadığı çaba, yolculuğun ta kendisi. Bu sanatsal yolculukta karşılaştığımız ise, yalnızca bürokratik labirentlerle mücadele etmek ve kurallar arasında gezinmekle sınırlı kalmayan bir yaşam öyküsünün kesitleri. Resmi evrakları ameliyat masasına yatırmışçasına, her harfi, en küçük ayrıntısıyla ele alan sanatçı, formların ve tarif ettikleri başvuru sürecinin anatomik bir incelemesini sunarken, aslında bu süreç içerisinde görmezden gelinen ya da önemsenmeyen en küçük birimleri gün yüzüne çıkarttığı gibi onlara büyüteçle bakabilmemizi de sağlıyor.
Betül Aksu, hold, place, transfer ↵ repeat sergisinden yerleştirme fotoğrafları
Sahici bir yürümeye eşlik eden baskılar
Sanatçının hold, place, transfer ↵ repeat başlıklı ilk kişisel sergisi 29 Şubat - 6 Mart 2024 tarihleri arasında Material sanat alanında Zürih'te izleyiciyle buluştu. Bu sergide yer alan işlerden rastlantısal olarak bir araya gelen İsimlendirilmemiş dikdörtgenler yine sınırları anımsatıyor. Bu sınırlar iç içe geçmiş hâldeyken mürekkebin baskıyla defalarca buluşması sergide yer alan image break başlıklı baskı çalışmalarıyla hataları, tekrarları ve benzersiz olma kavramlarını araştırıyor. Sergide dile getirdiği ve kendini güvenli hissettiği sınırların yanı sıra, sınırının ihlal edildiği zamanlardaki duygu durumunun değişkenliği ve dalgalanması gibi kimi zaman daha şeffaf ya da daha yoğun renklere de rastlıyoruz. Serginin vitrininde yer alan Studio on the go adlı yerleştirme İzmir, İstanbul ve Londra arasında baskı sürecinde kullandığı metal levhaları sunarken sürece izleyiciyi de dahil ediyor. Seyahat halinde olma, kuşkusuz Betül’ün geçmiş yıllarda ürettiği ve kurguladığı aidiyet, yer ile kurulan temas, hareket halinde olma kavramlarını araştırdığı işleriyle bir bağ kuruyor.
‘’Kendi yerini yerleşiklikte bulamayan kişi onu yolculukta arar’’
Oruç Aruoba
Betül'ün işlerinde bu hareketliliği en çok hissettiğim Zurich University of the Arts, School of Commons rezidansında yürüttüğü officialese (2022) serisi oldu. Sözlük tanımına göre officialese sözcüğü İngilizcede genellikle devlet dairelerinde resmi evraklarda kullanılan anlaşılması zor bir dil anlamına geliyor. Betül’ün bu serideki işlerinden from Taksim Gezi Park to Tünel and back, Taksim Gezi Parkı'ndan Tünel'e, yol boyu yürüyüşüne eşlik eden sesleri canlı olarak Zoom görüşmesiyle katılımcılara aktardığı bir performanstı. Bu yürüyüş boyunca katılımcılar Judith Butler'ın Şiddetsizliğin Gücü kitabından bölümleri okumaya davet edildi. İstiklal caddesinin karmaşası hem boğucu hem de vazgeçilmez bir hâli barındırıyor benim için. Betül kurguladığı bu performansta, kalabalığın seslerinin böylesine yoğun hissedildiği bir yolda, katılımcıların kendi bulundukları coğrafyadan uzakta, kimilerinin henüz ayak basmadığı bir kentten yükselen seslere duygularını ifade ederek eşlik etmelerini istiyor. Şiddetsizliğin Gücü kitabından pasajların da okunmaya davet edildiği bu hareket içeren eylemin bir parçası olarak katılımcılar duyumsadıklarını yazarak birbirleriyle paylaşıyor. Katılımcıların yanıtlamaya davet edildikleri sorular ise şöyle: Nasıl hissediyorsun? Sesleri dinlerken veya metni okurken belirli bir kelime dikkatini çekti mi? Bu süreçte birilerini düşündün mü? Ana akım medyaya göre, bulunduğunuz ülkede savunmaya değer olan kimlikler hangileri? Şiddet içermeyen kolektif bir performansın görünümü, sesi ve hissi nasıl olurdu? Bu performanstan oluşan dokümantasyonda katılımcıların kendilerini samimi bir şekilde ifade edişleri, göç, savaş, sansür, dil, aidiyetsizlik gibi konuların dile getirilişindeki “dertleşme” hâli dikkatimi çekiyor. Katılımcıların öznel yaşam öykülerinden ipuçları paylaşılırken aynı zamanda politik duruşların özgürce ifade edilişine rastlıyoruz.
Betül Aksu, static, officialese serisinden, 2022
Bu anlatı gerçek olaylara dayanır
officialese serisinden static yerleştirmesinde ayağa dolanan mavi galoş poşetlerin plastik suniliği ile karşılaşıyor, ayağımıza dolandığını unutmaya yüz tuttuğumuz resmi bir sürecin parçası oluveriyoruz. Kimlik bilgisi, adı-soyadı, fotoğraf, uyruk, doğum tarihi ve vb. soruları yanıtladığımız Application for Schengen Visa, yüzeyini belli belirsiz kâğıt yığınlarından okuyabildiğimiz bir ayak formuna çimento harcı dökülmüş izlenimi veriyor. Bu bizde bir “yere” sabitlenme endişesini uyandırıyor sanki. Başvuru süreci unutuluyor, sonra tekrar baştan başlıyor, tıpkı sanatçının baskılarında rastladığımız tekrarlar gibi. Bir döngünün içerisinde sıkışıp kalmış, “öteki” olarak atfedilme, dışlanma, yok sayılma her fırsatta tekrarlanıyor. Sanatçı, officialese işinin bir parçası olarak sorgu odası (interrogation room) yerleştirmesinde yaptığı göndermelerle sorgulamaların kapsamını da mercek altına alıyor. Yüz tanıma teknolojisine gönderme yapan bir fotoğraf, beklenen mektupların üzerinde isminde yapılan yazım hataları, vize koridorlarında karşılaşılan yönergeler ve yerleştirmesinin bir parçası olarak sunduğu sanatçının kendine ait röntgenleri tüm bu sorgulama eylemini muzip bir üslupla belgeliyor.
Betül Aksu, interrogation room, officialese serisinden, 2022
Hem bu bürokratik süreçte hem de yer değiştirmelerinde deneyimlediği bu baskın dil üzerine düşünen sanatçı, hangi durumlarda şiddet dilinin, ayrımcı bir üslubun oluştuğu üzerine bir araştırma sunuyor. Siyaset bilimci Arendt’ın “Kamusal yaşam bürokratikleşirken, şiddete eğilim artar” tanımındaki gibi, bürokrasi dilin ürettiği bir şiddet ve ayrımcılık olarak karşımıza çıkıyor. Özellikle resmî belgelerde sıklıkla kullanılan ve anlaşılması kimi zaman zor olan, esneklik içermeyen, kuralları keskin köşeli bir dil kullanımına gönderme yapıyor adeta. Sanatçının bu arayışı yalnızca dilin kullanımının tarihsel araştırması değil, aynı zamanda çalışma süresince karşılaştığı ve kimi zaman farklı diller konuşan kişilerle kurduğu etkileşimle de şekilleniyor.
"Sanat yaşamına ve üretim sürecinin düşünsel pratiğine tanıklık ettiğim sanatçı, elinde valiziyle kendi yolculuğu esnasında kimlik, dil ve aidiyet sorgulamalarını sürdürürken izleyiciyi de bu yolculuğa davet ediyor. "
Betül Aksu, Bureau Of Commons, 2021, Venedik
Bu etkileşim üzerine Zürih’de School of Commons rezidansında gerçekleştirdiği Bureau of Commons (2021) performans ve yerleştirme serisinden de bahsetmek isterim. Bu katılımcı performansta, kendi özerk alanının belirlendiği deniz mavisi plastikten bir zeminde buluşan katılımcılar, sınırlar, mülkiyet, kimlik gibi kavramlar üzerinden bir okumaya, kamusal alanın içinde gündelik eylemlerinden uzak, ancak kişinin kimi zaman karşı karşıya kaldığı bir takım yönetmelik ve kurallar çerçevesinde hazırlanan resmî evrakla bir süre geçirmeye ve belgelerdeki yönetmelikleri uygulamaya davet edilmişlerdi.
Betül Aksu, Bureau Of Commons, 2021, Venedik
Bu performansın ardından katılımcıların nasıl tepki verdikleri, çalışmayı nasıl yorumladıkları üzerine sanatçıyla uzunca konuşmuştuk. Orada merak ettiğim İsviçre’de bulunan katılımcıların vize başvuru sürecine yabancılığı karşısında verdikleri tepkiydi. Kişilerin serbest dolaşımı konusunu ele alan bu performans serisinin ikinci edisyonu ise 59. Venedik Bienali ile eş zamanlı olarak Arsenale ve Giardini’de gerçekleşmişti. Bienale katılan ulusal pavyonların vize prosedürlerine dikkat çekmiş ve bu ülkelere kimlerin özgürce girip çıkabildiğini sorgulamıştı. Bu performansta da officialese: interrogation room (sorgu odası) yerleştirmesinde olduğu gibi bürokratik sürecin, konuşulmayanın dile getirilmesi, bürokratik süreçte görmezden gelinenin ifşası, mavi zeminin yüzeyinde ortak bir deneyim alanı olarak sunuluyordu adeta. Sanatçının işlerinde tekrar eden deniz mavisinin en güçlü kullanımına bu performatif alanda rastlıyoruz kanımca. Bu iş bana, nerede başlayıp nerede bittiği bilinmez derin suların ve denizin tekinsizliğine dair kullanılan şiirsel bir deniz metaforu olduğunu düşündürttü. Betül’ün bu performansında deniz mavisi zemin, sanat ile bürokratik alan arasındaki sınırları ortadan kaldırıyor.
Betül Aksu, interrogation room, officialese serisinden, 2022
Betül’ün işlerinde, Kristeva’nın şiirsel dili direnişin bir aracı olarak görmesi ve semiyotik dil önermesinin izlerine rastlıyorum. Farklıkları bastırmayan, ötekileşmeden uzak, dilin direnebileceği üzerine bir sanat pratiğinden söz edebiliriz. Özellikle dil üzerine çeviri, dilbilim ve teknoloji gibi disiplinlerarası işleri, sanatçının ifade biçimini daha gerçekçi kavradığı hissini veriyor. Diğer yandan bir kutlama gibi beliren bürokratik resmi dilin parıltılı, göz kamaştırıcı emir kipi üslubunun karşısında düşünsel sürece izleyiciyi dahil eden işleri, eleştirel bir zemin sunuyor. Sanat yaşamına ve üretim sürecinin düşünsel pratiğine tanıklık ettiğim sanatçı, elinde valiziyle kendi yolculuğu esnasında kimlik, dil ve aidiyet sorgulamalarını sürdürürken izleyiciyi de bu yolculuğa davet ediyor. Kanımca, sanatçının çalışmalarının kapsayıcılığı sayesinde izleyici nerede olursa olsun bu yolculuğun bir parçası olmak için hazırda bekliyor.
Comments