top of page

Dijital bir tuvalet inşası

Bilsart, Aralık ayı boyunca, Fırat Arapoğlu küratörlüğünde Daimi Bir Akış sergisi kapsamında ilk önce Ahmet Rüstem Ekici’nin Islak Hacim adlı sergisine daha sonra Özlem Şimşek’in Arzunun Gören Gözlere İhtiyacı Yoktur sergilerine ev sahipliği yaptı. Ekici ile sergisi üzerine söyleştik



Ahmet Rüstem Ekici, Dijital portre


Ahmet Rüstem Ekici, Hamam ve Sauna’dan sonra bu seride pek çok ıslak hacim yüzeyini ele alırken özellikle tuvalete odaklanıyor. Özel yaşamdan kamusal hayata kadar ortak kullanımın olduğu bir mekân olmasıyla yaşamların içinde olan tuvaletler; dışkılama, idrar ve hijyen gibi temel ihtiyaçların giderilmesinin sağlandığı yer olmasının yanı sıra cinsiyet ayrımlarının ve mahremiyetin tekrar kurulduğu buna rağmen bir kaçıç çizgisi olmasıyla da bunların bir nebze kırıldığı bir yapı olmasıyla dikkat çekiyor. Bu anlamda Ekici, tuvaletlere cinsiyet ve haz sorunsalı üzerinden odaklandığını belirtiyor. Toplumsal, cinsiyet, mimari ve mekânsal olarak kurulan bu yapıdaki dikişleri sökmeye yönelik amacı var. Kuir dokunuş, müdahele ve erotizmle bu amacını gerçekleştirmeye çalışıyor. Bedenlerin akışkanlığı ve hazzının değiştirici, dönüştürücü, yapıcı, birleştirici, sarsıcı ve yıkıcı yönünü gösteriyor. 2700 adet tasarlanmış yapay zekâ dijital seramiklerde tüm beden tiplerini kapsayan ve mitolojik göndermeleri olan imgeler oluşturduğuna dikkat çekiyor. Tuvaletlerin temel fonksiyonunun sunduğu olanağa sahip olamayanların yaşadığı mağduriyetleri de konuşulması için tartışmaya açıyor ve burada karşılaşılan problemlerin altını çiziyor. Bununla kalmıyor her beden yapısına dönüşen Mollusca isimli bir tuvalet modellediğini ve animasyonunu da yaptığını ifade ediyor. Ekici’nin bir de süprizi var: Sergiyi deneyimleyemeyenler için 360 derecelik sanal sergi www.aredeko.com/wetarea'da Ocak ayının sonunda izleyiciyle buluşacak.



Ahmet Rüstem Ekici, Pighouse, 140x240cm, Tekstil baskı


Hamam, Sauna'dan sonra şimdide Fırat Arapoğlu küratörlüğünde Daimi Bir Akış sergilesi kapsamında Islak Hacim adlı sergiyi izleyicilerle buluşturdun. Böylece bu seri şimdilik noktalanmış oldu. Bu yapılar, belli işlevleri yerine getirmek amacı taşıyor. Dahası toplumsal ve kültürel birlikteliklerin kurulduğu yerler. Tam da belli işlevleri yerine getirirken ıslak bir yüzeye sahip olmaları bütün bu kurguyu bozacak bir yapıya da sahip. Islaklık hazla beraber farklı deneyimlere yol açabiliyor. Bu anlamda bu tür yapılara yaklaşma biçimini merak ediyorum.


Öncelikle dünyadaki insan sayısı kadar haza dair çeşitlilik olduğunu düşünüyorum bu nedenle serilerim genellemeler üzerinden değil bire bir deneyimcisi olduğum anlar ve şahitliklerim üzerinden şekilleniyor. Uzun süredir beden ve mimarinin ilişkileri üzerine çalışıyorum. Özellikle cinsiyet ve haz ile mekân dönüşümlerine odaklanıyorum. Gynaeceum, hamam ve saunalara odaklandığım serilerime yeniden göz attığımda standartlaşmış ölçeklere ve kullanım çeşitliliğine dair soruları hâlâ sorgulamaya ve algılamaya devam ettiğimi fark ettim. Bedenin hareket, ölçek gibi referansları tasarımı şekillendirirken, mimari de beden üzerinde bir etki yaratma gücüne sahip. Bir yapı planlanırken, efektif kullanım alanlarına bölünüp, bu alanlar gündelik hayatın akışı üzerindeki önem sıralamasına göre şekillenebilir. Bu şekillenme çoğu zaman hazır standartlara bağımlı ölçek ve öğelerle boyut/hacim kazanır. Bir mekân ve kullanım yapısındaki ana etkenlerden biri de cinsiyet olabilir. Örneğin, hamam bir yapı olarak kadın ve erkek bölümlerine ayrıldığı gibi gün içerisindeki kullanım saatleri ile paylaşımcı bir yapıya bürünebilir. Hamam serisi oryantalist bakışa zıt bir noktada konumlanıyordu. Antik dönem hamam mozaiklerin hikâye anlatma biçimlerinden faydalanırken günümüz hamamlarının zeminleri bana ne aktardığı sorusu üzerinden şekilleniyordu. 360 derece deneyimlenebilen ve sanal bir mekân olarak inşa edilmiş Sauna serisinde ise özellikle mimari standartların dışında deneyim odaklı kuir mekânları ele almıştım. İzleyiciyi kurgusu oldukça gerçek bir sauna içerisinde gezintiye çıkardığım bu seride deneyimci belki de daha önce deneyimlemediği bir yapının bölümleri arasında geziniyordu. Karanlık odalar, delikler ve bunların mimarideki karşılıklarını gösteriyordu. Sanırım geleceğe bilgi ve deneyim aktarma dürtüsüyle mekânlar üzerinden görsel hikayeler şekillendiriyorum. Mekân her ne kadar materyallerden örülmüş sabit bir yapı olarak karşımıza çıksa da, içerisindeki deneyim intihardan mastürbasyona, insan ve hazın buluşacağı her noktada farklı deneyimlerle çeşitlenebilir. Yeni seri Islak Hacim tuvaletle beraber diğer alanları kapsayan bir üçleme gibi oldu. Cinsiyet damgasının görsel bir öğe olarak yönlendirici boyutu tuvaletlerde karşımıza oldukça çok çıkıyor. İlk defa deneyimlediğimiz bir mekânda tuvalete giden bir yol ayrıştırıcı bir eşik gibidir. Kapıdaki sembolleri okuma ve mekan içerisine girme sürecinde bir es vardır. Bu eşikten sızıp derinlemesine incelediğim Islak Hacim başlığı altında bu defa cinsiyet ve haz soruları üzerinden tuvaletlere odaklandım.



Ahmet Rüstem Ekici, You can never go down the drain II, Yapay Zekâ ile üretilmiş resim, 2022

Hamam ve Sauna’da tuvaletlere yer versen de, Islak Hacim'in odağında neredeyse tuvaletler yer alıyor. Hayatımızda çok önemli bir yer edinen tuvaletler, belli bir fonksiyon için tasarlansa da, mimari açıdan gerekli önemin verilmediği yerler olarak da ön plana çıkıyor. Dışkılamanın olduğu bir yer olmasından dolayı mı problemler doğuyor? Ayrım, mahremiyet ve daha pek çok konu mu bu problemleri doğuruyor?


Sergiye hazırlanırken en ilham veren okuma parçalarından biri Beatriz Colomina ve Mark Wigley tarafından yazılmış bir makaleydi.* Bu makale insan bedeninin boşaltım sistemi ile binaların boşaltım sistemlerinin birleştiği tek mekân olan tuvaletlere ve mimarların günümüze kadar tuvalet üzerine tasarım süreçlerindeki bazı sorunlara odaklanıyordu. Tuvaletlere baktığımızda güneş ışığının neredeyse girmediği mekânlar olarak karşımıza çıkıyor. Bir binanın en kullanışsız alanlarına sıkıştırıla bildiği gibi, daha az tasarlanmış, standart vitrifiye elemanları ile tefriş edilmiş ve ikili cinsiyet üzerinden kodlamalara karşımıza çıkan alanlar olabiliyor. Çağlar boyu kamusal tuvalete dair tasarımsal yaklaşımlar sürekli değişti. Antik dönem kentlerine yaklaşımlarda medeniyet, teknoloji ve suyun ilişkisi üzerine çok şey yazıldı. Hijyen, koku, mahremiyetin ötesinde bir de kanalizasyon mevzusu var. Bütün binaların ortak şekilde bağlandığı bu büyük ölçekli sistemler inanılmaz bir ağa dönüşüyor ve sırf dışkılama özelliği ile bu kadar büyük yapılar inşa edip su tüketen tek canlıyız. Bu döngüde ayrım yeni ayrımlar ortaya çıkarıyor. Mekân içerisinde kapılara işlenen cinsiyet tabelaları ile kapıdan içeri girip yeni kapılarla bölümlere ayrılan mekanlar yaratıyor. Sergi duşlardan, tuvaletlere çoklu bakış ile bütün bu problemlerin altını çizmeye çalışıyor.


Tuvaletler kullanış amacı ve mimarisinden dolayı bir kaçış çizgi olarak da kendine yer bulmasıyla dikkat çekiyor. Orada üretilen deneyimler çok farklı bir şekilde cereyan edebiliyor. Ya da orası bir kişinin son deneyimi de olabiliyor. Biraz da serginin buraları yokladığı söylenebilir mi?


Her seriye önce bir kelime dökümü ile başlıyorum. Tuvalet ve ıslak hacim benim için ne ifade ediyor ve nasıl tanımlanıyor soruları üzerinden çeşitlendirmelere odaklanıyorum. Böylece ıslak hacimlere sadece tuvalet olarak değil, mezbaha, gasilhane gibi suyun, tesisat ve seramiğin, yıkanabilir yüzeylerin arasında yolculuğa çıkıyorum. Filmlerde nasıl temsil ediliyor, mimaride nasıl ayrışıyor tüm bunları kelimelere dökmek benim için yapıbozuma dönüşüyor yol haritasına deneyimler eklemeye başlıyorum. Tuvalette basılma haberleri, intiharlar, doğumlar, şakalar veya tuvalete erişebilme yetilerimiz hepsi bu haritanın bir parçası. Ari P. Büyüktaş’ın seri için yazdığı Daimi İhtiyacın Müşterek Mekânı isimli metin bu yoklanan alanlara dair şunları söylüyor; “Tuvalet, edim olarak dışkılamanın ve hijyenik arınmanın mekanı olmanın yanı sıra toplumsal ilişkilerdeki ayrışmaları, şiddeti, varoluşlara yönelik baskıları, kamusala erişim yasaklarını, günah diye damgalanan cinsel edimleri, bedenlere atfedilen engelleri mikro mekanda toplayıp mimarisinde barındırıyor. Cinsiyet damgalarının basıldığı kapılardan geçerken cinsiyetlendirilen bedenlerin teker teker ve tekrar tekrar hizaya sokulduğu bir aygıt olarak işlev görüyor. Tuvalet kapısı, mekanların müşterek olamadığı, cinselliğin ve güvenliğin eşit dağılmadığı bir dünyada, birbirine güç bela ulaşabilenlerin haz arayışına açılıyor kimi zaman. Birilerinin ise daima yüzüne kapanıyor. Kapısından girince güvende olmak isteyenler ile aynı güvensizlikten muzdarip olup kapıya dahi erişemeyenleri birbirinden ayıran bir dünyada, tuvalet kapısındaki damgalar, kapısız tuvaletler, tuvaleti olmayan mekânlar, insanların daimi ihtiyacının ortaklığına rağmen koca bir toplumsal yarık açıyor.” Bu tanımlamalar ile yeniden bakınca hapishanelerden, iş yerlerine, haneden kamusal alana karşımıza çıkabilecek çoğu noktayı yeniden düşünmek gerekiyor.



Ahmer Rüstem Ekici, Altered Surfaces, Yapay zekâ üretimi görseller, 2022


1970 yılların punk kültürü olsaydı tuvaletleri karşı kültürün bir mekânı olarak değerlendirirdi. Sınır durumlarının yaratıldığı bir mekân olarak kullanılabilirdi. Sen de sınır durumlarına önem vermekle birlikte, kuir oluşla tuvaletlere yaklaşıyorsun ve eserler üretiyorsun. Üzerinde özellikle durduğun hazzın mekânı dönüştürmekteki öneminden bahsedebilir misin?


Tuvaletler bedensel ihtiyaçlarımızı mekân ilişkisiyle dönüştürdüğümüz yerler. Bu noktada konut tipi tuvaletlere değinecek olursak belki de bir çok kişinin bedenini keşfettiği alanlar. Kapının kilitlenmesi ile aileden, çevreden soyutlanılan bir alan. Kamusal yapılarda ise kapı ardından yeni kapılarla alanlara bölünen bu odacıklarda sizden bir önce kullanmış kişinin kokusunu, atığını, vücut ısısını hissedebildiğiniz, tuvalet yüzeylerini mesaj aktarma kaygısı ve karalayan bireylerin mesajları ile bir araya geldiğiniz yerler. Başkalarının acılarına, aşk hikâyelerine, karalamalarına odaklanma bildiğiniz gibi ışık tasarımı veya malzeme ile yan kabindeki kişinin gölge oyunununu deneyimleyebileceğiniz bir yer. Kimi için gizli sigara, madde kullanma alanı, kimi için bir intihar alanı. Kısaca sadece hijyen ihtiyacı ve boşaltım sistemi çalışsın diye kurgulanmış bir mimari plan aslında çeşitli yerlerde cinsel deneyimlere de hizmet ediyor. Haz ve gözetleme üzerinden paylaşımlarda bulunan binlerce spy Twitter hesabı var. Spor salonu ve ayna selfielerine baktığımızda yine ıslak hacimde bedene dair başka ipuçları bulabiliyoruz. Sergide tuvaletin kuir dönüşümü ise tüm bedenleri kapsayacak şekilde bir tasarımla mümkün kılınacağı yönünde. Akış halindeki videolarda yapay zekâ müdahalesi ile sınırların ötesine çıkan bir tutum söz konusu.


Ahmer Rüstem Ekici, You can never go down the drain I, Yapay zekâ üretimi görseller, 2022

Tuvaletten bahsetmişken onu çağrıştıracak her şeyi buraya boca etme amacında değilim fakat böyle bir durumda Marcel Duchamp'ın Çeşme işi akla gelmeden edemiyor. İlk elden retina merkezli dünyaya bir meydan okuma olarak yorumlanacağı gibi; toplumsal, kültürel, siyasi ve mülkiyet ilişkilerinin ortasında biz öyle değerlendirmesek de bir pisuar hazır halde bulunura dair bir gönderme de seziyorum. Adını andığım işteki pisuar, sergiyle bu anlamda bir bağ kuruyor mu?


Serginin küratörü Fırat Arapoğlu özellikle sergiye Daimi Bir Akış ismini koyarken felsefeden sanata akış kelimesini sorgulayıp ve üzerine defalarca makale yazdığı flux kavramına da göndermelerde bulunmuştu. Sanat konuşmamıza Duchamp’ı anmamak olmazdı çünkü pisuar sanat tarihi için bir kaide üzerine konulmuş önemli bir zihin boşaltımıydı. Sergide pisuar ve özellikle pisuar arası paravanları ele aldım. Pisuar bir mekana cinsiyet atamaya dair en net elemanlardan biri. Arasındaki separatör ise mahremiyete dair bir bölücü. Bu nedenle Islak Hacim videosunda kafa ve gözleri kapatan, bedeni de olabildiğince saran bir pisuar tasarımı mevcuttu. Diğer yandan susuz çalışan Mollusca her bedenin formunu alan hem pisuara hem klozete dönüşen bir hibrit canlı olarak karşımıza çıkıyordu. Sergi kataloğunda bahsettiğim Gina Perier ve Alexander Egebjerg tarafından tasarlanmış Lapee projeside** aslında Avrupa sokaklarında sık görülmeye başlanan sokak pisuarlarına dair bir başkaldırı olarak konumlanabiliyor. Hazır nesneyi, standartları nasıl yeniden yorumlayabiliriz ve yapay zekâ bizlere bu konuda nasıl bir eşlikçi olur bunu da sorguladığım bir seri oldu diyebilirim.


Eserlerine baktığımda farklı cinselliklerin bir arada verildiğini görüyorum. Gey cinselliğini ön plana çıkarmaktan kaçınıyor gibisin. Tekilliklerin kendi özgüllüğünü koruyarak çokluk içinde var olmasını mı daha çok önemsiyorsun?


Aslında kaçınmak yerine bunu kutluyorum ve kutsuyorum. Bilsart mekânının asma katı ile birleşen alınlığında tıpkı bir kilise tavan resmi gibi birbirini takip eden ve birbirine kaynaşan bedenlerin varlığı boy gösteriyordu. 2700 adet tasarlanmış yapay zekâ dijital seramikler ise mimari standartlarda ve yapı marketlerde asla karşılaşmayacağımız desenleri izleyici ile buluşturuyordu. Aslında mahremiyeti tuvalet kapı tasarımları üzerinden sorgulamak istedim. Uzaktan bakınca tuvaletin dolu olup olmadığını kapıdaki bir kırmızı yeşil çizgiden anlayabildiğimiz gibi bireyin ayaklarını, gölgesini görerek de anlayabiliyoruz. Bu yükseklikler mahremiyete dair ne söylüyor, neyi engelliyor bunlardan bahsetmek istedim. Artırılmış gerçeklik uygulaması Artivive ile eserlere baktığınızda bazı eserlerde gözetleyen konumuna da geçiyorsunuz. Örneğin, You can never go down the drain I isimli çalışmada duş alan bir bedeni dikizliyor konumuna geçiyor izleyici. Sergi aslında mahrem perdesine ve mekân olarak cinsiyet kodlarına bir karşı duruş.



Ahmer Rüstem Ekici, Altered Surfaces, Yapay zekâ üretimi görseller, 2022


Bir mekânın hafızasını yaratırken erotizm ne kadar önemdedir? Kuir erotizmin hafıza mekânlarıyla kurduğu ilişkiden bahsedebilir misin? Eserlerinde kuir oluşa dair erotizm dışında başka türlü hafıza mekânları yaratma konusunda neleri ele alıyorsun?


Sergi girişte kumaştan diktiğimiz, kirli çamaşır gibi yere yığılmış katalogla başlıyordu. Bu katalogda aslında mekân ve hafıza ilişkisi üzerinden ıslak hacimlere dair tüm serüvenimi ortaya dökmüştüm. Çocukluğumdan günümüze ıslak mekânlarla alakalı neler deneyimlediğime dair bir boşaltımdı. Sonuç olarak üzerimizde herhangi bir duygusal yük hissettiğimiz her alanı hafızamıza kazıyabiliyoruz. Bir parka bakınca direnişe veya çarka, oral sekse dair bir anıyı hatırlayabiliriz. 20 yıl öncesinin Gezi Parkı tuvalet anıları ile günümüz anıları arasında kurgusal farklılıklar olacaktır. Tuvaletin planı, güvenlik kulübesinin tam tuvaletin çaprazına yerleştirilmesi deneyimi şekillendirir. Tuvalet bekçisi, temizlikçisinin mekân içerisindeki vardiya üzerinden varlığı deneyimi değiştirir. Ben ise tüm ilham aldığım tuvaletlerden dijital bir tuvalet inşasına gidiyorum ve bu dijital alanlar izleyiciyi anne karnındaki ıslak hacimden musalla taşına kadar yolculuğa çıkarabiliyor.



Ahmet Rüstem Ekici, Mollusca, 3B animasyon video karesi, 2022


Islak hacimlerin beyaz seramikle kaplanmasına karşılık yeni desenler sunuyorsun. Çoğunlukla da kuir imgelere yer veriyorsun. Bir azınlık oluş olarak bu desenlerde bir kadın ve erkek arasındaki erotizme de yer veriyor musun? Bu yeni ıslak hacimlerde onların cinselliklere yer olmadığını mı düşünüyorsun? Eğer öyleyse sürekli ayrımlara maruz kalan azınlık oluşun bu kez kendisi bir ayrım yapmış olmuyor mu?


İkiliklerden uzak durmaya çalışan ve kapsayıcı bir noktadan mekânlara, bölümlemelere odaklanan biriyim. Bunu yaparken kuire odaklanma nedenim deneyimci olarak hikâye anlatma arzum. Tuvalet serisi katalogda yer alan sorularda olduğu gibi bir cevap değil sorularla bu alanlara yeniden bakma üzerine kurulu. Kimseyi yüceltmediği gibi ötekileştirmeyen bir yerden bedeni ve deneyimlerini çeşitlendiriyor. Çünkü özellikle tuvalet üzerinden mağduriyet sadece birileri için değil dünyada milyarlarca insan üzerinden geçerli. Bedensel farklılıkların erişemediği tuvaletlerden tutalım, suya, hijyene, kanalizasyona hiç erişemeyen kentlerdeki mağduriyetlere kadar konuşulması gereken şeyler var. Bize verileni ya da hak görülmüşü kabullendiğimiz noktada sistemin de mimarinin de yönlendirdiği mekanizmanın bir parçasına dönüşmüş oluyoruz. Sergi için 2700’e yakın dijital seramik hazırlarken tüm beden tiplerini kapsayan ve mitolojik göndermeleri de olan imgeler oluşturmaya özen gösterdim. İlk seramik çocukluğumda Adana’da evimizdeki iki kuşun göl ortasında durduğu desenin yapay zeka varyasyonları ile ortaya çıkıyor. Burada kuş çiftleri yerine kuir imgeler görmeye başlıyoruz. Kuir bir dünyaya hiç öteki ve mağdur olarak bakmamaya çalışıyorum anlatacağımız, aktaracağımız çok güçlü direniş hikayelerimiz var ve hepimizin deneyimleri biricik. Örneğin, Jilet Sebahat’in sergi ve katalog için yazdığı Hücre metnini mağduriyetten doğan ama artık onu yok edebilecek bir güçte bir deneyim olarak ele alabiliriz. Hepimiz üzerimize inşa edilen politikalara rağmen güçlüyüz ve birbirimizi öpüyor olmanın bir desene dönüşmesi gündelik hayatlarımızda garip karşılanmamalıydı. Aksine her şeyin akış, dönüşüm halinde olduğu kapsayıcı bir yerden bakmaya özen gösteriyorum. Buradaki mağduriyet aslında ahlak kurallarına karşı bir yerden hayat buluyor. Çünkü bu kurallar sadece kuiri değil tüm bedenleri kontrol altında tutuyor. Seramiklerdeki çeşitlilik tüm çeşitliliği, varlığı kutluyor ve göze sokuyor.



Ahmer Rüstem Ekici, Altered Surfaces, Yapay zekâ üretimi görsel, 2022


Bu sergide dikkatimi çeken bir çalışma da, yeni bir tuvalet tasarımına yer veren işin. Biraz o işten bahsedebilir misin? Bu tasarımla tuvalet toplumsal ayrımların olduğu bir mekân olmaktan kurtulacak mı? Bu tasarım başka neler sunuyor?


Az önce bahsettiğim gibi tuvalet ve alan tasarımına dair bizlere sunulanlarla idare etmek zorunda kalabiliyoruz. Madem insanlar olarak mekân tasarımı konusunda diğer canlılardan bu kadar farklılaştık neden eşit haklara sahip olamıyoruz gibi sorular devreye girebiliyor. Kamusal bir alanda örneğin parkta bir tuvalet varsa ve hijyenden uzaksa onu kullanmak durumunda olmak veya olmamak bir seçime dönüşebiliyor. Oysa her daim hijyene, suya, konfor alanına erişim hakkımız. Parklara spor alanları kurabiliyoruz peki parklarda duş alabiliyor muyuz? Bunun için tek alanlar hamamlar mıdır? Kamusal alanlara tek engelli tuvaleti koymak onların toplumdaki yerlerine ve dolaşım refahlarına dair bir şeyler söyler mi? gibi soruları sormak lazım. Karşılaştığım tuvaletler çoğunlukla güneş ışığının en az girdiği alanlar. Işık ilişkisini de sorgulamak lazım gibi hissediyorum. Akıllı klozet firması Toto’nun Japonya’da tasarladığı kamusal tuvalet örnekleri oldukça ufuk açıcı örnekler. Diğer yandan sosyo ekonomik nedenler ile hijyene, suya, tuvalete erişemeyenler için Dünyada susuz tuvaletlere dair ilginç gelişmeler yaşanıyor. Buna bir gönderme ve önerme olarak her beden yapısına dönüşen “mollusca” isimli bir tuvalet modelledim ve animasyonunu kurguladım ardından OpenAI tarafından geliştirilmiş ChatGPT bu çalışmaya hayvan haklarına uzanan ilginç bir metin yazdı.


Eserlerini iki boyutlu bir yüzeyde sergilerken, aynı zamanda bu eserler bir telefonla çekildiğinde oradaki sabit görüntü artırılmış gerçeklikle hareket imgeye dönüşüyor. Her durumda akışın önemine mi işaret ediyorsun?


İnsanlar olarak mağara döneminden günümüze yüzeyi hikâye anlatma, bilgi aktarma aracı olarak kullandık ve illüzyon olarak boyut eklemeye çalıştık. Şimdi ise projeksiyonla, ekranlar ve yeni teknolojilerle yüzeyi dönüştürebildiğimiz bir döneme girdik. Artırılmış gerçeklik ile yüzey üzerine sanal nesneler ile yeni nesneler inşa edebiliyoruz. 2018 yılından bu yana kullandığım bu araç bana çok heyecanlı geliyor. Hareketli görüntünün her an yer yerde deneyimlenmesini bir hikaye anlatıcı olarak oldukça verimli buluyorum. Bu seride artırılmış gerçeklik tıpkı hamam serisinde olduğu gibi izleyici için bir anahtar deliğine dönüştü ve izleyiciyi deneyimciye dönüştüren bir ortam hazırlamış oldu. En önemlisi eser kadar sabit ve stabil değil. Her an dönüşen, değişen bir yapıda. Dilediğim zaman dilediğim görüntüyü oraya ekleyebilirim. Şimdilik eserler arası bir bağ ve izleyiciyi gözetleyen konumuna getirme rolünde. Zaman zaman bu ikinci anlatım yüzeyleri değişecek. Sergiyi deneyimleyemeyenler için 360 derecelik sanal sergi linki www.aredeko.com/wetarea'da Ocak ayının sonunda izleyici ile buluşacak.



*TOILET ARCHITECTURE: AN ESSAY ABOUT THE MOST PSYCHOSEXUALLY CHARGED ROOM IN A BUILDING - Beatriz Colomina and Mark Wigley


** LaPee Project

bottom of page