Sanatçı Ali Taptık’ın ayda bir unlimitedrag.com üzerinden okuyucuyla buluşan yazı dizisi sanatçı ve fotoğraf kitaplarını merceği altına alıyor. Serinin sıradaki yazısının odağında Fotoğrafçı Çocuklar Atölyesi’nin üretimi Depremden Sonra var
Yazı: Ali Taptık
Depremden Sonra, Fotoğrafçı Çocuklar Atölyesi, Dayanışma Gönüllüleri ve Enfants du Monde - Droits De L’Homme, 2000, Tasarım: Savaş Çekiç, Baskı: Graphis Matbaa, Fotoğraflar: Beyza Bayrak, Onagöre
Yazıyı yazdığım gün birinci cemre düşmüştü karaya, yayınlandığı gün ise ikinci cemre suya düşmüş olacak. Felaketten beri üç hafta geçti. Hazırlıksızlığımın ve çaresizliğimin yarattığı öfkeyi faydalı bir enerjiye çevirebildim mi? Çok az. Bir şeyler yapabilecekken beni tutan bir polis ordusunun gölgesinde hissediyorum kendimi. Nasıl üzüleceğimin, öfkeleneceğimin bir âdâb-ı muaşereti varmış gibi… Sanki ben de orada bir polisim “Nereden düştüm buraya?” diye kendine kızan.
Acaba nasıl yapmışlardı? Neden depremden sonra bir araya gelmiş örgütlülük halleri ortada yok? Aklıma başka bir soru gelmedi. Depremden Sonra bende yoktu. Sipariş ettim.¹
Depremden Sonra, Fotoğrafçı Çocuklar Atölyesi, Dayanışma Gönüllüleri ve Enfants du Monde - Droits De L’Homme, 2000, Tasarım: Savaş Çekiç, Baskı: Graphis Matbaa, Fotoğraflar: Beyza Bayrak, Onagöre
Büyük olmayan, bir avuca sığabilecek bir kitap. Kapağında sanki bir biletin iki yarısından kitabın ismi yazıyor. Künye ve iç kapağı, Türkçe ve İngilizcesi iki farklı sayfaya yayılmış. 17 Ağustos 1999 depreminden sonra çocukların yaptığı bir belgesel fotoğraf çalışması. İlk sayfalarında Fotoğrafçı Çocuklar Atölyesi’nin nasıl oluştuğu anlatılıyor. Eğitmenler ve katılımcıların listesini fotoğrafçı çocukların listesi izliyor.² 108 katılımcıdan 50’sinin tamamladığı atölyenin eğitmenleri Özcan Yurdalan, Allaoua Sayad, Gökhan Gezik, Mehmet Kaçmaz, Alp Sezeralp, Dora Günel, Baha Bal. Sonraki sayfalarda sırasıyla farklı çocukların gözünden çadırdaki yaşama bakıyoruz. Fotoğraflar herhangi bir altyazı ile sunulmamış, fotoğrafçıların isimlerinin altında haddinden fazla büyük bir sayfa numarası. Sırası mı şimdi? Tam da sırası. “2000’ler sonu Türkiye’de çadırda yaşantı nasıl olur?” sorusuna dair daha iyi bir görsel belgeleme olmayabilir. Fotoğraflardan bahsedeceğim ama önce etrafımızdaki polisliğe dair bir iki şey söylemek lazım.
Depremden Sonra, Fotoğrafçı Çocuklar Atölyesi, Dayanışma Gönüllüleri ve Enfants du Monde - Droits De L’Homme, 2000, Tasarım: Savaş Çekiç, Baskı: Graphis Matbaa, Fotoğraflar: Beyza Bayrak, Onagöre
Fotoğraflara altyazı yazmak benim normal zamanda yaptığım bir iş. Bunun eğitimini de aldım. O yüzden edebiyatçılar bir zahmet dağılsın? Böyle mi çalışıyor artık eleştiri? Çünkü bu aslında günümüzde hepimizin yaptığı bir şey: Instagram ya da sosyal medyada gösterdiğin ile birlikte sunduğun alternatif anlamlandırmalar ve bilgiler üzerinden ortaklaşmaya çalışmıyor muyuz? Herkesin aynı anda görüntülerle bağırdığı, kolaylaştırıcının en çok etkileşime daha çok söz veren bir makine olduğu bir kocaman bir forum. Bir linke tıklamanın imkânsız olduğu, seni içine hapsetmeye çalışan bu forumdan çıkarsanız alternatifleri var, onların da benzer problemleri. Instagram’dan bahsediyorum. Peki Oksijen’deki hadise, sonra yazarların bazılarının özür dilemeleri ve tek depremden sonraki ender istifalar bana ne hissettirdi? Tam buna dair hislerimdeki çelişkilerle boğuşurken ve ağlamak yerine gülecek bir saçmalık ararken Joe Sacco’nun Charlie Hebdo saldırılarından sonraki tepkisi aklıma geldi. Bu vesile ile Salı günü yayınladıkları karikatürden ve yarattığı öfkeden haberim oldu. Linç edilme korkumu, biraz da arzumun da farkında bir Türkiyeli olarak ifade etmem lazım: Daha önce defalarca benzerlerini her taraftan insandan duyduğum iyi bir espriydi. Zamanlaması sevimsiz ama içeriği yerindeydi. Adornocu sesler yükseldi etraftan ve hızla da kayboldular forumun içerisinde. Forum sadece belli yazarları suçlu buldu, kanımca kötü edebiyat ve kötü zamanlamaydı olanların nedeni. Özürler dilendi. Peki.
Depremden Sonra, Fotoğrafçı Çocuklar Atölyesi, Dayanışma Gönüllüleri ve Enfants du Monde - Droits De L’Homme, 2000, Tasarım: Savaş Çekiç, Baskı: Graphis Matbaa, Fotoğraflar: Beyza Bayrak, Onagöre
Fotoğraflardan veya kitaptan bahsetmeliyim değil mi? Çocuk fotoğrafçıları gerçekten meşhur olacak bir ülkedeyiz. Van Depremi’nden sonra üretilmiş kitabı bilmiyordum daha da yakın tarihlisi Mardin Sirkhane’nin kitabı burada yazılacak işler sırasındaydı. Bunlar gibi kolektif üretim, iyileştirme ve sosyal yardımı birleştiren projeler üzerine yazmak zor: Çocukların, gençlerin ağzına laf koymak zaten iktidarın uzmanlık alanı, paylaşmak istemiyorsun. Böylesi projelerin ne denli özveri ve zorlukla yapıldığını bildiğinde kamuya açık bir eleştiri bu toplumda yergi olarak algılanıp sana geri çarpabilir, zaten sınırda olan sinirleri iyice zorlayabilir, ondan korkuyorsun. Sen korkmuyorsun ben korkuyorum, orası söz sanatı. Bu da eleştireni eleştirelliğin kamuya açık gücünden uzaklaştırıp, dedikodunun, kulağa su kaçırmaların, kulislerin dünyasına itiyor. Acı ya da dayanışma anında konuşulacaklar ve konuşulmayacaklar vardır. Kim demiş? Birinci senesine gelirken aynı polisler Ukrayna’da rave ile restorasyonları çok da beğenmişti. “Savaşın şakası olur mu?” diye sormuştum.
Kare bir alanın içinde 9×13 cm boyutunda fotoğraflar. Karanlık odadan çıktıkları belli. 2000 senesinde Graphis Matbaa’da bilgisayardan kalıba teknolojisi var mıydı acaba? Benim ilk kitabım da orada basılmıştı. Tek tek filmle yapılmış olabilir mi bu kitap? Böylesi bir atölyeyi günümüzde dijital mi yapmalı yoksa filmle mi?
Fotoğraflardan bana kalanlar: İnsanlar ne kadar muhteşem çömelebiliyor. Ne kadar güzel desenleri var fistanların. Oyunların ve yaramazlığın fotoğrafı hep çok cezbedici, hem de gururlu yaramazlık kadar güzeli yok. Çocuklar belki de en iyi fotoğrafçılar: Gözleri tanımadıkları atalarının mirasları ile meşgul değil. Şimdi ne yapıyorlar acaba?
Depremden Sonra, Fotoğrafçı Çocuklar Atölyesi, Dayanışma Gönüllüleri ve Enfants du Monde - Droits De L’Homme, 2000, Tasarım: Savaş Çekiç, Baskı: Graphis Matbaa, Fotoğraflar: Beyza Bayrak, Onagöre
99 senesi aslında fotoğraf kitabı patlamasının hemen öncesine tekabül ediyor. Bilgisayardan kalıba (CTP) teknolojisinin işleri kolaylaştırdığı bu dönemin arkasından yavaş yavaş yükselişe geçen bir mecra oldu fotoğraf kitabı. Karanlık odadan özgürleşen fotoğrafçılar için imgelerin dijital olarak dağılmaya başladığı döneme, benim de aslında bir ergen olarak travmaları unutmayı öğrendiğim güne denk geliyor. Bundan birkaç sene sonra kendimi İFSAK fotoğraf kurslarında, oradan da yönetim kurulunda bulacağım. Günün birinde bir bilirkişi görevlendirmesi gelecek. Liseden çıkıp okul kıyafetiyle sonradan ne büyük vahşetlere ev sahipliği yaptığını öğreneceğim Sirkeci Adliyesi’ne gideceğim. Bilirkişinin 19 yaşındaki ben olduğumu bana dosyayı verecek katibi ikna edeceğim. Buradan eğitmenlik yaptığının ne kadar farkında olduğum Mehmet Kaçmaz ile yazışıyor olacağım. Temelleri deprem dönemindeki dayanışmada da atıldığını söylebileceğimiz Fotoğraf Vakfı’nın kuruluş envanterinin bedelini kontrol edeceğim. Fotoğraf Vakfı da, son günlerinde hayat bulduğu Galata Fotoğrafhanesi de artık yok. 99’dan beri ne yaptınız diye iktidara kızacağıma kendime kızmayı daha yapıcı buluyorum. Yaşatamadığım dayanışmalar ve örgütlülük hallerinden ben de mesul değil miyim? Bu rant düzeninde hiç mi benim payım yok?
Kitabın içerisindeki fotoğraflardan bazılarını duvarıma assam Erdem Varol ya da Kıvılcım Güngörün’ün fotoğrafı diye kandırabilir miyim acaba arkadaşlarımı? Bir eksiği yok çocuk fotoğrafçıların iyi fotoğrafçılardan. Tanıklık ettikleri mahrem tüm Türkiye’nin gün be gün sırtını hızla çevirdiği yoksul yaşantı değil mi? Gün doğuyor ben bunları yazarken ve ara veriyorum. Kori’yle kahveye gideceğiz, orada Instagram’da Çanakkale’den arsa reklamları karışma çıkacak. Başka bir deprem yöresi taşınmayı hayal ettiğim.
Comments