top of page

Coşkulu bir âşık, sorumlu bir eş, sevecen bir baba

Sabahattin Ali’nin her karesi, her satırıyla insanı etkisi altına aldığı Canım Aliye, Ruhum Filiz sergisi 29 Şubat’a kadar Yapı Kredi Bomontiada ALT’ta görülebilir



YAZI: NİHAN BORA SAPMAZ





Yaşamına ve yaşadığı şehirlere dair daha önce Şehirlere Alışamadı - Sabahattin Ali’nin Şehirleri sergisi ile Sabahattin Ali’yi daha yakından tanıma şansına erişmiştik. Sevengül Sönmez’in küratörlüğünü üstlendiği sergi oldukça kapsamlıydı. Şimdi ise, Sönmez’in 2013 yılında yayıma hazırladığı Canım Aliye, Ruhum Filiz kitabı, Ali’nin aile yaşamına bir adım daha yaklaşmamızı sağlayan bir sergiye dönüştü. Üstelik bu sergide, Ali’nin daha önce hiç yayımlanmamış ve sergilenmemiş fotoğrafları bulunuyor.





Sabahattin Ali, sadece Türkiye edebiyatına kattığı kıymetli eserlerle değil sade ama tutkulu yaşamıyla da anlatılmaya değer bir ömür yaşamış. Onun hikayesini bize uzun süredir araştırıp sunan Sevengül Sönmez ise kitapta da yer verdiği Ali’nin mektuplarını ve anlarını bize bir de Canım Aliye, Ruhum Filiz sergisiyle sunuyor. Yapı Kredi 75. Yıl Sergileri kapsamında, Bomontiada ALT’ta 29 Şubat’a kadar sürecek serginin girişinde bizi çok duygusal bir fotoğraf karşılıyor. Fotoğrafta; Aliye Ali, Sabahattin Ali ve kızları Filiz Ali bulunuyor. Fotoğrafın üstünde de bir metin: “Babamı ziyarete Paşakapı Cezaevi’ne nasıl gittik, hiç ama hiç anımsamıyorum. Cezaevi avlusunda üçümüzün birlikte göründüğü iki poz fotoğrafa ne zaman baksam içim feci burkulur. Babamın saçları bembeyaz olmuş, besbelli epey kilo vermiş ki, o benim tombul babamın beyaz keten elbisesi üzerinden dökülüyor sanki.” Filiz Ali’nin hislerini aktardığı bu cümledeki gibi ‘feci iç burkan’ bir an. Herkesin zoraki güldüğü ama umutlu bir fotoğraf…

Sabahattin Ali’nin eşine yazdığı ve Ankara’da yeni kiraladığı evi anlattığı bir kare var. Bu karedeki balkonu, sergide yer alan birçok fotoğrafta görüyoruz. Öyle ki bu tüm Ankara’yı gören balkon Filiz Ali’nin de en sevimli karelerine ev sahipliği yapıyor. Kimi zaman o balkonda çiçekler açıyor, kimi zaman kupkuru dallarla birlikte belli ki ayaz hissediliyor. Fotoğraflardan, Sabahattin Ali’nin kızıyla ve eşiyle vakit geçirmekten çok hoşlandığını görüyoruz. Filiz Ali’nin bebeklik halleri, yerini yavaş yavaş balkondaki çocukluğa bırakıyor ama ailedeki neşe ve birliktelik hiç kaybolmuyor. Her zaman şık kıyafetleriyle objektifin karşısına geçen Ali ailesinin özellikle tren seyahatlerinde verdikleri sıcak pozlar insanın içine işliyor. Fotoğraf çekmeyi ne kadar sevdiğini bir önceki sergisinden de bildiğimiz Sabahattin Ali, Kodak marka fotoğraf makinesiyle Ankara’daki yıllarda da bol bol güzel anları ölümsüzleştirmiş.





Sabahattin Ali’nin ince ruhunun, fotoğraflarda da kendini son derece hissettirdiği bu sergide bir de Ali’nin mektupları var. O mektuplar ki, yine Ali’nin benliğinden izler taşıyor. Bir eş ve baba olarak karşımıza çıkan Ali, eşine ve kızına yazdığı mektuplarla da yaşadığı her zorluğa rağmen umudun simgesi oluyor. Tüm satırlarında ve sergideki her karede kızına ve eşine duyduğu sevgiyi hissedebiliyorsunuz. 1947 yılında Markopaşa’daki sert yazıları yüzünden yargılanan ve bu yüzden İstanbul’dan eşine ve kızına mektuplar yazan Ali’nin her satırında hem inceliği hem esprili üslubu insanı etkiliyor. Örneğin mektuplardan birinde kızına şöyle diyor: “Sevgili Filiz, Nasılsın? Sakın beni merak etme. Senin baban kedi gibidir, dört ayak üstüne düşmenin kolay bir yolunu bulur. Sen kendi sıhhatine bak ve kilo ile boyunu bana yaz.”





Evdeki fotoğraflarda ise özellikle bir aynı koltukta ve kütüphanenin önündeki kareler dikkat çekiyor. O koltuk Filiz Ali’nin büyüdüğü, bazen bir akşam ailecek poz verdikleri bir köşeye dönüşüyor. Filiz Ali, evdeki yaşamlarına dair şunları paylaşıyor: “Evet, evimizde doğru dürüst eşya yoktu belki, ama iyi yaşadık, sevgiyle, kitaplarımız, sanat sevgimiz ve coşkumuzla, insanlara yaklaşımımızla, iyi yaşadık. Hala da anısıyla mutluluk duyuyoruz.”





Sabahattin Ali’nin dünyasına bir adım daha yaklaştıran bu sergiyle, içten ve sevgi dolu bir Sabahattin Ali’yle tanışıyoruz. Sergide Ali’nin eşine söylediği ve her ne olursa olsun umuda tutunmayı hatırlatan bu cümle ise serginin en çarpıcı cümlesi oluyor bana göre: “Üzülecek bir şey yok, her şey düzelir, hele Filiz hiç üzülmesin…”

bottom of page