top of page

Özgürleşen sunum pratiklerine bir övgü olarak İkinci Seans

Karaköy’deki Fransız Geçidi’nde yer alan dövme stüdyosu AAE Design Studio’da 2 Şubat- 2 Mart tarihleri arasında gerçekleşen İkinci Seans sergisi üzerine serginin küratörü Emrah Çoban ve mekânın koordinatörü Fatih Köktaş’la konuştuk


Röportaj: Asude Dilan Yiğit


Açılış günün ardından sergi görünümü, AAE Design Studio izniyle 


Karaköy’deki Fransız Geçidi’nde yer alan dövme stüdyosu AAE Design Studio 2 Şubat - 6 Nisan tarihleri arasında alternatif etkileşimler için sergileme pratiklerine yeni öneriler sunan ilk sergisi İkinci Seans’a ev sahipliği yaptı. Yaşayan bir alanda eser-izleyici dinamiklerini her değişimle tekrar kurgulamaya teşvik eden düzene sahip sergide, Emrah Çoban’ın küratörlüğünde Ali Anıl Erçel, Ceyda Çaldıran, Ege Onat Gezer, Eray Kaynak, Görkem Tüysüz, Merve Üstünalp, Naz İşcan, Özge Kul ve Sinan Özalp’ın eserleri izleyicilerle buluştu.  Sürekli değişen bir stüdyoda konumlanmış eserlerle izleyiciyi pasif bir tüketici olarak kurgulayan konvansiyonel sergi mekânlarına bir antitez sunan ekip, yılın ilerleyen dönemlerinde yeni bir sergiyle izleyicilerle tekrar buluşmayı hedefliyor.


Solda: Fatih Köktaş, Fotoğraf: Eren Sarı

Sağda: Emrah Çoban, Fotoğraf: Ismail Rzayev


Fatih, mekânın yöneticisi olarak AAE Design Studio’yu tanıtabilir misin?


Fatih Köktaş: AAE Design Studio 2020 yılında kurulan, dört senedir faaliyette olan bir dövme stüdyosu. Burası ikinci stüdyomuz, daha önce Cihangir’deydik. Bir süre iki stüdyoyu birlikte yürütüyorduk. Fakat Cihangir’deki stüdyoyu kapatıp yalnızca Karaköy Fransız Geçidi’ndeki mekânımızda devam etmeye karar verdik. Burası genelde dövme yapılan bir stüdyo ama multidisipliner ortaklıklara dayalı çalıştığımız için dövmenin yanı sıra farklı markalarla iş birlikleri de yapabiliyoruz. Bu iş birliklerimizde genelde tasarım konusunda destek sağlıyoruz. Bunun haricinde stüdyonun iç mimarlık tarafı da var. Stüdyonun kurucuları Ali Anıl Erçel ve Selkan Solmaz Erçel iç mimarlık bölümü mezunu. Selkan iç mimarlığa devam ediyor ve AAE Design çatısı altında çalışmalarını sürdürüyor. Anıl ve ben de dövme stüdyosunu yönetiyoruz. Özünde multidisipliner bir oluşum AAE Design Studio.


AAE Design Studio, AAE Design Studio’nun izniyle


Sergi metninde “İkinci Seans başlangıçların ötesindeki sanatçıların üretim pratiklerinin dövme ile iç içe geçtiği bir süreci yansıtıyor” ibaresi yer alıyor. Peki İkinci Seans sergisi nasıl ortaya çıktı ya da bu mekân özelinde süreç nasıl başladı?


Emrah Çoban: Merve Üstünalp bana stüdyoda bir sergi yapma niyetlerinin olduğunu söyledi. Stüdyoda çalışan dövme sanatçıların hepsinin resim ya da heykel disiplininden geldiğinden ama bir türlü bir araya gelip sergi yapamadıklarından bahsetti. Ben de alternatif oluşumlara gerçekten önem veriyorum ve sergide bir beyaz küpe ihtiyaç duyulmaması ilgimi çekti. Neler yapabiliriz diye konuşurken bu sergi ortaya çıktı.


F.K: Dövme ve sanat dünyasında dövmenin sanat mı zanaat mı olduğu yıllardır tartışılır. Bence sanat seviyesinde yapabiliyorsan kesinlikle sanattır ama bu pratiğin zanaat gerektiren kısımları da mevcut. Dövme sanatçılarının çoğu da bir şekilde sanat geçmişine sahip. Ya güzel sanatlardan mezunlar ya da küçüklükten beri elleri çizime yatkın ve bu alanda kendilerini geliştiriyorlar. Dövme yapmaya geçiş sebepleri de çoğunlukla maddi kaygılara dayanıyor ama hepsi özünde birer sanatçı. Bu yüzden piyasada dövmeyi sanat veya zanaat olarak sınıflandırma tartışmaları devam ederken bu sorulara bir sergiyle cevap verme isteğimiz de devam etti. Dönem dönem kafa yorduk bu konu üzerine ama bu sergiyle birlikte düşüncelerimiz sonuca ulaştı.


E.Ç: Diğer soruya geçmeden kısaca bir konu üzerinde durmak istiyorum. Buradaki sanatçılar çeşitli etkenlerden dolayı pratiklerini dövme pratiğine kaydırmış insanlar ama özgün üretim yapmak da farklı bir motivasyondur. Daha doğrusu dövme yaparken özgün üretimini devam ettirmek sanatçının dövme pratiğini de besler  O özgün üretim yapma meselesi dövme sanatçılarında biraz eksik kalmıştı. Evet, bu sanatçılar sürekli bir üretim içerisindeler ama özgün üretimi doyurmak gerekiyor.


Piyasada dinamikler çok farklı. Beyaz küplerden konuşuyoruz, şaşalı mekânlardan konuşuyoruz ama bizim burada bu genel geçer sergileme pratiklerinin dışında bir alan oluşturmamız gerekiyordu. Aslında sergide de bunun üzerinden ilerledik. Çünkü burası bir dövme stüdyosu, geleneksel bir sergi mekânı değil ama neden bir sergileme alanı da olmasın ki? Dolayısıyla sergileme pratiklerinde var olduğu zannedilen mekânsal sınırları yıkmaktı ilk amacımız. Sanatı yaşadığımız alanlara entegre edebilmek istiyoruz. Bu açıdan sergi, izleyicisine bir öneri sunuyor aslında. Yaşayan ve işleyen bir dövme stüdyosuyla sergileme alanının kesişiminde var olan, izleyicisini eserlerle aktif bir iletişim kurmaya çağıran bir alan yaratmış olduk günün sonunda.


“İkinci Seans” sergisi afişi, Afiş tasarımı: Eray Kaynak, Eray Kaynak ve AAE Design Studio’nun izniyle

Peki, sergiyi açma kararından sonra işleyen sürece gelirsek, Emrah’la iletişime geçildi ve hazırlık süreci başladı, değil mi? Fatih, sergi koordinatörü olarak biraz bize bu hazırlık sürecinden bahseder misin, sizin tarafınızda işler nasıl gelişti?


F.K: AAE Design Studio bünyesinde şu an 18 sanatçımız var. İlk olarak onlarla bir toplantı yaptık. Aklımızdaki projeyi anlatıp kimlerin katılmak istediğini konuştuk. Sergiye dahil olmak isteyen arkadaşlarımızla yaklaşık dört ay önce hazırlık sürecine başladık. Sergi fikri çok uzun süredir aklımızda olan bir proje olduğundan Emrah’ın da desteğiyle hızla eyleme geçebildik. Tabii bu süreçte Emrah da çok yardımcı oldu. Ben yıllardır farklı konumlarda yönetici olarak görev alıyorum ve bu alanda da yetkinim ama bir sergi nasıl kurulur, neler yapılmalıdır, neler sağlanmalıdır, hangi aşamalarla ilerlemek gerekir, hazırlık sürecinde nelere ihtiyacımız olacak ve benzeri sorulara bir cevabım yoktu. Bunlar Emrah’ın sayesinde yönetebileceğim konular haline geldi.


İkinci Seans sergisinde 9 sanatçıdan 17 eser var. Bu gördüğümüz eserler nasıl bir araya geldi? Bir seçki oluşturuldu mu, oluşturulduysa kriterler nelerdi?


F.K: Başlangıçta karma sergi fikri vardı aklımızda ama kesinlikle bir alt metni olsun istemedik. O yüzden kim, neyi yansıtmak istiyorsa, neyi yapmak istiyorsa o konuda serbest bıraktık.


E.Ç: Seçki oluşturma gibi bir yerden asla yaklaşmadık sergiye, tüm işler organik bir şekilde bir araya geldi. Bazı sanatçılar bu sergi için yeni bir iş üretti, bazıları yıllardır yeni bir eser üretmemişti. Sanatçıların özgürlüğüne bıraktık eserleri tümüyle, bir dayatma veya eleme olmadı. Tek kaygımız sanatçıların kendilerini özgür hissedip, kendilerini en iyi temsil eden eseri ya da eserleri bize sunmasıydı. Seçki kelimesini de hiç sevmiyorum açıkçası. Bu sergide hiç öyle bir kaygı olmadı.


Aslında seçki kelimesinden hazzetmemen de senin küratöryel pratiğinin DNA’sına işlemiş bir tavır zaten.


E.Ç: Evet çünkü çok üstenci bir tavra sahip bu “seçki” olayı. Bir güç, bir iktidar kurma çabası gibi geliyor. Bir kalıp var, trendler var ve o trendlerin sınırları içinde bir şeyler derleniyor gibi. Ama bu yöntem de o kadar eğreti duruyor ki... Bu şekilde hazırlanan sergilerde çoğunlukla ortada bir samimiyet kalmıyor.


Sergiye hazırlık sürecinden görünüm, AAE Design Studio izniyle


Alternatif sergileme pratiğinin ötesinde, henüz eser seçme aşamasında, sanatçıları belirli kaygılarla seçim yapmaya zorlamadan özgürlük tanımak da başlı başına çok radikal bir kurgu stratejisi. Tüm bu özgürlüklerle izleyicisinin aktif ilgisini isteyen bir kurgu yaratmayı başarmış bir sergileme denemesinin içindeyiz bir bakıma.


E.Ç: Evet, her aşamada mümkün olduğunca özgürlükten yana olduk. Her seviyede otorite mekanizması olmadan karar alıp uygulamaya çalıştık.


Açılış günü ve sonrası bu söyleşi için mekânı ve yerleşimi bir kez daha deneyimlemiş biri olarak farklılıkları gözlemleyebiliyorum. Biraz da bu farklılıkları konuşalım mı?


F.K: Mekân yarı yarıya farklıydı açılış günü öncesinde. Açılışta setup düzeni farklıydı, masa farklıydı. Işık ve aynalar da farklı konumlanmıştı. Açılış günü için hepsini depoladık ve stüdyoyu boşaltınca kurulumlara başladık. Yine bu süreçte hep birlikte karar alarak ilerledik, kolektif bir karar mekanizması işledi. Tabii mekânın mimari yapısı da yerleşimde önemli bir etkendi. Anıtlar Kurulu tarafından denetlenen bir yapıda yer alıyoruz ve kolonlara çivi çakmamız yasak. Bu gibi kısıtlamaları göz önüne alarak ilerledik. Açılış gününden sonra da mekân bir dövme stüdyosu olarak işlemeye devam ettiği için setup’ları geri getirdik ve mekânı tekrar düzenledik. Burası da kullanımla beraber sürekli yenileniyor zaten. Dönüştürülebilir bir mekân yarattık burada bir şekilde.


E.Ç: İhtiyaçlara göre dönüşüyor mekân. Kapanış gününde burayı belki bambaşka bir şekilde deneyimleyeceğiz. Ne sergi stüdyonun önüne geçiyor ne de stüdyo sergiyi gölgede bırakıyor. Tüm bu süreç o kadar hiyerarşisiz bir düzlemde gelişti ki bu olgu da alana, içindeki tüm varlıklara ve hareketlere işledi.


Serginin açılış gününden görünüm, AAE Design Studio izniyle


Benim de bir izleyici olarak fark ettiğim şey, sergideki kurgu dengesinin daha çok seyirciden yana olması. Sergi mekânı olarak kurgulanan ve sadece eser sergileme amacıyla kullanılan alanlardaki sergilerde izleyici, belirli bir mantıkla düzenlenmiş, hatta duraksama noktalarına ve izleme rotasına bile karar verilmiş bir mekânda eserlerle etkileşime geçmeye çalışıyor. Bu ortamlarda kendisinden beklenilen ya da beklenildiğini düşündüğü şekilde hareket ediyor. Hâl böyle olunca da sergi alanı fiziksel anlamda ne kadar geniş olursa olsun izleyici bu kurgu içinde kendi varlığını “küçültüp” ideal bir “sanatsever” olarak rolünü yerine getiriyor. Sizin sergide kurguladığınız düzende belirli bir akış önerisi yok, hatta mekân sürekli kullanımda olduğu için eser dışındaki objelerin yerleri de sürekli değişiyor. İzleyicinin durup gözlem yapabileceği bir konumda başka bir obje konumlanmış olabiliyor. Bu durumda izleyicinin ister istemez pasif gözlemci kimliğinden biraz da olsun sıyrılıp etraftaki başka objelere müdahale etmesi ya da normalde bir eserle etkileşime girerken durduğu pozisyondan çok daha farklı bir pozisyondan bürünüp esere yaklaşması, esere dikkat kesilmesi gerekiyor. Bu yaşayan mekân, izleyicisini kendi stratejisini oluşturmaya itiyor. Bu da genel geçer sanat izleyicisi profilinde çatlaklara, aşınmalara sebep oluyor. Bu durum da yine bir şekilde yeni algıların oluşmasını tetikliyor.


E.Ç: Görüyorsun zaten, insanlar burada dövme de yaptırıyor, yaşamın akışının devam ettiği bir mekân burası. Dediğin gibi, genellikle insanlar sergi mekânına girerken sanki yüksek tavanlı bir kiliseye, kutsal bir mekâna ayak basıyormuş gibi hareket ediyorlar. Her an yanlış bir şey yapmaktan ya da yanlış bir soru sormaktan, hatta kusurlu bir yorum getirmekten korkuyorlar. Hareket ederken sergi mekânında hiç ses yapılmaz gibi bir algı da vardır ya… Bu bu durumun tam zıttı olacak şekilde burada müzik var mesela, insanlar bir şeylerle uğraşıyor, günlük hayat mekânın içinde. İzleyicinin ikinci planda olduğu kurgu da güncel sanatın kendisine aykırı değil mi zaten? Artık günümüzde sanat dediğimiz şey tematik ya da fiziksel olarak sınırları net olmayan, daha değişken, dinamikleri her an farklılaşabilen bir şeyken bir eseri en basit anlamda gözlemlemek neden bu kadar tekdüzeleşiyor anlayamıyorum.


Biz, 2024, Latex dövme eldiveni, mekâna özgü yerleştirme, Değişken ölçüler, Sergi ekibi ve AAE Design Studio’nun izniyle


Benim açımdan serginin en heyecan verici kısmı da bu özgürlüklerle gelen olasılıkların dinamiğiyle oluşan algı değişiklikleri zaten.


E.Ç: Kesinlikle katılıyorum. Baştan sona tüm sergi kolektif bir çabanın ürünü oldu. Afişinden sergi asımına, duyurusuna, organizasyonuna kadar her aşama birlikte yürütüldü. Mekâna ilk girildiğinde karşılaşılan eser de aslında hepimizin ürettiği bir yerleştirme, adı da Biz. Burada dövme sanatçılarının her zaman kullandığı siyah nitril eldivenleri şişirerek duvara yapıştırdık. İzleyicinin de varlığıyla herkesin elinin değdiği, nefesinin işlediği bir iş çıktı ortaya. Bunlar da zamanla söndü, düştü, form değiştirdi ve bu dönüşüme müdahale etmeden eseri olduğu gibi sergiliyoruz. Bizimle, mekânla birlikte yaşıyor o da.


F.K: Özgürlükçü, eşitlikçi bir insan sevgili küratörümüz.


Kelimelerin enflasyonuyla doldurulmuş söylemlerden geçilmezken birilerinin de sözün ötesinde, bu kimliğe eylemleriyle sahip çıkması umut verici gerçekten de!

bottom of page