Cem Mirap ile mekân tasarımı ve sanat üzerine
- Merve Akar Akgün
- 2 gün önce
- 6 dakikada okunur
Lucca, :mentalKLINIK tarafından ele geçirilerek on günlüğüne bir sanat deneyimine dönüşüyor. Almost Surprised başlıklı müdahale Lucca’yı sosyal medya akışını andıran bir evrene taşırken sanat, gastronomi ve sosyalliği aynı zeminde buluşturmayı amaçlıyor
Röportaj: Merve Akar Akgün

Bebek’in yirmi yıldır sosyalliğin, yemeğin ve gecelerin merkezi olan mekânı, bu kez kendi ritmini bozarak bir sanat deneyiminin parçası haline geliyor. Brüksel merkezli sanatçı ikilisi :mentalKLINIK, PİLEVNELİ iş birliğiyle Lucca’yı ışık, ayna ve pop kültürün kırılgan kodlarıyla mekânı yaşayan bir sosyal medya akışına dönüştürüyor.
On gün boyunca deneyimlenebilecek Almost Surprised başlıklı kavramsal müdahale, mekânın işlevini sürdürürken ona yeni bir okuma kazandırıyor. Gündelik hayatın performansa dönüştüğü bu sahnede, sosyal davranışlar, haz üretimi ve algoritmik arzular mekâna yayılıyor; Lucca yaşayan bir sosyal medya akışına dönüşüyor. “Beğen–paylaş–takip et” kültürünü ayna kaplı bir düzlemde yeniden kuran :mentalKLINIK, misafirleri hem görülmenin hazzı hem de dijital içeriklere dönüşmenin huzursuzluğu arasında kaygan bir deneyime davet ediyor.
Guy Debord’un modern kapitalist düzenin insan deneyimlerini imgelediği ve tüketim pratikleri ve görünürlük üzerinden nasıl örgütlediğini anlattığı “Gösteri Toplumu” kavramı gerçekliğin artık deneyimlenmekten çok, gösterilmek ve tüketilmek üzere kurgulandığını söyler. Bugün bir mekâna gitmek yemek yemek ya da içki içmek dışında, orada bulunmayı, görünmeyi, paylaşmayı da içeriyor. Instagram’da bir story atmak, oturulan masanın fotoğrafını paylaşmak ya da “orada olmak” hissini göstermek deneyimin ayrılmaz bir parçasına dönüşmüş durumda. Yani tüketiminin merkezinde görünürlüğün ve paylaşımın kendisi var. Bu bakışla, Lucca’nın “yaşayan bir sosyal medya akışına dönüşmesi”, tam da Debord’un tarif ettiği gibi, tüketim ve görünürlük arasındaki sınırların bulanıklaştığı çağdaş bir tablo sunuyor.
Brüksel merkezli sanatçı ikilisi :mentalKLINIK’in PİLEVNELİ’de açılan Lunatic Poets sergisiyle eş zamanlı olarak başlayan Almost Surprised 28 Eylül’e dek Lucca’yı alışılmış ritminden çıkarıp bambaşka bir evrene açacak.
Bu müdahale bağlamında Lucca’nın kurucusu ve işletmecisi Cem Mirap ile hem bu iş birliğinin doğasını hem de sanat, gastronomi ve işletmecilik arasındaki kesişim alanlarını konuştuk.

New York’ta Studio 54 ya da 2000’lerde The Standard Hotel’in rooftop barı gibi mekânlar, dönemin sosyal kodlarını üreten kültürel sahnelere dönüşmüştü. Londra’da Shoreditch House ya da Paris’te Hôtel Costes da benzer biçimde kendi sınırlarını aşarak sosyo-kültürel ikonlar haline geldiler. :mentalKLINIK’in Lucca iş birliğiyle gerçekleşen Almost Surprised çalışması da benzer şekilde mekânın işlevini dönüştürüyor gibi hissediyorum. Sizce bir restoran/bar, kendi gündelik ritmini bozarak nasıl bir kültürel aktör haline gelebilir?
Biz Lucca’yı açtığımız günden beri, yani yirmi yıldan bu yana, hep sanatla iç içe olduk. Sanat bu mekânın DNA’sında var. İlk açılışımızda bir sergiyle başlamıştık. O günden bu yana sosyalliğin, yemek ve içkinin, eğlencenin doğal bir parçası olarak sanat da hep burada oldu. Contemporary İstanbul, bienaller, galeri açılışları gibi İstanbul’daki sanat ortamının önemli anlarında Lucca çoğu zaman sanatçılarla, koleksiyonerlerle, yaratıcı insanlarla buluşulan bir yer haline geldi. Partiler, davetler, iş birlikleri derken, sanat Lucca’nın ayrılmaz bir parçası oldu.
Bu durum benim kişisel olarak sanata duyduğum ilgiden de besleniyor. Bana göre günümüzde bir mekân sadece yiyecek-içecek sunan, duyulara hitap eden bir yer olmaktan öteye geçmeli; yaratıcı insanları buluşturan, farklı şeyler anlatabilen, insana yeni deneyimler sunabilen bir alan olmalı. Bu olduğunda mekân kendini başka bir noktaya taşıyor.
Dolayısıyla dediğim gibi, sanat, başından beri Lucca’nın DNA’sında vardı. Bu yıl İstanbul Bienali ve Contemporary İstanbul’un çakıştığı sanat sezonu Lucca’nın 20. yılıyla birleşince “Ne yapabiliriz?” diye düşünmeye başladık. Geçen yıl da PİLEVNELİ ile Gayrettepe’deki eski Likör Fabrikası’nda bir parti düzenlemiştik.
:mentalKLINIK ile iş birliğimiz dostane sohbetler sırasında ortaya çıktı. Birol ve Yasemin çok sevdiğim arkadaşlarım; yaptıklarını hem Türkiye’de hem de uluslararası ölçekte beğeniyle takip ediyorum. Onların da Lucca gibi artık İstanbul’un sosyo-kültürel ve gastronomi dünyasında klasikleşmiş bir mekânı kendi sanatçı bakış açılarıyla yorumlama fikri çok hoşlarına gitti. Ardından uzun süren bir hazırlık ve pek çok toplantı oldu. Vizyonlarından parçalar paylaştılar ama her şeyi baştan göstermediler. Ben de sürecin sonunda ortaya çıkacak şeyin gerçekten heyecan verici olacağını ve bu haftaya çok anlamlı bir katkı sunacağını hissettim. Sonuçta da çok güzel bir iş ortaya çıktı; bundan büyük mutluluk duyuyorum
Ben dünyada da sanat fuarlarını, bienalleri çok gezen biriyim. Hep görüyorum ki sanat beklenmedik mekânlara yayıldığında şehrin enerjisi daha da artıyor. Bu iş birliğiyle de Lucca’nın kendi sınırlarını aşarak İstanbul’un sanat haritasına farklı bir noktadan dahil olmasını istedik.
:mentalKLINIK’in Almost Surprised başlığı altında Lucca’yı bir sosyal medya akışına dönüştüren jestleri, misafirin hem izleyici hem aktör olduğu bu “duyumsama rejimini” nasıl yeniden kurguluyor? Siz işletmeci kimliğinizle Lucca’yı yıllardır bir “İstanbul ikonu” haline getirdiniz. Şimdi ise bir sanat ikilisinin mekânı devraldığı bu süreçte, işletmecilikteki disiplin ve planlama ile sanatın öngörülemez doğası nasıl yan yana geldi? Sizce bu iki alan birbirinden neler öğrenebilir?
:mentalKLINIK’in yaptığı işlerde her zaman şaşırtıcı bir unsur var. Görsellik onlar için adeta bir “silah”; belki silah kelimesi biraz sert ama, kılıç gibi keskin ve etkili bir araç demek istiyorum. Bu nedenle onların vizyonuyla ortaya çıkacak bu takeover’ın çok ilginç olacağından baştan emindim.
Bir restoran işletmecisi olarak ben mekânı daha çok insanlar üzerinden okurum. Restorancılık aslında bir sanat demesek de güçlü bir sanat yönetmenliği, görsellik ve yaratıcılık içeriyor. Bunlar işletmecinin doğasında vardır ama bir sanatçının bakışı her zaman bambaşkadır; daha avangard bir yerden gelir.
:mentalKLINIK’in tarzı tam da böyle bir bakışı getirdi. Onlarda hep bir pop unsuru var; popüler kültürü, gündelik hayatı, çağımızın kodlarını sorgulayan bir tavır. Lucca’nın DNA’sıyla birleşince ortaya gerçekten şaşırtıcı, çarpıcı bir iş çıktı. Ben de çok beğendim. Dün akşam bile etkisini tam anlamıyla kavramak kolay değildi.
:mentalKLINIK’in Lucca’ya yaptığı müdahale, mekânın gündelik ritmini bozarken aslında onun sosyolojik, estetik ve kültürel kodlarını yeniden yazıyor. Lucca’nın bu takeover sürecinde mekânının yeniden yazılışı, size göre işletmeci kimliğinizin ötesinde bir tür kültürel aktörlük olarak da okunabilir mi? Bu noktada, sizin rolünüz sadece bir işletmeci olarak mı kalıyor, yoksa tıpkı bir müze ya da galeri küratörü gibi, mekânın ruhunu sanat aracılığıyla yeniden kuran bir figür gibi hissettiğiniz oluyor mu?
Yaptığım işlerde yaratıcılığın ve görselliğin her zaman çok önemli olduğuna inanıyorum. Ayrıca sanatın yalnızca müzelerde, galerilerde ya da dijital platformlarda değil, farklı mekânlarda da var olmasına çok değer veriyorum. Örneğin, Sanata Bir Yer derneğinin danışma kurulundayım. Bu dernek zaten tam da genç sanatçıların işlerini farklı platformlara taşıyabilmek amacıyla kuruldu. Bu misyona gerçekten yürekten inanıyorum. Dünyada da başarılı örneklerini gördüğümde çok ilgimi çekiyor. Geçen yıl Naoshima Adası’ndaydım; orada gördüklerim beni çok etkiledi. Bir zamanlar nüfusunu kaybetme tehlikesi altında olan bir balıkçı adasının sanat sayesinde Japonya’da ve dünyada bir anda popüler bir destinasyona dönüşmesi, land art ve benzeri projelerle yeni bir kimlik kazanması gerçekten çarpıcıydı.
Sanatın böyle dönüştürücü bir gücü olduğuna inanıyorum. Belki bu noktada bir tür kültürel aktör oluyorsunuz, diyebiliriz. Ben hep sanata ilgi duydum; çevrem de sanatçılarla, bu alandaki gelişmeleri yakından takip eden insanlarla dolu. Dolayısıyla benim kurduğum mekânlar da sanatla dünyayla kesişiyorsa, bundan büyük mutluluk duyuyorum.
Gastronomi ile sanat arasında uzun zamandır süren iş birlikleri var: örneğin Ferran Adrià’nın El Bulli’deki yaratıcı pratiği Documenta 12’de bir sanat projesi olarak sergilenmişti. Lucca × :mentalKLINIK iş birliği de bu hattın bir parçası olarak düşünülebilir mi? Siz bu kesişimi, bir “yeni tür interdisipliner sanat” olarak görüyor musunuz? Lucca İstanbul’daki sanat ekosisteminde galeriler, müzeler ve bağımsız mekânlarla nasıl bir diyalog kuruyor?
Bence :mentalKLINIK’in yaptığı işin içinde biraz da hiciv var. Yani kavrama daha üst bir noktadan dokunuyorlar. Bu da beni heyecanlandırıyor. Çünkü eğer gelen herkeste bir duygu yaratabiliyorlarsa—yedi yaşından yetmişe herkese hitap edebiliyorsa—bu bir sanatçının en büyük başarılarından biridir.
Menüye gelirsek, evet, bu on gün boyunca :mentalKLINIK özel bir menü hazırlandı. Bugün mevcut değildi ama özel etkinlikler olacak ve bu etkinliklerde sanatçıların tamamen kendilerinin tasarladığı menüler sunulacak. Ayrıca her gün, misafirlerimizi karşılayacak küçük sürprizler de olacak. Bunlar da yine onların düşüncesiyle, yemek üzerinden yaratılmış sürprizler.
Restoran/bar yönetimi çoğu zaman müşteri deneyimini optimize etmek üzerine kurulu; oysa sanat çoğu zaman deneyimi sarsmak, beklenmedik hale getirmek ister. Lucca’daki bu takeover, sizin kendi işletme vizyonunuzda nasıl bir meydan okuma yarattı? :mentalKLINIK’in son derece parlak, oyuncu ama huzursuzluk dolu evreni Lucca’ya taşındığında, sizin de işletmeci ne hissettiniz ve gözlemlediniz?
Lucca olarak biz bunu markamızın bir parçası olarak görüyoruz. Çok güzel bir süreç oldu. Sorunuza gelirsem, bence herkes, her sanat eserinde olduğu gibi, bu işten de kendi deneyimine göre farklı bir his edinecek. Çünkü kullanılan materyaller çok çeşitli ve günün saatine göre bile izlenim değişiyor. Sabah bambaşka bir duygu uyandırabiliyor, akşam ise daha farklı bir his yaratıyor. Dolayısıyla deneyim, zamanla da doğrudan bağlantılı.
Ben şahsen işin içinde bir hiciv unsuru olduğunu düşündüm. Günümüz popüler kültürüne, onun yarattığı aşırılıklara ve insanların neredeyse nörotik hale gelen düşüncelerine dair bir yansıma var. Tüm bunlar bir araya gelip mekânda bize popüler kültürle ilgili güçlü bir mesaj veriyor. İşin bu derinliğini görmek beni ayrıca sevindirdi.
Yorumlar