top of page

Çalışma alanlarının maestrosu: Sevil Peach


Design Unlimited’in Maestro temalı son sayısı kapsamında felsefesini yakından incelediğimiz; kendi alanının maestrosu olan Sevil Peach ile Özlem Yalım konuştu

☕️ 8 dakikalık okuma

Sevil Peach

Kaç yıldır İngiltere’desiniz? Çalışmalarınızdan bahsedebilir misiniz?

53 yıldır İngiltere’deyim. Türkiye’den, bundan 54 yıl önce liseyi Amerika’da bitirmek üzere ayrıldım. Daha sonra İngiltere’de İç Mimarlık okudum. Mesleki kariyerimin çoğunu Londra’da çalışarak geçirdim; sadece 1970’lerde üç yıl Mimat Mimarlık firmasında Abdurrahman Hancı ile birlikte çalıştık. Londra’da önce yardımcı direktör, sonra da tasarım direktörü olarak çeşitli öncü mimarlık şirketlerinde görev aldıktan sonra, 1994 yılında ortağım Gary Turnbull ile kendi mimarlık ve tasarım firmamı kurdum. Ofisimizde perakende, sağlık hizmetleri, sergiler, konut ve ticari projeler dahil geniş bir deneyime sahibiz. Geçtiğimiz 25 yıl içerisinde özellikle çalışma alanlarına yönelik derin ilgi duyduk ve bu alanda uzmanlaştık. Yeni çalışma kalıpları ve ilişkileri geliştirmek amacıyla çalışma ortamlarını, iş hedeflerini, organizasyonlarını ve çalışanlarını daha iyi bir biçimde desteklemek, yeniden düzenlemek isteyen müşterilerle çalışıyoruz. Vitra ofislerinin Almanya’daki Weil am Rhein Kampüsü’ndeki iç mekânlarına yönelik çığır açan ofis tasarımı çözümlerimiz, bu firma ile uzun süreli ve devamlı bir danışmanlık ilişkisi kurmamızı sağladı. Bu kapsamda Vitra için yeni ofis konseptleri ve ürünleri gerçekleştirdik; bu çalışmalarımızdan en sonuncusu Vitra’nın Birsfelden’de yer alan stüdyo ofisi oldu. Bunların yanıda firma için Avrupa ve Amerika’da sayısız mobilya fuar standı, sergi salonu ve ofis tasarlıyoruz. En son çalışmamız 2018 yılında yaptığımız Vitra Orgatec standı oldu, şu anda da New York’da açılacak mağazalarını tasarlıyoruz.

Kvadrat HQ, Ebeltoft, Danimarka

Bunların yanında başka müşterilerinizle de ilişkiniz sürüyor tabii.

Evet. Çalışma ortamlarına yönelik bu farklı yaklaşımımız, Sony, Mexx HQ, Deloitte, Novartis, Eczacıbaşı Holding, Spaces BV, Swiss Re HQ, Kvadrat HQ, Artek HQ ve Microso European HQ gibi müşterilere yönelik uluslararası kabul görmüş çok sayıda projeyi gerçekleştirmemizi sağladı. Kişisel portföyümüzün yanında seçkin mimarlarla yaptığımız kapsamlı bir işbirliği listesi de var. Kısa bir süre önce, Novartis için Şangay’daki kampüsünde yeni bir konsept laboratuvar binasını bitirdik. Swiss Re için Zürih’teki merkez binalarını tamamladık. Her iki projede de Diener + Diener Architekten ile işbirliği içindeyiz. Hollanda’nın Breda bölgesinde yer alan yeni bir Adliye Sarayı kompleksi için de Hootsmans Architectuurbureau ile işbirliğindeyiz. Diğer işbirliklerimiz arasında da Tate Modern, Londra için Herzog&de Meuron’un yanı sıra Kengo Kuma, Alejandro Aravena, Sergison Bates, FCJZ, Chang Ke, Maya Lin, David Chipperfield ve Toshiko Mori gibi isimler de var.

Mimarlık alanında başta olmak üzere duayen, maestro, star gibi yakıştırmalar bazı isimlerle daha sık bir arada kullanılıyor. Sizin bu tür isimlerle kesiştiğiniz anlar ve anılarınız oldu mu?

Elbette. Çoğunu tanırım ve kimileriyle işbirliğim de oldu. Tabii ki tasarımın yıldız liginde Zaha Hadid, Frank Gehry, Herzog de Meuron gibi isimler var. Geçtiğimiz günlerde Alvaro Siza’yı dinliyordum; işlerine çok saygı duyuyorum ve bana göre gerçek bir maestro. Mesleği ve zanaatını sessizce sürdüren Balkrishna Doshi gibi star’lık konusuna hiç önem vermeden çalışırken, aynı zamanda gerçek bir eğitimci olan isimler de var. Daha genç isimler arasında pek çok projede bir arada çalıştığım David Chipperfield’ı söyleyebilirim.

Spaces, Amstel, Hollanda

Maestro kelimesi kökünde; çok fazla bilgiye sahip kişi, öğretmen, öğretici anlamları var. Biz de yaratıcı endüstrilerde kuşaklar arasında aktarılan öğretileri irdelemek istiyoruz. Sizi kişisel olarak etkileyen, size okul olmuş bir maestro var mı?

Uzun kariyerim boyunca üzerimde güçlü etki bırakmış olan tek bir kişi değil ama birkaç maestrodan söz edilebilir. Birkaç kişinin birleşimi, bazen de bir firmanın tümden kültürü beni etkisi altına almıştır. En erken dönemlerde elbette Mimat’ta, bir modernist olarak Abdurrahman Hancı’dan etkilendim. Paris’te mimarlık üzerine eğitim almıştı, cool ve organizeydi, mükemmeliyet ve detaylar üzerine obsesifti. Ortağı olan mimar Yüksel Karapınar ise firmadaki yabani taraftı, daha duygusal ve daha özgürdü. Ben ise yeni mezun olmuş 25 yaşlarında bir gençtim. Karapınar, limitleri zorlayan, her zaman kutunun dışında düşünebilen, mimarlık için çok tutkulu ve bir o kadar da yetenekli, olağan dışı bir karakterdi. En önemlisi görebilme ve hissedebilme yetileri çok keskindi. Beni bit pazarında bulduğumuz hırpalanmış bir kitap ile Türkiye’de henüz ismi bile duyulmamış olan Barragan ile tanıştırmıştı. Her zaman olaylara farklı bakmam yönünde beni cesaretlendirerek, beklenenden farklı yaklaşımlar sunmanın yollarını aramamı sağlamıştır. Bir diğeri ise bir süre tasarım direktörü olarak çalıştığım YRM isimli firma olmuştur; burası multidisipliner bir ortamdı. Uluslararası arenada, sonradan kendi ofislerini kuran başarılı gençler için bir bitirme okulu gibi bakılırdı bu ofise. Güçlü bireylerin bir arada bulunduğu, tasarım kültürü olan bu ofiste herkesin ortak bir yaklaşımı benimsediğini gördüm. Düşüncelerin öne sürülebilmesinin teşvik edildiği, paylaşılan fikirlerin benimsenerek ileri götürebildiği, işlevsel ihtiyaçlara ve teknik çözümlere odaklanan, detayları iyi düşünen ve kimsenin birbiri hakkında anlamsız yaklaşımlara kapılmadığı bir iş ortamıydı. YRM’nin yağında kavrularak kendi firmamı kurmaya hazır hissettiğimi söyleyebilirim.

Breda Courthouse, Hollanda

Spaces Amstel/The Cloud, Hollanda

Usta-çırak ilişkisi günlük rutininizde karşılaştığınız bir şey mi? Sizin ofisinizde bir usta-çırak ilişkisinden söz edilebilir mi?

Elbette, ortağım Gary ve ben. Yılların verdiği yaşam ve çalışma deneyimleri bizi ister istemez usta yapıyor. Çıraklar ise deneyimlerine göre farklı rütbelerde. Tabii bazen ustalar çıraklardan da öğrenebiliyor.

Genç nesil ile aranız nasıl? Yeni neslin çalışma kültürüyle önceki dönemler arasında farklar gözlemliyor musunuz?

Elbette, genç nesille bizler arasında büyük farklar var, ancak onlar çoğunlukta ve biz onlara ayak uydurmaya çalışıyoruz. Onlar iş ve yaşam dengesini daha uygun buluyorlar hayatlarında, belki doğrusu da o. Bizim en büyük aşkımız tasarımdı, mimariydi. Sabahlara kadar çalışmalar vardı. Çocuğu yedirip, masalını okuduktan sonra tekrar ofise dönüp çalıştığımızı çok iyi hatırlıyorum. Şimdi gençler hayatlarını daha çeşitli bir şekilde yaşamayı tercih ediyorlar. Saat 6’da ofis boşalıyor; kimisi yogaya, kimisi çocuklarına, kimisi seramik kursuna gidiyor. Biz gece çalışmalarına devam ediyoruz. Bu bir şikayet değil, farklı bir çalışma kültürü.

Deneyim önemsediğiniz ve ayrıcalıklı tuttuğunuz bir şey midir?

Deneyim çok önemli. Sadece yaptığınız proje sayısı değil, yaşam deneyimi de aynı derecede önemli. İnsanı tanımak, sevmek, sevilmek, aile yaşamı, sokak yaşamı, şehirler, köyler, değişik kültürler, değişik iklimler... Mimar olarak her şeyi gözlemlemek gerekiyor, elden geldiği kadar da yaşamak gerekiyor. Bence bizim meslekte “doğuştan yetenekli” diye bir şey yok, öğrenmek ve deneyim daha geçerli. Örneğin ben her gün yeni bir şey öğreniyorum, hatta hiç yapmadığım şeyler önüme çıkabiliyor, hata da yapıyorum.

Sevil Peach olarak kendinizi en deneyimli gördü- ğünüz alan nedir?

Çalışma mekânları (workplaces).

Yaşam ve iş pratiğinizden edindiğiniz deneyimle gençlere vermek isteyeceğiniz tavsiyeler olur mu?

İnsan odaklı mekânlar yaratabilmek için kendi egolarından çok insanların ihtiyaçlarına odaklanmalılar. Bu sözünü ettiğim tutkulu olmayı, insanları sevmeyi, deneyim kazanmayı, empati yapabilmeyi ve duygulara sahip olmayı gerektiriyor. Yaşadığımız çevreye karşı daha çok sorumluluk hissetmemiz gerekiyor.

Kvadrat HQ, Ebeltoft, Danimarka

bottom of page