top of page

Çağdaş Müslüman modası


Amerika Birleşik Devletleri’nin en fazla ziyaretçi çeken altıncı müzesi olan ve Legion of Honor ile beraber Fine Arts Museums of San Francisco (FAMSF) çatısı altında buluşan De Young Museum, geçtiğimiz günlerde Contemporary Muslim Fashions adlı bir sergiye ev sahipliği yaptı. Jill d’Alessandro, Laura L. Camerlengo ve Reina Lewis’in küratörlüğünde gerçekleşen ve gösterişli kıyafetlerden mütevazı spor giyime çağdaş video sanatından müzik kliplerine kadar geniş bir yelpazede günümüz Müslüman kadınlarının dünyasına ayna olmayı hedefleyen sergiyi Merve Akar Akgün değerlendirdi

2376 kelime

Model: Halima Aden, Tasarımcı: Naima Muhammad (1973, ABD), House Of Coqueta için

Yar Hawwa Koleksiyonu, 2017, Fotoğraf: Sebastian Kim

Geçtiğimiz Eylül ayında San Francisco’da açılan Contemporary Muslim Fashions sergisi Dünya üzerinde bugün sayıları bir milyardan fazla olan Müslüman kadının giyim zevklerini daha yakından tanıyabilmek ve son dönemlerde -özellikle sosyal medya üzerinde- ön plana çıkan yeni İslami yaklaşımları bir araya getirerek duruma makul bir izah getirmeyi, bu kadınların görüşlerini, stillerini anlamayı ve İslam dünyasının sıra dışı moda kodlarını paylaşmayı hedefliyor.

Serginin iletişim yüzü, ilk başörtülü Müslüman model olarak da bilinen Kenya asıllı Somalili-Amerikalı Halima Aden. 1997 doğumlu Aden’i tanıtım videosu boyunca farklı tasarımları giyinmiş olarak kameraya pozlar verirken ve en nihayetinde objektife bir öpücük kondururken izliyoruz.

Sergi Orta Doğu, Güneydoğu Asya, Avrupa ve Amerika’yı temsil eden 47 moda tasarımcısını sanatçılar, şarkıcılar ve sosyal medya kişilikleriyle bir araya getiriyor. Oscar de la Renta, Yves Saint Laurent gibi dünyaca ünlü tasarımcıların mütevazı tasarımlarının yanı sıra Suudi Arabistan, Katar, Endonezya, İngiltere, ABD, Kanada, Pakistan, BAE, Fransa ve Türkiye’den mütevazı giyim tasarımcıları, sanatçılar ve sosyal medya fenomenlerine de yer verilerek bir akım olarak görülen Müslüman modasını farklı yönleriyle ele alınıyor. Sergiye küratörlerin çağrısı üzerine Türkiye’den iki genç moda tasarımcısı dahil edilmiş: Raşit Bağzıbağlı ve Kuaybe Gider.

Son dönemlerde kıyafet üzerinden “moda” olan akımları -hatta lüks tüketim ürünleri- incelediğimizde aslında İslami ölçütlerde giyimin ne kadar zengin üretimlere imkan verdiği görebiliriz: Kıyafet boylarının uzunluğunun kullanılan kumaşı gösterme yetisi, başı örten aksesuarlarla değişken siluetler yaratabilmek... Lüks giyim markalarının da bu elverişlilikten ziyadesiyle faydalandıklarına şahit oluyoruz. Fakat serginin başı açık ya da kapalı Müslüman kadınların neler giydikleri dışında göstermeyi hedeflediği politik, sosyal ve kültürel bir boyutu daha var: Konuyu moda tasarımcılarının dışında Müslüman blogger ve influencer’lar gibi genç insanların, sanatçıların hatta gazetecilerin seslerine de kulak vererek çok daha geniş ölçekte bir değerlendirme girişiminde bulunmak.

Contemporary Muslim Fashions Sergi görüntüsü, De Young, San Francisco, Sergi Tasarımı: Hariri&Hariri Architects

Beyrutlu Moda Evi Slowfactory,

US Constitution and First Amend, Ment Flight Jacket, Aclu işbirliğiyle, 2017

Sergi Mütevazı Moda, Başörtüsü, Orta Doğu, Sosyal Medya, Spor Giyim, Güneydoğu Asya ve Global Moda başlıkları aracılığıyla ayrıldığı yedi farklı bölümde mütevazılığın farklı yorumlamalarını araştırırken Müslüman moda sahnesinin de güncel bir fotoğrafını çekiyor. Tasarımı, İranlı iki kız kardeş, Hariri&Hariri Architects tarafından yapılan sergi görünen ile görünmeyen arasındaki etkileşimi öne çıkarıyor. Serginin girişinde uzun bir duvar boyunca devam eden Muslim Girl dergi kapaklarını takiben lüks moda evlerinin mütevazı modaya uygun olarak ürettikleri tasarımlar bizi karşılıyor. İlerledikçe farklı moda tasarımcılarının üretimlerinin yanı sıra Alessia Gammarota, Rania Matar ve Tanya Habjouqa gibi fotoğrafçılar aracılığıyla Müslüman kadınlar arasında yaygın olan giyim şekillerinin coğrafyalar arasında nasıl değişebildiğine şahit oluyoruz. Shirin Neshat sergilenen videosu (Turbulent, 1988) aracılığıyla Müslüman kadınların dış görünüşlerine karşı var olan önyargı ve yanlış anlaşılmaları eleştiriyor. Sanat eserlerinin yanı sıra aralarda karşımıza Müslüman kadın sosyal medya fenomenlerinin yaptıkları paylaşımlar çıkıyor. Bu yönüyle sergi aslında bu hareketin en ateşli olduğu alanlardan birinin de sosyal medya olduğunu kanıtlıyor. Fransa’da haşemayla denize giren kadınları soyunmaları için zorlayan polislerin haber görüntülerinden mütevazı spor giyime, kara çarşaflardan inanılmaz gösterişli elbiselere sergiye de adını veren “Çağdaş Müslüman Modaları”nın ne kadar geniş bir yelpazede yayıldığını gözlemliyoruz.

İlk defa 2017 yılında kutlanan 27 Mart Müslüman Kadınlar Günü anısına, Suriyeli Amerikalı şair ve rapçi Mona Haydar’ın MuslimGirl web sitesi üzerinden ilk müzik klibi Hijabi de sergilenenler arasında... Bu video klip ile uzun süredir giyimleri dolayısıyla eleştirilen Müslüman kadınları odağına alıyor ve şarkıda başörtüsünün nasıl takılacağından bahsedilirken videoda bir grup başını farklı şekillerde örten kadının rap müzikle beraber dans edip şarkı söylediklerini görüyoruz. Ayrıca Haydar video klipte sekiz aylık hamile halde yer alarak annelikle ilgili basma kalıplara da meydan okuyor...

Son kısımda ise eski Katar Emiri’nin eşi Şeyha Moza bint Nasser ve Katar Kraliyet Ailesi'nden gelen bir iş kadını olan Şeyha Raya al-Khalifa için dünyaca ünlü modacılar tasarlanmış olan unique parçaları görüyoruz. Her zaman Vanity Fair’in en iyi giyinenler listesinde yerini alan ve çok özel kişisel bir stili olan Şeyha Moza bint Nasser için Christian Dior, Karl Lagerfeld, Jean Paul Gaultier, Pier Paolo Piccoli ve Şeyha Raya al-Khalifa için Oscar de la Renta imzalı kıyafetler giyildikleri okazyonları gösteren videolarla birlikte yer alıyor...

Uzun yıllardan beri Müslüman olarak yaşamış bir toplumdan, kendi iç evriminden sosyalleşerek bugüne gelmiş, okumuş yazmış, farkında olarak yabancılaşmamış bir çevreden gelen biri için bu sergi şaşkınlık verici olabilir. Moda ve etrafında şekillenen tüketim zinciri nasıl olur da bir din üzerinden çağdaşlaşabilir? Özünde tam da uzak durması öğütlenen şeylerin aksini uygulayan bir inanç sistemi nasıl böyle temsil edilebilir?

Contemporary Muslim Fashions sergi görüntüleri, De Young, San Francisco Datin Haslında Abdul Rahim, Blancheur için “Into the Shadows” Takımı, İlkbahar/Yaz 2016, Sergi tasarımı: Hariri&Hariri Architects

Bu sorularımı egzistans felsefesi, fenomenoloji, etik, mukayeseli dinî etik ve Tasavvuf alanlarında çalışan Galatasaray Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Eski Dekanı ve Felsefe Bölümü Eski Başkanı Prof. Dr. Kenan Gürsoy ile paylaştım. Bugüne kadar bildiklerimle, on bir bin kilometre ötede gördüklerim arasında yaşadığım şaşkınlıkları anlattım.

Kenan Gürsoy öncelikle sorunsalı ortaya koyarak söze başladı: “‘İslam’ın moda üzerinden anlaşılabilecek olma ihtimali temel İslami motiflere uygun olabilir mi? İslamiyet tevazu, gösterişsizlik, ölçü noktasında olmak, mümkün olduğu kadar aşırı görünür olmamak gibi davranışlarla temsil edilen bir değer alanı ise böyle bir sergi onu ne kadar yansıtabilir? Burada bir çelişki yok mu?’ diye soruyorsunuz. Ölçülülük söz konusu olduğunda, şaşkınlık yaratan tezahürler olduğunu fark ediyorsunuz.”

Ardından Gürsoy konuyu biraz daha açarak daha önce görev yaptığı bir üniversitede bu sorunsaldan rahatsızlığını ifade eden bir öğrencisinin sırf modaya ilişkin aşırı tezahürler dolayısıyla tesettürden çıkma ihtiyacı duyduğundan bahsetti. “Bu manada, öncelikle, şu veya öteki şekilde giyinmek veya giyinmemek dinin zorunlu olarak beyan ettiği bir şey değildir diye düşünüyorum. Bir zamanlar siyasi ve sosyal krizler çıkartacak şekilde kadınlar için başörtüsü gündemdeydi. Şunu kabul edelim ki bir kadın için başörtüsü dini gelenekliliğin kendisini ifade ettiği bir sembol olmakla beraber, dinin üzerinden tanımlandığı bir ana değer olarak ele alınamaz. Zira hadislerden de anlaşılacağı üzere dinin direği salat, yani namazdır. Bunun anlamı her daim Allah’a yönelerek yaşamaktır. Bununla beraber başörtüsü eğer Müslüman olunduğu için, o Müslümanlığın yaşandığı bir gelenek çerçevesinde düşünülecek olursa kişinin kendini bu yolla ifade etme hakkı vardır. Buna üstelik de şiddet kullanarak karşı koymak onun bu hakkını tanımamaktır. Başkalarına bunu empoze etmediği takdirde bu laikliğin bizzat kendisi olabilir. Örtünmek dinidir, şu anlamda ki din adına benimsenmiş olan bir geleneğin içinde var olabilen bir özelliktir. Ayrıca farklı bütün dini geleneklerde de şu veya bu şekilde kendini gösterebilir. Bu şekilde ele alış kıyafetteki çeşitliliğe engel teşkil etmez. Ancak aykırılıklara mekan olabilecek, ölçülerin aşırı derecede aşıldığı bir ortam, zorunlu olarak, o dine ait olamaz diye düşünüyorum. Ölçü, farklılıkları ve renkleriyle müşterek bir toplum yaratacak şekilde orada olmalıdır.”

Bu ölçülülüğün yaşandığı bir topluluğu Bulgaristan, Filibe’de gördüğü bir tablo üzerinden anlatıyor. 1870’lerin Filibe ahalisini anlatan kocaman bir tablo içinde yer alan müderrisler, fesliler, memurlar, köylüler, şehirliler, din adamları, dervişler, hahamlar ve papazların bir arada bulunduğu bu topluluğu oluşturan bireylerin farklılıklarının bir tezat oluşturmadığından ve ancak bu şekilde bütünlüklü olabileceklerinden bahseden Gürsoy kültür ve İslam arasındaki ilişkiye dair şöyle bir harita çiziyor: “Tarih boyunca içinde yer aldığımız örflere, sosyal alışkanlıklara, antropolojik yapıya ilişkin giyim tarzlarını dindarlığımızın bir özelliği olarak düşündük. Dindarlığı adeta bunlara indirgedik. Esasında İslam'da ‘işte bu İslamî’dir,’ denecek bir moda yoktur. Ya da moda biçimden çok, bir ‘tavır’ kavramı üzerinden değerlendirilebilir. İlgili ahlak sistematiğinin ön görebileceği, ilham verebileceği tek bir biçim ya da biçimler değil bir tavır olmalıdır. Tavır kelimesini bilerek ve yanlış yapıyor olarak da kullanırsam; Müslüman toplumlarda, cari olan bir üst modayı yaşamak adına, Müslüman kadın veya erkeğin bir tavrı vardır. Tıpkı hayatın diğer alanlarında olduğu gibi... ‘İslam’ın ön gördüğü bir moda var mıdır?’ diye sorarsak, yanılıyor olabilirim ama benim kanaatime göre, İslam'ın temel ahlaki değerlerini ön planda tutan bu tavır işte modadır. Her toplum, her dönem, her coğrafya, her iklim bu tavrı kendine göre ayarlayabilir. İtidal (ölçü) esastır.”

Rebecca Kellett, Sonbahar/Kış 2017, Dijital baskılı saten, sentetik ağ, plastik işlemeler, PVC ve akrilik yün, asetat, Swarovski kristalleri ve 24 karat altın, deri

Kolye: Della Reed,Gözlükler: Anna- Karin Karlsson, Botlar: DR. Martens. Utopia, Saatchi Gallery, Sanatçının izniyle

Diğer yandan Gürsoy ile birlikte sergi kataloğunu incelediğimizde kadın ve sosyoloji ilişkisine dair meseleleri konuşuyoruz. Tam da bu diyaloğun ortasında, olgusal temelleri olan bir mevzu açılıyor: “Böyle bir sergi yapılıyor olması, kadını kapitalist yaklaşımların bir konusu olarak devreye sokuyor olabileceği gibi diğer bir yandan çok daha önemli bir konuyu dile getirmesi bakımından dikkat çekicidir: Kadının toplumsal yapıdaki görünürlüğünü fark ettirmek. Kadın, bütün bu bahsettiğim hususlar çerçevesinde, kadın olmak bakımından, toplum içindeki kadınlığı itibariyle kendini sıfırlamak ve örtmek durumunda değildir. Tam tersine ‘Ben varım’ demek durumundadır çünkü onun temsil ettiği bir değer vardır. Bir kadının ortaya koyacağı bir insanlık hali vardır. Özellikle içinde yetiştiğim dindar olmakla beraber çağdaş ve toplumsal gereklerle bütünleşmiş muhitin kadın anlayışı bakımından ele aldığımda bunun inanç seviyesinde önemli olduğunu düşünüyorum. Kadının, fonksiyonuna sahip çıkması; bu fonksiyon çerçevesinde bilinir ve saygın olması, bu fonksiyonu gerçekleştirmek adına sosyal şartların hazır olması gereklidir. Kendisini kapatmak ve saklamak onu gayri şahsileştirir. Müslüman kadınının hem kendini ‘şahsiyet’ olarak o toplumda ifade etmesinin asli bir tavır itibariyle gerekli olduğunu düşünüyorum, hem de kadınlık fonksiyonunun hissedilebileceği bir kadınlık tavrı içinde olması gerektiğini düşünüyorum. Bunun aksi, bana kalırsa gayri İslamidir. ‘Kadının adı yok’ diye yazıldı; kadının fonksiyonu yok, kadının değeri yok, kadının yeri yok... Böyle bir Müslüman toplum olamaz. Belki de içinde bu tip teklif ve tasarımların yer aldığı sergiler, evrensel bir yol gösteriş itibariyle anlamlı ve etkili olacaktır.

Müslümanların ya da dini görüşlerinin ortaklığı çatısı altında bir araya gelmiş bir topluluğun diyelim, modaya bu şekilde yaklaşıyor oluşunu günümüz dünyasında kaybolmamak, görünür olmak adına kendilerini ifade etmeleri; “biz de buradayız,” demek için kıyafet üzerinden kendilerini belirtmeye ihtiyacı olarak da görebiliriz.

De Young Müzesi’nin eski direktörü ve Contemporary Muslim Fashions sergisinin fikir babası Max Hollein bu çerçeve içerisinde sergi fikrine karşılık “böyle bir sergi için doğru zaman olmadığı ya da moda kelimesinin başlı başına İslam dininin giyim kodlarına aykırı olduğu” yönünde aldığı bütün eleştirilere karşın şu cümleyi telaffuz ediyor: “En başından beri yepyeni bir alana girdiğimizin farkındayım. Bu sergi şüphesiz bir Monet sergisine nazaran çok daha kamçılayıcı ve karmaşık. Fakat bir yönetici olarak işim bazen de böyle zor sergilere güven duyulmasını sağlamak olabiliyor.” Küratöryel metinlerde ise serginin amacı çok net bir biçimde yazılı: “Dünya genelinde oldukça karmaşık bir yapısı olan ve değişkenlik gösteren Müslüman giyim kodlarını keşfetmek.”

Sergi, De Young Müzesi’nden sonra Frankfurt’ta yer alan Museum Angewandte Kunst’a taşınacak.

Tanya Habjouqa, Occupied Plea- Sures serisinden, İsimsiz (Gaza'nın Kadınları), 2019, Archival pigment print, Sanatçı ve East Wing Do- Ha'nın izniyle

Boushra Almutawakel, Tru Self 2, Örtülü, Çarşaflı ve Açık, 2010, Dijital baskı

 

Max Hollein

Direktör

De Young Museum’un moda sergileri yapmak konusunda eski bir tarihi var ve küratörlerin de belirttiği üzere çokça övülen bir Kostüm ve Tekstil Sanatları koleksiyonu var. Peki neden Contemporary Muslim Fashion sergisi? Neden şimdi?

Fine Arts Museums’un moda şovları düzenlemek konusunda eski bir tarihi çok sağlam bir kostüm ve tekstil sanatları koleksiyonu. Moda sergilerini yeni bir yöne doğru götürecek, illa bir tek tasarımcının işlerini sergilemek durumunda olmadan,

küratöryel olarak yönlendirilmiş ve tema-odaklı sunuşlarla kompleks kültürel güncel meseleleri ele almak gibi bir fırsat görüyorum. Contemporary Muslim Fashions bu fikrin birincil örneklerinden ve bir anlamda moda şovlarına farklı bir yaklaşım için bir manifesto sergi niteliğinde.

 

Wesaam Al-Badry

Sanatçı

Eserlerinin bütününü İslam ile bağlayan ortaklık nedir? Sanatınla göstermek istediğin en önemli şey nedir?

Batılılara göre çarşaf modernlikten yoksun ve baskı altında olduğuna inandıkları İslam’ı temsil ediyor. Ben işlerimle kapitalizm ve Arap tüketimi arasında yapılan din dışı evliliği göstermek istiyorum. İşler dini motifler ve tarihin etrafında dolaşıyor. Ayrıca Batılı moda evlerinin Müslüman dünya için büyük miktarlarda üretim yapmakla ilgili hiçbir dertleri yok gibi görünüyor. Ancak onlar bu üretimi moda için ya da dini giyimi kabullendikleri için değil çıkarlarını gözettikleri için yapıyorlar. Üstelik büyük Hollywood yapımlarından yerel televizyonlara Müslümanlar medyada her an negatif bir şekilde yansıtılıyorlar: Ya kötü adam ya da milyonlarıyla ne yapacağını bilemeyen salak rolünde... Benim işlerim eşarplardaki semboller aracılığıyla direk olarak bu bahsettiklerime sesleniyor. Fakat hiçbir şekilde İslamiyeti ya da Müslümanları savunmuyorum, sadece tüketerek ya da kimliklerimizi satın alarak kabul edildiğimizi sanıp perakende satış terapileriyle kendimizi uyuşturmamamız gerektiğini düşünüyorum. Canınızın istediği kadar tüketebilirsiniz ancak unutmayın ABD’de Müslümanların seyahat yasağı halen devam ediyor ayrıca Fransa ve Danimarka çarşaf ile ülkelerine giriş yapılmasına izin vermiyor.

Wesaam Al-Badry, Al-Koutre Serisi, 2017, Archival pigment print, Sanatçı ve Jenkins Johnson Gallery izniyle

Bu eleştirel işlerini sergiyle nasıl bağdaştırıyorsun? Bütün bu çağdaş Müslüman modası kavramı hakkında düşüncelerin nelerdir?

Benim işlerim serginin gündemine çok uymuyor. Eğer bir ülke geleceğe miras olarak Müslümanların baş düşman olduğu fikrini bırakıyorsa orada politik bir tartışmaya girmek çok önemlidir. Contemporary Muslim Fashions sergisinin bu diyaloğu var etmek üzere alan arayan bir yapısı var ama Müslümanların ötekileştirilmesine çözüm arayan bir yönelimi yok.

Sana göre moda nedir ve modanın bir dini olabilir mi?

Bana göre moda kalıplaşmak ve dönüşmek demek. Din de tıpkı moda gibi var olduğu günden beri uluslara ve kişilere göre kalıplaşıyor ve dönüşüyor. Ayrıca modanın çok tehlike olabilecek politik bir yönü de var: Sömürgeleştirme.

 

Laura L. Camerlengo

Küratör

Bu sergi San Francisco’da gerçekleşmesinin özel bir sebebi var mı?

Çünkü De Young Müzesi’nin uzun bir moda sergileri geçmişi var. Bu bizim burada yarattığımız programın büyük bir parçası ayrıca yine müzenin geniş bir kostüm ve tekstil koleksiyonu da var. 14.000 sanat eseri dünyanın farklı kültürlerine ait 125 ülkeden toplanmış kıyafetler bunlar. Büyük bir çoğunluğu da Müslüman ülkelerden geliyor. Bu da bize genel bir yaklaşım yerini hazır etmişti. Ama aynı zamanda bu konu oldukça hassas bir konu ve Bay Area olası tartışmalara zemin oluşturmak adına çok doğru bir yer. Hem de burada yaşayan hatırı sayılır bir Müslüman topluluğu var. 250.000 Müslüman Bay Area’da yaşıyor. Bu Amerika’nın en yoğun bölgesi olduğunu gösteriyor. Bu topluluk da kendi içerisinde oldukça çeşitli. Bu da sergiyi burada yapmanın ne kadar doğru olduğunun bir göstergesi sayılabilir. Bütün bu faktörler bir araya geldiğinde bu sergi için ideal bir yerde olduğumuzu gösteriyor.

Contemporary Muslim Fashions sergi görüntüsü, Malezyalı tasarımcılar sırasıyla; Mohd Hafizi Radzi Woo, Melinda Looi ve Bernard Chandran

Neden şimdi?

Son yıllarda moda konusunda oldukça hızlı bir değişim yaşanıyor. Müslüman mütevazı modasıyla ana akım moda arasındaki çapraz tepkimeler hiç olmadığı kadar çok... Eğer son dönem defilelerini takip ettiyseniz muhafazakar modanın ne kadar popüler olduğunu fark etmişsinizdir. Moda endüstrisi için bu oldukça etkileyici bir durum.

Türkiye’de de gündemde olan bir konu işliyorsunuz çünkü kapital el değiştiriyor ve yeni kapital sahipleri daha “muhafazakarlar” dolayısıyla muhafazakar moda oldukça popüler. Fuarları yapılıyor, her gün yeni markalar, yeni dergiler çıkıyor ve piyasası günden güne büyüyor. Muhafazakar moda adı altında, kelime anlamına tezat oluşturarak, ortaya son derece şaşalı, havalı, abartılı tasarımlar çıkabiliyor. Bu sergide de oldukça ilgi çekici, deyim yerindeyse "dönüp tekrar bakılacak," "kıskandıracak kadar güzel" tasarımlar var.

Bence bu bir inşa meselesi. Mimari gibi modada da kullanılan kumaşlar tasarımın özünü oluşturuyor. Bu sergide Güneydoğu Asya bölümünde, özellikle Malezya ve Endonezya’da tasarımcıların kullandıkları kumaşları fark ettiniz mi? Bence bu gerçekten becerileri göstermek uğruna girişilen bir yol. Bu tasarımcı, makerlar ve endüstri için de son derece önemli.

 

“Somewhere in America #Mipsterz;” Video görüntüsü, 2013; 2:30; Habib Yazdi, Yönetmen; Abbas Rattani, Yapımcılar: Sara Aghajanian, Layla Shaikley

© Habib Yazdi, Langston Hues, Feda Eid, Boston, 2013- 2015, Dijital fotoğraf, Sanatçının izniyle

Solda: Mona Haydar, Hijabi müzik videosundan görüntü

Sağda: Anadia Marina Putri Harahap, I.K.Y.K İçin, 2017

Kökeni 40'lı yıllarda caz dünyasında ortaya çıkmış bir alt kültür olan hipsterlık bugün, bağımsız düşünceye, karşıt kültüre, politikaya, sanata, yaratıcılığa, zekâya ve indie-rock’a değer veren giyim ve beslenme stilleriyle öne çıkan neo-liberal bohem insanları tanımlamak için kullanılıyor. Bu sergi vesilesiyle de Müslüman hipsterları temsil eden mipster diye bir kelime yaratıldığını öğrendim. ABD gibi kendini ifade etme ve zuhura getirme özgürlüğünün çok değerli bulunduğu topraklarda uluslararası bir Müslüman grup kendilerini #mipsterz etiketi altında bir hipsterın bütün temsil ettiklerine ek olarak dini değişimler yaratmaya da açık yaşayan insanlar olarak tanımlıyor.

bottom of page