Bir gün başka bir kabukta yine karşılaşır mıyız?
- Bahar Onan
- 5 gün önce
- 3 dakikada okunur
Pg Art Gallery'nin 7 Temmuz - 20 Ağustos 2025 tarihleri arasında ev sahipliği yaptığı Hiç Var Olmamış Kabuklar Rüyası sergisinin metnini paylaşıyoruz
Yazı: Bahar Onan

Hiç Var Olmamış Kabuklar Rüyası, Sergiden görünüm. Fotoğraf: Deniz Tapkan Cengiz
Bir deniz kabuğundaki simetriyi görebilmek, onun tekliği ve milyonlarca canlıya yuva olabilme potansiyeli, belki milyarlarca yıl sizi mükemmel bir şekle sokabilmek için devinen suyun, ev sahiplerine açtığı sığınaklar, belki boş belki de ilk sahibi tarafından terk edilmiş bir yapı… Hepsinin hikâyeleri, renkleri ve üzerlerindeki yivli, benzersiz dokuları; insanlara pek de bilmedikleri bir dünyanın kapılarını aralıyor. Suyun yumuşaklığı ve sertliğiyle evrimleşen; hem ev hem de mücevhere dönüşen kabuklar, her bakışta ve her yorumda doğadaki ilhamı ve benzersizliği gözler önüne seriyor. Tıpkı Hasan Güleşçi’nin yıllar içinde özenle oluşturduğu ve 2019 yılında Bodrum Deniz Müzesi’ne bağışladığı 6000 parçalık deniz kabuğu koleksiyonu gibi sanat eserine dönüşüyorlar.
Hiç Var Olmamış Kabuklar Rüyası, Sergiden görünüm. Fotoğraf: Deniz Tapkan Cengiz
Deniz, insan için binlerce yıllık bir serüven. Yediği, içtiği, keşfettiği ve orada olmasa bile onsuz yaşayamadığı bir gerçek. Zamanla işlenen incileri, kabukları; hala keşfedilecek milyarlarca canlıya kucak açması; peşinden sürüklediği maceralar... Saymakla bitmez. Deniz kabukları, bireyselleşen dünyada her kişinin kendine yarattığı alanı hatırlatıyor. Her şeyin hayhuyunu bir kenara bıraktığı, kendi kabuğunda kendi seçimleriyle hayatın gürültüsüne yanıt aradığı anlara benzer bir varoluş sunuyor insana.
Hiç Var Olmamış Kabuklar Rüyası, deniz kabuklarının biçimsel ve düşünsel olanaklarını merkezine alarak, farklı disiplinlerden gelen sanatçıların doğayla, bellekle ve dönüşümle kurdukları ilişkileri bir araya getiriyor. Her şeyin ilhamını doğada bulduğumuz, tanımlamaya ve tamamlamaya çalıştığımız sanatın gerçek sahibine bir saygı duruşu niteliğinde. Sergi, izleyiciyi kabuk metaforu üzerinden doğanın estetik dili ile insanın içsel dünyası arasında kurulan ince bağları keşfetmeye davet ediyor. Kabuk; kimi zaman bir sığınak, kimi zaman bir kalıntı, kimi zaman da bir iz olarak ele alınıyor. Farklı malzemelerle, her sanatçının kendi üretim diliyle oluşturduğu eserler, doğanın biçimsel hassasiyetini teknolojinin potansiyeliyle yeniden düşünme fırsatı yaratıyor. Sergi, bu çok katmanlı anlam alanını genişletirken, kullanılan malzeme ve tekniklerle de izleyiciye çok yönlü bir deneyim sunuyor.
Soldan sağa; Ahmet Rüstem Ekici & Hakan Sorar, Zihnin Kıyısına Vuran, 2025 Cansu Sönmez, Korkuyla Barışmak, 2025
Derya Geylani Vuruşan, Hard, Soft, Deep Memories III, 2025
Bu sergide, denizden gelen binlerce benzersiz yapının verdiği ilhamla sanatçılar; kendi halindelik, symbiosis, sadelik, kırılganlık, sığınma isteği, kucaklayıcılık gibi kelimeleri çağrıştıran üretimlerle karşımıza çıkıyor. Bir incinin, insanın ona yüklediği değeri bilmemesi gibi; ihtişamıyla parlayan ama yüzeye çıktığında en sade haliyle varlığını sunan kabuklar, anlam yüklü binlerce sözcüğün sanat eserine dönüşmüş hali olarak beliriyor.
Soldan sağa; Funda Alkan, Je M’apelle Macid, Sedef- Perle Noire, 2025
Lara Törün, From Behind The Sea II, 2025
Güncel çağdaş sanat teknikleriyle pekiştirilen, hafızalarımızda yer edecek ve bulunduğu mekâna anlam kazandıracak doğanın eşsiz canlılarını yorumlayan sanatçılar Ahmet Rüstem Ekici & Hakan Sorar, Cansu Sönmez, Derya Geylani Vuruşan, Funda Alkan, Je M’appelle Macid, Lara Törün, Ömer Faruk Yaman, Sevim Kaya ve Sinem Demirci Pg Art Gallery bünyesinde bir araya geldiler.
Bazı üretimler, yapay zekâ teknolojilerini kullanarak var olmayan deniz kabuklarının düşsel formlarını simüle ederken; biçimin katılığı ile hafızanın akışkanlığı arasında bir diyalog kuruyor. Bazıları ise cam, yün ya da kum gibi malzemeler aracılığıyla doğanın içinde gizli olan zamanın izlerini bedensel bir anlatıya dönüştürüyor. Organik ile yapayın, geçmiş ile geleceğin, kırılganlık ile direncin iç içe geçtiği bu görsel dil; sanatçıların doğaya yalnızca bir temsil aracı olarak değil, aynı zamanda bir düşünme biçimi olarak yaklaştığını gösteriyor.
Soldan sağa; Ömer Faruk Yaman, S - S - V, 2025 Sinem Demirci, Yosun, 2025
Sevim Kaya, İsimsiz, 2025
Kabuk formunun spiral yapısı yaşam döngüsünü, içe kapanan yüzeyi korunmayı, parlak dokusu ise hatırlamayı ve anlatmayı simgeliyor. Bitkiler, mercanlar, istiridyeler ya da suyun formu... Her biri farklı bir sanatçının yaklaşımıyla yeni anlamlar kazanıyor. Resimlerde zaman askıya alınıyor, mekânlar yarı terk edilmiş bir hisle izleyiciyi durmaya, bakmaya ve hatırlamaya davet ediyor.
Hiç Var Olmamış Kabuklar Rüyası, doğanın narin yapılarıyla insanın kırılganlığını bir araya getiren bir sergi olmanın ötesinde, çağdaş sanat üretiminde malzeme, biçim ve düşünce arasında kurulan diyaloğun güncel bir yansımasını sunuyor. Her bir yapıt, bu diyaloğun farklı bir dilini konuşuyor; birbirinden farklı yollarla aynı soruları soruyor: Hafıza nedir? Korunmak neye benzer? Doğayla kurduğumuz bağ ne kadar gerçek, ne kadar hayal?
Sergi, bu sorulara doğrudan yanıtlar vermek yerine, izleyiciye kendi cevaplarını düşünme alanı açıyor. Zamanla, bedenle, doğayla ve kendimizle yeniden karşılaşmamızı sağlıyor.
Comments