top of page

Bilmek ve görmenin halleri


Sanatçılar Ali Kazma, Antonio Cosentino, Berat Işık, Delal Eken, Ebru Ceylan, Ergin Çavuşoğlu, Ferhat Özgür ve Hülya Özdemir’in video eserlerini Nazlı Pektaş küratörlüğünde bir araya getiren Videodaki Manzara sergisi 28 Şubat’a kadar Cocoon’da devam ediyor. Sergiyi insan-doğa ilişkisi üzerinden değerlendirdik


Yazı: Seda Yavuz


Ferhat Özgür, Duvar, HD Video, 22:09 dk, 2020


Batı sanatında doğayı resmetmek, figürlerin arka planlarını, farklı dönemlerin koşullarına göre bir yan öğe olarak kullanılmasıyla başlar. Uzak Doğu sanatında ise M.S. 4. yüzyıla tarihlenen ve resmin ana konusu olan manzaralardan bahsedilebilir. İnsanın doğayla kurduğu ilişki içgüdülerinden uzaklaşmaya başlama serüveniyle birlikte okunabilir ve bu serüven doğayı zapt etme hedefi olan insana doğru yol alır. Bilmek insana özgü bir eylemdir; zorlu bir yoldur, çünkü bilgiye ulaştıkça bilmediğiyle yüzleşen insanın eşlikçisi -eğer oyun oynamayı bilmiyorsa- hep acı olacaktır.


Kadim gelenekler doğayla uyum içinde olmayı önerirler, imge üretme mantıkları da bu uyumla paralellik gösterir. Manzarayı bir kağıda ya da bir duvara resmetmek, resmedilen doğa parçasını taklit etmek, tekrar etmek, uyumlanmaya çalışmak, çerçeveyi belirleyerek seyretmek ve hatta zapt etmek, saklamak gibi algılayabileceğimiz kadar geniş bir sınır içinde değerlendirilebilir.

Bence, manzara resminin en ilginç kullanım alanı, fresklerdir. Fresk, mekânın duvarlarına pencere açıklığından da görülebilecek ama bazı alanlarda görülmeyen (yapı için duvar zorunludur!) dış mekânı içeriye sokar. Sabit alanıyla birlikte insan üretimi yapı içinde insan üretimi manzarayla karşılaşırız ve en önemlisi ne görmek istiyorsak onunla. Israrla tekrar edilen zapt etme vurgusu tam da bu konfor alanını yaratmakla okunmalı.


Manzara kelimesi Arapça nazara (baktı) kökünden türetilmiştir, genel tanımda seyir yeri anlamında kullanılmıştır. Hatta yazında en eski kullanımı 1330 yılında Aşık Paşa’nın Garib-name’sinde görülür. Der ki Aşık Paşa; “Manẓar ola yarın ol uçmaḳ saŋa” (Cennet sana seyir yeri olsun). Yaklaşık altı yüz yıl sonra “video” kelimesiyle karşılaşırız. 1935 yılında, Latince köken videre kelimesinin birinci tekil şahıs kullanımı olarak çıkan kelime, 1937 yılında televizyondaki görüntüleri imlemek için isme dönüşür ve vision kelimesinden de destek alınarak gerçekte olmasa da görülen gibi bir anlamla karşımıza çıkar.


Ali Kazma, 5541, Tek kanallı HD video, 12 dk., 2014


1960’lardan sonra sanatsal pratikte karşımıza çıkan video sanatı, hareketli görüntünün imge dünyasına eklenmesiyle temsili sinematografik bir alana sürükler. Söz konusu videolar, deneysel olanlarıyla yukarıdaki vision kelimesiyle düşünülebilir öte yandan hafızayı kayıt altına alan ve izleyiciyi bu hareketli görüntü içinde devinme olanağı sağlayan bir alan da oluştururlar. Her ne şekilde olursa olsun izleyen bu hareketli görüntüyle deneyimleyen/şahit olana dönüşür. Videodaki Manzara sergisindeki sekiz videoda da farklı türleri deneyimlemek olanaklı. Bir taraftan da sergide ön plana çıkan art alandaki edebi arka planlar var. Fişekhane’nin tüm tarihsel dokusuna zıtlık oluştururcasına farklı göndermeleri ve farklı mekânsal izleri bulunan videolar küratör Nazlı Pektaş tarafından birbirini takip eden ve zaman zaman anlatıya ya da görsele es verdiren bir kurguyla sergilenmişler.


Sergi alanına girdiğimizde Ali Kazma’nın 2014 tarihli 5541 videosu bizi karşılıyor. Yani sergi bir macerayla başlıyor. 12 dakikalık videoda hareketli ve durağan görüntüler eşliğinde aşina olmadığımız coğrafyaları yaşadığımız coğrafyadan kesitlere benzetme olanaklarını aramak zincirinden kurtulursak maceraya dahil oluyoruz zaman zaman da sanatçının kendisini ve yol arkadaşı küratör Paul Ardenne’i de görüyoruz. Aklıma manzaranın içine otoportresini yerleştiren sanatçılar gelse de en ortaklaştırdığım imgeler Gustave Courbet’nin manzara içinde otoportresiyle oluşturduğu resimler oldu. Özellikle Bonjour, Monsieur Courbet (Günaydın Bay Courbet) adlı resmi. Courbet, 1854 yılında arkadaşı ve hamisi Alfred Bruyas’ın isteği üzerine yaptığı resimde Bruyas, hizmetlisi ve köpeğiyle birlikte, Montpellier manzarası eşliğinde ressamla karşılaşmaktadır. Bu kurguda, kırsal alandaki karşılaşmanın iki tarafı olduğunu ve izleyicinin de "sanatçı" Courbet tarafında yer aldığını gösterir. Ali Kazma’nın videosu Courbet’nin ilettiği bu mesaja gönderme içermez ancak arkadaşı ve küratör kimliğinde olan Ardenne’le birlikte bu macerayı yaşıyor olması açısından bir analoji kurulabilir. Kazma’nın videosunda taraf seçilmek zorunda değildir, serüvende ortaklaşmanın altı çizilir. Türkiye, Fransa, Yunanistan, İtalya ve Arjantin’de yapılan gezilerin çekilen görüntüleri tripodun hükümdarlığında izleyiciyle paylaşılır.


Ergin Çavuşoğlu, İmparatorluk (Andy Warhol'dan Sonra), Tek kanallı (1920x1080) HD video, ses, 9' 23", 2008


Her serginin kendine ait bir parkuru vardır, zaman zaman belirsizleşen bu parkur elbette serginin içeriğine göre değişir. Videodaki Manzara’nın izleği Ali Kazma’nın videosundan sonra beni sol taraftan devam etmeye yönlendirdi. Ergin Çavuşoğlu’nun 2008 tarihli İmparatorluk (Andy Warhol’dan Sonra) videosu yoğun hareket içeren 5541’den sonra tüm dinginliğiyle karşıladı. Video işlerle yapılan sergilerde her videoyu iki kez seyretmek gerekir, ilki zamanı hesaplamadan karşılaştığımız süre ikincisi de en baştan başlamasını bekleyerek. Çavuşoğlu’nun videosu 9’ 23’’ boyunca yalnızca zamanı hissettiren gökyüzünün aydınlıktan karanlığa geçişini gösteriyor. Bir apartman bloğunun camiiye dönüştürülmüş halini bu süre boyunca, namaz vaktinde ezanın arka planda belli belirsiz duyulması eşliğinde ve bunun dışında sessiz bir biçimde görüyoruz. Warhol’un sekiz saat süren Empire State binasına göndermeyle üretilen bu video, Warhol’un kesintisiz izlemek için yapılmamış (Warhol’un böyle bir iddiası da yok) filmindeki ezici özneyi (binayı) yaşam alanı-ibadethane birliğinde yerel bir yapıya dönüştürüyor. Fakat bu yaşam alanı göndermesi de gece olduğu halde ışıkları yanmayan camii-apartmana ilişkin bir çok hikâye kurmamızı sağlıyor. Yalnızca doğal ışığın hareketini gördüğümüz manzara içindeki eklektik yapı her izleyicinin kendi hikâyesini kurmasına olanak tanıdığı gibi yerel bir gerçeğe de şahitlik etmemize olanak veriyor. Warhol’un insan merkezli imparatorluk göndermesi Çavuşoğlu’nun uhreviliğe ulaşmaya giden yolda tıkanmış Karabük’te bulunan yapı üzerinden, güncelliğini koruyan bir çözümlemeye ulaştırıyor.


Ebru Ceylan, Kuşun Rüyası, Yönetmen-Kurgu: Ebru Ceylan, Deneysel, Dijital HD, 1 min., Edisyon- 3+1 AP, 2021


İmparatorluk videosunun karşı duvarında Ebru Ceylan’ın 2021 tarihli Kuşun Rüyası isimli videosu var. Sergide gördüğüm üçüncü video sanat tarihsel göndermelerle okumaya ve eleştirmeye yönelmiş zihnimi edebiyatın eliyle farklı bir yöne çekiyor, aklıma kuşlarla ilgili birçok şiir geldi. Çocukların ilk düşünü kurdukları eylem uçmaktır, büyüdükçe yere sağlam basmanın direngenliği hayallerimizi de silikleştirir. Ceylan’ın videosu doğaya öykünen ya da temsiliyet sınırları içinde kalan bir hareketli görüntü değil. Kuşların gözünden kuşlara bakmak gibi... Manzaraya bakmak değil de manzaranın bir parçası olmanın hissini yaşatan video bir dakikalık bir serüven sunuyor. Bu videoda tekrar izleme deneyimini "kuşbakışı" kavramının tam karşılığıyla yaşıyor, izleyen. Ancak işin adı ironik, rüya insana atfedilir ve insan ancak rüyalarında uçar, Kuşun Rüyası kuşun gerçekliğinin birebir yansıması. Bu ironi, gerçeklik parodisini, Lacan’a göndermeyle "ayna evresindeki öteki"yle ilişkilendirerek yansıtıyor.


Berat Işık, Neredeyse Vardık, Video, 4’33, 2016


Birkaç adım sonra sağa doğru dönerken diyagonal bir şekilde ekranı bölen dalgaların hareketiyle karşılaşıyoruz. Berat Işık’ın, 2016 yılında Neredeyse Vardık isimli videonun süresi 4’33’.’ Sanat tarihinin ve hatta müzik tarihinin milatlarından biri olan John Cage’in 4’33’ performansına göndermesi var, süreyi görünce bu göndermeyi algılıyoruz doğal olarak. Öncelikle görüntünün meditatif bir tarafı olduğunu söylemek gerek, hareket- hareketsizlik sınırı dalgaların kesiştiği alanda nötrleşiyor. Var ve yok sorgusu videodaki tüm karşıt ikiliklerin temeli gibi. Videonun çıkış noktası, sanatçının Baltık Denizi’ni geçerken çektiği görüntüler ve aynı yolculuğu göç etmek zorunda bırakılan Kürt yazar Mehmed Uzun’la ortaklaştırması. Işık, bu ortaklaşmayı tam da Uzun’un üretimlerini hissederek büyük bir denge içinde kurmuş. Birbirini tamamlayan karşıtlıkların uyumu bu videonun temelini oluşturuyor. Cage’in konserindeki çalmayan piyano nasıl dinleyicisne beklediğini değil de kendisini ve dışarıdaki her türlü sesi dinletiyorsa Berat Işık da aynı süre zarfında arka planda belli belirsiz gelen Ciwan Haco’nun sesi ve müziğiyle videoyu bir bütünlüğe ulaştırıyor. Çalışmanın adının Neredeyse Vardık olması da dikkat çekici, yine ikili bir okuma yaptırıyor; varmak, ulaşmak ve varolmak fiillerini eşzamanlı çağrıştırıyor. Açık deniz görüntüsünün sürekliliğinde ulaşma umudu ve varoluşun tamamlanamamazlığı Berat Işık’ın çıkış noktası ve referansı bildikten sonra daha da belirginleşiyor.



Ferhat Özgür, Duvar, HD Video, 22:09 dk, 2020


Sergi salonunun tam ortasında kalın bir perdeyle örtülmüş bir kapıdan girilebilen karanlık odada bir video-makaleyle karşılaşıyoruz. Varlık-yokluk sorgusu, umut-umutsuzluk ikiliği tarihimizin karanlıklar ardında kalan bir başka gerçek hikâyesine şahitlik ettiriyor bizi. Ferhat Özgür, Sabahattin Ali’nin 72 yıl önce faili meçhul cinayetinin karanlığını aralamaya çalışıyor. Ferhat Özgür’ün Duvar’ı çarpmaktan nasır tutumuş zihinlerimizi uyarıyor. Sabahattin Ali’nin 25 ve 26 yaşlarını geçirdiği Sinop Hapishanesi’nden görüntüler her izleyicinin şahit olarak özdeşleşmesine olanak tanıyor. Özgür’ün 2020 yılında tamamladığı 22’09’ süreli videosu belgesel olma niteliğini sanatçının görme ve anlama serüveniyle bir üst aşamaya geçiriyor. Bir makaleyi aşan şekliyle Özgür, hareketli imgeler ve onlara eşlik eden metinle genel bir soruna da işaret ediyor, araştırıyor. Bu sorun yaşadığımız coğrafyada değerlerinin bedeli ödetilen ve kim tarafından ödetildiği silikleşen cinayetlere farklı bir bakış açısı. Duvarlarla oluşturulan alanlar, barınmanın, korunmanın mekânlarını kurmakla başlar, gücün temsiline dönüşür, alçakgönüllülüğünü kaybeder. Hapishane, bu gücün suçlu ilan ettiği kişilerin toplum onlardan korunsun diye yapıldığı yapılardır. Siyasi erk değiştikçe hapishanenin "misafirleri" de değişir. Berat Işık’ın meditatif deniz manzarasındaki görsel yolculuk Ferhat Özgür’ün dengeli ama keskin sözüyle insan olmanın hallerini sorgulatır. İki iş birbiriyle konuşmazlar, hissetirdikleri bir aşık atışmasında iki aşığın birbirlerine duydukları alçakgönüllü saygıdır.


Özgür’ün Duvar’ına çarptıktan sonra bir süre bekledim, dışarıya çıktım hava aldım, bir es vermeye ihtiyaç duydum.


Delal Eken, Compost, Ses, 01’55”, 2021


Sanatsal üretim, çok zaman önce görüntünün hazzından sıyrıldı. Bu bilgiyle birlikte köşedeki zemine yerleştirilmiş bir başka videoyla karşılaştım. Delal Eken’in 2021 yılında gerçekleştirdiği Compost videosu, önce Ali Kazma’nın videosundaki manzaralara benzer geldi. İzlemeye başlayınca sürekli bir hareketle değişen "tepecikler"in geri dönüşüm tesisindeki atıklar olduğu sonucuna vardım, işin ismi de bana yardım etti. Sürekli hareket halindeki bu görüntüler hızlandırılmış jeolojik olaylara şahitlik ettiriyor gibiydi. Görmek istenmeyeni gösteren, insanı yabancılaştığı atığıyla karşılaştıran bu ‘manzara’ tam da gerçekliğin odak noktasından sesleniyor. 01’55’’ gibi çok da uzun olmayan bir süreyle, görünenin ötesine dem vuran videoya yukarıdan bakıyor olmak rahatlatıcı. İnsan tüketir, tükettiği her ne ise çöpe dönüştüğü anda rahatsızlığın öznesi halini alır. Compost, görsel dengeyi rahatsızlık hissine değerek ama devindirerek kurmuş.


Antonio Cosentino, Marmara'dan Kaçış, Video, 10'15'', Edisyon: Ed. 5 + 2 A.P., 2013


Bir sonraki karşılaşmam tanış olduğum mekânlarda geçiyordu. Antonio Cosentino’nun Marmara’dan Kaçış videosu 10’15’’ saniye sürüyor ve İstanbul’un bir kesitinin 2013 yılındaki halini göz hizzasında gösteriyor. Videoda odak noktası, sanatçının kendi üretimi olan gemiyi karadan denize doğru izlenen bir yolla ilerletiyor olması. Performans ve belgeselin içiçe geçtiği videoda taşınan geminin adı Stelyanos Hrisopulos Gemisi, Sait Faik’in aynı isimli öyküsünden ilhamla, oyuncak gemisi batırılan çocuğun gemisini kurtarırcasına bir anlatı oluşturulmuş. Gemi halatlarla taşınırken akla gelen İstanbul’un fethini oyunsal bir dille tersine çeviriyor. Bu videonun performans yönünü destekleyen şey geminin kara yolculuğunda etraftaki herkesin bu yolculuğa değebilmesi. Cosentino, gemiyi "kopyanın kopyası" markalardan yola çıkarak tenekelerden yapıyor aynı zamanda kendisini de "kopya" bir mühendis olarak görüyor. İşin oyunsal yanı bir süre sonra izleyenin ince bir tebessümle gitmek-kalmak ikiliğinin zorunlu anılarına çağırıyor. Kendi gemisini sırtlamış kaçmakta olan insanın tüm manevi yükleri de izleyiciyi yükün ağırlığıyla özdeşleştiriyor. Yukarıda bilmekten bahsederken değindiğim acı çekmeyi oyun oynayarak azaltma göndermesi bu videoda yerini buluyor. Yaşanılan bir çok trajik hikâye oyunsal bir dille anlatılarak sakin bir iç çekişe ve tekrar düşünmeye neden oluyor. Ferhat Özgür’ün bir trajediye odaklandığı insan manzarasını Cosentino, dramatize etmeden insanlığın trajik hikâyesiyle tamamlıyor.


Hülya Özdemir, Ars Hypium, Sesli HD Video, 8'15, 2017


Hülya Özdemir, Ars Hypium videosuyla manzaranın sahipleri olan kuşları, yaban hayatı koruma sahası ilan edilen Efteni gölünde belgeliyor. Hypium, Antik Melen kentinin eski ismi, burada Efteni gölünden doğan Büyük Melen akarsuyu var ve videonun ismi de içeriği de tamamen buradaki doğal yaşamla bağlantılı. Videoyu izlerken insan eli değmemiş bir açık alanda özgürce uçan kuşları görüyor ve duyuyoruz. Ancak işin aslı bu alanın son elli yılda otuzaltı kat daralması. Görünen huzurlu doğa görüntüsü bu alanla ilgili bilgi edindikçe insan olma haliyle yüzleşmeye neden oluyor. Huzur-huzursuzluk ve zararın kaynağı olmaktan duyulan utanç birbirine karışıyor. Sergide izlediğim son video tüm serginin de son sözü niteliğinde.


Videodaki Manzara sergisinden


İnsanın doğaya duyduğu hiyerarşik üstünlük hissi doğanın gecikmeyen cevabıyla kazananı olmayan bir savaş gibi. Sergi farklı coğrafyalara seyahat edilen bir manzaralar bütünüyle başlamıştı, insan müdahalesinin hem doğaya hem de doğadan olduğunu haykıran diğer insana verdiği zararın şiirsel gösterimiyle bitti. Sergideki videoların ortak yönleri, zorlamadan doğa-insan uyumunu/uyumsuzluğunu göstermeleri. Sanatçılar üretimleriyle, izleyenleri, uzun soluklu düşünmeye davet ediyor. Bilmek lanetlenmek, bilgi de düşman değil. Serginin yerleştirmesinde küratör Nazlı Pektaş’ın sanatçı yönünün de ortaya çıktığını gördüm. Hem bilgiyle hem de sezgiyle kurulmuş sergi, Fişekhane’nin zorlu tarihsel dokusunda, zaman ve mekanı farklı bir yöne taşıyor. Mekanın biraz daha karanlık olması videoların izlenmesi açısından iyi olurdu. Karanlıktan kastım ışıkla ilgili bilgiyle değil...


bottom of page