top of page

Bilgiye ve kitaplara dair

Sanat yazarı ve eleştirmeni Murat Alat’ın unlimitedrag.com üzerinden her hafta cuma günü yayınlanan, sanata ve yazıya dair düşüncelerini, deneyimlerini ve yaklaşımlarını aktardığı yazı dizisinin altıncı bölümü bilgiyle kurulan ilişki ve kitapların sunduğu deneyimler üzerinden şekilleniyor


Yazı: Murat Alat


Didem Erk, Suç ve Ceza, Siyah İplik serisinden, 2017, Kitap üzerine siyah iplik,

14x21x14 cm, VKV Koleksiyonu; Yerleştirme görüntüsü,

Kelimeler Pek Gereksiz sergisi, 2019, Fotoğraf: Hadiye Cangökçe



Bir kitabı bilgi kaynağı olarak görmek ona yapılabilecek en büyük ihanet olmalı. Bu iddialı sözü bilgi ile olan sorunlu ilişkimden ötürü söylüyor olabilirim; zira aramız hiçbir zaman iyi olmadı. Ne kadar çabalarsam çabalayayım bilgi bende durmuyor; özellikle de okuyarak edindiklerim. Bilgi konusunda dibi delik fıçı gibiyim. Şayet bir kitabın bana asıl sunduğu şey bilgi olsaydı, sanırım çoktan okumaktan ümidi keserdim. Kitaplığım bir zamanlar okuduğum ama içindekileri bir türlü hatırlayamadığım ciltlerle dolu. Aşikar ki hiçbir zaman “bilgili” biri olamayacağım. Peki beni hâlâ bir okur kılan saik ne? 


Kitaplar güçlerini içerdikleri bilgi yığınından almaz; bilgi yeri geldiğinde epey kaypak bir şey olabilir. Türlü bilgi parçacıkları farklı bağlamlarda, farklı söylemlerde farklı amaçlara koşulabilir, farklı gerçeklikleri temsil edebilir. Hakikatin bilgisine insanlık bunca yıldır ulaşamadıysa bunun sebebi muhtemelen böyle bir bilgi olmaması. Hakikatin olmadığı bir düzende ise her şey her an yanlışlanabilir. İyi bir kitap, bir bilgi aktarıcısı olmaktansa kristalleşmiş bir deneyimdir. Bir formu vardır; bir bedendir. Anlattıkları değil ama olduğu hal hakikidir. İyi bir okuyucu da bu kanlı canlı bedenle muhabbete girer, kendini ona açar ve bu muhabbetin içinde terbiyelenir. Muhabbetin tek gayesi devinimdir. Muhabbet sonsuza kadar uzayabilir, uzadıkça çiçeklenir, güzelleşir. Ancak ne zaman ki taraflardan biri “işte şimdi biliyorum!” diye haykırır da öteki de pes ederse hareket biter, muhabbet o an sona erer. Ya okuyucu kitaba boyun eğdirmiştir ya kitap okuyucuya. Kaybeden suskunluğa sığınır, kazanan yalnızlaşır. Halbuki kitaplarla galibi olmayan böylesine nafile bir savaşa tutuşmaktansa onları yoldaş edinmek okumaktan alınan faydayı artırır, bünyeye iyi gelir. Bilmek/bilmemek üzerinde kurulan gerilim sadece varoluş kaygısını artırır, hem bedene hem ruha zarardır. Bilgi arayışından vazgeçmek, koyvermişliğe dönmezse, daha çok kitapla karşılaşma gayretine, daha çok muhabbete, muhabbetlerde çoğalmaya, çoğalmaktan duyulan hazza imkân verir. “Cehalet mutluluktur” sözü ancak bilgi ile kurulan bu tarz bir münasebette anlamını bulur. Mutlak bilgiye sahip olma istencinin yarattığı kaygının ve hıncın yerine çoğul deneyimlerin yarattığı neşeyi geçerirek. Neşe sıhhat demektir. Bu şenliğe giden yol “bilmiyorum,” diyebilme cesaretini göstermekten geçer.


Her biri kendine has, eşsiz koşullarda yazılmış olan kitaplar birer tekilliktir ve kendileri gibi tekil olan okuyucularıyla karşılaşmalarında eşsiz deneyimler yaratır. Bu süreçten okuyucunun payına belki bir hazine, derya deniz bir bilgi dağarcığı düşmez; ama karşılaşmaların sonucunda okuyucu nadide bir kristale dönüşebilir. Kitabın anlamı, içerdiği bilgilerin biricikliğinde değil; kristalize ettiği deneyimin formundadır. Okuyucu bu forma temas eder, bu formla kurduğu ilişkide şekil alır. Her yeni form bir başkasına gebedir. Okumak döngüsel bir eylemdir. Defalarca kez okunsa da her seferinde değişen kitaplar vardır. Kağıt üzerindeki basılı harf yerine mıhlanmış gibi gözükse de her okumada değişir, şekilden şekile girer. Okuyucunun da bu süreçte zamana yenik düşerek sabit kalamaması her karşılaşmayı farklı kılar. Kitabın formundan ziyade içeriğine odaklanmak, onu zapt etmeye çalışmak kitabı öldürür. Halbuki canlı bir kitap doğurgandır. Sokrates’in Savunması neredeyse iki bin beş yüz yıldır yeni anlamlar doğurmaktadır. 


Bilgiye ve kitaplara dair bu yazdıklarıma karşı tezler kolaylıkla üretilebilir. Bir bilim insanı bilgi ve kitaplarla ilişkisini farklı kurabilir, bilgiyi kullanarak aşı geliştirip hayat kurtarabilir, uzaya gidebilir, pek çok önemli pratik fayda sağlayabilir. Bunu göz ardı etmek imkânsız; ancak bilim dahi hayatın anlamı gibi bir konuda cahildir. Hayatın anlamı nedir? Bu soru naif, romantik, gereksiz gelse bile yine de pek çok insanın günlük rutininin bir parçası. Sorması basit, cevaplaması zor bu sorunun çetinliği belki de hayatın anlamının bilinebilecek, bilgi yoluyla ulaşılabilecek olmamasından gelmekte. Kitaplarla olan ilişkimizi değiştirmemiz belki hayatın anlamını keşfetmemizi sağlayamaz ancak dünya ile olan ilişkimizi dönüştürebilir ve hayatı anlamlı kılmamıza vesile olabilir. 


bottom of page