top of page
Ece Balcıoğlu

Bedenin coğrafyası


Kevser Güler’in küratörlüğünde hazırlanan Etten, Kemikten sergisi, bedenin güncel kavranış biçimlerine eğilen farklı disiplinlerden sanatçıların üretimlerini 18 Mayıs-27 Temmuz 2019 tarihleri arasında Operation Room’da bir araya getirdi. Sağlık, iyileşme, şifaya ulaşma yolculuğunda insanın yıllar içerisindeki buluşlarını irdelerken, bedenin iktidarla diyaloğunu da gözler önüne seren ve sergiyi Ece Balcıoğlu değerlendirdi

☕️ 7 dakikalık okuma

Nilbar Güreş, Kelebek, Detay

Etten, Kemikten’i izlerken son dönemlerde birçoğumuzu düşündüren, doğaya dönüş düşüncesine dair eserleri, özellikle de bu düşünce ekseninde “bedeni” ortak nokta olarak ele alan çalışmaları izliyoruz. Alican Şahinler, Deniz Gül, Deniz Pasha, İris Ergül, Joachim Franz Beich, Kerem Ozan Bayraktar, Laurie Charles, Linda Dement & Nancy Mauro-Flude, Marina Papazyan, Nilbar Güreş, Pedro Barateiro ve Şafak Çatalbaş’ın birbirinden farklı zaman dilimlerinde ve farklı coğrafyalarda üretilmiş/düşünülmüş ve karşılıklı diyaloglarla var olan yapıtları yeni deneyimleri mümkün kılmak için çabalıyor.

Alican Şahinler, Faydası yoktur 2016, 40x40cm, Korkunun2015, 50x70cm, Ecele 2016, Çap50cm

Sergide ilk olarak Alican Şahinler’in pentürleriyle karşılaşıyoruz. Sanatçı, bir dönem yaşadığı sağlık problemlerini resmine yansıtarak üç farklı şekilde tasvir ettiği otoportrelerinde; hastalığının evrelerini anlatıyor. Bu evrelerin ruh haline yansımasını ise yapıtlarında kullandığı renklerle izleyiciye aktarmış durumda. Faydası yoktur 2016, Korkunun 2015, Ecele 2016 isimli yapıtları, serginin beden üzerine yoğunlaştığı eylemler ve etkilemeler kapsamında izleyene güçlü bir başlangıç sağlıyor.

Marina Papazyan’ın Sevgili iltihaplı folikül, cildimde yanma var isimli işi, kimi kaynaklarda “insanlık kadar eski” (1) diye geçen cüzzam üzerine yaptığı çalışmalarından ortaya çıkar. Sanatçı cildinde yaşadığı bir sorundan yola çıkarak araştırmalara başlar. Bir dedektif gibi hem kendi ailesinin köklerine iner hem de dokunmanın bedene etkilerini gösteren bir harita ortaya çıkarır. Aynı zamanda fotoğraflı belgeler eşliğinde izleyiciye gösterdiği miskinhaneler de tecrit edilme ve bununla birlikte ortaya çıkan sosyal ve kültürel yalnız bırakılmanın en acı örneklerinde biri olarak da Papazyan’ın işlerinde karşımıza çıkar. Toplumsal fobinin bir sonucu olarak cüzzamlılar için bu miskinhanelerin yaratılması ve bu yolla da çoğunluğa benzemeyenin izole edilmesi bize iktidarın kendi fikrini benimsemeyeni yalnızlaştırmasını da hatırlatır. Etten, kemikten sergisinin ilk ayağı olarak, sergi mekânından farklı bir yerde, Bilsart’ta gösterilen Çınar Eslek’in Zemin (Prolog) video çalışmasının beden ve coğrafya ilişkisi açısından Papazyan’ın Sevgili iltihaplı folikül, cildimde yanma var eseri ile diyalog halinde olduğunu söyleyebiliriz.

Marina Papazyan, Sevgili iltihaplı folikül, cildimde yanma var, Asetat üzerine baskı, Çift dilde ses, 10'30

Sergide bir diğer dikkat çeken ve ağırlığını hissedebileceğiniz konu ise; toplumsal cinsiyet rolleri ve doğayla ilişkileri. Tarihteki iyileştirme metotlarından bugüne evrilen ve “sağlık sektörü” başlığı verilen olgu içerisindeki aktörlerin farklı parçalarını sergideki eserlerde izliyoruz. Laurie Charles’ın, duş perdelerine tasvir ettiği 15. yüzyıldan kalma iki gravürü evirerek, gravürdeki erkek figürleri kadın olarak resmetmesi; “insan” bedeninin erkek bedeni oluşu iddiasına gönderme yapıyor. Bedenin yalnız erkek bedeni olmak dışında aslında cinsiyetsiz biyolojik bir organizma oluşuna dayandırıyor görüşümüzü. Şeyda Öztürk’ün ‘‘Biyolojik cinsiyet/toplumsal cinsiyet kategorizasyonunun aksine biyolojik temelli olmayan ve doğa/kültür ayrımını reddeden “yaşanan beden” kategorisi ve politik ve toplumsal bağlamda ifade bulan bedenlenen öznellik, kadının bedeni üzerindeki kısıtlamalardan kurtuluşunun bir yolu’’ (2) diye bahsettiği beden algısının cinsiyet üzerinden rollendirilmesinin karşısında bir duruş sergiliyor bu işiyle. Bu bağlamda baktığımızda Charles’ın eserlerinde tıp tarihindeki anatomik incelemeleri tasvir eden bulguların patriarkal bakış açısına sahip olduğu bilgisini vurguluyor. Bunun yanı sıra eserlerinde kullandığı materyalin perde oluşu ise bu tarihi bilgiyi sahneleyerek görünür kılmayı sağlıyor.

Nilbar Güreş, Kelebek, Detay

Psikoloji, edebiyat, sanat, müzik, sosyoloji ve eğitim alanlarında yakın geçmişte yapılan araştırmalar, kadının şu veya bu nedenle gerçekliği erkeğe göre farklı algıladığını, dolayısıyla insan deneyimine ilişkin farklı beklentiler geliştirip ona farklı tepkiler verdiğini ortaya koyar. (3) Birçok alanda olduğu gibi tıp alanında da kadının bakışı ve şifacılığı geri plana atılmıştır, bunun nedeni belki de kadını güçlü kılan özelliklerin erkeğin önüne geçişi. Tam bu noktada sergideki bir diğer iş olan, sanatçı Nilbar Güreş’e ait Kelebek isimli yerleştirme göze çarpıyor. Üç farklı aşamadan oluşan yerleştirme rahibeleri konu alıyor. Rahibelerin tanrısal aidiyetlikleri ve şifacılıklarının yanı sıra, fani dünyaya hizmet edip bu şifacılıklarının hemşire sıfatıyla iyileştirici role girişi tarihte önemli bir figür olarak bilinir. Sanatçının, kanaviçe içerisinde birbirine bitişik şekilde izlenen halk arasında “rahibe işi” olarak bilinen ve büyük bir sabır gerektiren naif işlemeli mendillerin karşına yerleştirdiği kelebek kozasını görüyoruz. Eserin isminin de Kelebek oluşu bu canlının değişim evrelerini ve içinde sakladığı değişimsel sembolleri ile cinsiyet konusuna dikkat çekiyor. Ayrıca Nilbar Güreş’in davetiyle yerleştirmenin bir parçası olarak izlediğimiz dua eden rahibe ve uçuşan kelebeklerin yer aldığı isimsiz, 1700’ler yapıtıyla Joachim Franz Beich yer alıyor. Sanatçının farklı noktalardan birleştirdiği kelebek ve rahibe olduğu bu eserde bir araya gelmiş durumda karşımıza çıkıyor.

Serginin geneline odaklandığımızda, insan bedeninin sağlığı, kapitalizmin beden üzerinden topluma etkileri ve piyasa ile ilişkileri üzerine düşünmeye başlıyoruz.

Sergi aynı zamanda Deniz Gül, Deniz Pasha, İris Ergül, Kerem Ozan Bayraktar, Pedro Barateiro ve Şafak Çatalbaş’ın yapıtlarını da kapsıyor. Çatalbaş, ayrıca Anlık aydınlanmalar yapıtı kapsamında 17 Temmuz’da Karaköy’deki Kadıköy Vapur İskelesi’nde, 24 Temmuz’da ise Kadıköy’deki Karaköy Vapur İskelesi’nde, iki yoga seansı gerçekleştirdi.

Son olarak sergi mekânının çıkışına yerleştirilmiş olan Linda Dement ve Nancy-Mauro Flude’un, Bir bayrağa dönüştürülmüş siberfeminist çarşaf adlı posteri çeşitli beden sıvılarının bulaştığı bir çarşafın bayrak olarak sergilenmesiyle ortaya çıkan bir iş. Bedenimizin içerisinde bize hayat veren ya da savunma mekanizmalarının bir parçası olan sıvılarımız bizden çıktığında iğrenilir hale gelir ancak hepsi cinsiyet ayırmaksızın bedene ait parçalardır. Bedenle temasın taşıyıcı görevini üstlenen çarşaf sanatçıların onu sergilemesiyle bir şeyin, bu taşıyıcılığın temsili haline gelir. Beden bir parçasını bu beyaz bez parçası üzerinde taşır hale gelir. Bu taşıyıcılık bize bizden olanı, parçamız olan doğayı ve doğanın cinsiyet ayırmaksızın bedeni ve onun izlerini taşıdığını gösterir. Ve sanatçılar bu temsili sergi metininde de anlatıldığı gibi büyük bir hazla taşır ve sahiplenir.

Etten, Kemikten sergisi temelinde sağlık, iyileşme, bedenin şifaya ulaşması yolculuğunda insanın yıllar içerisindeki buluşlarını irdelerken, bedenin iktidarla diyaloğunu gözler önüne seriyor. Bu hayatta kalma yolculuğu insanoğlunun geliştirdiği söylemler ve eylemler ile var olmaya ve gelişmeye devam edeceği kesin. Günün sonunda tüm bunların sanatsal üretimlere yansıması sonucu farklı çağrılara sebep oluyor. Etten, Kemikten sergisinin farklı biçimlerde ve etkinliklerle devam edeceği bilgisi ise yaşamsal faaliyete/canlılığa gönderme yapar cinsten…

Etten, kemikten sergi görüntüsü

(1) Dr.Nazım Beratlı, “Lepra’nınTarihi”, Kıbrıs Miskinhanesi (Kahora Yay.2012), s.23.

(2) Cogito Dergisi, Feminizm, 2009, sayı 58, s.7

(3)Ahu Antmen, Thalia Gouma-Peterson, Patricia Mathews, “Sanat Cinsiyet Sanat Tarihi ve Feminist Eleştiri” (İletişim Yay. 2016) s.34.

Comments


bottom of page