İlker Cihan Biner, Türkiye’de drag kültürünün güncel/politik ve estetik alanlarda biçimlenen mücadelesindeki imkânlara bakmayı deniyor. Yazar metnini babykilla, Tusidi, KiKi ggNash’ın bu sahalardaki deneyimlerini, eleştirilerini alarak kaleme alıyor
Yazı: İlker Cihan Biner
Görüşler: babykilla, Tusidi ve KiKi ggNash
KiKi ggNash, Fotoğraf: Dirty Projector
Bir seçimi daha arkamızda bıraktık. Sonuçların boğuculuğu ortada. Ülkenin siyasi ortamıyla ilgili iki mevzu var: İlki Cumhur İttifakı politikasını LGBTİQ+ karşıtlığı üzerinden sürdürdü. İkili cinsiyet egemenliğine uymayan ya da başkaldıran bedenler hedef gösterildi; LGBTİQ+ mücadelesi “terör” söylemiyle kuşatıldı. İlk konuma derinden bağlı olan ikinci mesele ise “reis” anlayışı. Manipülasyon ve aynı zamanda propaganda aygıtına dönüşmüş, otokratik ve otoriter bir düzendeyiz.
Muhalefetin yetersizliğiyle beraber eril iktidar mekanizmalarıyla mücadele etmeye devam etmekten başka yol yok. Yaşamlarımızı kimlerin kontrol ettiğini söyleyecek sözün, denetlemenin nereden ya da nasıl geldiğini bilmenin yetmediği ve sınırlarımızı işaret etmenin de olanaksızlaştığı bir dönemden geçiyoruz. Estetik biçimler inşa etmenin ve değiştirmenin, dönüştürmenin yollarını açmak zorundayız.
“Kimlerin hayatı yaşanabilir?”, “Kimlerin yaşamı yaşanamaz?” biçiminde ortaya çıkan eşitsizlik ve adaletsizlik sorularının tam ortasında Türkiye’de drag queen’lik sahasına bakmanın, öğrenmenin bir değeri var. Nitekim drag performans estetiğin siyasetiyle politikanın tasarımının kesiştiği alanda. Bu konumlara toplumsal cinsiyet görünümlerinin tepetaklak edildiği, bedenin iç ve dış dinamiklerinin birbirinin eşiği olduğu ve hareket ettiği sahayı değiştirme gücüne sahip eylemler de denilebilir. Görülebilir, duyulabilir ve yapılabilir yeni yörüngelerin icadı olarak performanslarla bağlantılı drag queen babykilla, dünyasının kudreti, iktidar ilişkileri ile ilgili şunları söylüyor:
“Performanslarıma bariz politik elementler katmayı sevsem de bu iklimde bunu yapmak giderek zorlaşıyor. Drag’in çarpıcı gücü belli bir cesareti beraberinde getiriyor gibi görünüyor ama eğlenceye ek olarak politik bir drag yaptığım için son gündemlerden dolayı korkmaya başladım. Bu korkuyu kabul edip kendime itiraf etmek de zordu ama durum böyle. Varoluşumun politikliğine inen bir noktada, ne yaparsam yapayım tehdit altında olacağım hissinin üzerine bir de iyi halimi riske atacak performanslar hazırlamayalı uzun zaman oldu ve bu çok ağır geliyor.”
“Görsel ilhamlarım genellikle Kürt kadınlar ve Kürt mitolojisinden geliyor. İçeriksel olarak, sürdürdüğüm LGBTİ+ özgürlük mücadelesinden ve büyükşehirlerdeki getto yaşamlarımızdan gelen tecrübeler sahneye koyduğum programları şekillendiriyor.”
“Hayvanlar sürü halinde tarlaya varıp hasadı kaldırmaya koyuldular. Akşam geri döndüklerinde, sütlerin ortadan kaybolmuş olduğunu fark edeceklerdi.”
- Hayvan Çiftliği, George Orwell.
Orwell’in hikâyelerinde hakikati kurtarılan, kazanılmış bir alan olarak çerçevelediğini görürüz. Eşitlik arayışının güçler hiyerarşisinde mümkün olmadığını ve ancak bu güçler dengesinin ütopik bir zeminde eşitlendiği vakit sağlanabileceğini resmeder. Hakikat ya da kurtarılmış alanlar” zamansallıkla ilişkilidir diyebilir miyiz?
Tusidi, Fotoğraf: İlkin Zeybek
Hakikati yeniden yapılandırmak için merkeze neyi koyabiliriz?
Tusidi benliğini biçimlendirme konusunda yaşadığı değişimi dile getiriyor:
“Performanslarımı sıkıştırılmaya çalıştığımız kalıplardan çıkmak için bir araç olarak kullanıyorum diyebilirim. Başlarda sadece boyanayım, güzel gözükeyim, performansımı yapayım paramı alayım dediğim olay zamanla daha da karmaşıklaştırdığım, derinleştirdiğim, bu nedenle kendimin de katmanlarını keşfettiğim bir şeye döndü. Bu arayış sürecinde bir noktada insan formundan uzaklaşma konseptine girdim şu sıralar onu keşfetmeye, onunla eğlenmeye çalışıyorum. Uçsuz bucaksız bir yolda ne aradığımı bilmeden dolanıyormuşum, durduğum her yerden kendime bir şey katıp yoluma devam ediyormuşum gibi.
Öte yandan, KiKi ggNash hem içsel yolculuğu hem de seyirci ile ilişkisine dair bir perspektif sunuyor:
“Üretirken kendimden ve hikâyelerimden ilham alıyorum. Yaşamaya zorlandığım şeyleri kullanıyorum özellikle sahnede. Bazen translığımı, feminenliğimi kullanmak için yaşıyorum sahneyi, bazen korktuğum şeylere dönüşmek ve korkumu azaltmaya evriliyor, bazen de sürekli daha çok örtmem gerektiği söylenilen kilolu bedenimi açmak için var oluyorum sahnede ve daha niceleri. Derdim biraz kendimi iyileştirmekle aslında. Bir yandan da zamanında yaşadığım ve onlardan ötürü kendimi izole ettiğim konularda bana benzeyen diğer genç lubunyalara başka bir şeyin mümkün olduğunu göstermek istiyorum. Çünkü öyle. Ayrıca çirkin ve korkunç estetiğime maruz bırakmayı da çok seviyorum. Bakmaya çekindikleri ama gözlerini de alamayacakları bir formu sunmak hoşuma gidiyor.”
Müşterek duyular, kolektif mücadelede tekillik
Performansta çok boyutluluk söz konusu. Öncelikle oluşan demokratik anlatımlar patriyarkal toplumsal algılara bir müdaheleye dönüşüyor. Yaratılan kurgular beraberinde sınırları yerinden etme ve yeni beden imgelerinin oluşumuyla bağlantılı. Yalnız otoriter mekanizmalar ile karşılaşmada bazı zorluklar ortaya çıkabiliyor. Neşenin ve içinize doğan neşenin sorgulanmayan mutlak bir yeri vardır. Sevgiyi oluşturan ufak tefek şeyler vardır. Bunların nereden geldiği ya da nasıl belirdiğiyle ilgilenmezsiniz. Vasconcelos’un küçük Zeze’nin başından geçenleri anlattığı kültleşmiş hikâyesi Şeker Portakalı tam da bu arzu ve mutlak duygular üzerine yolculuğa çıkarır. Hikâye buradan bakınca aslında bir çocuk hikâyesi değildir. Yetişkinler için yazılmış, yetişkinlere unutulan bir şeyleri hatırlatmak içindir.
babykilla deneyimlerini aktarırken özellikle bu meselenin altını çiziyor:
“Zaten çok kısıtlı olan performans alanlarını kurtarılmış bölgeler gibi görmek istesem de bunun pek doğru olmadığını söyleyebilirim. Burada da özgürlük alanlarını inşa etmek, güvenli alanı sağlamak ve korumak için çok çaba gerekiyor. Bir performans yapacağım zaman polis mekânı arayıp gözdağı verebiliyor; sivil polisler gelebiliyor. Bu anlarda özgür olmadığımı iliklerime kadar hissettiren bir tacizle karşı karşıya kalıyorum. O kapıdan çıktığımda gözaltına da alınabilirim. Performanslarla bedenimi veya izleyenleri anlık olarak özgürleştirdiğimi düşünürsek, o kısa tecrübenin sonunda gerçeklik sert bir şekilde yüze çarpabiliyor. Kısıtlı da olsa bir süreliğine özgürleşmek nefes aldırıyor, buna değiyor. Fakat bunun sürdürülebilir olmaması ve her an dışarıdan bir tehdide açık olması çok can sıkıcı.”
Tusidi babykilla’ya ek olarak performans ve alanın oluşumu ile ilişkili dikkat çekici bir konumda:
“Üç taraflı dikkat, özveri ve saygı istiyor. Biz performansçılar, izleyici ve işletme olarak açabiliriz. Performanslarımızın başında gerekli uyarıları yapmaya çalışıyoruz. Gecenin akışının herkes için keyifli geçmesi amacıyla, bunu uygulayıp uygulamamak seyircilere kalıyor tabii. Uygulanmadığı noktada işin içine işletme giriyor. Ortadaki sorunu en uzlaşıcı şekilde çözmek de onların sorumluluğu. Her zaman doğru kararlar verilemeyebiliyor bu noktada. Birlikte çalıştığımız kişilerden gelen uyarı ve fikirlere açık olmak da arada kurulan güven bağına dayanıyor. Saygısızlık, ayrımcılık, cinsiyetçilik, ırkçılık benzeri davranış sergilerseniz kapı dışarı edileceğinizi bilerek geliniz, hareket ediniz.”
Gerçeklik, performans ve çok boyutlu estetik formlar
KiKi ggNash, özgürlük alanları inşa etme ve gerçeklik ilişkisiyle ilgili zorlukları şöyle dile getiriyor:
“Bazen bir simülasyonda olduğumuzu düşünüyorum. Özellikle bunu kendi yaptığımız etkinliklerde hissediyorum. Ama sonra fark ediyorum ki hayır aslında gayet gerçeğiz. Benim için gündelik KiKi ile sahnedeki ggNash arasında fark yok. Tabii ki sahnede ekstra bir şeyler katıyorum, bir yandan da kendim olarak varım. İki yerde de, o yüzden o dönüşüm sadece performans yaptığımız alanlarda değil bulunduğumuz her yerde yaşanıyor. Şu anda çok fazla baskının, ölümün, krizin olduğu bir ülkede tarih yazıyoruz, bazen komik geliyor yaptığımız şey. Bir yandan da sadece performans sanatçısı olarak varolmuyorum. İzleyiciyim, aktif gece hayatı katılımcısıyım, organizatörüm, gözlemciyim vs. o yüzden farklı perspektiflerden dahil oluyorum yapılanlara. Sektörde yeni veya eski çok fazla kişi büyük bir mücadele içinde. Alanlarımızı korumak, yeniden var etmek, birilerine yardım etmek için… Yapılan şey çok değerli. Zor bir şeyden bahsediyoruz özgürlük alanı yaratmak derken. Çünkü bir yere kadar kontrol elimizde. Hatta öyle olduğunu sandığımız yerlerde dahi bazen öyle olmayabiliyor. Mekânların dinamikleri de çok etki ediyor buna.”
Öte yandan performanslara dair çok boyutluluk derken biçim sorusu gündeme geliyor. Seçilen şarkılar, duruş, bakış gibi detaylar var.
babykilla, Fotoğraf: babykilla
babykilla performanslarındaki müzikal çeşitliliğe işaret eden bir yerde:
“Müzisyen bir drag queen olarak şarkıların performanslarımdaki yeri çok önemli. Kendi tek kişilik programım babykilla ile çark köşesi’nde seçtiğim, söylediğim şarkıların hepsinin hem kendi hikâyeleri hem de bende kişisel hikâyeleri var. Şimdiye kadar çoğunlukla arabesk, neo-arabesk şarkılar ve Kürtçe parçalar söyledim ve bunlar İstanbul gibi bir yerde, garip bir şekilde rave’lerle özdeşleşmiş kuir gece hayatında, benim de dahil olduğum arabesk seven, dinleyen, göbek atıp halay çekmek isteyen lubunyalar için bir nefes oldu, oluyor. Bu tarz müziklerle de queer alanlar yaratılıp kaliteli zaman geçirilebileceği görüşündeyim ve bu önyargıları yıkmak istiyorum. Düzenlediğim Derdo Feminist Gece’lerde toksik, aşırı, tutkulu, depresif -yüzleşilip sağaltılmak yerine saklanması veya yok edilmesi gerekiyormuş gibi davranılan duyguları birkaç saatliğine yaşayıp yaşatarak sistemlerimizden atmayı çok kıymetli buluyorum mesela. Burada hikâye şarkıları performe ettiğim hallerle, alıktığım gullüm veya hayatımdan paylaştığım kesitlerle izleyiciye geçiyor diyebilirim."
Tusidi ise performanslarındaki gizemden söz ediyor:
“Odak noktası her performansta değişiyor diyebilirim. Birinde parça zaten sözleriyle her şeyi verirken başka bir performansta parçanın alt metnini daha iyi aktarmak için planlanmış hareketler, duruşlar, mood’lar seyirciyi de sizin gitmek istediğiniz yöne çekiyor. Ama ilk adım sanırım o performans özelinde modumun ne olduğunu belirlemek oluyor. Şımarık mıyım, güçlü müyüm; bir öyle, bir böyle miyim? Bu belirlendikten sonra seyirciyi nasıl benimle birlikte yönlendirebilirim kısmı başlıyor. Bu noktadan sonrası da meslek sırrı diyip biraz gizem katıyım işin içine.”
KiKi ggNash sahnedeki estetik tavrını ortaya koyarken duyu dünyasında biçimlenen performatif konumunun altını çiziyor:
“Sahnede sunduğum görüntüm üretimim için çok önemli. İlla karşı tarafa sunmak için değil kendime sunmak için de. Rahat olabilmeyi seviyorum sahnede. Başlarda çıkıp öylesine kafamı yaşıyordum ama tam ne yaşadığımı da bilmiyordum. Son bir yıldır dank etti “ah, ben profesyonel performans sanatçısıyım” diye. Bir yandan ironik geliyor. Ailelerin hobi olarak yap dediği şeyleri iş olarak yapıyorum. Ressamım, drag yapıyorum falan… Şaşırtıcı geliyor. Sanırım benim bu denli şaşkın ama bir o kadar da tutkuyla işimi yapmam da karşıya geçiyor olmalı. Çünkü yaptığım işi düşününce gülümsüyorum, izlerken çıldırıyorum, sahnedeyken zaten arşa ulaşıyorum. Mesela Skandal Doğum diye bir performans yaptım. Mart sonu XSM iş birliğiyle. Üç saat boyunca kollarım ve bacaklarımdan zincirle bağlıydım. Plastik makyajdan yapılmış hamile göbeğim, içimde yedi metrelik bağırsak ve dört kiloluk silikon bir bebek ile yattım orada. Sonra da doğum yaptım. Bunu izleyiciye geçirmeyi nasıl açıklayabilirim ki? Kılıf uydurmaktan bahsetmiyorum, hikâyenin geçmesinden bahsediyorum. Bir formülü yok bence o yüzden karşıya geçirmenin.”
Başka bir dünyanın ihtimali
Üç farklı drag queen’in görüşleri mücadeleye dair temsil konumu olarak algılanmamalı. Aksine performansların başkalık seviyesinde demokrasi yarattığı söylenebilir. Demokratik olmayan bir zemine demokratik bir üretim yapmanın zorluğu malum. Yaşadığımız coğrafyada toplumsal cinsiyet, sınıf, ırk gibi sabit yerlerin, yetkilerin çözülmesi, daha farklı varoluşları, pratikleri dinleyebilme, görebilme ve öğrenebilme değerli.
Bu açıdan “varım, varız, var olacağız” demek kıymetli olsa da sloganvari ifadeye “nasıl var olacağız” sorusunu sorabilmek de önemli.
Kaleme aldığım yazının “açık” kalmasını isterim. Her drag queen sanatçının kendi performansını ve mücadelesini ekleyerek metni genişletmesi tek temennim. Oluşacak çoğulluk her birimizin ötekiyle olan temasını derinleştirecek güçte. İşte Arkadaş Z. Özger’in bir şiiri* ile mücadeleye selam çakmanın tam zamanı:
“Biz şimdi gidiyoruz gibi ya dostlar
Bir gün döneriz elbet
Acısız, adsız…”
Yazıya katkılarından dolayı Zekican Sarısoy’a teşekkürler.
* Günler Perişan
ความคิดเห็น