top of page

Asla yalnız yürümeyeceksin *


Çınar Eslek’in Zemin (Prolog) adlı yapıtı Bilsart’ta Kevser Güler’in küratörlüğünde gerçekleşen Etten, Kemikten başlıklı serginin ilk ayağı olarak 3 - 13 Temmuz tarihleri arasında gösteriliyor. Fırat Arapoğlu, Çınar Eslek’in beden ve coğrafya ilişkisini sorunsallaştırdığı yapıtı üzerine düşüncelerini yazdı

☕️ 6 dakikalık okuma

Çınar Eslek, Zemin (Prolog), Video, 4'40''

Alman sanatçı Hito Steyerl 2011 tarihli Free Fall (Serbest Düşüş) başlıklı metnine şu şekilde başlar: “Düştüğünüzü hayal edin, herhangi bir zeminin olmadığı”. (1) Bu önerme bizi ister istemez zeminin ne olduğunu düşünmeye ve sorgulamaya sevkeder. Jean Luc-Nancy ise sanata ve zemine dair şu tespitte bulunur: “Sanatın şiddeti darbelerinkinden farklıdır, sanatın görünüşte (semblant) kalmasından dolayı değil, aksine sanatın –zeminsiz/dipsiz olan- gerçeğe dokunmasından ötürü, halbuki darbe bizzat kendinedir ve anda kendi temelidir.” Filozof, “…zeminsiz bir imge ile sadece bir darbe olan bir imge arasında ayrım yapmayı bilmek, her estetiğin çok berisinde ya da çok ötesinde, genel olarak sanatın sorumluluğudur.” diyerek devam eder. (2) Ernesto Laclau ve Chantal Mouffe ise zemine/yer’e sahip olmamayı, bir deneyim olarak görürken, metafiziğe dayalı ve politikanın tariflediği bir yerin varsayılamayacağını ve temel olarak geçici “an”ın, aktüel “an”ın düşünülmesi gerektiğini belirtmişlerdi. (3)

Zeminin varlığı aynı zamanda düşmek fiilini ve bunun olası sonuçlarını düşündürmektedir ve düşme eylemine dair iki önemli parametre bulunur: Zeminsizlik ve oryantasyon bozukluğu. Düşmeyi, eğer yerçekimi kanunu hesaba katmazsanız, bir deneyim olmaklık üzerinden okuyabilirsiniz. Yamaç paraşütü yaptığınızda, zemini göze almazsanız, düşmenin farkında olmayacaksınızdır. Diğer bir deyişle zemin yoksa, yerçekimi olmayacaktır. Yerçekimi yoksa kütle olmayacaktır. Kütle ve hacme sahip olmamak, Bizans ikonalarında gördüğümüz gibi bir figürün tarih ve zamanın dışına çıkmasını sağlamaktadır, yani ilerleme olarak “tarih”in dışında konumlanmak. Oryantasyon bozukluğuna gelince, birey düşerken, yön duygusunu kaybeder, zira bireyin merkez aldığı ufuk çizgisi devre dışı kalır. Sabit bir bakışa dayalı ufuk çizgisini kaybedeceği için, dengesini de kaybedecektir. Perspektifin devre dışı kaldığı bu deneyimde, yeni görme pratikleri ortaya çıkma potansiyeline sahiptir. ODTÜ’de düzenlenen 3. Türkiye Estetik Kongresi’nde sunduğum Bir Paradigma Değişimi: Yatay Perspektiften Düşey Perspektife Geçiş bildirisinde sorunsallaştırdığım bu konular, Kevser Güler’in küratörlüğünü üstlendiği Amerikan Hastanesi Operation Room’daki Etten, Kemikten sergisinin bir parçası olarak Bilsart’ta düzenlenen aynı isimli etkinlikte yer alan Çınar Eslek’in Zemin (Prolog) çalışmasıyla zamansal olarak kesişti. Bu bağlamda sanatçının videosu, bu okuma üzerinden bakılma potansiyelini taşıyor. Videonun ilhamının izinde, beden ve zemin ilişkisini, beden, mekân ve coğrafya ilişkisini nasıl analiz edebiliriz?

Çınar Eslek’in çalışması kameranın bir yatakta dinlenen figürün ayaklarına yaklaşmasıyla başlıyor. Ayaklarının üzerindeki deri çizgilerinin detaylarına kadar yaklaşan kamera hareketiyle, aslında temel konu daha başından ele verilmekte. Ardından kamera açısı genişler ve bu kez figür, oda içerisinde aksayarak yürümeye başlamıştır ama bir yandan bu görüntü akarken, arada giysilerinden, bir kırsal alanda olduğunu tahmin ettiğimiz iki figür birlikte yürümektedir. Bu araya konulan parçaların nihayetinde odasında yatağından masaya kadar yürüyen kişi, masasına ulaşmıştır. Sağ elinde dövmesini görürüz ki, eğer Mardin ve Şanlıurfa’nın dövmeli kadınlarından değilse, kahramanın kent yaşamı içerisinde olduğunu varsayabiliriz. Söz konusu dövmeli kadınların geleneği, sonraki kuşaklar tarafından sürdürülmedi. Kahramanımızın vücut dokusunun genç olduğunu hesaba katarsak, bu olasılık imkansızlaşıyor.

Çınar Eslek, Zemin (Prolog), Video, 4'40''

Sonrasında videoda yakın çekimde tarladaki figürlerden birinin diz kapağına bir şifacının alternatif tıp uyguladığı görülmektedir. Böylece iki figürün şifacıya ulaştıklarına tanık oluruz. Zaman içerisindeki yolculuklardaki tümsekleri aşan figür(ler), bu engelleri ya da Çınar Eslek’in tabiriyle “yerin yüzeyi, kabuğu, ten gibi” oluşumları aşarak, yollarına devam eder. Geniş açıda çekilen final sahnesine doğru olan kısımda iki figürden birisinin diğerini sırtına aldığını ve uzun yolculuğu birlikte yürümeye devam ettiklerini görürüz. Videodaki anlatıcı “tüy,” derken, bu sahne devam eder ve ardından figürlere yakınlaşılır ve video, açılış sahnesindeki gibi blur efektiyle son bulur.

Çınar Eslek, bedenin mekân ve doğal olarak coğrafyadaki hareketliliğini yani yürümesini temalaştırarak, beden ve coğrafya ilişkisini sorunsallaştırmış. Bilmediğimiz ve kimliği deşifre edilmeyen kahraman(lar), karşılaştıkları tümsekleri aşarak, aslında hem zamanı hem de mekânı aşarlar. Bu yolda bir yere kadar ona destek olanlar olur, ama bir yörede başlayan öyküsü, evinde masasına kadar ulaşmaya çalıştığı yürüyüşünde aslında bize anlatılır. İç mekândan dış mekâna kayan anlatı, ahşap zemin, taşlı ve otlu doğal zeminde devam eder ve her biri ayrı bir belleğin anlatısıdır. Videoda yer alan “Yıldız”, “Tümsek”, “Zaman”, “Pencere Denizliği” ve “Tüy” sözcükleri anlatıyı zenginleştiren bir ifade dili yaratmaktadır.

Eslek, yürüyüşe dayalı çalışmalara dair antolojiye bir katkıda bulunuyor. Hem iç mekân hem de dış mekân (arazi) yürüyüşü kayıt altına alınırken, zaman-dışılığı çalışmayı ifadeci bir anlatım kategorisine sokmaktadır. Yürüyüşler genellikle diyalog içeren ya da hiç içermeyecek biçimde gerçekleştirilirken, sanatçı konuya dair yabancılaşmayı yaratmak için kısa ifadelerden oluşan sözcükler eklemiştir. Böylece mekân, zaman ve davranış açısından hikayeci bir üslupla, videonun sınırları içerisinde bir üretime imza atmış. Çalışma 13 Temmuz’a kadar Bilsart’ta izlenebilir.

* 1945 yılında Carousel Müzikali için yazılan, ardından Gerry & the Peacemakers tarafından 1963 yılında single olarak çıkarılan parça “You’ll Never Walk Alone”, Liverpool Futbol Kulübü taraftarlarının Anfield Road’da koro halinde söyledikleri bir marşa dönüşmüştür. Son kıtası şu şekildedir: “Rüzgarda, yürümeye devam et, Yağmurda, yürümeye devam et. Kalbinde umutla, yürümeye devam et ve Bil ki, hiçbir zaman yalnız yürümeyeceksin. Asla ama asla yalnız yürümeyeceksin.”

(1) Hito Steyerl, “In Free Fall: A Thought Experiment on Vertical Perspective”, e-flux journal, 24, April-2011. e-flux.com/journal/24/67860/in-free-fall-a-thought-experiment-on-vertical-perspective/

(2) ‘Jean Luc-Nancy, ‘Au fond des images’’ içinde ss. 35-57, Galilée, 2003 (İmage et Violence). Çev. Murat Erşen: İmge/Görüntü ve Şiddet (Monokl Nancy Özel Sayısı).

(3) Laclau & Mouffe, “Hegemonya ve Sosyalist Strateji: Radikal Demokratik Bir Politikaya Doğru, Çev. Ahmet Kardam, İletişim Yay.: İstanbul-2017.

bottom of page