top of page

Akışın yoğunluğu

Erinç Ulusoy'un ilk kişisel sergisi 18/40 16 Mayıs - 1 Haziran 2025 tarihleri arasında UNITE Ortak Mekân'da gerçekleşti. Sanatçıyla pratiğini şekillendiren sorular üzerine konuştuk


Röportaj: Merve Akar Akgün


Erinç Ulusoy. Fotoğraf: Tuncer Efe Doğan


18/40 bir sayı dizisi olmanın ötesinde bir eşik gibi duruyor; geçmişin izlerini bugünün imkânlarıyla yoğururken hem kişisel bir hesaplaşma hem de biçimsel bir açılım gibi. Bu sergiyle birlikte ilk kez izleyiciyle buluşan bu yapı, seni üretmeye devam ettiren temel itkileri nasıl dönüştürdü? Kendine hangi soruları sordun?


Maddeleyerek daha iyi aktarabilirim.

1) Mikro ölçekte hayatlarımız nasıl daha anlamlı ve yaşanılası olabilir?

Beni geçmişten bugüne üretmeye iten temel çıkış noktaları, çok nadiren bir toplumsal olay ya da sanat tarihinde beni etkileyen kahramanlarıma öykünme üzerinden bir forma dönüşme süreci oldu. Çoğunlukla, gündelik hayatta, kendimde, çevremde ya da karşıma çıkan tanımadığım ama “o bir diğer aynı hikâye” olduğunu hissettiğim bireylerden bana kalanlar üzerine iz sürme fikri üzerinden oluştu.

2) Bugün seni tanımayan bir kişi olarak sokakta sana güler yüzle “günaydın” desem gününe nasıl başlardın? Bunu sanat izleyicisine yapabilir miyim?

Bazen de tamamen bir teknik olasılığı izleyici ile şaşırtıcı bir yöntem ile karşılaştırma düşüncesi… Genellikle espritüel bir tavır ile dokunulabilir ve fazla steril durmayan bir form eşliğinde. Böylelikle o -gerçekten biricikliğini sevdiğim- beyaz kutunun daha samimi ve iletişim kurmaya çalışan işler ile beni temsil etme olasılığı bana keyif veriyor.

3) Kendimizi mekânlara hakim sayarız hep. Bence biz birer misafiriz; asıl yaşayan ve üzerimizden geçmemize izin veren mekânlar. Birey ve kitleler olarak mekânın içerisinde oluşturduğumuz o his, hep o mekân(lar)da kalır. Peki mekânın gözünden kendimize bakabilir miyiz?

Bir diğer kulvarda ise tamamen mekâna öykünerek, onu hisseden bir varlığa dönüştürme ve daha sonra onu kendine yabancılaştırma fikri var. Bu, yakın dönem işlerim ile kafa yormaya ve üretmeye başladığım bana çok haz veren bir seri…

Devinimimi sorulara dönüştürseydim, sanırım sorularım bunlar olurdu.


Erinç Ulusoy, SIKIŞANLAR, 2008, Desen (13 parça), Pleksiglas, 500x500 mm


Sergide iki ayrı akstan söz ediyorsun: Biri mekâna yanıt veren, diğeri zamanı kat eden. Deneyim burada bir yönteme mi dönüşüyor? Zamanın ve mekânın birbirine karıştığı o belirsiz bölgede videonun rolünü nasıl tarif ediyorsun?


Benim gözümden bakıldığında, umarım izleyicilerde de bu senin gözlemlediğin gibi işliyordur, evet. Yanıt vermek, evet belki, ama daha çok onu duymaya çalıştığını ona, yani mekâna hissettirme durumu. Onu hissettiğimi bilmesini sağlamak biraz da. Bunun hem teknik hem de yalınlık anlamında en kolay işleyen yanı sanki zaman üzerinden konuyu ele almak. O baktığın yerde gördüğün şeyin o ana ait olduğu mu yoksa onun geçmişi (hafızası) olduğu mu? İlk bakıldığında, özellikle video sanatı tarihinde karşımıza çıkan Peter Campus, Bruce Nauman, Dan Graham ve William Anastas’nin etkili işlerine referans alan işler gibi. Ama normalde referansı daha çok üçüncü göz olma durumu, uygulama yöntemi yani tekniği ise tüm bu isimlerin etkileyici işlerinden çok daha yalın, hatta naif bir yaklaşım.

Öte yandan diğer aks özelinden okuduğumuzda şöyle bir durum gözüme çarpıyor. Biraz önce ismini geçirdiğim isimlerin, seyirciyi tamamen bu medyum ile deneysel bir tavır eşliğinde etki altına alarak sergileme alanında kolaylıkla tutması, onları yoğurması çok kolaydı. Hatta bence neden daha fazlasına cüret etmedikleri de bu kolaylığın bir getirisi gibi.

Günümüze geldiğimizde ise daha anlamlı olmasını sağlayan bir durum var bence; akışın süper yoğunluğu. Çok sayıda ve durmaksızın maruz kaldığımız ya da tercihen bizzat kuşatılmayı istediğimiz bu görüntüler dünyasında seni “ne” bir duvara bakmaya davet edebilir? Nasıl bir görüntü onun karşısında oturmanı sağlayabilir? Ve kendinle baş başa kalmanı… Senin tabirinle “zaman ve mekânın birbirine karıştığı o belirsiz bölge” seninle ne kadar süreliğine bir diyaloğa geçebilir? Hatta seni aradan çıkartmaya cesaret ederek bir monoloğunu sana nasıl aktarmaya çalışabilir? Videonun burada rolünü gerçekliği kırmaya çalışan ama sana bir şeyi diretmeyen ve derdini sen konuşmadan dinleyebilen bir eşlikçi olarak tanımlıyorum.


Erinç Ulusoy, MEKANDA NO.V, 2025


Bireysel arşivlerden yola çıkarak kolektif hislere temas ettiğin anlar var işlerinde. Bu sergide yer alan işler, özellikle bugünün hızla unutan dünyasında, hatırlamaya ya da tanıklığa dair nasıl bir sorumluluk üstleniyor sence?


İşte bu kısım ilk soruna cevaben az mesai ayırdığımı söylediğim üretim alanı. Burada yalnızca aktarıcı rolünde olmanın gücünü kullanarak, başkalarının müthiş dünya görüşleri ve deneyimleri üzerinden bir anlatı meydana kendiliğinden geliyor. Doğaçlama gibi görünen ama son derece kontrollü bir kurgu çalışmasının sonucu olarak zamansız bir iş gibi karşımızda bulabiliyoruz.

Bahsettiğin gibi aslında gayet insani ve hepimizde birey olarak sahip olmamız gereken bir özellik olan “duyarlı insan” olma durumu, özellikle sanat ile uğraşan bireylerde güzel durduğu düşünüldüğü için farklı bir perdeden heyecanla takip edilmek istenen bir izlemeye dönüşebiliyor. Ben burada bir aktarıcıyım. Kurgu oluşmaya başlayınca tüm hikâyeler kendiliğinden, istedikleri tondan ve renkten filtresiz olarak sorumlu oldukları alanları ve sınırlarını oluşturuyor. Bunun yarısı belgesel, diğer yarısı ise kurmaca disiplininden gelerek bir potada eriyen, çok yeni olmayan bir formasyon, bir strüktür. Bunu video alanına taşımak her zaman keyif veriyor. İzleyiciye aktarmaya vesile olmandan ötürü de onların gözündeki kredin artıyor ya da azalıyor.

Bence bu da hızla unutulacak olan ama günün birinde karşımıza çıktığında belgelendiği için memnuniyetle karşılanabilecek ve hiçbir şeyin değişmediğini tekrardan bize, dünyadaki farklı bir coğrafya üzerinden ama insanın özelinde yine aynı olma durumu üzerinden, kendi dilimizde gösterdiği için belki anlamlı kabul edilebilecek. Zaman -ve değişmeyecek olan insan- gösterir.


Erinç Ulusoy, MEKANDA NO.IX, 2025, 17” Monitor (x3), 2 kanallı, 15’ döngü video

Kommentare


Dieser Beitrag kann nicht mehr kommentiert werden. Bitte den Website-Eigentümer für weitere Infos kontaktieren.

All rights reserved. Unlimited Publications.

Meşrutiyet Caddesi No: 67 Kat: 1 Beyoğlu İstanbul Turkey

Follow us

  • Black Instagram Icon
bottom of page