Özgürlüğünü, iç dünyasında çıktığı yolculuklarda arayan sanatçı Tufan Baltalar’ın kargaşa dönemlerinde kendine dönerek kurtarılabilecek ne varsa kurtarmaya çalışır ve dokunulmaz bir iç-kale inşa eder. Pilot Galeri’de devam etmekte olan Çevrili başlıklı kişisel sergisinde Baltalar bu kargaşa dönemlerinden birinde olduğumuzu işaret ederek, karadan kopup adacıklara dönüşmüş toprak parçaları üstündeki ağaç ve çalılıkları hayal ettiği bir dizi resim sunuyor. Sergi 5 Mayıs’a kadar devam ediyor
Tufan Baltalar, Çevrili sergisinden
Doğa öyle bir arkadaş ki, onunla bir kez ilişki kurarsanız hayat boyu sizi yalnız bırakmıyor ve ona bir kez saygı duymayı öğrenirseniz, her ihtiyacınız olduğunda yanına sığınabiliyorsunuz. Öte yandan, günümüz insanı ne kadar çabalasa da önünde bir araç olmadan bütünüyle kendini bırakamıyor doğanın içine. Ağaçlara, toprağa karışmayı ne kadar istesek de ormanın içinde yapayalnız, araçsız gereçsiz kalmak tehlikelerle dolu aslında... Sanatçı Tufan Baltalar, 2012 yılında Pilot Galeri’de açtığı aralık adlı sergisi sırasında resim ve heykellerinin böyle bir ikilemden beslendiğini söylüyordu. Öncesindeyse karma sergilerdeki eserleri ve ilk kişisel sergisi Seyir Terası 2010’da Outlet Galeri’de sanatseverlerle buluşmuştu.
Seyir Terası ve aralık’ta sanatçı, takım elbiseli adamlar tasvir ediyordu. Bu adamlar neredeyse biblo boyutundaki minik heykelciklerde ve resimlerde, parça parça kalmışlardı. Bu parçalı hâlleriyle çimenler ve gökyüzü parçalarıyla dans ediyorlardı. Sanatçı, heykelciklerde kesik, yarım bırakılmış bedenlerle, insanı insan yapan parçaları tek tek düşünmeye ve bütünü unutup ele, kola, ayağa, mideye bakmaya davet ediyordu bizi. Bir de düşünen ya da uzanmış başa bakmaya elbette.
Baş, Tufan Baltalar’ın resim ve heykellerinde çoğunlukla bir dinlenme hâlindeydi ve çoğu zaman da başroldeydi. Bu dinlenme hâlindeki baş, 2015 yılında yine Pilot Galeri’de açılmış olan Stand by adlı kişisel sergisinde bir uykuya bıraktı kendini. Edebiyatta ve resimde çoğunlukla baş, insanın hayvanlardan kendini ayırmasıyla bağlantılı olarak temsil edilir ve bu sebeple biraz suçlanır da. Bedenin kalan kısımlarından ziyade o hem bilgeliğin hem de yeri geldiğinde şeytani fikirlerin kaynağıdır çünkü.
Tufan Baltalar, Çevrili sergisinden
Baş, Baltalar’ın resminde ise bir soluk alma ihtiyacının temsiliydi. Dinlenip, uyurken suçlardan da arınıyordu.
Bulutlar serisinde ise irili ufaklı bulutları küçük boyutlu resimlerle yan yana getiriyordu. Bu resimlerde baş, gizli bir özneydi ve bulutları görmek için havaya kaldırılmıştı. Çünkü bulutların her biri göğe yönelmiş bir başla görülebilirdi ancak. Baş, bu eylemi gerçekleştirmeyip öne düşük dursaydı eğer bulutları da göremezdi. Böylece Tufan Baltalar bir kez daha başrole başı yerleştirmişti, hem de onu göstermeden.
Resmi ve hayatı nereden seyrettiğimiz Tufan Baltalar’ın sanatında önem taşıyordu her zaman. Seyir Terası’nın temel fikrini de bu oluşturuyordu. İzmir’de bir seyir terası inşa etme sürecini anlatan çizimleri, dünyada yerini bulup, oturup etrafı seyretmeye dair bir arayışı anlatıyordu. Resimde görülen manzarayı değil de, resmi görenin o manzaraya nereden baktığı aranıyordu. Pilot Galeri’deki Çevrili adlı sergi, izleyiciyi bu ilk sergide inşa edilen seyir terasına geri davet ediyor. Sanki izleyicinin orada oturup izleyebileceği bir manzarayı gösteriyor. Çünkü bu kez serginin merkezinde uzaktan görülebilecek adacıklar var.
Tufan Baltalar, Çevrili sergisinden
Galerinin alt katında, Pilot sergilerinde videoları izlemeye alışık olduğumuz orta duvar yerine sol taraftaki duvar kullanılmış. Burada yan yana küçük adacıkların üzerinde ağaçlar görüyoruz. Ağaçlar ve onların adaları. İlk bakışta bir kara parçası, üzerinde bir ağaçla bir yerden kopmuş gibi düşünebilirsiniz ama bu çok nadiren böyle olacak bir durum. Kendi halindeyken dışarıdan bir müdahale olmadan kopup kara parçasıyla ağaç birlikte salınabilir mi? Sanki bu pek mümkün değil gibi. Bu kez de adada kalmış tek bir ağaç öyleyse diye düşünebilirsiniz. Ama bu da çok mümkün değil, mutlaka yanında çalı çırpı, yamuk taş parçaları da olurdu, karmaşasız olmaz çünkü bu adacıklar. Tam emin olunamıyor ama ortada doğal olmayan bir durum var sanki. Bu kadar ağaç ve adacıkları nasıl da kendi başlarına kalmışlar. Bu doğa manzarasındaki doğal olmayan durum bizi Tufan Baltalar’ın düşüncesindeki hem olup bitenle barışık hem de çatışır hâle çağırıyor.
Bu ağaçlara bakıp dünyanın son 10 yılını ve yer değiştirmeye mecbur olan insanları düşünmemek mümkün mü? Evlerinden birer yalnız ağaç gibi sürüklenen ailelerin, arkadaşların açık denizde geçen hikâyeleri acaba nasıl devam etti? Ne bir ada ne kara parçası olabilen yeni evlere sığındılar mı, kaldılar mı, oralı oldular mı? Ve daima topluluklar hâlinde anılan bu insanlar birer birey olarak hatırlanma haklarının gerçekliğini ve önemini kim bilir nasıl, ne şekilde yazacaklar, hatırlatacaklar gelecekte. Tufan Baltalar’ın ağaçları belki biraz bunu düşündürerek her bireyin biricikliğini mimliyor izleyicide. Çünkü ağaçlardan kimi hiperrealist çizilmiş, kimi çalakalem, kimi sola yatık, kimi dimdik rüzgârsız, kimi gün batımında resmedilmiş, kimi öğle vaktinde. Yani onlar öyle toptan ağaç deyip geçilecek şeyler değil her birinin huyu, suyu özlemi farklı. Kimi daha kolay alışıyordur denizler içinde olmaya kimi daha zor herhalde.
Tufan Baltalar, Çevrili sergisinden
Sadece adaya odaklandığımızda ise bizi başka bir düşünce akışı bekliyor sergiyi izlerken. Batı edebiyatında Robinson Crusoe ile bir modern başlangıç kazanan ada düşüncesinin çok sayıda örneğine gönderme yaptığını da düşünebiliriz serginin.
Nitekim sergi metninde bunlara “Her adayı bir insan olarak tahayyül etmek, Antik Yunan mitlerinden Robinson Crusoe’ya, The Beach’ten Dr. Moreau’nun Adası’na, edebiyatın ve popüler kültürün ilgisini çeken bir konu olageldi. Ada, hem hayal gücünü harekete geçiren bir metafor hem de hayal edilen dünyaların gerçekleşme ihtimalini taşıyan en küçük toplumsal birim olarak çağlar boyu yaratıcı insanları meşgul etti. Adalar, hem kaçış alanları, hem cennet mekânlar hem de dışlanmışların ve karantinaya alınanların mekânları oldu” denerek değinilmiş. Galeri, ada üzerine düşüncelerini derinleştirmek isteyenleri 21 Nisan’da gerçekleşen konuşmadan sonra, 28 Nisan’da tekrardan sergi bağlamında edebiyat, müzik ve sinema başlıkları altında düzenlenecek ADALARDAN başlıklı konuşmalara çağırıyor.
Tufan Baltalar, Çevrili sergisinden
İnsanın diğerlerinden ayrılmak için gittiği, bazen kendini bulduğu, kimi zaman anakaraya döndüğü kimi zamansa diğer insanlara kendini unutturduğu o yer ada. Yeni bir başlangıcın, el değmemişliğin, kurulabilecek günahsız düzenlerin ihtimal alanı. Bana sayısız filmde, şarkıda, romanda, şiirde ve öyküde karşıma çıkan adalardansa Sait Fâik’in Medar-ı Maişet Motoru romanındaki ıssız adayı anımsattı Çevrili. Romanda, önemli mekânlarından biri Burgaz Adası olsa da bu ıssız ada da azımsanmayacak ölçüde yer buluyordu. Issız ada Hikmet karakteri için önce çocuklukta gidilip sığınılan sonra da yerleşilen bir yere dönüşüyordu. Roman kahramanlarından Hikmet, oraya önce bekçi oluyor, sonra kendi gibi garipleri de alıp götürmek burada kalmak istiyor, ancak onlar hırsızlığa karışınca Hikmet bu kez onlar yerine hapse giriyordu. Hikmet başkalarının yapmayacağı bir şey yapıyordu. Tüm insanlar gibi herkes gibi olmak istemiyordu, hür olmak, birey olmak arayışı vardı. “Bütün o insanlar” değildi, o biricikti. Kendini öyle ne yapacağı öngörülebilen, tükenmiş bir kişi gibi değil parça parça düşünüyordu belki de. Değişiyordu. Tıpkı Tufan Baltalar’ın kesik yarım parçalı heykelcikleri gibi. Beklenmeyeni yapıyordu, doğal olmadığı düşünülen bir tarafları vardı.
Bu ağaçlı adaları Hikmet’in ıssız adası gibi sonsuz tesadüfleriyle ama ümitle düşünmek mümkün. Tümüne hüküm vermektense tek tek bakarak dikkatle parça parça yavaş yavaş…
Tufan Baltalar, Çevrili sergisinden
Comments