top of page

Yıkımın ardından


Aslında her zaman gözümüzün önünde olan gerçeği ya da yarının neyin habercisi olduğunu biliyoruz. Dünyaya verdiğimiz zarardan, nasıl tahrip olmuş ruhlara sahip olduğumuzdan haberimiz var. Tüm bunları zihnimizin arka odalarından birinde, kapısını hiç açmadığımız karanlığa atıyoruz. Tayfun Gülnar, ilk kişisel sergisinden ikinciye uzanan hikayesine bu kez insanın devreden çıktığı bir senaryoyla devam ediyor ve Bir Anlık Sessizlik bizi irkilerek, rahatsız hissettirerek üzerini örttüğümüz tüm karanlık yanlarımızla yüzleşmeye zorluyor. Tüm keskinliğine rağmen sergiye adım attığınız anda bu denli derin bir karanlığın nasıl bu kadar dingin bir biçimde içine çekmeye başladığını sorgulamaya başlıyorsunuz. İşte o an Tayfun Gülnar’ın dünyasını anlıyor ve yaşama dair alışılmışın dışında bir umut türüyle tanışıyorsunuz. Sadece resimlerini değil, yok olup yeniden yaratılan bir şehrin temsilini desen ve yerleştirmesi aracılığıyla da izleyiciye sunan genç sanatçının Bir Anlık Sessizlik isimli sergisi 7 Aralık’a kadar x-ist’te devam ediyor

☕️ 8 dakikalık okuma

Tayfun Gülnar, Oksijensiz, Tuval üzerine yağlı boya, 90x120 cm, x-ist'in izniyle

İlk kişisel sergin Chromophobia’da toplumsal adaletsizliği ve medeniyetin yarattığı acımasız ayrımları irdelerken, bu kez parçalanıp, yeniden oluşan bir dünya düzenine odaklanıyorsun. Bunun bir geçiş evresi olduğunu görebiliyoruz. İnsanın doğa üzerindeki tahribatıyla oluşan yeni jeolojik dönem, post-human gibi iki ayrı evreden bahsediyorsun. Bu geçiş döneminin senin zihninde nasıl şekillendiğinden biraz bahseder misin?

Öncelikle tüm kurgu süregelen üretimimin devamı niteliğinde. İlk bakışta birbirinden ayrıksı duruyor gibi görünen iki evreli düzenin nasıl bir birliktelik ve kopuş yaşadığından söz edeyim. genel bir insanlık tarihi incelemesi beni nasıl Chromophobia'ya sürüklediyse ve insanın öfkeli tarafını incelemeye aldıysam, şimdi de türüme ve kendime karşı geliştirdiğim tiksinti beni onun dışında inceleme alanlarına sevk ediyor. Bir Anlık Sessizlik'te gezinirken insan temelli tüm yaratımların karşısına nedeni belirsiz gibi algılanan bir sonu öneriyorum.

 

Temel sorum şuydu: "Eğer dünyadan insan hareketliliğini uzaklaştırıyorsam geriye neler kalıyor? İkinci sorum ise bu evreni nasıl parçalayacağım?"

Tayfun Gülnar

 

Yani esasında kendi yarattığım evreni çatlatma gayretine odaklanıyorum. Kendi figürünüzü öldürme, kahramanlarınızı yok etme... Sürecin kendisi başlı başına kendi resmime karşı gelmek, kendi düşüncelerimi ve bakış açımı yenileme çabası. Kendimi yenilemek üzerine gayret ettiğim takdirde, atfettiğim kahramanlıkların sahibi kimi figüratif formlar resmimden uzaklaşmalıydı. Havuzdan eksiltip arındırdıklarımla, sakladıklarımla, karmaşıklaştırdığım formlar üzerine ürettiğim işleri kapsıyor bu bütünlük.

İnsani unsurlardan arındırılmış bir dünya gerçekten mümkün mü? Eğer Antroposen bir devir olarak kabul edilirse, hâlâ o dönemi yaşıyor ve şekillendirmeye devam ediyoruz. İyi ya da kötü, bir devri insanın şekillendirmiş olması bahsettiğin kalıcı olma çabasının anlamsızlığı fikrini çürütmüyor mu sence?

Çürütmediği gibi destekliyor. Çünkü biz dünyanın kendisini imha etme yöntemiyiz diye düşünüyorum; yani imhayı gerçekleştiren hastalığız. Kalıcılık çabamız evrende bizim dışımızda hiç bir şeyin umurunda değil. Yazdıklarımız, çizdiklerimiz, ölümsüzlüğü garanti altına aldığımız anıtlarımız hepsi geride kalıyor. Geçtiğimiz bir kaç on yıl içerisinde türlerin yüzde kırkının yok olduğunu söylüyor bilim insanları. Son yıllara kadar dünyadan kaçma planlarımıza hiç bu denli tutunmamıştık. Her mecrada çığlık düzeyindeki küresel ısınma çığırtkanlıklarımıza rağmen dünyanın iliklerini sömürmeye ve topluluğumuzu genişletmeye devam ediyoruz. Üreme ve tüketme de dahil tüm çabamız kalıcılık arzusundan geçiyor temelde. Hepimiz çılgınca üremiş fikir, ürün, anlam, şekil ve her türlü kalabalıklardan nefret eder hale geldik. Uçsuz bir çokluk karnavalından yüzümü hareketsizliğe ve sessizliğe çevirmeye çalıştım.

Tayfun Gülnar, Bir Anlık Sessizlik sergi görünümü, x-ist'in izniyle

Yeni bir dünya yaratırken, yeni bir mimari düzen de yaratıyorsun. Bu kez hakimiyet kimde?

Bir Anlık Sessizlik'i hissetmek için belki de bugünün dünyasının yarının antiğine dönüştüğünü de düşünmek gerekiyor. Sergideki resim, heykel ve kâğıt işlerde oluşturduğum mimari, insanı düzenleyen kurumların yorumlarıdır. Karmaşık hapishane formundan, bilindik barınak formuna, antik tapınaklardan günümüz makinesine kadar temel geometrik formları, akıl almaz işlevselliklerde yapılara dönüştürüp içlerinde kıvranıyoruz. Megalopolis imha olmuş fabrikalarımız ve terkedilmiş geniş şehirlerimizin ele alınması olarak görülebilir. İstanbul'a da benzer, New York'a da benzer bir şehir bu. Kimliği dehşet uyandırıcı, ancak geldiği nokta itibariyle belirgin bir sonu yaşayan şehirdir. Bu yüzden Bir Anlık Sessizlik mimarisi geçmişin antiği kadar talihsiz, geleceğin mimarisi kadar akıldışı, bugünün mimarisinin yorumudur. İnsansız ve sessizdir. Fabrikadan son dumanlar yükselmekte ve gizemli bir hayat arayışı içimizde kıpırdamaktadır. Bültende de sözünü ettiğim gibi insanı sahneden indirmek üzere, kendi yaratıcılığımı tetikleyeceğini düşündüğüm bazı canlılık örnekleri sergide yer yer kendisini gösteriyor. Gelişigüzel dağılmış taşların arasında kıpırdanan canlılar ile ezilip büzülmüş, hatta insan temelli dönüştürülmüş ihtimalini öneren, tüylü, sürünen canlıları görüyoruz. Dünya yok olacak demiyorum, insan devrinin sonlanacağı dönemden beslendiğim bir gelecek düşünerek bütünlüğü oluşturdum. Dönüşüm devam edecek.

Tayfun Gülnar, Deri Değiştirme, Tuval üzerine yağlı boya ve akrilik, 70x150 cm, x-ist'in izniyle

İlk sergine kıyasla üretimin figürden fazlasıyla arındırılmış olsa da hala şiddeti hayvan ve erkek figürlerine yüklüyorsun ya da yüklüyordun. Neden?

Son iki yıllık üretimimden sergilediğim işler arasında tam anlamıyla cinsiyet rolünden bahsedemeyiz. Savaşçılık ya da öfkeyi erkek cinsel kimliği üzerine yıkmakta genel bir yargıya varmak olur diye düşünüyorum. Esasında erkekle ya da kadınla ilgilenmedim, savaşçılıkla ilgilendim geçmişte. Toplamla ilgilendim, tıpkı ''dünyanın çatışmalı tarafı"nda görüldüğü üzere. Ne dişi, ne de erkek izliyoruz. Cinselliğinden arınmış mekanik bir toplum izliyoruz. Makine olarak üretildiklerini düşünebilirsiniz ve bu yanlış bir kanıya varmak olmayacaktır.

Seni uzun yıllardır tanıyan biri olarak motivasyon noktaların beni her zaman şaşırttı ve silkeledi. Bir çok insanın dünyaya olan inancını kaybettirecek düşünceler seni üretirken motive ediyor. İnsan türünün tükenmesine karşılık yeni türlerin, yeni yaşam biçimlerinin türemesindeki pozitifliğe odaklanabiliyorsun. Kötüyü merkezine oturttuğun ve en sert şekilde, üzerini örtmeden irdelediğin noktada iyiye nasıl uzanabiliyorsun?

Kendimi kötülüğün resmini yapan bir insan olarak görmüyorum. İyilik ve kötülük kavramı büyük bir çıkmazdan ibarettir. Çünkü iyi olarak gördüğümüz her birey bir başkasının kötüsü olabilir en genel tanımıyla. Bu yargıyı kırmaya odaklandım. Okuduklarım ve gördüklerimden yola çıkacak olursam, baskın ideolojilerin karşısında duran her ne varsa ahlaki açıdan kötü olarak nitelendirilmiştir ve yok edilmiştir.

Aksine kötü gördüğünüz tavır, kural, görüşler ise bambaşka bir noktada, başka bir coğrafyadan bakıldığında neden iyi görünmesin?

Bu sebepten ne iyilik ne de kötülük bu resimlerin saf içeriği olmadılar bir kaç örnek dışında. Olayları, kavramları ele alma noktasında sebepler ve sonuçlarıyla ilgilenmeyi tercih ediyorum. Tünelin sonundaki ışığa bakıyorum. Tünel karanlık ancak sonundaki aydınlık göz kamaştırıcı. İşte orada türümüzün olmadığı bir dünyayı görüyorum. Bütün canlılığın sonu gelmemiş, aksine yeniden dirilmeye çalışan bir çeşitlilik var.

Tayfun Gülnar, Bir Anlık Sessizlik sergi görünümü, x-ist'in izniyle

Peki bu kadar keskin bir tavra sahip olmanın, hiç umut ışığı yaratmamanın izleyiciyi zorlamasından endişe duymuyor musun?

Hayır endişelenmiyorum. Dert edindiğim, kafa yorduğum konuları resmediyorum. Bir anlamda canlılığımı cansız verilere dönüştürüyorum resim yoluyla. Hayatlarımızın her anında kandırmacalara ve sanal gerçekliklerin etkilerine maruz kalıyoruz. Toplumları uyandırma görevinin sanatçıların elinde olmaması gerektiğini düşünenlerdenim. Bu yüzden insanlara umut verme yetkim olduğunu düşünmüyorum. Sanatçılar dertlerini ortaya dökerler; tartışmaya açık bir konudur sonuna dek. Yaptıklarınızın takdir edilmesi ile küçümsenmesi arasında bir fark yoktur temelde. İki şekilde de çalışmak size iyi geliyorsa çalışmaya devam edersiniz. Her şartta sizi siz yapan ve kendinizi ifade ettiğiniz şeyi yaparsınız.

Bir Anlık Sessizlik, bir geçiş, sessiz kalıp yeni bir oluşuma hazırlanma dönemi demiştik. Şimdi sırada ne var?

Sırada kendimi yenileme ve nabzımı düzenlemek var. Mola verip, dünyadaki sürprizleri ve tuhaf karşılaşmaları bekliyorum.

Tayfun Gülnar, İmha ve Oluşum, Tuval üzerine yağlı boya, 160x205 cm, x-ist'in izniyle

bottom of page