Bu söyleşi dizisinde gösteri sanatları editörümüz Ayşe Draz ve yazarımız Mehmet Kerem Özel evimize gelen çoktandır görmediğimiz bir misafirle sohbet eder gibi, 23. İstanbul Tiyatro Festivali kapsamında şehrimize bir sahne yapıtıyla konuk olacak uluslararası yönetmen ve koreograflarla konuşarak, onları ve yapıtlarını yakından tanıyorlar...
☕️ 6 dakikalık okuma
Wim Vandekeybus, Fotoğraf: Filip Claessens
Dizinin ilk konuğu Wim Vandekeybus. Belçikalı koreograf, dansçı, sinema yönetmeni ve 33 yıllık Ultima Vez dans topluluğunun kurucusu Wim Vandekeybus İstanbul’a 15 yıllık aradan sonra tekrar konuk oluyor. 2004’te Atatürk Kültür Merkezi’nde sahnelenen BLUSH ile hâlâ belleğimizde ve gönlümüzde yeri olan Vandekeybus’u ve topluluğunu, BLUSH'ın devamı niteliğinde bizlere “mitlerin egemenliğinin henüz alaşağı edilmediği, zaman ve mekândan bağımsız, paralel bir gerçekliğe doğru bir yolculuk” vaat eden TrapTown vesilesiyle heyecanla beklerken…
1. Sizce dansın özü/ruhu nedir? Çağdaş dansı bugün nasıl tanımlarsınız?
Dans olarak görülen her şey içsel duyguları, stratejileri, dilekleri ve heyecanları dışa yansıtan bir iletişim ortamı, bir bedensel ifadedir.Çağdaş dans, teknik olarak daha az tanımlanmış dans tekniklerine alan açtı. Dünyadaki bütün dans biçimlerine dijital olarak ulaşılabilirlik çağdaş dansı, özgünlüğe saygı duyulmayan ve özgünlüğün orijinal gibi kopyalanıp yapıştırılabildiği eklektik bir ortam olarak etkiledi. 80’lerde dans teatral, karma, uzmanlaşmamış bir hale dönüştü ve bu saf olmama hali birkaç nesle ilham veren bir tazelik yarattı. Hâlâ değiştirebilir/icat edebilir/teklif edebilir/bozabiliriz. Günümüzde her şeye ulaşılabilir ve bu durum özgün olmayı kolaylaştırmıyor.
2. Sanatın dönüştürücü gücüne inanıyor musunuz? Nasıl?
Eğer insanlar seyrettikleri bir gösteri hakkındaki deneyimlerini birbirleriyle paylaşıyorlarsa ne güzel. Bazen gösterinin bir birey olarak kendileri hakkında olduğunu düşünürler, bazıları ise bir gösteri seyrettikten sonra dansa merak duyar ve dans etmeye başlar. Tabii bu her zaman böyle olmaz; seyirciler farklı gösteriler seyretmeye daha fazla alıştılar ve daha önce dediğim gibi alışkanlıkları kırmak ya da biçimleri değiştirmek artık o kadar kolay değil. Sanat dünyayı kurtarmasa da bize yaşadıklarımızla ile ilgili mükemmel bir duygu verebilir.
3. Dünyanın mevcut durumunu her anlamda göz önünde bulundurduğunuzda, bir sanatçı olarak sizin için en önemli ve acil sorun nedir?
Her şeyin önceden hazırlanmış kutuların içine sığdırılmaması ve insanın kararlar almak için özgür olduğu illüzyonunun hakim olmaması. Çoğu şey peşinen kararlaştırılıyor, sanat bile, çünkü bir yapıt seyirciye ulaşmadan önce sermaye ve [kültür-sanat merkezi] programcılar[ı] tarafından seçim yapılıyor ve karar veriliyor. Yapıtın açıklama gerektirmeden kendi başına ayakta durduğu zamanlar geride kaldı.
Trap Town, Wim Vandekeybus
4. Bir yapıt üzerinde çalışırken, hangi kaynaklar size ilham veriyor? Rüyalarınız işlerinizde rol oynuyor mu?
Oldukça sezgisel çalışırım, akılla değil. Bir şekilde belli bir yöne doğru ilerlemeyi sezerim ve sonrasında neyin uyup neyin uymadığını hissederim, bu süreç bir labirentin içinde dolaşmaya ve sonucunda bir yere varmaya benzer.Derin uyuyan biri değilim, dolayısıyla çoğunlukla yarı uyanık çalışırım, bilinçaltının yönlendirdiği geceleyin bir çok şey gerçekleşir kafamda.
5. Eğer zaten halihazırda bir adı yoksa, üzerinde çalışmış olduğunuz bir yapıta adını vermeye ne zaman karar veriyorsunuz?
Bir işin adı çoğunlukla önceden belli olur, ancak bazen de yaratım sürecinde belirlenir. Ben aslında bir işin adını, doğumdan, yani o işin yaratımı bittikten sonra belirlemeyi tercih ederim, fakat şimdilerde [kültür-sanat merkezi] programcılar[ı] bir yıl önceden başlığı, künyeyi ve yapıtın ne hakkında olduğunu bilmek istiyorlar.
6. Bu gösterideki favori repliğiniz veya anınız hangisi ve neden?
“Budalalar”, çünkü tavşanlar bu repliği insanlar hakkında konuşurken söylüyorlar.
Trap Town, Wim Vandekeybus
7. "Ustam" olarak tanımlayabileceğiniz sanatçı(lar) ya da fikirlerinden etkilendiğiniz kişi(ler) var mı, varsa kim(ler)?
Gençken, birilerine atıfta bulunmayı ret ederdim ve her şeyi kendim icat etmek isterdim. Sonraları başka türlü bakmaya başlıyorsun. Etkilendiğim sanatçılar daha çok; Koudelka gibi fotoğrafçılar, Cassavetes, Fellini gibi sinema yönetmenleri, Ursula Le Guin ya da Paul Bowles gibi yazarlar.
8. Filme/sinemaya olan tutkunuzun ve üretiminizin koreografilerinize nasıl yansıdığını düşünüyorsunuz?
Bir çok sahne yapıtının sinema uyarlamasını yaptım. Sonraları ise sinemanın kendisindense, sahne yapıtlarının içinde sinemayı kullandım. İki ortam da birbirinden bir çok şey öğrenebilir, sahne yavaş gelişir ve çok fazla pratik yapmayı gerektirir, film ise ön hazırlık ister ve sonra da olay yerinde hemen oracıktadır; bazen film daha çok hırsızlık yapmaya benzer . Ben sinematografik sahne işlerini ve teatral filmleri severim.
9. Gösterilerinizin önemli bir parçası film projeksiyonu. Hatta sahne gösterilerinizin, onlardan bağımsız filmlerini de siz çekiyorsunuz. Film projeksiyonunun sahnede koreografiyle birleştiğindeki organikliği nasıl sağlıyorsunuz?
Orada olanı ikiye katladığı için sahnede canlı çekim kullanmayı sevmiyorum, ancak eğer gerçekliğe herhangi bir ek yapıyorsa o başka. Filmi, farklı bir bakış sağlamak için açık bir pencere olarak kullanmaya ya da ikisinin, yani gerçek ile bir gerçeklik-dışı olarak filmin, birbirleriyle oynamasına ve ilişkilenip etkileşime girmesine; gerçek zaman ile geçmiş zamanın karışarak yeni bir boyut ortaya çıkarmalarına izin vermeye çalışıyorum .
10. İnsanlara bu gösteriyi görmeden önce söylemek istediğiniz herhangi bir şey var mı? İstanbul izleyicisine söylemek istediğiniz özel bir şey var mı?
BLUSH’ı İstanbul’da sahnelediğimiz zamanı hatırlıyorum, müthiş yeni ve canlı bir deneyimdi. Umarım TrapTown sahne ile seyirci arasında başka bir yoğun ilişki yaratır.Gösteri sadece sahnede değil, daha çok seyircinin zihninde ve duygularında oluşuyor. Merakla bekliyorum!
Trap Town, Wim Vandekeybus