Yaban topraklarda
- Murat Alat
- 10 Nis
- 4 dakikada okunur
Murat Alat'ın unlimitedrag.com üzerinden yayınlanan Egzersizler isimli serisi eleştiri kavramını etimolojik kökeni üzerinden ele aldığı yazısıyla devam ediyor
Yazı: Murat Alat

Eleştirinin ne menem bir uğraş olduğunu açığa çıkarmak için kervan yolda düzülür diyerek apar topar başladığım bu yazı dizisi hiçbirimizin beklemediği olaylar yüzünden, hiç beklemediğim bir şekilde amacından şaşmışa benziyor. İşin aslı yola çıkmak az çok böyle bir şey, insan bir kere ana yoldan ayrılıp kendi patikasını kendisi açmaya koyuldu mu yolda başına gelmedik kalmıyor ve sonunda gitmek istediği yere değil ama şartların onu sürüklediği yere varıyor. Yine de bir düşünmek lazım: Şayet yola çıkmadan gideceğimiz yeri tastamam biliyor olsaydık yola çıkmaya hiç gerek olur muydu? Yola çıkmanın hikmeti vardığımız noktanın asla tam olarak arzu ettiğimiz nokta olmamasında saklı değil mi? Hatta iddia edebilirim ki söz konusu olan insan gibi ne istediğini, ne arzu ettiğini bilmekten aciz bir varlıksa hedefte böyle bir sapma kesinkes daha evladır gidilecek yerin önceden bilinmesinden. İnsan hiçbir şey bilmese bile tesadüflere güvenmesi gerektiğini bilmeli. Neyse, devam edelim.
Şimdi güzel bir spiral çizerek işbu dizinin başlangıç noktasına geri döneceğim ve ilk yazıdan bugüne hayatın beni savurduğu yollarda karşıma çıkan sorularla, sorunlarla cebelleşe cebelleşe bir nebze terbiye edilmiş dimağımı da ardıma alıp “Eleştiri nedir?” sorusunu baştan cevaplamaya girişeceğim. Bu soruyu ilk sorduğumda cevabını eleştiri kelimesinin kökeninde aramıştım, şimdi bir keza daha etimoloji sözlüklerinden yardım alacağım ve kelimenin geçmişini ararken karşıma çıkan mühim bulduğum bir durumu masaya yatıracağım. Sözlüklerde dolaşırken fark ettim ki İngilizce critic kelimesinin Yunanca atası kritikos zaman içindeki yolculuğunda hoş bir şekilde çatallanmış ve günümüzde de yaygınca kullanılan “bir olayın mahiyetinin açığa çıktığı özel an” anlamına gelecek şekilde kendini kopyalamış. “Kritik”i Türkçede de bu anlamda sık sık kullanıyoruz ve hatta bu kelimeden türemiş bir başka önemli kelime de Türkçeye girmiş durumda ki o da “kriz”. “Kritik” ve “kriz” arasındaki bu rabıtanın mevcut sorgulamamda manidar olduğunu düşünüyorum. Kritikos’un bu evrilmiş hali ilk bakışta eleştiri faaliyetinin çok uzağına düşmüş gibi gözükebilir ancak ben buradan eleştirinin ne olduğu sorusuna bugüne kadar bulduğum cevapların bir üçüncüsünü ve belki de en içime sinenini ekleyebileceğime inanıyorum.
Eleştiri için, diyebilirim ki, bir olayın kritik anlarını belirleyip onun mahiyetini açığa çıkarma faaliyetidir. Böylesi bir iddia ilk yazılarımda yaptığım tanımlamalarla, yani eleştiriyi bir yargılama faaliyeti veya bir analiz olarak çerçevelediğim cümlelerimle çelişmese gerek; hatta onları tamamlayabilir de ama “kritik” ile “kriz” rabıtasını kurduğumda eleştiri faaliyetinin ufkunun açıldığını düşünüyorum. Bu bağlamda ele alındığında iddiam şudur ki: eleştiri kritik anları belirlemekle yetinmeden bizzat kritik anlar yaratıp olayları krize sokma girişimidir. Olaylar eleştiri tarafından yaratılmış kritik anlarda krize girip hem mahiyetlerini açığa vurur hem de çözülme tehlikesiyle karşı karşıya kalıp kendilerini yeniden kurgulamaya zorlanır. Eleştirinin tarih sahnesinde ilk boy gösterdiği andan beri ardına takılan yıkıcılık, kötücüllük gibi sıfatlarla göbek bağının sebebi de böylece açığa çıkmış olur. Eleştiri kriz yaratma kapasitesiyle ele alındığında olayları çözülme tehlikesiyle karşı karşıya bırakmasından mütevellit bir yıkım faaliyetidir. Özgür bir inşaat ise ancak radikal bir yıkımla kol kola gerçekleşebilir.
Fark ettiyseniz eleştirinin nesnesinden bahsederken “yapıt” yerine “olay” kelimesini kullandım zira geldiğim noktada itiraf etmem gerekir ki eleştiriyi sadece sanata yönelmiş bir faaliyet olarak ele almanın yetersiz kalacağına kani oldum. Sanat eleştirisinin ne olduğu, ne işe yaradığı sorusunu cevaplamadan önce sanatın en az bir veçhesini de gün ışığına kavuşturmam gerekiyor. Bu uğurda savım şu ki sanat toplumsal düzenekler tarafından belirlenmiş olayları kritik anlar yaratıp krize sokma kapasitesiyle sanat olur diğer bir deyişle sanat içeriği ne olursa olsun eleştirel olduğu sürece sanattır, eleştirel olmayan bir sanat düşünülemez. Peki sanat bunu nasıl yapar?
Gündelik kullanımda eleştirel sanat dediğimiz pratik, sanatın eleştirel kapasitesini karşılamakta naçar kalıyor. Bu kullanım zorunlu olarak yanlış olmasa bile katiyen yetersiz. Zira sanat salt toplumsal sistemlerin iç yüzlerini açığa çıkardığı an eleştirel olmaz, hatta böylesi bir çaba söz konusu girişimin sanat nişanını kazanması için bile hiçbir zaman tek başına kafi gelmez. Öte yandan politikadan en uzakta olduğumuzu düşündüğümüz bir anda, misal bir ayçiçeği tablosunun karşısında sanatın eleştirel faaliyeti çoktan işlemeye başlamış olabilir. Sanatı eleştirel kılan adına gerçeklik dediğimiz, iktidar sistemleri tarafından düzenlenmiş ve hatta imal edilmiş, köşe bucağı da sıkı sıkıya kontrol altına alınmış olaylar ağına önceden koşullanmamış, henüz üzerinde tahakküm kurulmamış “fark”lı bir olay katmasından gelir. Bu “fark”lı olayın ufkundan, bu kritik anda gerçeklik mikro düzeyde de olsa krize girer, meşruiyetini yitirir, çözülme tehlikesiyle karşılaşır ve en iyi ihtimalle kendini yeniden kurgulamaya itilir. Sanat böylesi iktidardan muaf özgürlük anları, böylesi mikro devrimler yaratma kapasitesidir.
Tam da bu noktada yazdıklarımla çelişmemek için hassas olmam gerek. Evet, eleştiri yıkıcıdır ama sanat gibi gücünü yaratımdan, üretimden alan bir faaliyeti sadece olumsuz güçleri haizmiş, sadece yıkımla ilgilenirmiş gibi tahayyül edemiyorum. Kanaatimce sanat olumsuzlamadan beslenmektense yoku var kılarak, olumlayarak, fark üreterek, fazlalık üreterek sanat olur. Bu henüz tanımlanmamış, belki de hiç tanımlanamayacak fazlalık, toplumsal sistemlere musallat olur, önceden belirlenmiş, denetim altında olanın içinde yoktan bir özgürlük anı/alanı yaratır, itaatsiz olmak için imkan açığa çıkarır. Sanat yaratarak yıkar, eleştirir, özgürlüğü doğurur.
Sanatı başıbozuk bir yaratım olarak kabul ettikten sonra sanat eleştirisini de bu tanımlanamayan olayı tanımlanabilir kılıp değerlendirmeye gayretkeş bir faaliyet olarak ele almak eleştiriyi özgürlüğün önünü tıkayan, iktidar tarafından işe koşulmuş bir toplumsal aktör konumuna yerleştirmek demektir. Doğrudur eleştiri sık sık bunu yapar, işin acı yanı toplum da eleştiriden sık sık bunu talep eder. Sanat olayının yarattığı kriz karşısında sık sık bu olaya dahil olanlar eleştirmenlerden bu kritik olayı açıklamasını, onun yabancılığını, yabanlığını elinden almasını, krizi sonlandırmasını isterler. Açıkça söyleyeyim bu sanata ihanettir ama daha da önemlisi, özgürlüğe sırt çevirmektir. Eleştirmen sanatı ehlileştirmeye girişti mi şeytanla işbirliği yapmış demektir.
Peki elimde ne kaldı eleştiri için? Bundan sonrasını çok kişisel bir noktadan cevaplayabilirim. Sanat nasıl bir kriz anıysa, nasıl yüzü özgürlüğe dönükse eleştiriye yakıştırdığım uğraş da sanatı değerlendirmekten ziyade sanatın yarattığı krizi derinleştirme, sanat eseriyle beraber iktidar tarafından haritalandırılmamış, güvencesiz topraklara yolculuğa çıkma, bu yolculukta elinden geldiğince sanata yoldaşlık etme işidir. Eleşitirmen ister bunu profesyonel olarak yapsın ister amatör olsun sanatın ihtiyacı olan iştirakçidir. Bu da sıkı bir sanat sevgisi gerektirir ancak sevgi tek başına yeterli gelmez zira yaban topraklarda, bilinmez bir coğrafyada, iktidarın tüm güvence sağlayan düzeneklerine sırt çevirmişken korkmadan yürüyebilmek için insanın önce yoldaşını sınaması, onun güvenilecek biri olup olmadığını sorgulaması gerekir. Tam da bu yüzden eleştiri şüpheyi şart koşar, sanat ki hayattan, varolanlardan şüphe ederek yoluna başlamıştır sanat eleştirmeninin de sanattan şüphe etmesi hoş karşılanmalı. İşte sanat eleştirmeni, eleştiri işinin hakkını vermek için sanatı sorgulamakla, sanat denen olayı krize sokmakla mükelleftir. Sanat bu krize verdiği karşılıkta hikmetini gösterir ve kendini geleceğe, özgürlüğe açar. Sanat nasıl yaşamı özgürleştirme gayretiyse sanat eleştirisi de sanatı özgürleştirme girişimidir.
Commentaires