top of page

Yalnızlık kadraja sığar mı?


Ali Borovalı, Şubat ayı sonuna kadar İstanbul, Ankara ve İzmir Fransız Kültür Merkezlerinde eş zamanlı gerçekleşen Orada kimse var mı? isimli sergisinde, belgesel objektifini insanın temel varoluş problemlerinden yalnızlığa yöneltiyor. 17 yıllık bir süreç sonunda ortaya çıkan sergiyi Nihan Karahan değerlendirdi

Ali Borovalı, Bir Koca Yalnızlık

Orada kimse var mı?, insanoğlunun yalnızlıkla ilişkisini birbiriyle bağlantılı üç başlık altında inceliyor: Bir Koca Yalnızlık (İstanbul), Çıkış Yolu Arayışları (Ankara), Gidilmeyen Yol (İzmir). Sergi üçlemesi, sanatçının, insan ve çevre üzerine odaklanan önceki belgesel serilerine paralel olarak gerçekleştirdiği, yalnızlığı konu edinen fotoğraflarından oluşuyor. Ali Borovalı yalnızlığı insanoğlunun varoluşunda kaçınılmaz olarak karşılaşacağı ve bu sınavı verdikten sonra özgürleşebileceği bir etap olarak ele alıyor.

Ali Borovalı, Bir Koca Yalnızlık

Proje uzun bir geçmişe sahip. 2001 yılında Yunanistan’da düzenlenen Çıkış Yolu Arayışları sergisi, gördüğü yoğun ilginin ardından Yunanistan’ın farklı şehirlerinde ve Polonya’da düzenlenmiş. Borovalı, Yunanistan’daki bu serginin yalnızlık üzerine çalışmasını sonuçlandırmak yerine başlattığını söylüyor: “Biz fotoğrafçılar için sergiler genellikle son bir nokta anlamına gelir. Oysa burada tam tersine bir başlangıç oldu. Bu sergiye gösterilen ilgiden sonra yaptığım her projede kendim için bazı fotoğraflar çektim ve bunları hiçbir zaman yayımlamadım. Bu fotoğraflar arayışlarımızın temelinde yatan yalnızlığı konu alıyordu. Orada kimse var mı? sergisinde gördükleriniz bu kişisel fotoğraflardan bir seçki. Bu anlamda üç şehirdeki sergilerden birinin, Ankara’daki serginin adının Çıkış Yolu Arayışları olması elbette tesadüfi değil.”

Ali Borovalı, Çıkış Yolu Arayışları

Ali Borovalı, Çıkış Yolu Arayışları

Dünya hali

Şili’den İzlanda’ya, Etiyopya’dan Tibet’e, Türkiye’nin de dahil olduğu birçok ülkede çekilmiş fotoğraflarla, sergi yalnızlığa evrensel bir deneyim olarak yaklaşıyor. Yalnızlık coğrafya, dil, din, millet ve diğer sınırların ötesinde ele alınarak, hümanist ve birleştirici bir bakış açısıyla, insanlığın ortak bir paydası olarak işleniyor.

Serginin üç şehirde eş zamanlı gerçekleşmesiyle öncü bir sergileme pratiğine imza atılmış ve kent sınırları aşılarak ortak deneyim fikri desteklenmiş. Farklı şehirlerdeki ziyaretçilere aynı anda ulaşan sergi, daha geniş bir kitlenin yalnızlık üzerine düşünmesini ve aralarında ortak bir hissiyat paylaşımı yaratmayı amaçlıyor. Bazıları ‘büyük yalnızlık’ içinde, bazıları ‘çıkış yolu’ arıyor, başkaları ise ‘gidilmeyen yolu’ deniyor; farklı yerlerinde olsalar da herkes aynı yalnızlık yolculuğunda.

Ali Borovalı, Çıkış Yolu Arayışları

Dışarıdan iç dünyaya doğru

Ali Borovalı önceki fotoğraf projelerinde insana yaşadığı çevreyle ilişkisi üzerinden bakıyor. Örneğin Buz serisinde muhtemelen bu yüzyıldan sonra görülemeyecek kuzey buzullarını, Sınır Bölgesi’nde Çernobil nükleer felaketinin yarattığı yıkımı, Omo’da bedenlerine yaptıkları boyamalarla ünlü Omo kabilesinin topraksızlaştırılması ve yok olma tehlikesini fotoğraflıyor (1). Yalnızlık temalı yeni sergide ise sanatçının ilgisini dışarıdan insanın iç dünyasına yönelttiği görülüyor. Sanatçı bakış açısındaki bu değişimi şu şekilde açıklıyor: “Diğer projelerde gördüklerim, tecrübe ettiklerim, beni kişinin içinde yaşadığı dünyayı değil de, kişinin içinde yaşayan dünyayı düşünmeye, yansıtmaya itti. Bu ikisi aslında birbiriyle iç içe geçen bir bütünün parçaları. Bu yüzden, çoğu zaman dış dünyadan daha gürültülü olan, kimi zaman neşe, kimi zaman keder, huzur-huzursuzluk ve sayısız tünel barındıran iç dünyaya duyarsız kalmak pek mümkün değildi.”

Ali Borovalı, Bir Koca Yalnızlık

Bakış açısındaki yön değişimi aynı zamanda belgesel fotoğrafçılığının farklı bir başlığına geçtiğine işaret ediyor. Klasik anlamda belgesel fotoğrafçılığı, fotoğrafa belge ve kanıt olarak yaklaşıp, somut gerçekliğin, olayların, kişilerin ve yerlerin kaydını ve belleğini oluşturmayı amaçlarken; ‘genişletilmiş belgesel’ (expanded documentary) olarak isimlendirilen çağdaş bir diğer türü ise, kavramsal, kişisel ve psikolojik konulara eğiliyor. Belgesel fotoğrafçılığını ve sanatı farklı değil geçişli iki alan olarak değerlendirerek yakınlaştırıyor. Sergide bu yaklaşımın özelliklerine uygun olarak kronoloji ve öykülemedeki değişiklikler; fotoğraflara yansıyan fragman ve geçicilik izlenimi fark ediliyor.

Ali Borovalı, Bir Koca Yalnızlık

Soyutu fotoğraflamak

Peki yalnızlık gibi ‘gözle görülmeyen’ bir konu nasıl fotoğraflıyor? Soyut bir kavramı fotoğraflamanın yaratıcı süreci ve pratiği nasıl değiştirdiğini sorduğumuz Borovalı, bu yaklaşımda hissiyatın öne çıktığını belirtiyor: “Soyut bir kavramı belgesel mantığıyla anlatmak hayatı salt matematikle açıklamaya çalışmaktan çok farklı olmazdı. Belgesel fotoğrafçılığında tarihe tüm çıplaklığıyla bir belge bırakmak isterken, böyle bir konuda izleyiciye genel bir bütünlük ve duygu hali vermek gerekiyor. Bu sebeple görüntüleri çekimlerin yapıldığı yerlerden olabildiğince soyutlayarak asıl temamız olan yalnızlığa odaklanmayı tercih ettim. Bunu fotoğrafların yanında hiçbir isim yer almamasından da anlayabiliyorsunuz. Bu coğrafi değil, içsel bir yolculuk. Benim yolculuğum olduğu kadar, aynı zamanda izleyicinin de kendi içinde bir yolculuğu.”

Ali Borovalı, Bir Koca Yalnızlık

Fotoğrafların biçim ve kompozisyonlarına bakıldığında, yalnızlık kavramı ile sıkıca örüldükleri görülüyor. Örneğin figürlerin seyirciyle yüz yüze temas kur(a)madıkları ve bakışlarını kaçırdıkları fark ediliyor, bu tercih seyirciye sergideki ‘yalnızlık’ hissini nüfuz ettiriyor. Bazı kompozisyonlardaki tek figür çoğunlukla doğanın görkemiyle veya sınırsızlığıyla karşı karşıya kalıyor. Figürler çoğaldığı takdirde ise yalnızlık hissi değişmiyor çünkü kimsenin birbiriyle ilgilenmediği görülüyor. Bazen figürler orada olmayışları ile temsil ediliyor, insanlar biraz önce oradan gitmiş veya hiç gelmemiş izlenimi veriliyor. Doğa ise çok tekin değil, uçsuz bucaksız, fırtına tehlikesi ve uçurumlar var; doğanın tam güvenilir olmaması yalnızlık endişesini arttırıyor. Ziyaretçileri ayrıca seçim yapması gereken yollar, yol ayrımı tabelaları ve köprüler bekliyor, tıpkı yalnızlık yolculuğuna çıkan insanı beklediği gibi. Sergi kataloğunu açan Baudelaire’den (Paris Sıkıntısı’ndan) yolun bitmediğini ifade eden alıntıyla, yalnızlığın yolculuk fikri ile beraber işlendiği anlaşılıyor: “Bana da hep bulunmadığım yerde rahat ederim gibi gelir, ruhumla durmadan tartıştığım bir sorundur bu göç sorunu.”

Ali Borovalı, Bir Koca Yalnızlık

Diğerini çağırmak

Sonuç olarak Orada kimse var mı? sergisi kapitalizmin insanları bireyciliğe hapsettiği ve toplumların aidiyet hislerinin ötekileştirme ve yalnızlaştırma amaçlı manipüle edildiği bu çağda giderek ‘diğerinden’ koparılan insana, bütün bunların ötesinde yalnızlık, sevgi, düş, ölüm gibi insani ortak paydalarımızı hatırlattığı, altında birleşip birbirimizden daha da uzaklaşmamızı engelleyecek bir başlık önerdiği için önem taşıyor.

Borovalı’nın yalnızlığı tanımlayan sözleriyle bitirelim: “Yalnızlık, tüm olasılıklar yelpazesini bize cömertçe sunuyor. İçinde bulunduğumuz halden kah özgürleştiriyor, kah koparıp atıyor. Son derece keskin bir bıçağın iki yüzü gibi. Yaratıcılık da ondan besleniyor, yıkım da. Yalnızlık evrensel ve dünyanın her köşesinde insanoğlu ‘orada’ tutunabileceği bir dal arayışında. O dal bazen bir kişi, bazen bir şehir, bir mekan, bir fikir, bir umut ya da insanın ta kendisi...

Ve evet, orada birileri olmalı!”

*Sergi, Fransız Kültür Merkezi’nin Hayalin Gücü İktidara etkinlikleri kapsamında, İstanbul’da 28 Şubat, Ankara’da 26 Şubat, İzmir’de 24 Şubat 2018 tarihine kadar devam ediyor.

bottom of page