top of page

Thelonious Monk 100. yaşında Nardis’te


Amerikan cazının en nev-i şahsına münhasır isimlerinden Thelonious Monk, doğumunun 100. yılında, dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi İstanbul’da da kendi notalarıyla anıldı. Matt Hanson, Thelonious Monk’un taklit edilemez, evrensel ve zamansız müziğini ve Ekim ayında İstanbul'un önde gelen caz kulüplerinden Nardis’de gerçekleşen Monk gecesini yazdı

Thelonious Monk, Fotoğraf: Jean-Pierre Leloir

Thelonious Monk, 1976’da Newport Jazz Festivali’nde sahneden indi ve bir daha sahneye ayak basmadı. En yakınları, arkadaşları, ailesi ve finansörleri yaşamının son altı senesinin olağandışı, manevi bir kavrayış içinde geçtiğine tanıklık ettiler. Monk, basbayağı müziği bırakmıştı. Tam da davulcusu Ben Riley’in, müziğe geri dönmesi için kendisine ithaf ettiği tribute albüm kayıtlarına başladığı gün, Monk’un vücudu ölüme yenik düştü. Müzik ruhu ise bedeninden zaten çoktan ayrılmıştı.

Afrikalı köklerinden ilham alan, Monk’un çağdaşlarından piyanist ve besteci Randy Weston bu gizemli içsel müzikal vefatı anlamlandırmaya çalışan çoğu kişiden biriydi. 1991 yapımı Thelonious Monk: American Composer belgeselindeki röportajında Weston durumu "Müziğin, içinde var olduğu ortamla birlikte hareket etmediği izlenimini edinmiştim. Monk ise kapılarını kapadı." olarak ifade ediyor. "Monk müziğine çok şey verdi ve bunu gerçekleştirebilmek için çok büyük fedakarlıklarda bulundu. Çünkü hiçbir zaman müziğinden ödün vermedi. Bir peygamberdi sanki, burada olmasının bir nedeni vardı. Bize tüm bu güzellikleri, dünyaya tüm bu sevgiyi getirmeye gelmişti. Bu yüzden müziğinden ödün vermesi mümkün değildi. Bunun nasıl yapılacağını da bilmiyordu."

Thelonious Monk Caz Enstitüsü tarafından UNESCO ve Türkiye Cumhuriyeti işbirliğiyle 2013’de İstanbul’da düzenlenen ikinci Uluslararası Caz Günü, dünyaca ünlü Türk klarnetçi Hüsnü Şenlendirici’nin yanı sıra Herbie Hancock ve Wayne Shorter gibi usta müzisyenleri ağırladı. Festivalin katılımcı sayısı birinci yılında bir milyara ulaşmıştı ve hala tüm dünyayı gerçek anlamada evrensel bir tınıyla etkilemeye devam etmekte. Yirmi dört saate sığdırılmış caz performansları ile Amerika Birleşik Devletleri'nin 50 eyaletinden dünya üzerindeki toplam 196 ülkeye kadar her yerde kutlanmakta olan Uluslararası Caz Günü, oldukça önemli bir gün haline gelmiş durumda.

10 Ekim 2017 akşamı, İstanbul'un önde gelen caz kulüplerinden Nardis, Thelonious Monk'un kendine özgü, muhteşem dehasının evrensel müziğiyle yankılandı. Bardan sahneye kadar mekanı dolduran müzik tutkunları konseri ayakta dinlediler. Dışarda, gelmiş geçmiş en büyük Türk metropolünün kalbinde, Kuledibi’nin Ceneviz zamanlarını anımsatan büyülü ve gölgeli sokaklarında müzikseverler salınıyor, sarhoşlar sokak köşelerinde rakılarını yudumlarken şarkılarını söylüyor ve yarı karanlık gecenin içinde yol soran taksiciler yardım ediyorlardı.

Sibel Köse, Fotoğraf: Nardis Jazz Club

Nardis'de ise grubun lideri ve piyanist Kaan Bıyıkoğlu, caz müziği zamanlamasına yakışır şekilde, birazcık gecikmenin tam vaktinde olduğu an konsere başladı. İlk parça Monk’un efsaneleşmiş albümü Underground'un ilk parçası Thelenious’du. Halen ana akım popülerliğin ötesinde bir sound’a sahip ve hızlı tempo mükemmelliğinden bebop'a oradan da hard swing'in ötesine geçen ve Monk'un eşsiz kulakları tarafından tasarlanan isimsiz ve herhangi bir kategoriye ait olmayan ifadeler yerini doğaçlamaya bıraktı. Monk, sonik ses tanımını klasik ve çağdaşın, geleneksel ve avangardın ötesine dönüştürerek kendini müziği tekrardan yaratmak üzere eğitmişti. Ve daima, zamansız olan o evrensel noktadaydı. Boşlukları genişleterek ve ölçü dalgaları ile hareket ederek hep doğru ritimdeydi.

Karmaşık akor yapılarının zirvesinde, saksafonun olgunluğa eriştiği müzikal modda tenor saksafoncu Batu Şallıel, seyirciyi harika bir inleme ile karşıladı. Monk'a Brilliant Corners albümünde eşlik eden kornoculardan meşhur Charlie Rouse ve Sonny Rollins'in izinden gidiyordu. Ardından Bıyıkoğlu, müzisyenlerin kendi orijinal müziklerini icra etmelerinin çağdaş caz standartları haline getirecek, caz kompozisyonundaki yeni dalgaya öncülük eden Brilliant Corners albümüne ise adını veren şarkıyı duyurdu. Şarkının açılışındaki harmonilerin dizilimi dinleyenleri iç patlamalı ve sessiz gülüşlerle sarmaladı. Ritim bölümünün müzisyenleri bas gitarda Matt Hall ve davulda Ferit Odman notalar dolusu tufanlar ve çağlayan sağanaklar estirdiler, enstrümanlarını şangırdatıp patlattılar. Sular, seller yağdırıp, çığlar ve kar fırtınaları koparttılar. Zarif, narin, rafine vuruşlar tıpkı içsel ve işitsel bir ateş gibi yörüngesel gök kubbeye doğru titredi, şangırdadı ve çarptı. Monk, çağının müziğini insanlara ulaştırabilmek ve bizleri müzikle mest edip adeta başımızı döndürmek için müziğin hayat dolu büyüsünü körüklüyordu.

Ardından, insan gücünün en yumuşak; sanatsal karmaşanınsa en belirgin hâline ait, dingin ve arındırıcı titreşimlerin ruhu ısıttığı Reflections'ın ağır tempolu bir versiyonunu çaldılar. Şallıel'in müziği, evreni yaratan muazzam kaosla, dünya üzerindeki küçük mekanlarda bir araya gelen insanlar arasında bir ahenk meydana getiriyor ve bu insanlar, kendilerine en yakın mükemmeliyet kaynağına, yani saf müziğe kulak kabartabiliyorlar. Ve hemen arkasından Sibel Köse In Walked Bud'ı muhteşem scat’leri ile çoşkulu bir biçimde seslendirmek için sahnedeydi. İçten vokalleri, dinleyicilerinin üzerine sıçrayarak kulaklara hücum etti ve vahşi enerjisiyle konseri yükseklere taşıdı. Üç saatlik konser boyunca ayaktakiler dans etti, oturanlar ritme el ve ayaklarıyla eşlik etti ve Thelonious Monk’un taklit edilemez, evrensel ve zamansız müziğinin 100. doğum günü İstanbul’un kalbinde gözlerden uzak, yüksek bir enerjiyle kutlandı.

Matt Hanson’ın yazısının İngilizce versiyonunu Broadway World sitesinden okuyabilirsiniz.

Çeviri: Ayşegül Üldeş

bottom of page