top of page

XXY ¹: Sanat, beden ve politika üzerine, aklın kuzey kutbunda

Çınar Eslek ve Yekhan Pınarlıgil yürütücülüğünde yola çıkan yeni serimiz XXY beden hikâyelerine odaklanıyor. Hem Art Unlimited’in matbu sayfaları hem de unlimitedrag.com'un dijital sayfaları artık “temsillere sığmayan kontrol altında kalmayan, sanatı imkân olarak kullanan, yerinde durmayan, kahkahayı seven, kendinden korkmayan, sınırlara takılmayan, dans eden, özellikle kıvıran, tüy gibi hafiflikle sevişen, kimseye benzemeyen, biraz canavar, bazen melez, bir-olmayan bedenlerin çelik gibi güçlü tutumlarına” mekân oluyor


Yazı: Yekhan Pınarlıgil

Dosya: Çınar Eslek & Yekhan Pınarlıgil



Koca şehir ya da koca dünya pek de çetrefil olmayan pederşahi bir kurgu esasında, güç ve baskının, tekdüzeliğin hüküm sürdüğü, kolayca idrak edilen ve sıklıkla kendini tekrar eden bir roman. Koca şehir bir sıkıntı, koca şehir aşırı kontrollü bir dünya. Sadece kendine ait olanın, teninin, etinin başka bir merci tarafından kontrol edilmesinden muzdarip bedenler kalıplara sığmayan, özgün ve özgür kahramanlar bu kurguda hangi rolü alacaklar?

Hikâyenin en berbat anlardan bir tanesi, sizden beklenen toplumsal cinsiyete ait davranışın karşılığını bedeninizde bulmadığınız andır. Efemine bir erkeği ele alalım. Eşcinsel olsun ya da olmasın. Kahramanımız elini kaldırdığında yer yerinden oynayacaktır. Okulda bir soruya cevap vermek için, kendini göstermek için, varım demek için ya da sözde kardeşliğin hakkını çığıran bir gösteride coşkusunu dile getirmek için olsun, o kolun kalkarken çizdiği hafif kıvrım kurgunun en heyecanlı anıdır. Pek değerli ana babalarımızın üzerine toplum inşa ettikleri değerler tam bu anda tehlike altındadır. O zarif kolun çizdiği kıvrım bir yıkımdır koca toplum için. Zengin fakir ayrılıkları, eşitsizlik, kölelik, yalan dolan, tecavüz, hatta savaş ya da adı batasıca başka bir illet degil, o kıvrımdır, hakkini ararken kıvrılarak yukarı kalkan kıllı ya da kılsız, ağdalı ya da ayı erkeğin koludur, kolunun çizdiği eğridir koca toplumu yerle bir eden. Medeniyetin tüm ağırlığı kahramanımızın sırtındadır ve o, bu yükü tabii ki taşıyamaz. Kimsenin taşıyamayacağı ve taşımak zorunda olmadıgı gibi. Güruh olanca vahşetiyle geri bir çizginin üzerine çullanmıştır o an. Ne yaşam kalmıştır, ne kahkaha, ne çığlık, ne zevk, ne acı. Ne kimlik kalmıştır, ne benlik, ne rol, ne oyun… Yalnızca başkalarının sizin icin biçtiği kıyafetler, hep aynı kıyafetler, hep aynı terane, şehir hep aynı kerhanedir gerçekte.


Sanat işte tam bu noktada bir dirençtir, hayatın orta göbeğinde varolmanın direnci. İster yumuşak, ister kararlı, ister pasif, ister agresif, ama mutlaka küstah, mutlaka tutkulu, bedenin kontrolden kaçabilmesi için basmakalıp kurgulardaki aksaklıktır sanat. Normlarla tanımlanmamış bir bedene sahip olmak ya da bedenini beklentilerin dışında kullanabilmek gurur sebebidir. Benzeyerek korunur, eşsiz olarak risk alır insan. Genel geçeri unutup, kendi olmak baş döndürücü bir tatmin, nesenin dayanılmaz hafifliğidir. Varolmak için izin istemeye hacet yoktur.


Uzun konunun kıs’ası bu köşede beden hikâyelerinden bahsedeceğiz. Temsillere sığmayan bedenlerden, kontrol altında kalmayanlardan, sanatı imkân olarak kullanan, yerinde durmayan, kahkahayı seven, kendinden korkmayan, sınırlara takılmayan, dans eden, özellikle kıvıran, tüy gibi hafiflikle sevişen, kimseye benzemeyen, biraz canavar, bazen melez, bir-olmayan bedenlerin çelik gibi güçlü tutumlarından konuşacağız. Kısacası mutluluk hikâyeleri anlatacağız.


Şimdi buyrun birlikte iki film birden oynatan köhne sinemalardan birine girelim ve bugünün ataerkil toplumunu Şekillendiren görsel kültürün inşa edildiği günlere geri dönelim. Cinselliğin doruklarında, toplumsal cinsiyetin sözde modern dönüşümlerindeyiz. Bugünun sansür kurulunun hoşuna gitmeyecek bir rahatlık, kimilerimizin ihtiras, kimilerimizin hayvanlık, bazılarımızın kitsch olarak nitelendireceği bir atmosfer.

Baldız yönetmenliğini Temel Gürsu’nun yaptıgı 1975 yapımı bir Türk filmi. Vikipedi’ye göre bir komedi, bize göre dram, biraz da ince eleyip sik dokursak melodram. Hatta, yapım döneminin sosyo-politik ve kültürel şartlarını göz önünde bulundursak dahi bir porno-dram, tabiri caizse konulu porno. Kadir İnanır baş rolde. Birkaç adım geride Müjde Ar.

Yakışıklı Hasan çalışmak için gittiği Almanya’dan yurda, baba evine kesin dönüş yapar. Hovardadır ama neşelidir, konuşkandır genç adam. Geldiği gün gördüğü Naciye’ye gönlü düşmüştür, ancak anne babası onu, zengin babalarının maddi desteğinden faydalanmak icin Naciye’nin ablası Fikriye’yle çok uzun zaman önce sözlendirmişlerdir. Üstelik Fikriye kasabada alay konusu olan ve Hasan’in beklentilerinden çok farklı bir genç kızdır. Delikanlı üzgündür ancak gençliğinin de verdiği bir vurdumduymazlıkla Naciye’yle yaklaşmanın yollarını aramaktadır.

İki aile güneşli bir öğleden sonra sahile piknik yapmaya gider. Gençler eğlenir, spor yaparken Hasan gözlerini Naciye’den alamamaktadır. Yemek ve açık havanın da verdiği rehavetle hemen herkes öğle uykusuna yenik düşer.

Naciye su kenarında bulaşıkları yıkamaya koyulur. Hasan uzaktan genç kadını izlemekte, ona yaklaşmanın bir yolunu aramaktadır. Açık kalmış radyodan naklen bir futbol maçı yayını başlar.








bottom of page