top of page

Saintes-Maries-de-la-Mer'den Datça'ya mimari bir köprü


Datça Aktur Tatil Sitesi, coğrafyayla uyumlu ilişkisi ve çarpıcı mimarisiyle bölgenin simge yapılarından biri. Kahraman Çayırlı yazısında 1950’li yılların Güney Fransa’sına, Saintes-Maries-de-la-Mer’e uzanarak, parçaları birleştiriyor ve kişisel tarihinde de önemli yer tutan Aktur Tatil Sitesi'nin izini sürüyor

1907 kelime

Datça Aktur Tatil Sitesi

Datça Aktur Tatil Sitesi’ni ilk görmemin üzerinden sekiz yaz geçmiş. Herhangi bir tatil sitesinde mimari doku ile mekânın, coğrafyanın kendi dokusu arasında bu denli ahenge daha önce hiç rastlamamıştım. Mekânın kendisiyle, coğrafyanın kendisiyle bu derece güçlü ilişkisi olan bu tür bir yapıyı ülkemiz sınırları içinde hiç görmemiştim. Sitenin yapım yılının 1973 olduğunu öğrenmemle birlikte, tatil sitesindeki mimari anlayışın ne kadar çarpıcı olduğu ve aradan 45 yıl geçse de gerçek yıldızlar gibi ışıl ışıl parlamaya devam ettiğini hissetmemek mümkün değildi.

Datça Aktur Tatil Sitesi’ne yakından bakmak için öncelikle 1950’li yılların Güney Fransa’sına gitmemizde fayda var. Montpellier’nin doğusu, Marsilya’nın batısındayız. Camargue’ın başkenti olan Saintes-Maries-de-la-Mer’de deniz kenarında 1950’li yıllarda, çok sade şekilde inşa edilen küçük evlere (cabanes) göz atacağız. Dönemin belediye başkanı Roger Delagnes’nin köyün batı girişinde bu küçük evlerin inşasına bir alan ayırma girişimiyle ortaya çıkan bu yapılara yakından bakalım. Öncelikle çatıları ile yapının kanadı arasındaki eklemlenme biçiminde, birkaç istisna haricinde iki yan pencereyle aynı uzunlukta, her yan pencerenin üstünde kepenklerin geri çekilmesine izin vermesi için büyük ölçüde girintili olduklarını görüyoruz. Çatı kaplamalarında kamış kullanılıyor. Dikdörtgen bir düzlemden, bu nedenle de iki düz geçişli (apsissiz) ve çatı oluklarının pürinlere yerleştirildiği kanatlardan bahsedebiliriz. Duvarlar bir alçı şapıyla ve art arda eğimlerle, evlerin kurulu olduğu yamaçların bu evlerden daha az eğimli olması sağlanır. Bazı evlerde su haznelerine, varillerine rastlanır. Her biri tek kanatlı bir kapak ile donatılmış ikişer özdeş pencereyi görürüz. Çatı, apsisin küçük penceresinin üzerine çentiklidir. 1951 tarihli bir evde betonarme bloklar, binanın sağında bulunan bir duvar parçası bize İkinci Dünya Savaşı'nın hâlâ yakın zamanlı olduğunun altını çizer. Bazı evlerde çatıların yükseklik ve eğimindeki büyük fark ise son derece belirgindir.

Bu tür bir başka evde çatı eğimindeki dört eğik dikme, yapının üstünde enine yerleştirilmiş bir çubuğu desteklemektedir ve bir çift merdiven, beşiğin önünde durmaktadır. Kimi büyük evlerde apsisi delen gözü (aydınlık kubbeyi) fark ederiz. Yarı-küresel bir yay, yan yüzlere karşı harçlanmış taş kaplama dikkat çekicidir. Bu özellikleri aklımızda tutarak Datça’ya geçmemiz mümkün ancak Aktur Tatil Sitesi’nin hem kendi dönemine ne denli içkin hem de kendi dönemlerinden mimari olarak ne kadar ileride olduğunu görmemiz için aynı yılların Amerika kumsallarına da yakından bakmamızda fayda var. Westhampton Sahili kumsalları üzerinde Amerikalı mimar Andrew Geller’ın (1924-2011) tasarladığı evleri görünce, en ufak bir mimari tada sahip gözlerin bile yerlerinde hareketlenmesi muhtemeldi. Geller’ın “çifte uçurtma kutusu” (double box kite) veya “kare birahane” (square brassiere) olarak adlandırdığı bu evlerde şeker-çizgili (candy-striped: Genellikle pembe olmak üzere beyaz veya başka bir renkte alternatif şeritleri olan) bir baca ile bir nokta üzerine eğilmiş ikiz kutular görülüyordu. Viktoryen çardakları ve barok tarza bir tepki-yanıt olan sözde-Paladyan pencereleri ile bu sahil evlerine kayıtsız kalmak mümkün değildi. Düz çatıları ya da bir çitin berisinde dış dünyaya açılan tabandan tavana pencereleri ile bu yapılar kesinlikle yapıldıkları yılların çok ötesinde işlerdi. Bu yapıların mimarı Geller da elbette kendi dönemindeki genel, ortalama mimari ve elbette mimarlar tarafından dışlanacak, yok sayılacaktı. “Zaten iyi eğitim almamıştı.” “Zaten mimar değil, daha ziyade endüstriyel tasarımcıydı.” Ama tabii ki hiçbir gerçek dehanın ışığını söndürmek nasıl mümkün olmadıysa, Geller’ın çığır açan mimari fikirleri de hiçbir standart kabukta fazla kısıtlı kalamayacaktı. Architectural Record veya Architectural Forum gibi sözde “profesyonel” mimari dergilerde Geller’ın evleri asla yayımlanmadı. Kendi mütevazı dünyasında çok düşük bütçeli deneysel-küçük evlerini tasarlamaya devam etti. Dönemiyle kıyaslandığında bir tür yeni -Kübist veya yeni- Bauhaus tarzının sınırlarında gezinen Geller’ın evleri, 1950’li ve 1960’lı yılların mimarisi içinde kesinlikle yıldızlı ötegeçelerdi.

Datça Aktur Tatil Sitesi

Patates ambarlarından Maya medeniyetine…

“Daha büyük olan, her zaman daha iyi değildir” der Geller. “Bu yeni evlerin çoğu, birbirlerine çok yakın, çok yakın ve gülünç şekilde çok büyük boyutlarda. ... İnşa alanının sadece yüzde 20'sini kullanmalısınız fakat bu alan içerisinde mümkün olduğu kadar öngörülemez olmalısınız”. Tasarladığı haftasonu evleri, sanki tüm geleneksel mimari form ve şablonlarının sınırlarını bertaraf etmek için, o evlerde yaşayacak olanların kişisel özgürlükleri ve hayal dünyalarını daha fazla genişletebilmeleri için orada duruyorlardı. Sadece birkaçı kasırgalarda kaybolup dağılsa da, Geller’ın evleri aradan onyıllar geçse de, tüm sınırbozuculuklarıyla yerlerinde mutlulardı.

Savaş-sonrası Amerika eğlence dünyasında modern mimari ve fotoğrafçılığın aynı doğrultuda hareket ettiğini de aklımızda tutmamız lazım. Ki Geller’ın bazı evlerine dikkatli bakıldığında bu evlerin, denize doğru bir lens gibi bakan pencereler ve adeta bir kamera / fotoğraf makinesi kutusunu andıran yapı biçimleri dikkat çekecektir.

Reese Evi, 1957

Geller, uç derecede serbest-biçimli ve göz alıcı tatil evleri tasarlamaya başladığında, 1955 yılıdır. Bu tasarımları bile yapısal olarak cesaret, statükoya meydan okuyucu ve dönemin diğer işlerine kıyasla çok daha eğlencelidir. Geller’ın deyişiyle bu “yazlık oyunevleri” (summer-use playhouses), kendisini ifade etmesini ve kendi gerçek fikirlerini açığa çıkarmasını sağlar. Reese Evi (1957), 5 bin dolarlık inanılmaz mütevazı bütçesi, coğrafya gereği kasırga rüzgârları ve sel riskinin sınırlamalarına rağmen bölgenin patates ambarlarından mülhem sıra dışı şekli (A harfinin orta çizgisi biraz uzatılmış gibi görünür) ve zekice kotarılmış çatısıyla bugün için bile büyüleyici ve ilham verici. New York Times’da Reese Evi üzerine bir makale yayımlanınca (John Callahan / Long Island’ın Yeni Sayfiye Evlerinde Yaz Aylarında Yaşam Çok Daha Kolay Hale Gelir, Summertime Living Becomes even Easier at New Long Island Beach Cottage) Geller’ın ilk altın çağı bu makaleyle başlamış oluyor; işlerinin yoğunluğundan ötürü günde sadece beş saat uyuyor. 1958’ten itibaren üç yıldan daha kısa süre içinde onbeş yeni evi daha tamamlıyor. Westhampton Sahili’ndeki Lynn Evi (1961) ile Geller’ın çok sevdiği modernist kutuyu ezip, dört köşesinden açarak bozduğunu görüyoruz. Olabildiğince ucuz ve kolay bulunan malzemelerle yaptığı bu evde de, rüzgârın yönleri ve Güneş açısının çok farklı bir yorumlanışına tanık oluyoruz. Spiral merdivenleri ve sıradışı kapı ve pencereleri ile de Geller’ın yaptığı devrimin izlerini takip etmek mümkün. Geller’ın evleri, Life, Holiday, Esquire vd. popüler yayınlarda sık sık görünmeye başlıyor. Langman Evi (1958), beş oda içeren 20 ft. yüksekliğindeki sekizgen kulesi, eğimli duvarları, azami okyanus manzarasını elde etmek için planlanmış büyük cam panelleri ile yine mimari anlamda tozu dumana katan bir yapı. Ve maalesef kötü bir haber: Mart 1962’de şiddetli bir fırtına Langman ve Reese Evleri’ni yıkıyor...

Lynn Evi, 1961

Hunt Evi (1958), bölgenin kasırgalar tarihine verilmiş çok güzel bir yanıt gibi. Geller, kutu formunu bir miktar döndürerek, temel köşeyi okyanusa doğru cepheleyerek evi aerodinamik bir nesneye dönüştürüyor, bu sayede rüzgârlar eğimli duvarların üzerinden ve altından geçip gidiyor. Hunt Evi, medyada kendine çok daha geniş bir yer buluyor. Pearlroth Evi (1959), Geller’ın imzası haline gelen geometriyle oynama şeklinin bir başka zirvesi. İki uzatılmış kutuyu peşpeşe olacakları şekilde döndüren Geller, arada oluşan boşluğu da camlı bir yaşam alanına çeviriyor. Medyada “dev gözlükler” veya “dürbün”e atıf yapılarak yer alan Pearlroth Evi, şeffaflığıyla bir tür teşhircilik biçimine de içkindir. Müstakbel pekçok müşterisi, Geller’dan bu evin birebir kopyasını isteseler de, Geller hiçbir işinde kendisini bir daha tekrar etmeyecektir.

Pearlroth Evi, 1959

Hunt Evi, 1958

Frank Evi (1958) ise, Maya medeniyetinin Meksika’daki kalıntılarının Atlantik Okyanusu kıyılarına kendilerini uyarlamış hali gibidir. Geniş zemini ve tamamen cam cephesi (façade) ile Geller’ın evleri arasında dahi ayrıksı duracaktır. Jossel Evi’nde (1959) Geller, kendi geometrisine geri dönerek, uzatılmış dikdörtgen yapısı, büyük ölçüde cam olan okyanus cephesi, siyaha boyalı dolgu duvarları ve kontrplak iç-duvarlarıyla sadeliğin tasarımda ne kadar ihtişamı da beraberinde getirebileceğini kanıtlıyor gibidir.

Monterice Evi (1960), üstüste ilerleyen duvarların üçgen kanatları ve ikinci kattan itibaren bir tür Kiklop (mitolojide tek gözlü dev) penceresiyle Geller’ın yine sınırları bertaraf ettiği unsurlarla bezeli. George Evi’nde (1963) Reese Evi’ndeki A harfi şeklinin kesik sürümünü yağmur ve Güneş ışığını dikkate alarak biraz Japon mimari tarza dönüştüren Geller, Levitas Evi’nde (1964) çatı düzlemlerinin peşpeşe yüzeyi ve eğimli çizgileriyle uzaktan uçmak üzere olan bir martıyı andıran bir ev tasarlar. Bir yayında evden “kumsallarda dinlenmek için gelen bir uçurtma” olarak bahsedilir. Alastair Gordon’ın Beach Houses: Andrew Geller (2003) kitabının kapağındaki Levitas Evi fotoğrafında evin bahçesinde bir uçurtmanın olması da bir başka hoş tesadüf.

Frank Evi, 1958

Ön bahçe – hayat – veranda bileşimi

Elkin Evi (1966) ile birlikte Geller’ın Öklid geometrisiyle yeni bir ilişki, iletişim biçimi geliştirmesine, bir tür “kes-katla-böl-deş” evresine geçmesine tanık oluyoruz. Japon kâğıt katlama sanatına da göz kırpan bu yine çığır açıcı yapıda pencereler ve kapılar genelde oldukça keskin ve üçgen kesikler halinde ilerler. Aslında bu açılı pencere uygulamalarına Geller’ın 1960lardaki diğer evlerinde de farklı yoğunluklarda rastlıyoruz ama Elkin Evi bu hususta bir doruk. Datça’ya geri dönmeden önce tarihi 40 yıl geri sararak bir kez daha Fransa’ya, Nice’in doğusuna, Roquebrune-Cap-Martin’e gitmeliyiz: Mimar Eileen Gray ve Jean Badovici’nin Villa E-1027’si (1926-1929) yine kendi dönemine kıyasla sıradışı şekilde öncü bir yapı. İki Dünya Savaşı arasındaki modern mimarinin mihenk taşlarından biri olan Villa E-1027, hareketli bölümleri olan mutfağı, alt kattaki misafir odalarına açılan spiral merdiveniyle günümüz mimarisini bile sarsabilecek güçtedir. Duvarları bir araya getiren Eileen Gray’in kargaşasına karşı, birçok kez orada bulunan Le Corbusier, duvarlara resimler çizerek evin özgürlük alanını genişletmiştir.

Elkin Evi, 1966

Şimdi Datça’nın kızılçam ormanları arasında bir yıldız gibi parlamaya devam eden Aktur Tatil Sitesi’nin mimarisine dönebiliriz. Kişi başı yeşil alanın yaklaşık 30 metrekare, yapıların zeminde kapladığı alanın ise yüzde 10 olduğu bu tatil sitesinde, yapıların merdiven, çatı, baca, pencere biçimleri, pencerelerin genişliği ve pencerelerin binalara yerleştirmeleri, çatıların geometrisi, evlerin birbirine mesafesi, iç avlular - ön bahçeler - esas bina arasındaki bağlantılar, cepheler kesinlikle büyük küresel mimari birikimle iletişim, ilişki içinde. Sitenin arkasındaki dağlardan Güneş alma açısı, bölge coğrafyasının rüzgâr yönleri ve diğer mikro-klima özellikleri, yapılarda katlar arasındaki ilişki, evlerin birbirleriyle ilişkileri 45 yıl sonra da ilham ve heyecan verici. Dönemin Muğla valisi Özer Türk’ün , konseptini tasarladığı sitenin peyzaj danışmanı ise Profesör Besalet Pamay’dır.

Site içerisindeki yapılara baktığınızda mimar olduğu kadar şair ve sosyolog olduğunda da hemfikir olacağımız Le Corbusier’nin ruhunu hissetmemek mümkün değil. Yapının mimarisi ve gerçekleşme şekli ile coğrafi dokunun uyuşması ile mimari ve toplum arasındaki ilişkiye dair yeni sorular sorduran ve avangartlığıyla ön bahçe - hayat - veranda arasındaki bileşime çok başka bir yerden bakan bu evler, yapının mimarları olan Ersen Gürsel ve Öcal Ertüzün isimlerini de Türk mimari birikimi ve kültürü içerisine altın harflerle dâhil ediyor.

Villa E-1027, 1926-1929

Ayrıca sokak kesiti ve mahalle planı olarak tatil sitesine yakından bakınca bu kompleksin ilave güzelliklerini, o yılları tekrar düşünmeye çalışınca, mimarların burada kullandıkları geometrinin, mimari ve toplum, mimari ve o yapıda yaşayacak insanların sosyo-kültürel niteliklerinin bu şekilde harmanlanmasının ne kadar kıymetli olduğunu düşünmeliyiz. Kimi yıldızlar çok kısa süre parlar, ışıkları günün modasında, günün sosyolojik şartları doğrultusunda parlar, az bir zaman geçince hemen söner. Kimileri de aradan on yıllar, hatta belki de asırlar bile geçecek olsa ilk ışıklarından, ilk parlaklıklarından hiçbir şey kaybetmezler…

Kaynakça

Beach Houses: Andrew Geller / Alastair Gordon / Princeton Architectural Press / 2003

Çevre Dergisi 3-4, 1979, sayı:2, sayfa 11-33.

Eileen Gray and Le Corbusier, Cap Moderne at Roquebrune Cap-Martin: Villa E-1027, L’Etoile de Mer, the Cabanon and the Holiday Cottages

L'évolution de la cabane camarguaise au XXe siècle d'après des cartes postales et photos anciennes / IV - Cabanes du front de mer aux Saintes-Maries-de-la-Mer / Christian Lassure

Les Villes dans L'Histoire / Arnold Toynbee / Payot / 1972

Penser La Ville / Pierre Ansay & René Schoonbrodt / Éditions AAM / 1998

Sociologie de la Ville / Yankel Fijalkow / La Découverte / 2002

(Erişim tarihi: 5.10.2018)

(Erişim tarihi: 5.10.2018)

Youtube / SALT Online / Ersen Gürsel ve Öcal Ertüzün'den Aktur Tatil Siteleri video kaydı (43 dk 38 sn) (Erişim tarihi: 5.10.2018)

Comments


bottom of page