top of page

SAHA 2. dönem stüdyo sanatçıları

Geçtiğimiz Ağustos ayında sanatçı ve küratörlere araştırma, üretim ve etkileşim ortamı sağlamak için kurulan SAHA Studio'nun yeni dönem sanatçıları Kerem Ozan Bayraktar, Borga Kantürk, Gülşah Mursaloğlu, Metehan Özcan ve Dilek Winchester'ı daha iyi tanımak adına sanatçılarla gerçekleştirmiş olduğu söyleşiyi paylaşıyoruz


Sırasıyla: Kerem Ozan Bayraktar, Borga Kantürk, Gülşah Mursaloğlu, Metehan Özcan, Dilek Winchester


Çelenk Bafra, Hera Büyüktaşçıyan ve Vasıf Kortun’dan oluşan seçici kurul tarafından SAHA’nın İstanbul dışında desteklediği sanat inisiyatiflerinden de öneri alarak davet edilen sanatçılarla Mart ayında SAHA Studio’ya yerleşip birlikte çalışmaya başlarken pandemi koşuları gereği geçici olarak kapanan SAHA Studio, çalışmaları bir süreliğine ertelense de bu dönemi sanatçılarla iletişim içinde araştırma ve çevrimiçi buluşmalarla devam ettiriyor. Bu kapsamda yeni dönem sanatçılarıyla bir söyleşi gerçekleştiren SAHA, sanatçılara şu sıralar evde neler yaptıklarını ve SAHA Studio’da gerçekleştirmek istedikleri projelerini soruyor:


Olağanüstü bir dönemden geçiyoruz bir taraftan da evlerden çalışıyoruz, düzenli iletişim halindeyiz, SAHA Studio 2. Dönem’in sanatçıları arasındasınız. Kendi çalışmalarınız ekseninde neler yapıyorsunuz şu sıralar?


Kerem Ozan Bayraktar: Sandstorm - And Then There was Dust diye bir sergi planlanıyor Eylül’de Depo’da. O sergi için bir video üzerinde çalışıyorum. Diğer taraftan okumalar ve SAHA Studio’da gerçekleştirmek istediğim projeler üzerine denemeler yapıyorum. Zombiler ve robot oyuncaklarla ilgili... Bir de üniversitedeki derslerim için dijital platformlar deniyorum verimli çalışılabilecek. 


Fotoğraf: Kerem Ozan Bayraktar


Borga Kantürk: Selamlar. Şu Sıralar Kısa Mesafeler Kitaplığı, 2020 adlı çalışmam üzerine odaklanıyorum. 120 sayfadan az kitaplar arşivimi bir fiziki-kitaplık ve bir dizin haline nasıl getirebilirimi düşünüyorum. 240 adet kitaptan oluşuyor bu kitaplık. 2020 yılına kadar elime geçen kitaplardan oluşuyor. Evde yarı-karantina zamanlarımda bir dizin oluşturdum. Alfabetik şekilde, künye bilgileri ve kitapların ön ve arka kapak fotoğraflarından oluşan. 40’ar kitap taşıyacak altı raf veya bölmeden oluşan bir kitaplık tasarımına dönüşecek zamanla. Bu kitaplık taşınabilir geçmeli tak çıkar bir yapıda olmalı. Gerektiğinde açılmalı ve kapanmalı. Daha sonrası için belki bu kitapların hepsi okutulup sesli kitap olarak da bir ses havuzuna dönüştürülebilir. Bu kitaplara dair her güne bir okuma kaydı planlıyorum. Her kitaptan bir sayfa ses kaydı, bu da bir işitsel data olarak erişime açık olsun diye düşünüyorum. 240 kitaptan -240 sayfa toplamda- 240 dakikalık bir ses havuzu. Süreç biraz fihristleme, yanyana getirme, paylaşım olanaklarını, kitaplığın mental ve fiziki varoluşunu düşünme üzerine geçiyor.


Fotoğraf: Borga Kantürk, Okuma-Yorumlama


Gülşah Mursaloğlu: Şu sıralar zamanım daha ziyade SAHA Studio’da gerçekleştireceğim proje üzerine araştırmalar yaparak, okuyarak geçiyor. Eduardo Kohn’un How Forests Think (Ormanlar Nasıl Düşünür) kitabına bakarak tek bir canlının değil bir canlı komünitesinin/kolonisin nasıl düşündüğü üzerine kafa yoruyorum. İçinde bulunduğumuz ve bir komünite olarak düşünmemiz gerektiği bir zamanda bu kitabın hem işlerime hem de şu anki gündelik hayat pratiğine yardımcı olacak bir kılavuz olmasını umuyorum. Bir yandan da uzun zamandır ertelediğim bir kitap olan antropolog Elizabeth Povinelli’nin Geontologies (Jeontolojiler) ’ini okuyorum. Povinelli kitapta bahsettiği kavramları üç figür üzerinden inceliyor: çöl, animist ve virüs. Farklı coğrafyalardan hikayelerle canlılıkla ve yakın çevremizdeki coğrafyayla kurduğumuz ilişkilere odaklanıyor, bu hikayeler de hem araştırmamı besliyor hem de içinde bulunduğumuz durumda kendimi pozisyonlandırmama yardımcı oluyor. Bunun dışında mutfakta devam edebildiğim bir pratik olarak, bir önceki projemin devamı kapsamında patates nişastasından, içindeki polimerlerden bio plastik üretimine odaklanıyorum. Plastiği atölyeden eve getirdiğim kalıplara dökerek denemeler yapıyorum.


Fotoğraf: Gülşah Mursaloğlu


Metehan Özcan: Üretilmiş işlerin içerisinde yer aldığı projelere geri dönmeyi, onları güncelleyip genişletmeyi önemsiyorum. Bir de tasarım tarihi üzerine hazırlanan bir yayın projesi ekibindeyim.



Görsel: Metehan Özcan, Konak Üst Geçidi, 1993, Konak Mekansal Düzenleme Projesi ve Galeria Gerçeği, İzmir Büyükşehir Belediyesi


Dilek Winchester: Ben şu sıralar durmayı, ara vermeyi tercih ediyorum. Mladen Stilinovic’in o şahane işini de düşünerek: Sanatçı İşbaşında (Artist at Work). Kaygı, korku ve belirsizliklerle dolu bir dönemden geçiyoruz. Bana çarpıcı gelen şeylerden biri son on gün içinde bambaşka coğrafyalardan; 3 kıtadan 5 ülkeden ertelenen etkinlikler, sergilerle ilgili mecburen konuştuğum herkesle tamamen aynı korku ve kaygıları paylaşıyor olmak. Dünyanın orası burası, ötesi berisi bu duygudaşlıktan dolayı ortaklaşmış durumda. Bu duygudaşlığın olumlu şeyler konusunda da ortaklaşacağı bir durumu hayal etmek istiyorum. Şu an için bunu hayal edemiyorum ama sonrası için bu ihtimali hatırlamak istiyorum. 



Görsel: Dilek Winchester, Masaüstü


SAHA Studio 1. Dönem’ini uzaktan izleme şansınız oldu, kendi projeleriniz açısından programın sunduğu altı-yedi aylık süreci nasıl değerlendirmek istiyorsunuz? Nerelere bakmak, neyi araştırmak, kendiniz ve projeleriniz için nasıl bir alan ve zaman yaratmak istiyorsunuz?


Kerem Ozan Bayraktar: Muhtemelen insan-sonrasını içine alan melez formlarla ilgili çalışmalara yöneleceğim. Virüs meselesi ile bu ilgim iyice arttı. Yaşamın kıyısındaki canlılar, canlılık sorunsalı ve bunun kültürel etkileri üzerine olan durumları incelemek istiyorum. Video ve fotoğraf çekimlerinin, nesne düzenlemelerinin olduğu formlar var kafamda. SAHA Studio’ya bir an önce gelip bunları denemek isterdim ortamda. Bunun dışında kitaplık ve diğer arkadaşların masalarındaki nesnelerle vakit geçirmek isterim.



Görsel: Kerem Ozan Bayraktar


Borga Kantürk: Yukarıda sözünü ettiğim şeyi yapmak istiyorum. Bakmak istediğim şeylerden karantina günlerine geçiş öncesinde SAHA Studio’da yaptığım sunumda biraz biraz bahsettim. Yeni bir hayat tarzına ani bir geçiş yapıyoruz. Bu noktada sanatsal ifade ve aygıtlara dair bir dizi değişim olacak. Bu noktada kafamdaki şey, işitsel ve metinsel bir varoluş modeli ya da YAPIT odaklı bir sanat dünyasındansa FİKİR ve SANATÇI-DÜŞÜNCE odaklı bir yapıyı geri hatırlama. Azıcık müsrif olmamak, her şeyi fazla fazla nesneleştirmeme, sanatın ekonomisini, bu harcamalar politikası üzerine kurmama, onarma, tamir etme, eskiyi yeniden düşünme, tartışma, yazma gibi konular üzerinden - foto-metin-ses-kayıt altına alma-tasnif-ve paylaşma dinamiklerini geri çağırmaya çalışacağım. “Mesafeler” ve “Askıda” üzerine odaklandığım çok önemli kelimeler bu sıralar. Temel bir soru vardı kafamda. ÜRETİM DESTEĞİ nedir sorusu - Bu finans mıdır, üretilmiş olanın sunumu mudur? Üretilmiş olması forma dönüşmesi demek midir gibi. Bu konuda bir sunum-performans iş, bir zoom konferans üreterek işe başlayabilirim mesela. ÜRETİM SONUCU YAPIT’ın serüveninden - aşamalarından - alışılageldik -beklenen 3 kısmı çıkartıldığında - bu ÜRETİM DESTEĞİ - fikri nasıl formüle olur. Atölyeden çıkmamış haliyle üretim- fikir olarak dolaşıma girmenin yöntemlerini aramakta olan Sanatçının Üretimi - bu aşamada ne derece ve ne şekilde desteklenir? Kurumlar - Yapılar - Kullanıcılar - İzleyiciler - Üreticiler bu konuda nasıl ve nereye evrilmeli? İnsan Neyle Yaşar, Neyle Üretir, Üretimin dengesi nasıl kurulur, Üretim fazlası neden zararlıdır… gibi tartışmalar.


Görsel: Borga Kantürk, Sosyal mesafe günlerinde iki kardeş


Gülşah Mursaloğlu: Bir süredir fizikçi Carlo Rovelli’nin zaman üzerine yazdıklarını okuyorum. Rovelli Order of Time (Ya Zaman Var Olmasaydı?) kitabında etrafımızdaki dünyayı şeyler bütünü olarak düşünmek yerine bir olaylar örgüsü olarak algılayabileceğimizi öneriyor. Bu önermeden yola çıkarak SAHA Studio sürecinde üzerine çalışacağım yerleştirmeyi farklı zamansallıklara yayılan bir olaylar örgüsü olarak kurgulamak istiyorum. Daha önceki işlerimde de zamanla dönüşen/değişen kısımlar, birbirinden çoğunlukla bağımsız işleyen süreçler vardı. Bu sefer ise her öğenin birbirini etkilediği, lokal değil tüm yerleştirmeye yayılan, bütünsel bir dönüşüm üzerine çalışmak istiyorum. Rovelli’nin bahsetiği bir başka mevzu ise zamanla ısının davranışları arasındaki benzerlikler, örneğin ikisinin de tek yönlü hareket etmesi. Isıyı da bu olaylar örgüsüne bir aktör olarak dahil etmek istiyorum, lokal veya çevresel yaşanan ısı değişimlerinin yaratabileceği potansiyelleri araştırmak istiyorum. Bunun dışında geçtiğimiz aylarda yeraltı dizilimlerine ve aktörlerine, patates ve kilin/çamurun süreçleri üzerinden odaklandığım bir iş üzerine çalıştım. Yeraltında yan yana gelen ve gelmeyen ve ilişkilerini gözlemleyemediğimiz organik ve inorganik aktörler ilgimi çekiyor. Bu araştırmalardan öğelerin de bu yerleştirmeye dahil olacağını düşünüyorum.


Fotoğraf: Gülşah Mursaloğlu


Metehan Özcan: Son yıllarda kentsel dönüşümün de etkisiyle sosyal medyada farklı kentler için anı grupları, sayfaları açıldı. Bu gruplarda yazılı ve görsel içerikleri oluşturanlar kentliler. Kamusal alan, peysaj, mimari yapılar ya da gündelik hayata dair bilgileri bir uzmanlık gerektirmeden, sadece kendi deneyimleriyle yazarak, kenti çoklu ve sivil bir anlatıyla yeniden var ediyorlar. Bu konuda ilk örneklerden biri, 2003 yılında açılan wowTURKEY adlı forum. Yıllar önce çalışmakta olan bir otobüs hattını duraklarından kullanılan otobüs modellerine kadar detaylı olarak yazıyorlar.


Yıldız Çintay Sanat Topluluğu ile 2018 yılında Studio-X Istanbul'da İzmir’de yaşıyor ve üretiyor: Kent Müellifleri adlı bir sergi gerçekleştirmiştik. İzmir sayfalarında sıkça paylaşılan çeşitli yapıların hikayeleri üzerinden oluşan bu sergide, özellikle kamu adına karar veren yerel yönetim, uygulayan tasarımcı/mühendis ve kullanıcı gözünden yapıların nasıl farklılaştığı konu ediniyordu. Sergi mekanında paylaştığımız İzmir Belediyesi yıllıkları, eser sahiplerinin ulaşabildiğimiz yakınlarıyla yapılan sözlü tarih ve sosyal medyada paylaşılan söylentilerin notları vardı. Şimdi yeniden bu notlara geri dönüp, kaynaklara gömülmeyi hedefliyorum. Önümüzdeki süreci bir dönem kentin hafızasında yer etmiş bu dinamikleri kamusal ve kişisel izlerden yeniden örmek niyetim. Sergi hakkında daha fazla bilgi için: https://studio-xistanbul.org/tr/events/authors-of-the-city


Görsel: Metehan Özcan, Çeşitli yayınlarda İzmir, 2018


Dilek Winchester: Bu programda sabırsızlıkla yapmayı beklediğim oldukça net bir planım var. Ritim ve yazıyla ilgili iki ayrı çalışma düşünüyorum. Bir tanesi Victoria Holbrook’un Aşkın Okunmaz Kıyıları adlı kitabındaki bir dipnotta anlatılan bir anıdan yola çıkan bir video. İkincisi ise hat sanatında karalama olarak adlandırılan, hattatların alıştırma amaçlı yaptıkları egzersizlerle ilgili, belli biçimsel detaylarına odaklanan bir dizi çalışma. Birbiriyle paslaşan, gelenek ve biçimi ritim ve yazı üzerinden etüd eden iki çalışmaya odaklanırım diye düşünüyorum.


Dilek Winchester, stüdyosundan bir fotoğraf


Ucu açık global anlamda evde kalmamız ve çok dikkatli olmamız gereken bir dönemdeyiz, evde kalmak, yakınlarımızı düşünmek, okumak, izlemek her şeyi tekrar sorgulatıyor sanki. Bir yandan atölyesinde evinde olan sanatçı için üretim devam ediyor. Siz nasıl bir ruh hali içerisindesiniz, bu süreç size neyi hatırlatıyor, neyi önemsetiyor?


Kerem Ozan Bayraktar: Ben kötü hissetmiyorum, canım sıkılıyor tabii herkes gibi. Dünya için pozitif bir farkındalık oluşur belki ya da dünyanın sonu gelir belki bilmiyorum. Krizlerle ve anomalilerle yakından ilgiliyim. Son sergim bunlar üzerineydi. Şimdi canlı canlı yaşıyorum. Zihnim çok çalışıyor. 


Görsel: Kerem Ozan Bayraktar, Unsuccesful attempts to describe life, ZKU


Borga Kantürk: Şu anda altyapısız bir sistem ile bir anda online bir eğitim ve üretim, varoluş modeline girdik. Kağıt üzeri bürokrasi burada daha dayatmacı bir şekilde işliyor. Bu kaynakları verimli yaratıcı ve serbest kullanmak yerine,uzaktan eğitimde yoklama formu oluşturma videosunu izleyip illa bi saatlerde bi takım insanları zorunlu bir şeyler yapıyormuş gibi görünür olmaya zorlayan dayatmacı bir yapı ile de boğuşuyoruz. Gözetleme hissi, gözetlenmenin pratiği, bilgisayarlardaki webcam bantları bir şekilde söktürüldü ve herkese paylaşmadığın numaralar, kodlar, e-mail adresleri bir anda açık edildi, bire bir görüşmeler ders veya sözlü görüşme olarak ana yapılar tarafından kaydedildi. Bu biraz netflix motoru gibi belki de - bir hayat motoru seni sınırlayacak, belirleyecek, kontrol edecek ve sanal yoldan sana imkanlar sunacak ama belirlenmiş bir kısıtlama politikasının içerisinde. Bana neyi hatırlatıyor: bilim kurgu filmlerindeki gemi enkazı içerisinde kayıtlar ve sesler peşinde frekansı açık mı kapalı mı bilmeyen, kimi zaman kendi kendine konuşan mürettebatsız bir kaptan fikrini. Captain’s log star dateNOSTROMO gemisinin içinde olmayı, PITCH BLACK - RIDDICK’i - Event Horizon’ı... Ses kaydı, diyalog, bir rutin mi yoksa gereklilik mi? Bunun arası deliliğin sınırı ne olacak ilerledikçe mesela...


Görsel: Borga Kantürk, Odamda Yolculuk Kitap Arkası


Gülşah Mursaloğlu: Zamanla hem insanların hem de diğer türlerin kurduğu ilişkiler üretimimde çok kafa yorduğum bir mesele. Bu sürecin de zamanla ve mesafeyle ilişkimizde neleri değiştireceğini çok düşünüyorum evlere kapandığımızdan beri. Karantinada olmak, evden çıkmamak insanın ritmini yavaşlatıyor, gündelik hareketini azaltıyor ve kendimizle geçirdiğimiz zaman dilimini uzatıyor. Bütün bu değişimler ister istemez zaman algımıza, zamanı tecrübe etme şeklimize de tesir edecek uzun vadede. Öte yandan şimdiye kadar bizim kolay kat edilebileceğimizi düşündüğümüz mesafeler daha bir süre aşılamayacak, bir yandansa farklı mesafelerden bir sürü ilişki dijital ortamda devam ediyor şimdilik.


Bir başka düşündüğüm şey ise bu virüsün etrafımızdaki maddelerle, yüzeylerle ve canlılarla ilişki kurma biçimimizi nasıl değiştirdiği. Sanırım uzun zamandır kolektif olarak neye değdiğimizin, dokunduğumuzun hiç bu kadar farkında olmamıştık. Metale, ahşaba, plastiğe ya da insana değmenin bu kadar büyük sonuçlarının olduğu bir zaman diliminde bulunmamıştık. Bu maddesel farkındalığın korkudan ve tedirginlikten ziyade özeni ve farkındalığı geride bırakmasını umuyorum. 


Fotoğraf - Alıntı: Gülşah Mursaloğlu


Metehan Özcan: Herkes gibi anlamaya ve uyum sağlamaya çalışıyorum. Fiziksel yakınlık azaldıkça sosyal medyaya olan bağımlığımız ve iletişim kirliliği hızlıca arttı. 



Fotoğraf: Metehan Özcan, Bayraklı, 2017


Dilek Winchester: Bu dönemin benim için belirgin bir biçimde duygusal emeğe harcanan çaba ile geçeceğini tahmin ediyorum. Üniversitede online dersler başladı. Öğrenciler için sanatın vaat ettiği hayal kurma, oyun oynama, yaparak düşünme becerilerinin bu dönemde çok önemli olacağını, sağaltıcı bir zaman aralığı açabileceğini ve buna hepimizin ne kadar çok ihtiyacı olacağını düşünüyorum. Bunu sanal ortamda nasıl aktaracağım konusu kafamı kurcalıyor. Bir yandan da geçen sene koşuşturma arasında yarım bıraktığım bir kitabı yeniden elime aldım. William Morris’in Hiçbir Yerden Haberler adlı kitabı. Sanırım Mladen Stilinovic’in aklıma sık gelme nedeni de bu. 


Dilek Winchester'ın stüdyosundan bir fotoğraf

bottom of page