top of page
Ayşe Draz

“Rabih” Arapça “ilkbahar” demek, peki sence ben“ilkbahar”a benziyor muyum?

Paris’te her yıl sonbahar aylarında gerçekleşen - ve de çoğunlukla kış aylarında devam eden - Festival d’Automne her edisyonunda çağdaş tiyatro, dans ve performans alanından önemli sanatçıları bir araya getiren çok zengin ve önemli bir festival. Bu seneki edisyonunda hem eski hem de yeni eserleri ile yer verdiği ve hatta odak altına aldığı sanatçılardan biri de Rabih Mroué. Mroue'nin bu sene Paris’te sunduğu işlerin arasında sadece eşi ve sıkça beraber çalıştığı Lina Majdalanie ile değil koreograf Anne Teresa De Keersmaeker ile de iş birliği içinde yarattıkları yapımlar yer alıyor. Biz de sizler için gösteri sanatları editörümüz Ayşe Draz’ın Mroué’nin Beykoz Kundura ziyareti esnasında İstanbul seyircisi ile paylaştığı iki işi üzerine kaleme aldığı yazıyı paylaşıyoruz 


Yazı: Ayşe Draz

Fotoğraflar: Larissa Araz


Rabih Mroué


Rabih Mroué ile ilk karşılaşmam On Soruluk Sohbetlerimiz sırasında Zoom’da gerçekleşti. Rabih’in ailevi meseleler için Lübnan’a gitmesi ve 8 yaşındaki kızımın ateşinin çıkması gibi bazı gündelik hayat koşturmacaları nedeniyle görüşmemizi birkaç kez erteledikten sonra nihayet buluşabilmiştik. Ekranda gördüğüm adam beni sıcacık bir gülümseme ve e-posta yazışmalarımızda deneyimlediğim gibi yalın ama dostane bir tavırla karşıladı. Zoom üzerinden röportajımızı gerçekleştirirken masamın etrafında oyunlar oynamaya karar veren kızımı ve arkadaşını selamlarken gösterdiği cömert nezaket ve samimiyetiyle Mroué hemen kalbimi kazandı ve de aynı anda hem çocuklarla ilgilenmek hem de nihayet bu görüşmeyi gerçekleştirmek zorunda olduğum için adeta o beni rahatlattı. Her ne kadar “ekran mesafesi kadar uzak” olsak da, Mroué’nin sadece ilham verici bir sanatçı değil aynı zamanda hayata dair eşsiz bir içgörüye sahip bir insan olduğunu hemen anladım. Sohbetimizin bir noktasında bana “Rabih” kelimesinin anlamını bilip bilmediğimi sordu ve Türkçede “ilkbahar”ın nasıl söylendiğini öğrenmek istedi. Ben “ilkbahar” kelimesini telaffuz ederken o bana “ilkbahar “a benzeyip benzemediğini soruverdi. Ekrandaki uzun kıvırcık saçlı, sıcacık gülümseyen ve gözlerinde sevgi dolu bakışlar olan bu adama bakarken, onun belki de özlemini duyduğumuz ilkbaharın ta kendisi olabileceğini düşündüm...


Yapıtları video, fotoğraf ve yerleştirme gibi çeşitli görsel medyumları kapsasa da Lübnanlı sanatçı, oyuncu ve oyun yazarı Mroué kendisini esasen ve öncelikle bir tiyatrocu olarak tanımlıyor. Bazıları Mroué’nin yapıtlarını gerçeklik ile kurgu arasındaki çizgiyi bulanıklaştıran işler olarak tanımlasa da o, ana ilham kaynakları olarak daha ziyade dünyada olup bitenlerin gerçekliğini ve günlük hayatını sıralıyor. Bu bağlamda krizlerin her türlüsünün ve de sürekli yaşandığı bir bölgeden geliyor olması, eserlerinde yaratıcı bir yansıma buluyor. Mroué, Nisan ayında Beykoz Kundura, Kundura Sahne’de sergilenen iki yapıtın da öğrendiğimiz üzere, özellikle ailesinde siyasetle ilgilenen kişiler olduğu için siyasi ve sosyal konularla yakından ilgileniyor. İki yapıttan İstanbul’da ilk gösterilen Bir Bulutla Yol Almak, Lübnan iç savaşı sırasında bir keskin nişancı tarafından başından vurulduktan sonra 23 yaşında afazi hastalığına yakalanan Rabih’in kardeşi Yasser’in kişisel deneyimini merkeze alan bir tiyatro yapıtı. Önceden kaydedilmiş video, görsel ve metinleri bir araya getiren bu duygu dolu ve incelikli yapıt, hem Yasser’in kendisinin sahne üzerinde “performansçı” olarak varlığıyla yoğunlaşan son derece kişisel, hem de hiçbir anında duygu sömürüsü yapmadığı için son derece evrensel bir iş. DVD/ CD kutularının açılıp kapanması gibi kendine özgü analog seslerin eşlik ettiği bu yapıt, Mroué’nin zamanı sadece eylemlerle değil seslerle de bestelemekteki üstün becerisini kanıtlıyor. Özellikle Yasser’in yaşadığı hem zihinsel hem de fiziksel engeller performans esnasında “görünür” kılındıkları için Rabih’in sahnede - daha ziyade bir sandalye, bir masa, bir masa lambası, masanın üzerindeki CD’ler gibi bazı aksesuarlar ve bir projeksiyondan oluşan yalın bir sahne - Yasser’e katılmasıyla iki kardeşin birlikte şarkı söylediği performansın sonunda seyirci, hafıza, kurgu ve politik gerçeklik arasındaki ilişki üzerine düşünmeye teşvik ediliyor. İstanbul’da sunulan ikinci Mroué yapıtı Bana Sigarayı Bıraktır, sunum ve temsilin yanı sıra çağdaş Lübnan’ın gerçekleri ve hayali arasında gidip gelen, izleyiciyle samimi ve kişisel bir karşılaşma alanı açan akademik olmayan bir “lecture/konferans”.


Rabih Mroué, Bir Bulutla Yol Almak, Kundura Sahne izniyle


Ailesinin duruşu sol eğilimli olsa da Rabih, performansı ilerledikçe, siyasetteki tüm köktenci ve radikal yönelimlerin yanı sıra sol ve milliyetçi yönelimlere karşı da eleştirel bir mesafe ve mizahla yaklaşırken, hatta zaman zaman kendisiyle de dalga geçerken, bence hakiki bir sanatçının gerçek ama nadir niteliği olan bir hümanist olduğunu kanıtlıyor. Bana Sigarayı Bıraktır, sanatsal yaratım, bellek ve kişisel tarih ile kolektif tarih arasındaki ayrılmaz bağa dair akıldan çıkmayan ve izleyiciyle kişisel düzeyde derinlemesine bir ilişki kuran bir yapıt. Rabih, bir ekrana yansıtılan ve bir dizi çağrışıma olanak tanıyan görüntüler eşliğinde, eserlerini arşivlemek ve isimlendirmekle ilgili kendi sorunlu ilişkisini irdeliyor.


Rabih Mroué


Performans, Mroué’nin yıllar boyunca saplantılı bir şekilde topladığı, buluntu gazete kupürleri ve başkaları tarafından kendisine verilen/emanet edilen görüntülerden kendi çektiği sokak lambaları ve kanalizasyon fotoğraflarına kadar uzanan malzemeler eşliğinde sanatçının zihninde anlatısal bir yolculuğa çıkarıyor seyirciyi. Mroué’nin bu temalar üzerine paylaştığı düşünceleri, özellikle de Beyrut’un çalkantılı tarihi bağlamında, hatırlama ihtiyacı ve geçmişi koruma arzusu ile ileriye doğru hareket etme gerekliliği ve unutma arzusu arasındaki mücadelenin altını zarif bir şekilde çizen, son derece kişisel anekdotlar ve felsefi düşüncelerle iç içe geçiyor. Seyirciler, bir konferans prensibini ve yapısını kullanan performansta sanatçının, bireysel ve kolektif hafızamızı arşiv aracılığıyla dokuma sürecini sorgulamasına tanıklık ediyor. Seyircisine temas eden ve entelektüel açıdan ufuk açıcı, zaman zaman ise muzip ve alaycı bu yapıt, performans ertesi söyleşide de kanıtlandığı üzere Türkiyeli seyircilerde özel bir yankı buluyor.


İzlediğim bu performansları düşününce, mesela Wafa’nın, henüz ölmeden önce gerçekleştireceği eylem ile ilgili bir video bırakan intihar bombacısı kız Wafa’nın, gerçekten de ne kadar güzel olduğunu Rabih’in de belirttiği gibi gülümsemesi benzeri başka bazı imgeler de bugün bile hâlâ aklıma geliyor. Rabih’in performanslarında sunduğu imgeler, görsel çapa görevi görerek soyut fikirleri gerçek dünyada temellendiriyor, her bir imge daha büyük bir mozaiğin parçası hâline geliyor ve sadece kişisel hikâyeleri ya da sanatçının iç mücadelelerini değil, aynı zamanda Lübnan’ın geçmişindeki ve bugünündeki sosyo-politik çalkantıları da tasvir ediyor. Mroué’nin yapıtlarının sanatsal açıdan ilham verici olduğu kadar, sadece coğrafi olarak değil jeopolitik olarak da bu kadar yakın olduğumuz için hakkında yeterince bilgi sahibi olmamaktan utandığım Lübnan tarihine dair bir bakış açısı kazandırdığını itiraf etmeliyim. Rabih, kişisel ve evrensel olan arasında köprü kuran her iki performansında da görsel ve sözlü kelimeleri ustalıkla yan yana getiriyor. Bu da bana hem kişisel hafızamda hem de kolektif belleğimizde yer eden hayaletleri hatırlatıyor...





Comments


bottom of page