top of page

Pasaj: Sessizliğe övgü

Nuri Kuzucan’ın Pasaj başlıklı kişisel sergisi 4 Şubat'a kadar Arter'de devam ediyor. Serginin insanı yavaşlatan, inceliğe davet eden doğasında sessizliğin sesine kulak veriyoruz


Yazı: Ahmet Ergenç


Nuri Kuzucan, Beyazda Kırmızılar ya da Kırmızıda Beyazlar (detay), Tuval üzerine akrilik, 210 x 195 cm, Fotoğraf: Sena Nur Taştekne


Bazı kitaplar, filmler, albümler, eserler ya da sergiler insanı bir sessizliğe gark eder. Neredeyse "havaya bırakılan bir balon sessizliği"ni (bkz. Cansever) hatırlatan bir sessizliğe. Böyle işlerin yaptığın şeyin, biraz zamanı durdurmakla, hem dışardaki zamanı, hem de içerideki zamanı (kafamızda dönen o şeylerin zamanı) yavaşlatmakla ya da askıya almakla bir alâkası var sanırım. Yavaşlayan zaman, tabii ki bir tefekkür göstergesi ya da vesilesidir. Yavaşlık üzerine en güzel kitaplardan birini yazmış olan Kundera’nın dediği gibi: Yürürken bir şeyleri unutmak istediğimizde hızlanır, hatırlamak ya da düşünmek istediğimizde yavaşlarız. Vücudumuza kayıtlıdır bu refleks. Yani sessizlik, yavaşlama ve tefekkür, aynı ailenin parçası gibidirler. 


Nuri Kuzucan, Pasaj sergisinden görünüm, Küratör: Nilüfer Şaşmazer, Arter, 2023, Fotoğraf: flufoto (Barış Aras ve Elif Çakırlar)


Nuri Kuzucan’ın Arter’de, Nilüfer Şaşmazer küratörlüğünde açıkan sergisi Pasaj, bakanda ya da "deneyimleyende" böyle bir sessizlik ve yavaşlama hali yaratıyor, en azından o "pasaj"ın koridorlarında dolaşırken, bende böyle bir hâl yarattı. Bir anlamda, yavaşlığa ve sessizliğe övgü gibi kurgulanmış Pasaj. Bu sergide bir araya getirilen işlerin o sakin minimalizmi, o havada dalgalanan sessiz hal, insanı aslında bir sessizliğe de zorluyor. Kuzucan’ın işleri üzerine yazmak bu anlamda biraz zor zira bunlar hem sessiz, insanı bir sessiz tefekküre davet eden işler hem de her ses o sessizliği bozacağı için, konuşmayı anlamsızlaştıran işler. 


Bu sessiz işlere dair sergi metninde ne dendiğine kulak verelim, şöyle deniyor: 

“Kaos/düzen, ışık/gölge, boşluk/doluluk, yüzey/derinlik, iç/dış gibi ikilikler etrafında kurgulanan yapıtlardan oluşan sergi, hem zihinsel hem de algısal bir akışkanlığı ve geçişliliği merkezine alıyor.” 


Nuri Kuzucan, Pasaj sergisinden görünüm, Küratör: Nilüfer Şaşmazer, Arter, 2023, Fotoğraf: flufoto (Barış Aras ve Elif Çakırlar)


Mevzu bahis "akışkanlık ve geçişlilik" hâlini, sergide (sanatçısıyla birlikte) dolaşan biri olarak birebir tecrübe ettiğimi söylemek isterim. Bir resim-mekân ya da mekân-resim olarak kurgulanmış serginin koridorlarında (bir labirentimsi pasajın koridorlarında) dolaşırken, sözün yerini alabilecek bir "akışkanlık" ya da "uğultu" hissediliyor. Kuzucan’ın soyutlamalarla yarattığı bu uğultuyu, sessiz bir pasajda esen bir hafif rüzgarın çıkardığı sese benzetebilirsiniz. İnsana neredeyse haikuları* hatırlatan bir sükûnet. Benzetme demişken, sergide Güneş ışığını taklit eden bir aydınlatma kullanıldığını ve sergiye durduk yere bir yere vurup orayı huşûya boyayan akşamüstü güneşlerinin havasını kattığını eklemek isterim. 


Nuri Kuzucan, Pasaj sergisinden görünüm, Küratör: Nilüfer Şaşmazer, Arter, 2023, Fotoğraf: flufoto (Barış Aras ve Elif Çakırlar)


Serginin bu sessiz, akışkan ve uğultulu, insanı biraz da hipnotize eden hâli, bütün bu "hâller" (evet "hâlli" bir sergi bu) aklıma bir Zen manzarası getirdi, ama bildiğimiz anlamda, beyaz ve açık bir Zen değil, kara, kapkara bir Zen. Yıllar önce siyahı merkeze alan bir sergi vesilesiyle (bu arada, o serginin küratörlerinden biri de Nilüfer Şaşmazer’di) Siyah ve Zen diye bir yazı yazmış, bir kapkara hissin, ağır bulutların ve negativitenin de Zen bir duygu yaratabildiğini söylemiştim. O yazıya geri döneyim: “Dark Deep Darkness and Splendour başlıklı grup sergisine bir sessizlik hissi hakim. Yoğun ve tefekküre yakın duran bir sessizlik. Bir "kara Zen" hissi, desem yeridir… Birbirine görünmez iplerle bağlı olan işleri gördüğümde, dış dünyanın saatinin yavaşladığını ve siyah etrafında bir araya gelen bu işlerin insanı bir yavaşlığa davet ettiğini hissettim.”


Solda: Nuri Kuzucan, Kaligrafi, 2023, Fotoğraf: flufoto (Barış Aras ve Elif Çakırlar)

Ortada: Nuri Kuzucan, 28 Ünite (Ahşap, Kumaş, Pigment, Işık ve Gölge), 2023, Fotoğraf: flufoto (Barış Aras ve Elif Çakırlar)

Sağda: Nuri Kuzucan, Beyazda Kırmızılar ya da Kırmızıda Beyazlar, Fotoğraf: flufoto (Barış Aras ve Elif Çakırlar)


Nuri Kuzucan’ın Pasaj’da kurduğu mekân-resim ya da resim-mekân’la yaptığı şey de buna yakın: Bir deneyim ve tefekkür alanı kurmak. Bir Zen oturuşu gibi bir yoğunlaşma sağlamak. İnsanı bir rikkate davet etmek. 


Arter’deki sergilerde güzel bir adet var: Sanatçılara ilham veren kitap ve kaynaklar listeleniyor ve sergi boyunca Arter’in kütüphanesinde bir seçki olarak görülebiliyor. Kuzucan’ın listelediği kitaplara bakınca da bu Zen hissine yakınlığını görülebiliyor. Kaynakların çoğu mekânın hissi, boşluklar, gölgeler ve yollarla alâkalı. Mesela, Mekânın Poetikası, mesela Flanör Düşünce ya da Yürümeye Övgü, Gölgeye Övgü


Bu kaynakça da gösteriyor ki, burada mekân denilen, yer denilen şeyi bir daha deneyimleme ve bir aylaklığa, Benjaminvari bir flanör hâle yakın durup, yola çıkma ve gölgelere, ara bölgelere bir daha bakma isteği var. Ben bu rikkatin de bu şiddetli çağda çok önemli olduğunu düşünüyorum. Kaynakçada iki şeye açıkça övgü var: Yürümek ve gölge. Bu vesileyle baktım: Ne şaşırtıcıdır ki henüz kimse "sessizliğe övgü" diye bir kitap yazmamış, yazılmış olsaydı o kitap da eminin bu sanat olayının kaynakçasına girerdi. 


Nuri Kuzucan, Pasaj sergisinden görünüm, Küratör: Nilüfer Şaşmazer, Arter, 2023, Fotoğraf: flufoto (Barış Aras ve Elif Çakırlar)


Ama burada bir not düşüp şunu da hatırlayalım: John Cage’in 433 adlı meşhur sessiz bestesinin de gösterdiği gibi, aslında mutlak sessizlik diye bir şey yoktur. Cage o performansta sessizliği göstermek istememiş, bilakis bir ses çıkarmayınca duyulan diğer küçük seslere işaret etmek istemişti. Asıl mesele sessizliğin kaydı değil sessizlik diye bir şey olmadığının icrasıdır, başka daha az duyulan sesler, iç sesler, öteki sesler için alanı temizlemektir. 


Nuri Kuzucan’ın da görsel ve düşünsel anlamda böyle bir temizlik yapıp alanı yeni ihtimallere açtığını düşünüyorum. Bitirmeden aklımda kalan şu görüntüyü ifade etmek isterim: Duvara kulağını dayamış, içeriden gelen sesleri duymaya çalışan biri var orada. 



* Haiku, 16. yüzyılda Japonya'da ortaya çıkan, üç dizeden oluşan bir lirik şiir biçimidir.


bottom of page