top of page

Oyunun ciddiyeti: Eser Gündüz'ün Microswitch evreni

Eser Gündüz’ün Microswitch sergisi 31 Mayıs 2025 tarihine kadar Art On İstanbul’da devam ediyor. Sergideki işler üzerinden Gündüz’ün mimarlık geçmişiyle şekillenen oyun alanına dahil oluyoruz


Yazı: Ceylân Önalp


Eser Gündüz, Let's Play Doctor, 2024, Tuval üzerine karışık teknik


İçine gömüldüğümüz yetişkin dünyasının ağırlığına karşılık, hâlâ oyun oynayabilenlere ve o eski oyuncak kutusunun kapağını aralayabilenlere göre bir sergi: Microswitch. Art On İstanbul’un Piyalepaşa’daki mekânında izleyiciyle buluşan sergi, Eser Gündüz’ün mimarlık geçmişiyle şekillenen çok katmanlı bir oyun alanı kuruyor. Renkleriyle, malzemeleriyle ve çerçeve seçimleriyle hem nostaljik hem de şimdiye ait duran bu işler, yetişkinliğe inatla tutunan çocukluktan küçük devrimler gibi. 


Gündüz’ün üretim pratiği mimarlık eğitiminin izlerini açıkça taşıyor. Ama bu izler yalnızca biçimsel ya da teknik değil; bir yapının nasıl kurulduğunu, kat kat örüldüğünü, içinde zamanla nelerin biriktiğini sezdiren bir yaklaşım olarak işliyor eserlerine. Microswitch’teki kanvasların çoğunda, köşelere yerleştirilen kot farkı gibi mimari semboller, sanki bir planın kenarında kalmış ama bu defa oyunun kendisine dâhil olmuş detaylar gibi duruyor. Bu “belge” estetiği, çocuksu çizimlerle ve mekanik oyuncak kalıntılarıyla yan yana gelince, ortaya hem mimari hem de hayal gücüyle kurulu bir oyun sahnesi çıkıyor. Gündüz’ün yaptığı tam da bu: Yetişkinliğin düzenli ve tanımlı kodlarını, çocukluğun kuralsız ve renkli alanına sızdırmak.


Gündüz’ün işlerinde malzeme seçimi yalnızca biçimsel değil, aynı zamanda anlatısal bir araç. Rönesans dönemine ait çerçevelerden aldığı kalıpları epoksiyle yeniden üreterek hem geçmişle bağ kuruyor hem de o görkemli çerçevelerin içine yerleştirdiği çocukça çizimler ve metal parçalarla bu “ciddiyeti” ironik biçimde ters yüz ediyor. Çerçeve, içerideki imgenin taşıyıcısı olmaktan çıkıp onunla oyun oynayan bir başka oyuncuya dönüşüyor. Özellikle bu işlerdeki düzenli düzensizlik, izleyicide oyuncak kutularının içinden çıkan talimatnameleri ya da Lego kurulum şemalarını anımsatıyor. Bu hissi güçlendiren şeylerden biri de metal parçalarla bozulmuş elektronik devrelerin, çocuk resimleriyle kurduğu ilişki. Bir yandan montajlanmış bir düzenek gibi dururken, diğer yandan dağılmış bir oyuncak kutusunun o tatlı kaosunu çağrıştırıyor. Bu dağınıklık yalnızca estetik bir tercih değil; mekânla kurulan çocukça bir ilişkinin, düzenin içinde sisteme karşı oyunu sürdürmenin bir yolu gibi.


Eser Gündüz, L'interieur, 2025, Çerçeve üzerine karışık teknik
Eser Gündüz, L'interieur, 2025, Çerçeve üzerine karışık teknik

Bu etkiyi en yoğun hissettiren işlerden biri L’intérieur. Sarı epoksi çerçevesiyle hem dikkat çeken hem de sıcak bir oyun alanı hissi veren bu parçada, minyatür bir ev planı, renkli çizimler, devre parçaları ve not kâğıtları bir arada yer alıyor. Çerçevenin içi neredeyse bir çocuk odasının duvarı gibi; hem hatırlanmış hem yeniden inşa edilmiş. Parçaların bilinçli dağınıklığı, hem kişisel hem kolektif hafızaya ait bir karışıklığın, ama aynı zamanda bir mutluluğun izini sürüyor. Bu parçalanmışlık belki de yalnızca geçmişin değil, her gün yeniden kurduğumuz benliklerin de bir yansıması. Walter Benjamin’in The Arcades Project’te, özellikle çocuk ve oyuncak üzerine yoğunlaştığı Toys and Play pasajlarını anımsatıyor: Her biri yalnızca bir nesne değil, zamanla anlam biriktirmiş, belleğin sessiz taşıyıcısı hâline gelmiş birer eşya. Gündüz’ün işleri de bu anlamda hem nostaljinin hem de bugünün oyuncakları gibi işliyor; zamanı katman katman içinde taşıyor.


Eser Gündüz, Facing, 2025, Çerçeve üzerine karışık teknik
Eser Gündüz, Facing, 2025, Çerçeve üzerine karışık teknik

Sergide yer alan Facing, bu bağlamda zamansal bir kırılmayı da içinde barındırıyor. Epoksi çerçevenin Rokoko etkili kıvrımlarıyla sarılmış görsel yüzey, geçmişin süsleme arzusuyla bugünün piksel estetiğini aynı karede buluşturuyor. İçerideki diyagramatik figürler, renk geçişleri ve 8-bit detaylar, sanki bugüne ait bir veri yığınını geçmişin estetiğine sıkıştırmış gibi. Tüm bu unsurlar, tarihsel görsel kodlarla hem oynuyor hem de onları sabote ediyor. Adeta dijital bir hiciv tablosu.

Yine sergide öne çıkan FAM adlı işte ise, Basquiat’ın estetik dağınıklığını çağrıştıran ama doğrudan ona yaslanmayan bir görsel dil mevcut. Sprey boyalar, ham çizgiler, çocukluk hatıralarını çağrıştıran kırmızı bir sandalye ve bir domuz figürüyle karşılaşıyoruz. Hepsi birbirinden bağımsız gibi görünse de, bir Instagram hikâye arşivinde gezinir gibi, anıdan anıya sıçrayan bir hafızayı çağrıştırıyor. Her biri bir başka an’a, bir başka oyuna ait. Ama anaokulunda yapılan kolajlardaki gibi bir aradalar. Bu anlatım dili Let’s Play Doctor! adlı işte daha ironik bir forma bürünüyor. Çizgi film estetiğine sahip bir robotun omzunda yükselen çocuk figürü, pastel bir fonla yumuşatılmış. Ancak etrafını saran teknik diyagramlar, mühendislik eskizleri ve karikatürize edilmiş Popular Robotics ve Karma gibi alt başlıklar bu tatlı görüntüyü hızla altüst ediyor. Bu bir fantezi değil, günümüzün karikatürleşmiş gerçekliği.


Eser Gündüz, FAM, 2024, Tuval üzerine karışık teknik


Tam bu noktada, serginin basın bülteninde geçen Johan Huizinga alıntısını anımsıyorum. Huizinga, Homo Ludens’te oyunu sadece eğlencelik bir etkinlik değil, kültürün kurucu eylemlerinden biri olarak tanımlar. Hukuk da onunla başlar, sanat da, din de. Çünkü oyun, içinden çıktığımız değil, içimizde taşıdığımız bir yer. Kurallı ama özgür, gönüllü ama ciddi, gerçek ama kurmaca… Huizinga’nın “oyun alanı” tanımı, sınırları belli bir dünyada kurulan geçici bir ütopyayı andırır. Tam da Foucault’nun sözünü ettiği gibi: Bir öğle üstü ebeveyn yatağında oynanan, sonunda belki cezası olan ama o sırada tüm evrenin askıya alındığı bir arzu alanı gibi.

Gündüz’ün sergisi, işte tam bu oyunun içinde konumlanıyor. Mimarlık geçmişiyle biçimsel hassasiyeti birleştiriyor, tuvallerinde oyuncakların hem maddesel hem kavramsal izlerini sürüyor. Rönesans çerçevelerinin epoksi kalıpları, kanvas köşesindeki kot farkı sembolleri, bozuk elektronik devrelerden dönüştürülmüş minyatür aksamlar… Bütün bu detaylar oyunun hem geçmişle kurduğu bağa hem bugüne nasıl sızabildiğine dair ipuçları taşıyor. Bir bakıma yetişkinliğe taşınan oyuncaklar bunlar — ama vitrinlik değil, hâlâ oynanabilir olanlardan. Çünkü oyuncaklar çoğu zaman “yetişkinliğe geçiş döngüsünün parçası olarak hayatımızdan çıkmış” nesnelerdir. Bu sergideyse gündelik hayatın kendisi biraz oyunlaştırılıyor. Anılarla değil, hâlâ oynayarak.


Eser Gündüz'ün tabiriyle, resim yapmak onun için yalnızca bir yaratım pratiği değil, “içinde yetişkinlik hayatına rağmen gizli gizli devam eden oyunu herkese ilan etmek.” Bu ilan kimi zaman dışlanmayla, anlaşılmamayla, hatta “ceza” ile sonuçlansa da, oyun inadına sürüyor ve boyalar, tuvaller, kalemler ve türlü oyuncaklarla her zaman devam edecek hissi bırakıyor.

Çünkü bazı oyunlar bitmez, yalnızca şekil değiştirir.


Comments


All rights reserved. Unlimited Publications.

Meşrutiyet Caddesi No: 67 Kat: 1 Beyoğlu İstanbul Turkey

Follow us

  • Black Instagram Icon
bottom of page