Orta Avrupa’dan Orhan Pamuk ve İstanbul’a bakış
- Ebru Esra Satıcı
- 18 saat önce
- 7 dakikada okunur
Orhan Pamuk’un Prag’daki DOX’ta açılan, kelime ile imgenin iç içe geçtiği sergisi Orhan Pamuk: Eşyaların Tesellisi (Orhan Pamuk: The Consolation of Objects) edebiyat ve görsel sanatlar arasında yeni bir diyalog kurmayı deniyor
Yazı: Ebru Esra Satıcı

Orhan Pamuk: Eşyaların Tesellisi, Sergiden yerleştirme görüntüsü. Fotoğraf: Jan Slavik ©DOX
Pırağ şehri yaldızlı bir dumandır.
Vıltava suyunun köpüklerine
martı kuşlarıyla gelir İstanbul.
26 Nisan 1958, Pırağ (1)
Prag’daki Ulusal Tiyatro arşivlerinde bulunan Nâzım Hikmet fotoğraflarının 2021’de paylaşılması Türkiye basında kendine yer bulmuştu,(2) daha sonra bir belgeselin hazırlandığı da haberlere yansıdı.(3) Hikmet, sürgündeyken 1956-1958 yıllarını Prag’da geçirir, İstanbul özleminin ve Prag’ın ilham olduğu şiirler yazar. Oyunları Çekçeye çevrilir ve sahnelenir. Hikmet’in şehirdeki izlerini Café Slavia’da ve Vltava nehrinin kenarındaki güzel tiyatro binasında (Národní divadlo) görmenin mümkün olduğu 2025 yılında, dünyaca ünlü başka bir Türk yazarın ismi ve sergisi şehirdeki tabelaları süslüyor: Orhan Pamuk: Eşyaların Tesellisi.(4) Sergiyi ziyaret edince anlıyorum ki, Orhan Pamuk’un en büyük esin kaynaklarından biri olan İstanbul, Prag’a Boğaz manzarasıyla, Masumiyet Müzesi’yle ve Nâzım Hikmet’in dizelerindeki gibi, martılarla gelmiş. Hem de Orhan Pamuk’un elinden çıkan martılarla, yani martı çizimleriyle. Dahası var elbette, sergi Pamuk’un kavramsal sanat, fotoğraf ve resim gibi görsel sanat dallarındaki eserlerine odaklanıyor. Aynı zamanda yazarın yaratıcı sürecindeki kelime-imge ilişkisini araştırıyor.

Orhan Pamuk: Eşyaların Tesellisi, Sergiden yerleştirme görüntüsü. Fotoğraf: Jan Slavik ©DOX
Prag’daki sergi, Orhan Pamuk: Eşyaların Tesellisi isimli üç duraktan oluşan gezici sergi programının son ayağı olarak, çağdaş sanat merkezi DOX’ta 21 Kasım 2024’te kapılarını açtı. Staatliche Kunstsammlungen Dresden, Lenbachhaus Munich ve Masumiyet Müzesi iş birliğiyle gerçekleşen sergi, Almanya’da Dresden (Ekim 2023-Nisan 2024) ve Münih’de (Mayıs 2024-Ekim 2024) izleyicilerle buluştu. Her şehirde farklı bir uyarlaması yapılan serginin Prag’daki küratörlüğünü, aynı zamanda kurumun artistik direktörü olan Michaela Šilpochová üstlendi. Proje, 2006’da Nobel Edebiyat Ödülü alan Pamuk’un, görsel sanatların çeşitli dallarında ürettiği eserleri bir araya getiren ilk sergi olma özelliğini taşıyor. Yazarın farklı teknikler kullandığı yeni işlerini görme isteğiyle şehrin tarihi-turistik merkezinin dışında bulunan DOX’a doğru yola koyuluyorum. Sergi ziyaretimin ardından meslektaşım Šilpochová ile sohbet imkânı yakalamam Prag uyarlamasına dair ayrıcalıklı bir içgörü kazanmamı sağlıyor.
Önce sergiyi hızlıca gezip ilk intibamı ediniyorum: Šilpochová, kendisinin kaleme aldığı sergi metni dışında, galeri duvarlarında Orhan Pamuk alıntılarına yer vermiş ki bu da asıl uğraşı edebiyat olan sanatçının sesinin sergi boyunca daha çok duyulmasını sağlıyor. Küratör, eserler için gerekli gördüğü açıklamalara ise mütevazı bir broşürde yer vermiş. Šilpochová, girişle birlikte sekiz bölüme ayırdığı kürasyonunda genelden özele, dışarıdan içeriye daralan bir yaklaşım benimsemiş. Öyle ki Orhan Pamuk’un evinin balkonundan geniş açılı İstanbul manzaralarıyla başlayan anlatı, yazarın özeli sayılabilecek günlük formatındaki orijinal defterleriyle sona eriyor.

Orhan Pamuk: Eşyaların Tesellisi, Sergiden yerleştirme görüntüsü. Fotoğraf: Jan Slavik ©DOX
Detaylı gezmeye başladığımda, giriş bölümünde Pamuk ve onun İstanbul’unun kısa bir tanıtımı olduğunu görüyorum. Burası, özellikle yurtdışındaki izleyici kitlesinin yazar ve şehir hakkında temel bilgiler edindiği bir ısınma alanı. Girişten sonra, bir duvarı kaplayan ekranda dalgalanan İstanbul manzaraları, şehre özgü martı ve sokak seslerinin eşliğinde beni karşılıyor. Karşı duvarda ise Pamuk’un martı çizimleri yer alıyor. Sergi broşüründe bu bölümün adının Manzara (Landscape) olduğu belirtilmiş ve eklenmiş: “İstanbul’a yaklaşıyoruz. Manzara. Boğaz’dan şehrin manzarası, çevresindeki tepelerle, uzaktaki adalarla ve dağlarla, Orhan Pamuk’un başat ilham kaynağıdır.” Šilpochová, Pamuk’un eserlerinde kendi deyimiyle Istanbul-ness teşhis ediyor ve bu kavramı daha giriş metninde belirleyici bir unsur olarak öne çıkarmayı tercih ediyor. Yani, İstanbul’u sergi boyunca yazarın yaratıcı sürecine bir şekilde sirayet eden, onun ve eserlerinin tabiatının bir özelliği olarak değerlendiriyor.
Orhan Pamuk: Eşyaların Tesellisi, Sergiden yerleştirme görüntüsü. Fotoğraf: Jan Slavik ©DOX
Takip eden bölüm, Orhan Pamuk’un İstanbul gecelerinin sokaklarına ve insanlarına dair yayımlanmış bir fotoğraf albümünden(5) adını alıyor: Turuncu. Bir önceki bölümde İstanbul’un günışığında görülen, çoğunluğu geniş açı manzaralarından, bir anda görece dar açılı fotoğraflara, şehrin sokaklarının içine çekiliyorum. Hem de gece vakti, Pamuk’un gençliğindeki sarı/turuncu ışıkla aydınlatılan sokaklara. Pamuk, bu sıcak rengin ne zaman soğuk ve ruhsuz beyazla değiştiğini soruyor. Aslında fotoğraflarında ürkütücü bir hızla değişen İstanbul sokaklarının geçmiş manzaralarını sunuyor. Biraz klişeleşmiş bir tanım olsa da fotoğraf ışıkla yazı yazmaksa Pamuk şehrin yok olmaya yüz tutmuş köşelerini ve insanların gündelik yaşamlarını bu sefer fotoğraf makinesiyle kaydediyor.
Sonraki bölüm, Masumiyet Müzesi (The Museum of Innocence), Çukurcuma’daki müzeden Pamuk’un seçtiği 41 adet vitrinden oluşuyor. Bu, müzedeki vitrinlerin yarısının Eşyaların Tesellisi projesi için yeniden üretildiği anlamına geliyor. Vitrinlerin içindeki seramik eserler sanatçı Başak Bugay’ın imzasını taşıyor. Pamuk’un eş zamanlı olarak bir roman ve müze olarak tasarladığı Masumiyet Müzesi, gezici serginin de gövdesini oluşturuyor. Šilpochová, kelime-imge ilişkisi bağlamında Pamuk’un Masumiyet Müzesi projesine olan hayranlığını açıkça dile getiriyor. Edebiyatçıların gerçek-kurmaca geriliminden beslendiğini, fakat Pamuk’un 2012’de müzeyi hayata geçirerek gerilimi uç noktaya taşıdığını söylüyor. Pamuk’un detaylı araştırmalar sonucu özenle oluşturduğu her bir vitrinin kendi başına eser olduğu konusunda hemfikir oluyoruz, vitrinlerin bir araya geldiğinde hikâyenin tamamlanmasının kitap yazma ve sergi kurgulama süreçlerine benzemesi dikkatimizi çekiyor.

Orhan Pamuk: Eşyaların Tesellisi, Sergiden yerleştirme görüntüsü. Fotoğraf: Ebru Esra Satıcı
Ali Kazma’nın, izleyiciyi içine çeken video triptiği Mürekkep Evi, sergide Masumiyet Müzesi vitrinlerini takip ediyor. Bu bölümde izleyici, sanatçının yaratıcı süreci, araştırmacı ve koleksiyoner kimlikleri, çalışma şekli gibi farklı özellikleriyle tanışıyor. Pamuk’un biriktirdiği gazete kupürleri, çizimleri, el yazıları, eskizleri, kitaplığından ve özel alanından görüntüler… Romanların ardındaki o kişi âdeta can buluyor. Açıklama metninden, Pamuk’un evinden taşınmadan önce Kazma’ya ulaştığını öğreniyorum, aynı sergide bulunan Turuncu bölümünde olduğu gibi yazarın en büyük motivasyonu mekânı kayda geçirmek olmuş. Bu amaç, Ali Kazma’nın elinde Pamuk’a dair nasıl’lar (nasıl yazar, nasıl çalışır, nasıl konuşur...) üzerine temellenerek bir görsel sanatçının çok yönlü bir sanatçıya bakışını içeren bir esere dönüşmüş.
Beşinci bölüm ise ismini yine bir Orhan Pamuk romanından alıyor: Veba Geceleri, fakat amacı romanı ya da yazılış sürecini anlatmaktan farklı. Orhan Pamuk’un çoğunluğu figüratif çizimlerinden oluşan bölüm, serginin asıl konularından birisi olan kelime-imge ilişkisine eğiliyor. Broşürden öğreniyorum ki, Pamuk romanı yazmadan önce bu bölümde sergilenen bir dizi çizimi üretmiş, romanı çizimlerden sonra yazmış. Üstelik kitabı okuyanlar biliyor ki bu çizimleri romanda da kullanmadı. Anlıyoruz ki Pamuk’un yaratıcı sürecinde metin ve görsel başa baş gidiyor. Bir düşünce yöntemi olarak çizmek/resimlemek olasılığı aklıma düşüyor. Üstelik bölüme, Pamuk’un sanatçı Alfred Kubin’den esinlenerek ürettiği bir diorama da eşlik ediyor. Kelime, imge, 2 boyut, 3 boyut hepsi birbirinin içinde eriyor sanki. Eriyor ve son ürün hepsinden beslenen hibrit bir yapıda oluyor. Serginin broşüründe bu birliktelik için güzel bir kelime kullanılmış: marriage. Sanki kelime ve görselin evliliğinden/birlikteliğinden yeni bir tür açığa çıkıyor: Orhan Pamuk’un katmanlı görsel sanat eserleri.
Orhan Pamuk: Eşyaların Tesellisi, Sergiden yerleştirme görüntüsü. Fotoğraf: Jan Slavik ©DOX
Bir sonraki bölüm, sergiyi görmek için en büyük motivasyonum olan Pamuk’un yeni görsel eserlerinden oluşuyor. Yazar, Eski ve Modern Ustalarla Diyalogda (In Conversation with Old and Modern Masters) isimli bölümde Batı resminin eski ve çağdaş ustalarıyla kurmaca bir diyaloğa giriyor. Pamuk, Staatliche Kunstsammlungen Dresden ve Lenbachhaus Munich koleksiyonlarında yaklaşık iki yıl süren araştırmalarının sonucunda 19 eser seçip her biri için vitrin ve dioramalar tasarlamış. Örneğin, Hollandalı ressam Gerrit Dou’nun yaklaşık olarak 1600’e tarihlenen Mum ve Saatli Natürmort (Still Life with Candle and Watch) isimli yağlıboya eserinin üzerinden tren, tütün ve Abdülhamid başlıklı bir okuma yapıyor. Yazılı yorumunda, kitaplarında da sıkça değindiği demiryolları inşasının modernite ve zaman ölçümüyle ilişkisini ele alıyor. Pamuk, Batılı izleyicilerin muhtemelen aşina olmadığı, Osmanlı-Türk tarih ve kültüründen bilgilerin ağır bastığı serbest çağrışımlarını dışarıya taşıyor. Böylece hem kültürler hem de disiplinler arası bir yorumlamayı izleyicilere açıyor. Vitrinlere şimdiye kadar yazdığı romanlarından ve Almanya’daki sergiler için hazırlanan kataloglardan(6) alıntılar eşlik ediyor, metin ve görsel arasında yine verimli bir “evlilik” söz konusu. Šilpochová, bu yeni vitrinler ile Pamuk’un çoğu sanatçının ulaşmak için çabaladığı bir başarıya imza attığını düşünüyor: kendisine özgü, ayırt edilebilir, imzası niteliğindeki nadire kabinesi vitrinleri. Açık ki sanatçı yeni bir görsel dil icat etmiş ve bu dil evrensel olarak çalışıyor. Sergi turlarında izleyicilerin entelektüel birikimleri oranında vitrinleri okuyabildiklerini, derin okuma yapamayanların dahi vitrinleri estetik ve çekici bulduğunu söylüyor. Bilgili izleyicilerin ise katman katman açılan yorumlamalarla bu vitrinlerden daha çok keyif aldığını gözlemlemiş.

Orhan Pamuk: Eşyaların Tesellisi, Sergiden yerleştirme görüntüsü. Fotoğraf: Jan Slavik ©DOX
Serginin son bölümü Masada (At the Desk) ise bir çalışma odası gibi tasarlanmış. Kitaplıkta Pamuk’un Çekçe başta olmak üzere çeşitli dillere çevrilmiş kitapları duruyor. Vitrinlerde ise Pamuk’un yıllardır tuttuğu günlük formatındaki defterleri(7) sergileniyor. Sayılarının çokluğu kadar renkleriyle ilgi çekici defterler Pamuk’un zihninde resim ve yazının birbirine ne kadar denk gittiğinin kanıtı niteliğinde. Bazı günler sayfanın bir bölümünü oluşturan resimler, bazılarında ise tüm sayfaya yayılarak yazıya fon oluşturmuş. Kelimelere fon olan resimler, resimleri birbirine bağlayan kelimeler. Pamuk’un sanatının ve zihninin doğası finalde iyice netleşiyor. Sergiden ayrılırken, sanatçının Kelimeler Dağı (Mountain of Words) isimli resmi, görsel sanat ve edebiyatın sınırlarında yaptığım yolculuğa sembolik bir kapanış niteliği taşıyor.
Michaela Šilpochová’yla, Orhan Pamuk’un hem Masumiyet Müzesi hem de Eşyaların Tesellisi gezici projesiyle müzecilik ve kürasyon alanındaki çalışmalarını konuşuyoruz. Pamuk, müzenin tüm içeriğiyle titizlikle ilgilendiği gibi bu yazıya konu olan gezici sergiyle de meslektaşımı özgür bırakacak bir mesafede meşgul olmuş. Šilpochová gibi teoride ve pratiğinde edebiyatla görsel sanatların ilişkisine odaklanan bir uzman ve Orhan Pamuk keyifli bir süreç geçirmişler. Šilpochová, Pamuk’la olan mesaisinde en çok onun yaratıcı sürecinde kelimeyle imgenin iç içe olmasından etkilenmiş ve müzenin açılışında 13 yıl geçmesine rağmen en ufak detayına kadar ilgilenmesine hayran olmuş. Ayrıca Pamuk’un tutkusu, hırsı, merakının ve Batı sanatı konusundaki bilgisinin de sıra dışı bulmuş. İki küratör, bir hikâyenin sayfada başka, mekânda başka çalıştığı konusunda hemfikir olunca, Pamuk’un başarılı olduğu iki mecrada da hakkını teslim ediyoruz.
Sergi boyunca sanki Orhan Pamuk’un gözlerinden görmüş, onun zihninde bir gezintiye çıkmış gibi hissediyorum kendimi. Bu şüphesiz küratöryal bir başarı. Peki kelime ve imgenin buluşup çağladığı Orhan Pamuk’a ait eser külliyatı ne söylüyor? Pamuk’un sergideki tüm eserlerini düşündüğümde, farklı disiplinleri âdeta kırkyama gibi kelimelerle birbirine tutturup estetik bir bütünlük yarattığını görüyorum. Yine bana öyle geliyor ki, kendisinin tekil eserlerinin kıymetlerinin yanı sıra hepsinin bileşimi -mecradan ve konudan bağımsız bir şekilde- bir bütün, yekpare bir eser olarak değerlendirilebilir. Tutarlı, estetik ve aynı zamanda büyümeye açık bir bütün. Orhan Pamuk’un sanatı ve küratörün ona yaklaşımından etkilenerek DOX’tan ayrılıyorum. Orhan Pamuk: Eşyaların Tesellisi, 17 Ekim 2025’e kadar Prag’da ziyaret edilebilir. Sergiyi İstanbul’da da görebilmek dileğiyle.
