top of page

Öngörülemez olanın teminatı ölülerin dansıdır

Crystal Pite ve Simon McBurney’nin ortak projesi Figures in Extinction üçlemesini; insanın doğa, teknoloji ve ölümle kurduğu yıkıcı ilişki üzerinden ele alıyoruz


Yazı: Ayşe Draz & Mehmet Kerem Özel


ree

Figures in Extinction [3.0] - requiem. Dansçılar: NDT 1. Fotoğraf: Rahi Rezvani


Dünyanın önde gelen çağdaş dans topluluklarından Hollandalı Nederlands Dans Theater (NDT) 1 ile İngiliz tiyatro topluluğu Complicité’nin ortak yapımcısı oldukları, günümüzün aranan koreograflarından Kanadalı Crystal Pite ile avangard tiyatro yönetmeni İngiliz Simon McBurney’in ortak projesi Figures in Extinction (Nesli tükenmekte olan figürler) üçlemesi dört yıla yayılan bir süreç sonrasında 2025 Şubat’ında tamamlandı. Daha önce NDT’nin çeşitli dans akşamları içinde, birbirlerinden bağımsız olarak gösterilen birinci ve ikinci bölüm, üçüncü bölümün de eklendiği bütün haliyle ilk defa Manchester Festivali’nde sahnelendi. Figures in Extinction’ın, Hollanda içindeki turnesinin ardından Haziran ayından beridir Lüksemburg Théâtres de la Ville, Montpellier Dans Bienali, Berlin Deutsche Oper ve Edinburgh Uluslararası Festivali’ni ziyaret ettiği dünya turnesinin diğer durakları Ekim’de Paris - Théâtre de la Ville sahnesi ve Kasım’da Londra - Sadler’s Wells Tiyatrosu. 


Bizim Berlin Deutsche Oper’deki gösterimini beraber izlediğimiz Figures in Extinction üçlemesi; ilk ikisi 33’er dakika, üçüncüsü 41 dakika olmak üzere aralarla birlikte 170 dakika sürüyor. Üç yapıtı arka arkaya tek bir akşamda seyrettiğinizde; sadece süresiyle değil, “herhangi bir canlı olsun, bir yer olsun, ve insanın kendisi olsun, her şeyi ve her türü yok eden insan-merkezli dünya” anlatısıyla da müthiş epik bir yapıtla karşı karşıya olduğunuzu anlıyorsunuz. Pite ile McBurney insanın neden olduğu iklim değişikliği ve onun dünyaya etkilerinden yola çıkmışlar, ancak üçleme bu çıkış noktasının çok ötesine uzanıyor.  “Tükenmekte olan nesil” fikri 2022’de prömiyer yapan the list (liste) altbaşlıklı Figures in Extinction [1]’de, ilk akla gelebilecek noktadan ele alınmış; dünya üzerindeki nesli tükenmiş canlılar ve yok olan doğadan/yerlerden. 2024’te prömiyer yapan but then you come to the humans (ama sonra insanlara geliyorsun) altbaşlıklı Figures in Extinction [2]’de teknoloji çağında insanın tükenmesine odaklanılmış. requiem (ağıt) altbaşlıklı Figures in Extinction [3] ise bu sefer doğrudan NDT dansçılarından yola çıkarak, insanın ölümünü konu ediniyor. 

Solda: Figures in Extinction [2.0] - but then you come to the humans. Dansçılar: NDT 1. Fotoğraf: Rahi Rezvani

Sağda: Figures in Extinction [2.0] - but then you come to the humans. Dansçılar: NDT 1. Fotoğraf: Rahi Rezvani


Pite ile McBurney’in, üçlemeye dair görev paylaşımlarını tanımlamaları nüanslı; ilk bölüm “Pite ile McBurney”, ikinci bölüm “McBurney ile Pite”, son bölüm “McBurney ve Pite” olarak belirtilmiş. Buradan, tasarımda ilk bölümün ağırlıklı olarak Pite’ın, ikinci bölümün McBurney’nin elinden çıktığını, son bölümde ise ortaklaşa çalıştıklarını anlıyoruz. 


2022 yılında Hollanda’nın dans ödülleri Zwann’da “En etkileyici dans yapımı” ödülü almış olan ilk bölüm, Figures in Extinction [1] - the list, üç bölüm arasında koreografik olarak en güçlü olanı. Sahne, siyah yan ve üst perdeler yoluyla farklı çerçevelerle kadrajlanarak, üstte “nesli tükenmiş” bir canlının (örneğin beyaz gergedan) veya yerin (örneğin Aral Denizi’nin) ismi yazarken, altta o canlının veya yerin çağrıştırdığı hareketler, NDT’nin olağanüstü dansçılarının bedenlerinde solo, duo, trio veya topluluk icralarıyla tekrar “hayat” buluyor. Canlının kendisini hiç bilmiyoruz, belki adının önünde veya arkasındaki ekten, günümüzdeki bazı canlılarla ilişkisini kurduğumuzda tahmin edebiliyoruz (örneğin yolcu güvercini, ağaç kurbağası ya da el balığı gibi), ama koreografi gözlerimizin önünde hayal gücümüzü tetikleyecek ve bizi kendine hayran bıraktıracak imgeler ortaya koyuyor. Dansın seyircinin hayal gücüyle doğrudan temasa geçtiği bu ilk bölümde her hareket, artık var olmayan, nesli tükenmiş bir canlının ya da yitip gitmiş bir yerin hayaletiyle karşı karşıya bırakıyor bizi adeta. Sahnedeki bedenler ise bu hayaletleri temsil etmenin veya çağırmanın ötesinde, onlarla birlikte titreyen bir varoluşun sınırında duruyor gibiler. Tabii bu etkide, daha çok sıcak renklerle kurulu ışık tasarımının (Tom Visser) ve minimal ses tasarımının (Benjamin Grant) büyük rolü var. Işık tasarımı ve ışıkla çizilen gölgeler, her bir bedenin kırılganlığı ile yaşamayı sürdürme arzusu arasındaki dengeyi, dansçıların bedensel olarak taşıdıkları yası görünür kılıyor. Pite ile McBurney, müthiş bir şiirsellikle gözlerimiz önüne serilen bu nesli tükenmiş canlılar geçidinin hüznünü ve ağırlığını, arada bir iki kere iklim değişikliği karşıtı/inkârcısı, koyu mavi takım elbiseli bir figürü çıkarıp ve onun argümanlarını, Pite’ın -2018’de İstanbul’da seyretme şansına erdiğimiz- The Statement’ten beridir ustası olduğu “konuşmaları hareket ile seslendirme”den oluşan koreografisiyle karşımıza getirip bizleri eğlendirerek, ortamı dengeliyorlar; bir yandan da, inkârcının argümanlarındaki yüzeyselliğe kızmıyor da değiliz. Bu kısımların, dünya üzerinde bu kadar nesli tükenen canlı ve yok olan yer varken, ve bunun müsebbibinin “insan” olduğunun altını bu kadar eğlendirici bir şekilde çiziyor olması da ayrıca takdire şayan. 


Yıllardır kendi tiyatro topluluğu Complicité’de ve davetli gittiği tiyatro ve opera kurumlarında ortaya koyduğu yapıtlarda; içerikle, etle kemik gibi örtüştürerek kurduğu illüzyonist anlatılarında mekanların/karakterlerin/figürlerin/perspektiflerin/görüş açılarının anlık değişimini bir sihirbaz ustalığında organize eden Simon McBurney’nin öncülük ettiği ikinci bölüm, Figures in Extinction [2] - but then you come to the humans, sahneyi bütünüyle doldurmuş, kravatlı ve gri takım elbiseler içinde, ellerindeki akıllı telefonlarına bakmakta olan ve olasılıkla ofis çalışanlarını canlandıran dansçılara yönelik olarak hoparlörden bir çocuğun sorusuyla başlıyor: “Neden hiçbir şey yapmıyorlar (hareket etmiyorlar) ?” Sessizlik ve hareketsizlik, telefonlardan birinin ışığının yanmasıyla sonlanıyor ve devamı geliyor; adeta bir sürü gibi, elde tutulan telefondan gelen ışıkla aydınlanan yüzlerin ve bedenlerin akışkan ve mekanik bir senkronizasyonla tasarlanmış hareketleri sahneyi dolduruyor. Çocuğun sorusu ne kadar naif ve yalınsa, karanlıkta akıllı telefonuyla ilgilenen insanların görüntüsü de o kadar tanıdık. İnsanlar harekete geçmiyor, felaketler artık onları etkilemiyor; cep telefonlarına dalmış, verilerle boğulmuş durumdalar ve endişe veren büyük resmi görmüyorlar. Dış ses ile verilen güncel olaylar hakkındaki haber parçaları, giderek; sol veya sağ beyinin güçlü olmasıyla orantılı olarak insanların yaratıcı veya mantıklı oldukları hakkındaki yaygın yanlış kanıyı çürüten ve aralarındaki gerçek farkları ve insan beyninde engelleyici görevi gören ve insanların başkalarını alt etmesini veya onlarla empati kurmasını sağlayan frontal lobun rolünden bahsetmeye başlıyor. Ünlü sinirbilimci Iain McGilchrist'in beyin üzerine verdiği bir konferanstaki konuşma metninden alınan bu kısımlar farklı dansçılar tarafından, yine Pite’ın konuşma-hareket-beden etkileşiminden oluşan koreografisiyle “seslendiriliyor”.  Zamanla, sahnenin arkasındaki devasa ekrana canlı yayın yapan kameralar (bazen dansçılarının birinin elinde hareketli olarak, bazen sahneyi kuşbakışı çeken sabit şekilde) devreye giriyor. Zemindeki figürlerin ve onların hareketleri ile, onların sahne tavanından kuşbaşı çekilip arka perdeye yansıtılan canlı görüntüsü birleştiğinde, ortaya, zeminde başlayıp yukarıya doğru sonsuza uzanan bir insan omurga görüntüsü çıkıyor.


ree

Figures in Extinction [1.0] - the list. Dansçı: Luca Tessarini. Fotoğraf: Rahi Rezvani


Bu sekansta bir yandan McBurney’nin projeksiyonu kullanarak seyircinin algısıyla oynadığı anlatı ustalığını, bir yandan da Pite’ın, özellikle son yıllarda opera kurumlarının büyük dans topluluklarına yaptığı işlerdeki zincirleme reaksiyon koreografisiyle, sıralar, kümeler veya sürüler halindeki kalabalıkları organize etme maharetini sergilediğini görüyoruz. Ancak bu bölümde sahnenin ve anlatının kısmen takip edilmesinin de giderek güçleştiği söylenebilir; sanki parçalı, kesintili bir algı deneyimi, çağın teknolojik dağınıklığını yansıtır biçimde seyirciye aktarılıyor ve sahnedeki bedenlerin hareket niteliği, bir refleks kaybının, duyuların körelmesinin göstergesine dönüşüyor. Figures in Extinction [2] adeta, teknolojiye ve yapay zekaya hapsolarak birbiriyle iletişimi kesip, empati ve sezgi yoksunluğuna düşen modern toplumun nasıl tükendiğinin imgesini ve deneyimini sunuyor seyirciye. 


requiem (ağıt) altbaşlıklı üçüncü bölüm için perde tekrar kalktığında bütün dansçıları gündelik kıyafetler içinde karşımızda dizili olarak görüyoruz. Karışık sırayla, hoparlörden verilen kendi veya dansçı arkadaşlarının konuşmalarının üzerine “seslendirme” yapıyorlar; söylenen, her birinin ataları, anneanne, dede, babaannelerinin isimleri. O sırada dış ses yaşayanların ölüler tarafından, yaşamın ölüm tarafından çevrelendiğini söylüyor. Sonra bir anda, siyah arka plana rağmen kütlesiyle belli ama bir yandan da seçilmesi zor, devasa siyah bir küp yukardan sahnenin ortasına iniyor; aynı ölüm gibi, kelimenin her anlamıyla bütün ağırlığıyla gündelik hayatta var ama yok, var ama insanlar görmezden gelmeye çalışıyorlar, ama -haliyle- başaramıyorlar da...


Solda: Figures in Extinction [1.0] - the list. Dansçılar: Luca Tessarini, artists NDT 1. Fotoğraf: Rahi Rezvani Sağda: Figures in Extinction [2.0] - but then you come to the humans. Dansçılar: Genevieve O'Keeffe, NDT 1. Fotoğraf: Rahi Rezvani


Küp tekrar yukarı kalktığında, karşımızda gerçekçi bir şekilde betimlenmiş bir hastane odası görüyoruz; yatakta yatan ölüm döşeğinde olduğunu biraz sonra anlayacağımız bir hasta kadın, yatağın çarşafını değiştirmeye gelmiş iki erkek hemşire. Hemşireler gündelik hasta odası/yatağı bakım rutinlerini gerçekleştiriyorlar; bir yandan da -hastayı görmezden gelerek- aralarında konuşuyorlar, biri yatağın başucundaki radyoyu açıyor. Sonra odaya hastanın yakınları geliyor, minimal jestlerle ve kayıttan verilen konuşmalarla ölüm döşeğindeki hasta ile olan ilişkileri aktarılıyor. Sonra, sahnenin iki yanında karanlıkta kalan diğer dansçılardan küçük gruplar, anlık ışık oyunlarıyla o sırada hastane odasında bulunanlar ile yer değiştirip, -her seferinde odanın tek arka duvarına yansıtılan görüntüler de değişiyor-, ölüm döşeğindeki kişiyle ilişki ve keder teması tiyatral olarak çeşitlendiriliyor. İlerleyen bir sekansta benzer bir çeşitleme, ama bu sefer koreografik olarak, dört dansçı ve kefen benzeri bir beyaz örtü ile yapılıyor; her seferinde farklı ve akıcı bir dönüşme koreografisiyle dört dansçı sırayla ceset olup, diğerleri onun üzerine örtüyü seriyor veya onu örtüyle sarıyor.Bu bölümde de dış ses var, McBurney John Berger’in Twelve Theses on the Economy of the Dead (Ölülerin Ekonomisi Üzerine On İki Tez)  metninden bölümleri okuyor; insanlığın giderek maddi olarak ölçülebilir, sayılabilir ve doğrulanabilir olana dayanan dünyaya bakış açısı ve ona göre davranma biçiminin, ölümü etrafımızdaki gündelik hayattan nasıl kovduğunu, başka bir deyişle; toplumun kapitalizm tarafından insanlıktan çıkarılmasının canlılar ile ölüler arasındaki karşılıklı bağımlılığı nasıl kırmış olduğunu dinliyoruz. Crystal Pite’ın eşi olan sahne tasarımcısı Jay Gower Taylor ile Figures in Extinction’ın bütününün ışık tasarımcısı Tom Visser’in iş birliğinden çıkma etkileyici “yansımalı ışık fonu” tasarımı ilk bölümde kısa bir sekansta arka planda kullanıldıktan sonra üçüncü bölümün son sekansında da tekrar sahnenin arka planını kaplıyor. Günümüz dünyasına ve insanlığın geleceğine dair bütün bu tekinsizliklerin ortaya seriliş şekli ne kadar keyifle alımlansa da, konunun kendisinin bunaltıcı olduğu 170 dakikanın sonlarına doğru gelindiğinde; bir yandan üçüncü bölümün başındaki NDT dansçılarının atalarının ölüm listesi kaldığı yerden devam ederken, bir yandan da yumuşak ve organik hareketlerden kurulu, şefkat ve dayanışmanın ön planda olduğu bir düet umut aşılayarak akşamı noktalıyor. Başkalarının neslini tüketmekte fail olan insan ölümünün sahnede yer aldığı bu bölüm, yalnızca bireysel sonluluğu değil, insan türünün de bir hayvan olarak tükenebilirliğini düşündürüyor. Ölümün kabulü ise aslında başka bir yaşama biçimi olasılığını da beraberinde getiriyor; hatırlamak, farklı davranabilmenin, başkalarıyla yeniden bağ kurabilmenin ön koşulu haline geliyor. John Berger’in söylediği gibi; “Ölüler, öngörülemez olanın teminatıdır. Öngörülebilir olan yaşayanlardır; ölülerse öngörülemez olanı içerir.” Belki de Figures in Extinction’ın sonunda beliren umut, tam da bu farkındalıktan doğuyor; ölümü ve tükenebilirliği kabullenmenin, başka bir gelecek tahayyülünü mümkün kılabileceği ihtimalinden.

İlgili Yazılar

Hepsini Gör
On Onur Hamilton Karaoğlu’s In Vain

We share Gökcan Demirkazık's text on Onur Karaoğlu's participatory performance In Vain, which took its name and inspiration from an Âşık Mahzuni Şerif's song and began in Vienna in 2022, then continue

 
 

Yorumlar


Bu gönderiye yorum yapmak artık mümkün değil. Daha fazla bilgi için site sahibiyle iletişime geçin.

Bütün yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir. Yazı ve fotoğrafların tüm hakları Unlimited’a aittir. İzinsiz alıntı yapılamaz.

All content is the sole responsibility of the authors. All rights to the texts and images belong to Unlimited.

No part of this publication may be reproduced or quoted without permission.

Unlimited Publications

Meşrutiyet Caddesi No: 67 Kat: 1 Beyoğlu İstanbul Turkey

Follow us

  • Black Instagram Icon
bottom of page