top of page

On soruluk sohbetler: Zeynep Özden & İlkim Üskent

On soruluk sohbetler'in Fringe dizisinin ikinci konukları, festivalde İç Savaşlar adlı yapıtları ile yer alan Tiyatro Pera’dan Zeynep Özden ve İlkim Üskent


Röportaj: Ayşe Draz & Mehmet Kerem Özel



İç Savaşlar



Mevcut koşullardan ötürü fiziki mekânda ve gerçek zamanda bir araya gelmek halen çok mümkün olmasa da, Türkiye'de ilk kez 18-22 Eylül 2019 tarihleri arasında gerçekleşen İstanbul Fringe Festivali'nin ikinci edisyonu bu sene seyircisiyle, bazen canlı yayın aracılığıyla olmak üzere, dijital mecralarda buluştu. 21-27 Eylül 2020 tarihlerinde YouTube, Zoom, WhatsApp ve diğer sosyal medya mecralarından ücretsiz takip edilebilen festivalde dans, performans ve tiyatro gösterileri, atölye çalışmaları, sanatçı-izleyici buluşmaları, söyleşiler ve kapanış partisi yer alıyordu. Biz de bu fırsattan istifade sizler için programda yer alan yerli ve yabancı sanatçıları ve onların yapıtlarını yakından tanımak, içinden geçmekte olduğumuz koşullarla nasıl başa çıktıklarını anlamak istedik. Fringe dizimizin ikinci konuğu da festivalde İç Savaşlar adlı yapıtı ile yer alan Tiyatro Pera’dan Zeynep Özden ve İlkim Üskent.



İlkim Üskent ve Zeynep Özden



Tiyatronun özü sizce nedir? Çağdaş tiyatroyu/dansı günümüzde nasıl tanımlarsınız?

Zeynep Özden: Oyun duygusu, hikâye anlatımı ve ortak bir nabız atışı, bir hissediştir bana göre. Bu ortaklık hem ensemble içinde hem de seyirciyle sahne arasında kurulan bağdır. Çocukken izleyip beni heyecandan yerime oturtmayan, hüzünlendiren, keyiflendiren, etkileyen, anlatılan hikâye yoluyla sahnenin büyülü dünyasında çıkılan ortak bir gezintidir diyebilirim.


Çağdaş tiyatro post-bocalamalar içinde kimi zaman kaybolup kimi zaman hem haz verip aynı zamanda öncü, sarsıcı ve ayıltıcı olmayı başaran bir arayış olabilir.

İlkim Üskent: Bence dramatik sanatların özü, dönüştürebilme yeteneğinde saklı. Bu soruyu cevaplarken tiyatro ve dans eksenli konuşmaktansa tamamını dramatik sanatlar tanımlaması altında toplamayı daha makul buluyorum. Söz gelimi bir dramatik yapıtta, öze dair, aradığım ilk nitelik sarsıcı bir etkiye sahip olması. İlk başta söylediğim dönüştürebilme yeteneğini bu sürecin bir öncülü olarak konumlandırabilirim. Sarsıcı etkisi olan bir dramatik yapıt, günün sonunda seyirci üzerinde dönüştürücü bir etkiye sahip oluyor. Sokrates'in ''at sineği'' benzetmesindeki gibi bir fonksiyondan bahsediyorum aslında. Dramatik anlamda, ben bu rahatsızlık hissinin dönüştürücü bir etkisi olduğuna inanıyorum.


"Ustam" olarak tanımlayabileceğiniz bir sanatçı ya da size ilham verdiğini düşündüğünüz biri var mı?

Z.Ö: Pera Güzel Sanatlar’dan sevgili hocam ve Tiyatro Pera’nın sanat yönetmeni Nesrin Kazankaya ile mesleğe başladığımdan beri birlikteyim. Eğitmenlik, oyunculuk, yönetmenlikte yolumu açan, aydınlatan ustamdır.

Onun dışında dünyadaki “ustalar”ı da elimden geldiğince yerinde izleyerek ve kitaplar, videolar, görseller kanalıyla takip etmeye çalışıyorum. Çeşitli dönemlerimi daha fazla etkileyenler, hep hayranlık duyduklarım tabii ki olmuştur.

İ.Ü: Bu tarz sorulara yanıt verirken çok zorlanıyorum ben. Şöyle hızlıca bir düşündüğümde aklıma gelen isimlerden biri Coen Kardeşler. Ben onların yeni bir filmi çıkaracağını öğrendiğim vakit heyecanlanıyorum açıkçası. Tekrar tekrar izleyip yepyeni ilhamlar aldığım bir ikili Coen Kardeşler. Çektikleri filmlerde hayatı ciddiye alma şekilleri açısından gözle görünür bir tutarsızlık var. Özellikle de bu tutarsızlıkla dalga geçiyorlar aslında. Ve anlatım biçimlerine de doğrudan yansıtıyorlar. Filmlerindeki bu dilden etkilendiğimi söyleyebilirim.


Bir iş üretirken hangi kaynaklardan beslenir, nelerden ilham alırsınız? Rüyalarınızın işlerinize etkisi oluyor mu?

Z.Ö: O anda Türkiye’de ve dünyada olanlar; içsel olarak uğraştığım konular; haksızlıklar, eşitsizlikler, denklemler… Metin bazlı bir tiyatro yaptığım için metnin kendisi ile kurduğum bağ.


Çok canlı bir rüya alemim yok maalesef, ama çalışma sürecinde işlerin rüyama girdiği çok olmuştur tabii!


İ.Ü: İlham aldığım şeyler hayatın bizzat içinde varlığını sürdüren şeyler oluyor. Bu anlamda doğrudan hayallerimden beslendiğimi söyleyemem aslında. Yeni bir senaryoya başlayacaksam ilk etapta temel çıkmazı kurguluyorum. Bu bazen gazetede okuduğum bir haber ya da duruma bağlı bir açmaz olabiliyor. Öte yandan kafamın içinde bazı anlar ya da görseller oluşuyor, o görsele ulaşabilmek için yollara bazı çatışmalar, tuzaklar ve karakterler oturtuyorum. Vay canına! Şu an tekrar fark ettim, galiba ben pek ilhamla çalışmıyorum.


İç Savaşlar



Sanatın dönüştürücü gücüne inanıyor musunuz? Nasıl?

Z.Ö: Evet kesinlikle inanıyorum. Hatta inanmasaydım bu işi yapmayabilirdim sanırım. Üzerinde çalıştığımız işler bizleri dönüştürüp, insanlar ve konular bazında bizi zenginleştirdiği gibi buluştuğu kişileri de bir biçimde etkilemeli, sonrasında akıllarında küçük de olsa bir yer tutmalı diye düşünüyorum. Beğenmeyip öfkelenmesi, karşı çıkması da buna dahil. En azından ideal olan bu bence.


İ.Ü: Ben bu fikre inananlardanım. Uzaktan bakıldığından belki fazla idealist bir yaklaşım gibi görülebilir. Fakat kendi işlerimizde konu edindiğimiz durumlar ve bu konuları ifade etme biçimimizdeki cüretkar seçimler izleme geleneğindeki kalıpları aşarak bu değişimin ilk adımlarını temsil edecek. Bu bağlamda ''serbest düşünme'' yetimizin üzerine daha fazla gitmeliyiz diye düşünüyorum.


“Fringe” sizin için ne anlama geliyor?

Z.Ö: Farklı işler, denemeler yapan sanatçıları bir araya getirip, ortak paylaşımlar yaratan, yüreklendiren bir oluşum olarak görüyorum.


Edinburgh’da bir kez Fringe döneminde bulunma şansına eriştim. Ve o festival havası, bir kentin her noktasında bambaşka türlerde işler izleyebilme hali beni derinden etkilemişti. Kentin uluslararası festivalini kapsam, çeşitlilik, seyirci bazında fersah fersah geçmiş olan bu festival bir sanatçı için günler süren bir şenlikti. Bende de fringe şenlik olarak kaldı.


İ.Ü: Fringe kelimesinin karşıladığı anlamlara şöyle bir göz atarken enteresan bulduğum bir tanımla karşılaştım. Şöyle diyor; ''Işık dalgalarının karışması sonucu üretilen koyu çizgiler'' Metinler arası ve biçimler arası bir geçiş söz konusu yani. Tiyatro/dans eksenli bir festivalden bahsettiğimiz için farklı anlatım biçimlerinin birbiriyle diyalog içinde olması benim için makul bir tanım olabilir.


İç Savaşlar



Neden özellikle bu işinizle İstanbul Fringe Festivali’ne katılmaya karar verdiniz?

Z.Ö: Pandemi sürecinin başında muhteşem öngörümle (!) bu süreç 10-15 gün sürer ben iyisi mi bir çeviriye başlayayım dedim. İç Savaşlar oyununu daha önce okuyup etkilenmiştim. Oyunu çevirdim. Pandemi yaşamın öngörülebilir yanını belirsiz bir geleceğe kadar erteleyip, bu belirsizlik beni boğmaya başladığı dönemlerde tekrar oyunu düşünmeye başladım. Yazarın oturma odasına oturttuğu bu oyunu ben zaten sahnede de yapacak olsam oyunculardan kendilerine birer oturma odası kurmalarını isteyecektim. Evlerimizde hapisken üretebilmek için çok uygun geldi. Oyuncular gerçekten kendileri, kendi oturma odalarında oyun üzerine yaptığımız bu denemeyi kaydettiler. Sonra Fringe’in online olacağını okudum. İletişime geçtiğimde pandemide yapılan dijital işlere de yer vermek istediklerini söylediler. Aslında sanırım en “söze dayalı” iş bizimki. Ama ben yine de katıldığımıza çok mutluyum.

İ.Ü: Biz İç Savaşlar ekibi olarak bu video performans çalışmasını salgın süreci içinde ürettik. Ve yer alabileceği platformlar üzerine düşündük bir süre. Özellikle yönetmenim Zeynep Özden ile birlikte. Sonra Zeynep Fringe İstanbul'un bu yıl online olacağını anlattı bana. Ben de İç Savaşlar'ın Fringe İstanbul için uygun formatta bir iş olduğunu düşündüm. Günün sonunda hem festival içeriğinin hem de bizim içeriğimizin uyuştuğu bir netice elde etmiş olduk.


İstanbul Fringe'de gösterdiğiniz yapıtınızı tek bir cümleye tercüme etmeniz gerekse bu ne olurdu?

Z.Ö: İçimizde çocukluğumuzdan beri dinmeyen savaşlar gibi dünyadaki iç savaşların da kazananı maalesef olamıyor; bizler de yalnızca kaybedenler olarak atmosferde yerimizi ararken bir resim oluşturuyoruz.

İ.Ü: Birbirinden farklı dört hikâyenin yaşanmış ''aynı'' anıları derdim.


İç Savaşlar



Yapıtınızın fiziksel bir mekânda ve gerçek zamanda seyirciyle karşılaşması yerine onu online olarak dijital bir platformda göstermek sizce nasıl bir etki yaratacak?

Z.Ö: Biz “İç Savaşlar” oyunu üzerine yaptığımız bu denemeyi en baştan bir video performans olarak, dijital yayınlamak üzere tasarladık.


İnsanlığın küresel ölçekte içinden geçmekte olduğu bu yeni pandemi süreci sizce gösteri sanatlarını gelecekte nasıl dönüştürecek?

Z.Ö: Dijital işlerin, açık havalar için tasarlanan mekân işlerinin çoğalacağını düşünüyorum. Performans sanatları farklı yollar deneyip, farklı mecralarda güç kazanacak. Ancak bence hepimiz yine işin özüne, seyirciyle canlı yaşanan alışverişe dönebilmeyi iple çekiyoruz.


İ.Ü: Şahsi gözlemim sahne sanatlarının dijital formlar aradığı yönünde oldu. Online oyun, video performans ve tek kişilik izlekler gibi üretim süreçlerinde bulunan dönem arkadaşlarımın işlerini izledim. Orta vadede de sözünü ettiğimiz türlerde işlerin artacağını ve seyircinin de kavramsal anlamda entegre olacağını düşünüyorum. Bu süreç medya için yakın geçmişte dijitalleşmeyle sonuçlandı. Dramatik sanatlar içinde bu dönüşüm ivedilikle gerçekleşecek bence.


Sizce ülkenizdeki gösteri sanatları çevresi pandeminin zorlayıcı koşullarıyla nasıl başa çıkıyor?

Z.Ö: Özelde tiyatroyu kültürlerinin içinde bir gereksinim gibi gören ülkeler, tüm dünya için yeni ve yıkıcı bir lanet olan bu pandemi sürecinin henüz başlarında planlı bir mücadeleye girdiler. Destekler dağıtıp, havalandırmaları yenilediler, koltuk düzenlerini gerçekten önerilen mesafeye göre düzenlediler vs. Bizdeyse ekonomi pandemi öncesinde de zaten batık durumdaydı. Kültür-sanat hali hazırda pek çok kişi için bir lüks sayılıyor. Acaba bu durumda gerçekten “önce ekmek mi geliyor?”. Bilemiyorum, kuşkusuz önce sağlık ama yeni sezon büyük bir belirsizlikle başlıyor.

bottom of page