top of page

No: 8 | İlker Cihan Biner


İllüstrasyon: Caner Yılmaz

Merhaba,

Bir rüyadayız. Lakin kötü düşler içinde mi yüzüyoruz? 


Zihnimiz atık malzemelerle dolu. Her saniye ölüm haberlerini okuyoruz. Bedenimizi izole ederek yaşamaya gayret ediyoruz. Olumsuzluk sermayesi aldı başını gidiyor. Yakınlarımıza dair kaygılarımız söz konusu. Sürekli tekrarlayan krizlerle boğuşuyoruz. Kendi tıkanmışlığımızla, aczimizle yüzleşmekten korkuyoruz. Oluşan ya da oluşacak yaralarla baş etmenin bir yolu yok mu? 


Demek ki rüyalarımıza sızan gerçekler var. Düşler saf değil. Bu yüzden kötü rüyaların anlamına, görüşlerine ya da bizi neye davet ettiğine korkusuzca bakmamız gerekir. Yaşanan kaosu benliğimize nasıl izah ediyoruz ya da onu hangi biçimlerde anlamlandırdığımız mevzusu oldukça önemli.


Şimdi kaygıya kapılmamaya çalışarak kendi uyanıklığımızla beraber tenimizi ürperten rüyaları düşünebiliriz. Tüm bu süreçte hiçliğin karanlığında ışıldayan bir şeyler hep olacaktır. Nitekim iç görü geliştirmenin bıçağı bağışıklık sistemini güçlendirir.   


Geçen hafta yayınlanan Barış Acar’ın mektubunu okudum. 


Ses söz değil, çığlık diyor. Evet, tıknefes kalmanın kimseye çaresi yok. Çığlık aynı zamanda çekiç gücüne sahip. Öyle ki perspektiflerimizdeki çekiçle hudutları aşındırmaya cüret edip onların yüzeyini çatlatarak yol alabiliriz.


Aklıma Puccini’nin Tosca operasından bir arya düşüyor: Vissi d’arte, vissi d’amore. Orada “sanatım için yaşadım, aşk için yaşadım” diyen bir sopranonun çığlığını duyarız. Bilhassa Maria Callas’ın sesinden yankılanan bu arya kötü rüyaları yırtmaya çalışan bir forma dönüşür. Diplerden gelen oluşun uğultusu ya da farkın kudreti bedenin kısır döngüsünü kırar. Akıntıya karşı nefes verir. Yani sadece tespitlerle yetinmeyerek yoldan çıkmanın hafifliği sıçramalara yol açar. 


Yeniliğe açılma arzusu, bilinmeyene açık bir zihin benliğimizin ilacı olmalı. Bizi uzaklaştığımız dünyayla buluşturabilmeli. Varoluş çerçevelerimizin ritmini değiştirmenin çarelerini aramak aynı zamanda büyük bir erdemdir. 


O halde şimdi imkânın, yer açmanın zamanı. Rüyalarımıza dalan kötü gerçeklikleri çatlatmanın ve duvarları aşındırmanın vakti. Vissi d’arte, vissi d’amore aryasından devam ederek “Çiçekler verdim sunağa” (Diedi fiori agli altar) ...

Hiç de masum olmayan bu eyleme dair Jean Genet’nin Çiçeklerin Meryem Anası kitabını öneririm.


Sevgiyle,

All rights reserved. Unlimited Publications.

Meşrutiyet Caddesi No: 67 Kat: 1 Beyoğlu İstanbul Turkey

Follow us

  • Black Instagram Icon
bottom of page