Günaydın,
Karantinanın ilk günlerinde, aynı limondan elde ettiğim aynı toprağa, aynı gün ektiğim tohumların her biri farklı zamanlarda filizlendi. Onları her şeyin kendi zamanı olduğunun ifadesi olarak kabul ettim.
İnsanlar dış kaynaklardan koptukça kendilerini beslemeye başladılar. Kendi ekmeğimin hamurunu mayalarken, yoğururken, şekillendirirken, pişmesini beklerken emek vermeyi farklı şekilde idrak ettim. Kendi karnımı doyuran yine benim emeğimdi. Bu gerçek bir doyumdu. Oburluğun sadece mideyle alakalı olmadığını hayata karşı da ne kadar obur olduğumuzu beklentilerimizi ve doymayan nefsimizi düşündüm. Evlerinde oturdukça sadeleşen insanların mideleri de küçüldü sanki.
Sonra ekmeğinin derdinde olduğundan ekmek yapmaya vakit bulamayanlar aklıma düştü. Karantinanın bile sınıfsal bir mesele olduğunu gördükçe normalleştirdiğimiz düzenin değişmesinin gerekliliğini düşünürken pencereden gelen bahar kokulu rüzgarla herşeyi unutup derin bir nefes aldım.
Herkese hayatta olmanın memnuniyetini kalbinde hissettiği güzel bir gün dilerim.
“Ne olursa olsun, insan doğası kavramı, ekolojik krizle ilgili derinlemesine yapılacak her değerlendirmede zorunludur; onun eksikliği bizatihi bir kriz işaretidir. Böyle bir görüşün yokluğu durumunda, insanlık doğanın kalan kısmından kopartılır ve gerçek anlamada ekolojik bir görüşün yerini salt çevrecilik alır. Doğamız yoksa, o zaman doğa daima bizim dışımızdadır, içi kaynak ve araçlarla dolu bir tombala kesesinden ibarettir. Bu durumda insanlık ile doğa arasındaki bağlar da insanlar ile “çevreleri” arasında cereyan eden fiziksel transferler şeklinde nitelendirilemez. Canlılar organizmalardan oluşan bütünlükler olarak mücadele ederler, yani ekosistem dünyasında hareket eden ve dünyanın edimlerine maruz kalan tam varlıklar olarak, içi ruhsuz maddeyle dolu delik deşik bir kese gibi değil.”
Doğa’nın düşmanı
Jovel Kovel
Comments