top of page

Muğlaklığın çeperinde

NOKS Art Space'de Volkan Kızıltunç, İnsel İnal, Orhan Cem Çetin ve Meliha Coşkun'un işlerinden oluşan Ortak Yalan sergisi aracılığıyla post-truth çağında gerçekliği ve sınırlarını ele alıyoruz


Yazı: Ebru Nalan Sülün


Meliha Coşkun, İç içe, 2023, Seramik yüksek pişirim


Çok değil, yakın geçmişte –dâhi- sanatçı kolektiflerinin sayısı bugüne nazaran daha fazla idi. Elbette bunun en önemli nedeni; fon bulamama, artan kiralar, bağımsız sergi alanlarının azlığı, sermayenin kolektif-inisiyatiflere verdiği desteğin, ayrılan fon sayısının 3-4’ü geçememesi. Bu şartlara rağmen ayakta kalarak faaliyetlerini sürdüren bağımsız alanlar ise anlatıları, mekân kurguları, sanatçıların organik bütünlüğü- biraradalığı, üretim odaklı ruhları ile adeta nefes alanlarına dönüşmüş durumdalar. Hızla artan galeriler, sermayenin her köşeye sızıp hırsla köşeleri ele geçirmesi, galerilerin çoğunda izlenen tıpkı eserler, acele kurgulanmış sergi konseptleri düşünüldüğünde sanat izleyenleri artık bağımsız alanlardaki gerçekliği, düşünce ortamını arar hale geldi. Keza; sanatçıların kira artışları nedeniyle atölyelerini boşaltmak zorunluluğunda olduğu günümüzde; belki de en ihtiyaç duyulan şey kolektif dayanışmayı daha da yaygınlaştırmak, üretimi, yola devamı bu yolla sürdürülebilir kılmak. Sermaye sahiplerinin popülere bağımlılık geliştirmeyerek bağımsızlara olanak tanımayı seçmesi eminim sanat üretim biçimlerinin, koleksiyonların da çehresine nefes olacaktır. Aksi tutumun sonuçlarını adeta bir köşeye sıkışmış, yürüyemeyen sanat ortamı olarak yaşıyor ve her köşede bu sıkışmışlığı hissediyoruz… 


İnsel İnal, Yalan Dolan Hep Estetik II, 2023, Fotoğraf: Orhan Cem Çetin


NOKS Art Space; tam da bu çerçevede dikkate değer dinamiği ile önemli bir bağımsız alan olarak dikkat çekmekte. NOKS Art Space’in kuruluşu öncesinde mekân; Volkan Kızıltunç, Elvan Ekrem’in sanatçı atölyesi iken 2015-2017 tarihleri arasında Gizem Dişli ve Ece Eldek ile birlikte bir kolektif ruh oluşturularak  TOZ Artist Run Space olarak faaliyetlerine başlıyor. Ardından 2017 sonrasında aynı mekân NOKS Art Space'e dönüşüyor ve faaliyetlerine devam ediyor.

Kuruluşunun ardından NOKS Art Space kendisini şöyle tanımlıyor: "NOKS Art Space, zaman-bazlı sanatları merkezine alan, kâr amacı gütmeyen ortak bir çalışma, üretim ve sergileme alanıdır. Uluslararası ve yerel sanat inisiyatifleri, bağımsız platformlar, enstitüler, müzeler ve eğitim kurumları ile iki yönlü projeler gerçekleştirir. NOKS; sergi, konuşma, atölye çalışmalarının yanı sıra uzun soluklu projeler gerçekleştirir. NOKS sanatçı kitaplarının üretimi, gösterimi ve yayılmasına önem vermektedir ve bu nedenle sergi, seminer, workshop, festival organizasyonu etkinlikleri ile bu alanda destekleyici olmayı hedefler."


NOKS Art Space; 2017’den bugüne İstanbul’da da sayıları hızla azalan kolektif ve inisiyatiflerin içerisinde ulusal-uluslararası sanatçıların proje alanına dönüşmüş durumda.  İlk sergiden bugüne seçilmiş sergiler:


 2017’de Gelecek Şoku sergisi ile başlayan öykülerine 2018’de Goethe Enstitüsü desteğiyle gerçekleştirdikleri ve mentörlüğünü Volkan Kızıltunç ve Andreas Rost’un üstlendiği Resource Utopia Fotoğraf ve Video Atölyesi eşlik etmişti.  Ardından Sevil Tunaboylu ve Güneş Terkol ile Üç Pencerelik Oyun, David Campany Rich and Strange, Saha Derneği desteği ile Amsterdam’da gerçekleşen Suat Öğüt, Elvan Ekren, Çağrı Saray, Volkan Kızıltunç’un katılım sağladığı Corridor Project Space- A Future of Travel sergisi ve bu serginin çok katılımlı İstanbul-Noks buluşması A Future of Travel/ The Journey of The Artwork oldukça önemli- çok katılımlı bir kolektif ruhun temsiliyeti idi. Natasha Christia workshop atölyesi, Lukas Birk’in Seyahatname Koleksiyonu sergisi, Seçkin Tercan küratörlüğündeki Mert Çağıl Türkay’ın Ara Öğün sergisi, Erkan Öznur’un Mekânın Metafiziği, NOKS küratörlüğündeki Tel Aviv- Indie Photography Gallery sergisi, Cenkhan Aksoy ve Burak Delier’in ortak mekân müdahalesi Kernek Panik, Piston küratörlüğündeki Mathilde Denize ve July Ancel’in I’m not Nostaljik, You are Nostalgic, Volkan Kızıltunç küratörlüğündeki Sami Baruh Kayış Koptu!. Bu serginin ardından gerçekten de Kayış Koptu! ve sergi ileri tarihe ertelendi. Yaşanan pandemi süreci, dijitalleşme ve mekânlarda zorunlu uyku hali de beraberinde geldi. 24 Ekim 2020’de Kassel Dummy Award 2020- Reading Room ve 20 Mart 2021’de pandemi nedeniyle kapanan Sami Baruh Kayış Koptu! sergisi tekrar açılıyor.  Kassel Dummy Award 2022- Reading Room, Mert Çağıl Türkay ve Volkan Kızıltunç küratörlüğündeki Fresh, Los Angeles Durden&Ray Gallery sergi değişimi projesi kapsamında olup Jorin Bossen ve Gül Çağın küratörlüğündeki İç İçe Geçmiş/Çözülmüş, Nazlı Tuhera Moral’in Hiç Kimse, Hiçbir Yerde, Dummy Award 2023 Finalist Kitaplar Sergisi ve son sergi: 23 Aralık 2023 tarihinde izleyenler ile buluşan Meliha Coşkun, Orhan Cem Çetin, İnsel İnal ve Volkan Kızıltunç’un Ortak Yalan'ı.


NOKS sergi projelerindeki dikkate değer unsurlardan en önemlisi uluslararasılığın benimsenmesi, yurtdışından edinilen paydaş inisiyatiflerle ortak projelerin gerçekleştirilmesi, karşılıklı misafir sergi projelerinin yaygınlaştırılması. Bu yaklaşım; bütçe ve fon sorununun da karşılıklı çözümüne yol açmış. Örnek; NOKS Art Space’de yurtdışı bir kolektif oluşumun sergi açması ve ardından NOKS Art Space’in onlara konuk olması gibi. Bu model; Türkiye’de de müze, kurum ve galeriler tarafından ortak yurtdışı paydaşların artırılması; fonlanma, ortak üretim modellerinin, projelerinin geliştirilmesi ve küresel sanat ağının daha kolay güçlendirilmesi amacıyla daha sıklıkla kullanılabilir.


23 Aralık’ta NOKS Art Space’de izleyenler ile buluşan Ortak Yalan ise; son yılların en çok konuşulan ve kuramsallaşma sürecini sürdüren post-truth kavramının yaşama, siyasete, cinsiyet temsillerine, tekniklere nükseden bu bağlamdaki muğlak sınırlarına odaklanıyor. Sanatçıların tüm söylevleri akıllara Jean Baudrillard’ı getiriyor: “Simülasyonun ötesine geçiş yoktur, simülasyon artık olay bile değil, bizim mutlak bayağılımız, güncelik bir müstehcenliktir, kati bir nihilizm hali içindeyizdir ve nereden geleceği bilinmeyen, öngörülemez başka bir olayı bekleyerek kültürümüzün bütün formlarını şuursuzca tekrarlamaya hazırlanmaktayızdır”. Tıpkı şimdi gibi…

Ortak Yalan: bir itiraf ve farkındalığa çağrı niteliğinde. 21. yüzyıla ilerlerken tüm insanlığı çepeçevre saran bir muğlaklık tartışılan. Bu muğlaklığın özü; adeta büyük bir yalandan beslenmekte.  Kaynağı bilinmeyen, kendi özünü belki inkâr eden, muğlak olanın çeperinde gezinen ve bir amip etkisiyle hızla yayılan adeta bir sarmal.


Post-truth; nesnel gerçeklikten insanoğlunu uzaklaştırırken gerçekliğin neliğini sorgulatıyor, manipülasyonu yüceltiyor. Kabul edilebilirliğin sınırlarını zorlarken, yeni dönemdeki söylevler, kitleleri özellikle sosyal ve siyasi olgularla kalıcı olarak dönüştürüyor, değiştiriyor ve kitlesel bir muğlaklığın çeperine sürüklüyor.  Kitlesel etkili siyasetin de kaynağı haline gelen post truth parametreler, aklın ve hakikatin çürümüşlüğünde kitlelerin sahte dünyasını inşa ediyor. Rasyonalizmi tahtından indirerek kitle ruhlarını harekete geçiren ve duygu dünyalarına sirayet eden bu yeni güç; yalancının hükümdarlığını kanıtlarken sözün, hakikatin hükmünü de sona erdiriyor. Bu hükümsüzlük; bir yalanın ortaklığındaki kitle ruhunu görünür kılarken hepimizin algısını muğlak bir zanlıya dönüştürüyor.


Sergi kurgusu; her sanatçının kendi özel alanını yaratmasına, kendi söylevini kendi alanında tasnif edercesine sunmaya fırsat veriyor ve eserlerin cümle kurmasına olanak tanıyor. Ayrıca Ortak Yalan; 2017 yılından bugüne 30’un üzerinde sergiye aracı olan NOKS kurucularından Volkan Kızıltunç’un sanatçı olarak dahil olduğu ilk sergi olma özelliği de taşımakta.


Sergide; Volkan Kızıltunç ve Orhan Cem Çetin’in fotoğrafın tekniğe odaklanan tavrı; post-truth kavramı üzerinden izleyeni 19. yüzyıla, fotoğrafın icadına yönlendiriyor ve hatta tekniğin bu bağlamda kendini inşa eden anakronik kurgusuna da göz kırpıyor.


Sergiye dair NOKS Art Space’de sanatçılar ile bir araya geldik.


“… 19. yüzyılda keşfedilen ilk fotoğraf karesinden başlamak üzere fotoğraf sanatının kendisi de bir yanılgıyı barındırmaz mı? Örneğin; Fransız Bilim Akademisi’nde ilk kez gösterilen ilk fotoğraf karesinin bebek masumiyetinde olması beklenirken aslında kalabalık bir caddeyi bizlere bomboş izletir. Renkli bir dünya iken bize fotoğraf üzerinden bu dünyanın siyah-beyaz görünmesi, devamlı hareket eden bir dünyanın fotoğraf yoluyla hiç kıpırdamadan duruyor olması, ölçek farklılıkları olması gibi aslında hiçbir şekilde gerçeklikle ve o an ki deneyimlerle hiç ilgisi olmayan, şok edici önemli detaylar var. Fransız Bilim Akademisi’nde ilk fotoğraf gösteriminde de gösterilen sahnenin yokluğu ve nicesi. Fotoğrafın kendisi aslında manipülatördür ve post truth’dur. Fotoğrafın kendisi; -hakikatten bahsediyorsak- senin kadar, senin gördüğün kadar hakikati kaydedebilen bir teknik. İnsanların hep gördüğünü kayıt altına alma arzusundan dolayı fotoğrafın keşfinden itibaren fotoğraf sanatının yeteneklerini aşan bir görev atfedildi fotoğraf sanatına. Elbette, bir fotoğrafçı olarak tüm bunları düşünmeden edemiyorsun. Fotoğrafçılar da bu nedenle bu yalanın bir aracısı haline geliyorlar. Dolayısıyla fotoğrafın gerçekliği hiçbir zaman temsil etmediğini, ancak imâ ettiğini vurguluyorum. Bu da zaten o imâyı alabilmeyi başarırsan mümkün olabiliyor...” - Orhan Cem Çetin

Ortak Yalan'da Orhan Cem Çetin; “Bir görünüş bize kayıt yoluyla ulaşıyorsa, kesin olan şudur ki, o artık yoktur". Çetin; fotoğrafın kendisine odaklanan bu yaklaşım ile bir anlatı dili geliştirmiş.  Bu önerme; izleyene, gerçekliğin yeniden inşa edilebilirliğinin yollarını sorgulatıyor, yeni bir görsel önerme sunarken araladığı açık kapıdan izleyeni de bir gizli özneye dönüştürüyor.

Çetin; “Mother Nature, 2015” çalışmasına dair şu yorumu yapıyor: “Sergide yer alan fotoğraflarda tanıklık edilen bir gerçeklik var. Sonra o fotoğraf, matbaada basılmış ve bir kitap haline getirilmiş. Daha sonra; benim tarafımdan bir kompozisyona dönüştürülmüştü, bu kompozisyonun tekrar fotoğrafı çekilmişti ve onun aslında beneklerden oluşan bir fotoğraf olduğu görüldü. Sonra sergi için de tekrar basıldığında her defasında fotoğrafın hakikatten bir adım uzaklaştığı bir süreç de kendi organiğinde gelişti. Tam da bu nokta; Jean Baudrillard’ın simülasyonunundaki aşamaları gibi. O nedenle yaptığımız üretimin artık bağlamla da ilişkisi kaybolduğu için bu süreçte hakikatten tamamen kopmuş oluyor. Temsiliyet yerini otonomluğa bırakıyor”.


Orhan Cem Çetin, Catfight, 2021, HD Video, sessiz, 8 dakika 


Catfight (2021) video çalışmasında da Çetin; en temelinde moda-podyum meselesine odaklanıyor.  Bu konu da tamamen farklı bir katman niteliğinde. İnsanlara podyumlarda gösterilen modellerin, güzellik kodları ile bir arzu nesnesine dönüştürülmeleri, rekabet yaratmaları, “resmi geçit” kelimesi ile kurulan ilişki ile de bu yolla görünür kılınıyor. Podyum da buna bağlı bir alan haline gelmiş ve geliyor. Videoda kullanılan teknik yoluyla Orhan Cem Çetin, defalarca negatif-pozitifin yer değiştirmesi, uygulanan boya müdahaleleri, defalarca izleyenin bakışını sanatçının yönlendiriyor olması ile gerçekliğin ve hakikatin inşa edilenden öte ima edilen bir olgu olduğunu hatırlatıyor. Videodaki her görüntü parçası; post-truth sürecine vurgu yapan, bu sürecin deşifresini sunan bir yaklaşım ile inşa edilen kompozisyonlara dönüşmüşler.  

İnsel İnal’ın mekânla ve malzeme ile konuşan Yalan Dolan Hep Estetik I/ Yalan Dolan Hep Estetik II/ Yalan Dolan Hep Estetik III çalışmaları, siyasi ve manipülatif yaklaşımların gündelik hayattaki vuku bulma hallerine odaklanıyor. Sanatçının çalışmalarında yeni bir estetik önerme olarak izlenebilecek dinamik bir yapı, belki sanatçının üslubunda yeni bir üslüp dönemine geçiş olduğu dahi söylenebilir. Post-truth kavramını; gündelik hayata nükseden gündelik nesneler, nesnelere bağımlı kalan sorgular, sorgularla yaygınlaşan düşünceler, tüm bu düşüncelerin belirsiz sınırlarındaki sahte evreni çerçevesinde sorgulayan İnsel İnal; sergide yer alan üç çalışmasında da deneyimi önceliyor. Sanatçının gündelik yaşamının bir gerçeklik sorgusu ile çalışmalarda tekrar izleniyor olması, yaşama dair de döngüsel bir sorgunun başlamasına neden oluyor.  Bu sorguyu hayata olan sadakat ve özellikle gerçeklik sorgusu üzerinden izleyenlere deneyimletiyor, kuramsal söyleme malzemenin yanılsamacı hali de eşlik ediyor. Üç ayrı düzenleme ile sergide var olan İnal; sergiye hazırlık süreci ile eser üretim sürecinin zamansal geçirgenliğini üretimine nasıl eklemlediğini şu şekilde ifade ediyor:


“…Eserlerimin gündelik hayatla kurduğu ilişki veya gündelik hayattan çektiğim bazı görüntüler, objeler, malzemeler, bu malzemelerin organik yanyanalığı üretimimin temelini oluşturdu. Bu süreçte; beni temsil edecek çeşitli olayların bir bütün içinde tekrar etmeden yan yana dizilmesi, benim bu bütünlüğe baktığımda o günü hatırlıyor olmam, gündelik hayatla kurduğum ilişkiden dolayı benim için bu üretimi politik kıldı.  Çünkü; gündelik hayat ve sanatın kendisi de bir politik söylev. Post truth da gündelik hayat ve siyasete nükseden bir hastalık ise bu durumda sonuç da kaçınılmaz oluyor ve aynı sorunsala bağlanıyor…”.


Solda: İnsel İnal, Yalan Dolan Hep Estetik I, 2023 Sağda: Volkan Kızıltunç, Zaman Parçacıkları #1, #2 ve #3, 2023, Giclee baskı, 106x46 cm Fotoğraf: Orhan Cem Çetin


Volkan Kızıltunç, Zaman Parçacıkları #1,#2, #3 üçlü triptikon fotoğraf çalışmasında uzun süredir çalışmalarında ele aldığı fotoğrafın kendi ontolojisi sorunsalına devam ediyor. Üç parçadan oluşan, ayrı zamanlarda çekimleri gerçekleşmiş fotoğraf kalıntıları bir araya gelerek birbirleriyle uyumlu bir kompozisyonu inşa ediyorlar. Fotoğraf olma iddiasında olmayan analog kalıntılar şimdi volümü yüksek bir ifade aracına dönüşmüşler.


“Son dönemlerde fotoğrafın kendi ontolojisi ile daha fazla ilgilenmeye başladım. Analog fotoğrafın kalıntısı olarak da düşünülebilecek olan bu organik biçimler aslında her fotoğraf çekimi sırasında oluşan bir fotoğraf kayıtlarından bir üçlü seçki niteliğinde. Kuleşov ve Sergey Mihayloviç Ayzenştayn’ın kuramsal rehberliği ile üslupsal bir yol izledim”.  


Meliha Coşkun, Kök, 2022, Seramik yüksek pişirim Fotoğraf: Orhan Cem Çetin


Meliha Coşkun’un sergide yer alan dört çalışması; referans aldığı Judith Butler ve onun “toplumsal cinsiyet orijinalliği olmayan bir tür yalandır’ iddiasından ilham alıyor. Gerçekliğin muğlak sınırlarında Coşkun; kadın olma halini, bu halle bağlantılı bir gereklilikle yaşam biçimlerini, nesneleri, dayatılan ve inşa edilen yapay gerçeklikler çerçevesinde ele alıyor. Çalışmalarda; nesneler bağlamlarından koparılıyorlar, beden ile sağlanan ilişkileri de dâhil. Bu yolla kimliklere yapıştırılmış nesnelere aidiyetsizlik yüklenerek bir bellek sorgusu, belirsizlikler çerçevesinde deneniyor, izletiliyor. Fetişleştirilen cinsiyetçi nesneler, Coşkun’un çalışmasında dayatılan rollere, gerçekliğe bir karşı duruş niteliğinde. Ayrıca, yüksek pişirimle ürettiği seramik zincir ile de Coşkun; kadına dair geçmişin dayatılan gerçeklik zihniyetine de başkaldırıyor. Mekânı kesen bu zincir, gerçeklik algımızı da zorluyor. Kırmak istediğin bu paslı zincirin aslında pişirilmiş bir seramik olduğunu zorlukla fark ediyor ve sarsılıyorsun.



Meliha Coşkun, İsimsiz, 2023, Seramik yüksek pişirim, 11 adet, Fotoğraf: Orhan Cem Çetin


İnsanlık olarak kitleleri, anlam yüklenemeyen ve muğlaklığın çeperinde kalmış ortak yalanlara maruz bırakanlar kadar suçlu muyuz? Gerçeklik nerede ve ne ile? Muğlaklığın sınırları nerededir? Var mıdır? Ya peki varlık meselesi? Ve nicesi …


All rights reserved. Unlimited Publications.

Meşrutiyet Caddesi No: 67 Kat: 1 Beyoğlu İstanbul Turkey

Follow us

  • Black Instagram Icon
bottom of page