top of page
Tuğçe Arslan

Kültür ve özgürlük kavramları anlaşabilir mi?

Sanatçı Nezaket Ekici, geçtiğimiz ay, uluslararası ölçekte gönüllü kadın hareketi Soroptimistler’in bir parçası olan Seyhan Soroptimist Kulübü Adana'nın davetiyle Lifting a Secret performansını ilk kez Türkiye seyircisiyle buluşturdu. Performans üzerinden Dernek başkanı Ebru Bacaksızlar ve sanatçı Nezaket Ekici'yle "kadın" ile kültürel formların ilişkisini konuştuk


Röportaj: Tuğçe Arslan


Nezaket Ekici, Essence, Performans, 2016'dan itibaren, Performance Art Bergen, Bergen International Performance Festival  , Kunsthalle Bergen 2016, Fotoğraf: BIPAF


Seyhan Soroptimist Kulübü Adana, yaklaşık 13 yıldır kadınlara ekonomik özgürlük ve hukuki bilinç kazandırma ve kız çocuklarına eğitim imkanı sağlama gibi çeşitli alanlarda feminist bir perspektifle çalışmalar yürütüyor. Bu çalışmaları kültürel ve sanatsal pratiklerle de iç içe geçirerek güçlendirmeyi hedefliyor. 


Nezaket Ekici tam da bu amaçla Soroptimistler tarafından Adana’ya davet edildi. Sanatçı, daha evvel Avrupa ve Amerika’da icra ettiği Lifting a Secret performansını ilk kez kendi coğrafyasına taşıma imkânını Soroptimistler sayesinde elde etti. Ekici, Adana’da tam manasıyla bir "sırrını açtı". Kendi deneyimlediği kültürel bir fragmanı sanatına aktaran sanatçı, kültürel parçaların ve geleneklerin kadın bedenini nasıl kıstırdığına ve kadın ile kültürel formların nasıl iç içe geçirildiğine dair ele aldığı bu performansta, bir yandan kültüre sahip çıkılması gerektiğini ancak diğer yandan aynı kültürün kadını özgür bırakması gerektiğini iletmeye çalışıyor.  


Nezaket Ekici, Inafferabile/Greifbar Fern, Performans, 2004'den itibaren, 2yk Galerie, Kunstfabrik am Flutgraben e.V., Berlin 2004, Fotoğraf: A.D.


Soroptimistlerin ilk kulübü 1921 yılında Oakland Kaliforniya’da kuruluyor ve bu kulübün ardından Amerika Birleşik Devletleri’nde Soroptimistleri temsil eden kulüpler hızla açılmaya devam ediyor. Ardından 1924’te Londra ve Paris’le başlamak üzere Avrupa’da da etkin hale geliyor. Türkiye’de ise ilk kez 1948 yılında yazar Müfide Ferit Tek tarafından İstanbul Soroptimist Kulübü kuruluyor ve bu coğrafyada da kulübün etkinlik alanı şehir şehir genişliyor. Bu çerçevede Soroptimistlerin Türkiye’de yaklaşık yetmiş beş yıllık bir geçmişi var, siz Seyhan Soroptimist Kulübü’nün dernek başkanı olarak, Soroptimistlerin özellikle Türkiye’deki tarihinden ve genel olarak etkinlik alanlarından biraz bahsedebilir misiniz?


Ebru Bacaksızlar: Seyhan Soroptimist Kulübü Adana’da faaliyet gösteren ve küresel ölçekli gönüllü bir hareket olan Uluslarararası Soroptimist teşkilatına bağlı bir kulüptür. Latincede "İyilik yapan kız kardeşler" anlamına gelen "soroptimistlik" dünyada yaygınlaştığı her alanda özellikle kadınlar ve kız çocukları için projeler geliştirir, farkındalık yaratır. Dünyada ve Türkiye’de Soroptimistler; "Kadının Ekonomik Güçlenmesi", "Eğitim", "Toplumsal Cinsiyet Eşitliği & Kadına Yönelik Şiddet", "Sağlık", "Sürdürülebilir Çevre" olmak üzere beş alanda iki yönlü çalışırlar: "Program" ve "Savunuculuk". Her çalışma alanında, hem kadın odaklı projeleri hem de savunuculuk odaklı programları bir arada yürütürler.


Halihazırda kırk üç üyesi bulunan kulübümüz, 2010 yılında kurulduğundan bu yana irili ufaklı birçok projeye imza atmıştır. Kurulduğumuz ilk yıl, Çukurova Kalkınma Ajansı desteğiyle Mesleğim Umudum adlı projemiz kapsamında, elli iki adet trikotaj makinesi ithal ederek, Yüreğir Belediyesi iş birliğiyle Mehmet Akif Ersoy Kültür Evi’nde bu makineleri kullanıma sunduk. Burada her yıl yüzlerce kadın ve kız çocuğu meslek öğrenerek aile bütçesine katkıda bulunma şansı elde ediyorlar. Bir diğer projemiz olan Dilek Dükkânı kapsamında, üniversitedeki imkanları kısıtlı gençlerin kıyafet ihtiyacını karşılamak amacıyla Çukurova Üniversitesi’yle iş birliği yaparak üniversitenin kulübümüze tahsis ettiği alanda giyilebilir nitelikteki sıfır ve ikinci el kıyafetleri öğrencilere sunuyoruz. Bu güzergâhta Dilek Dükkanı’nın ikinci şubesini de aynı amaçla Adana Anadolu Lisesi içinde açtık. Projenin isim hakkı da derneğimize tescillidir. Yüreğir’de 50 Gelincik projesi ile üniversite sınavına girecek elli dezavantajlı kızımıza bir yıl boyunca özel ders imkânı sağlayarak, üniversite sınavına hazırlanmalarını sağladık. Çukurova Üniversitesi Balcalı Hastanesi Çocuk Hastalıkları binası önüne, hastanenin ihtiyacı olan çocuk parkını yaptık. KOLAYCA Kadınlar İçin Renkli Bir Hukuk Okuryazarlığı projesi ile imkânları kısıtlı kadınların adalete erişimini destekleyerek, Türkiye’de kadın haklarına yönelik aktif ve pasif ihlallerin önlenmesine katkıda bulunmayı hedefleyen Avrupa Komisyonu-Avrupa Birliği hibesiyle Nisan 2022’de uygulamaya başladığımız KOLAYCA projesi kapsamında hem sosyal medya kampanyaları hem de el işi temelli oyunlaştırılmış eğitimlerle kadınları hak sahibi bireyler olarak güçlendirerek ve hukuk okuryazarlıklarını arttırarak adli yardım ve destek yollarını anlattık. Yasal haklarını kullanmalarını teşvik ederek adalete erişimlerini destekledik. Toplumumuzun kanayan yarası olan çocuk istismarı ile mücadele eden UCİM derneğine 2019 ve 2022 yıllarında bağış desteklerinde bulunduk, 2023 yılında da Adana’da UCIM’le ortak eğitimler düzenlemeyi ve ailelerde bilinçlendirme çalışmaları yapmayı planlamaktayız. Kendi üyelerimiz olan çocuk doktoru, kadın doğum uzmanı, psikologlarımızla birlikte köylere ziyaretler yapıyor, kadınları bilgilendirmek için çalışıyoruz. Ayrıca Yalmanlı köyünde kadınlar için bir kitap kulübü kurduk. Adanalı kadın yazarların kitaplarını kadınlarımıza dağıtıp okumalarını sağlıyor, kadın yazarlarımızla köyde söyleşiler düzenliyoruz.


Bunlar gibi burada sayamayacağımız daha pek çok projemizin yanı sıra süreklilik arz eden en önemli faaliyetimiz burs vermektir. Her yıl üniversitede eğitim alan, gelir yönünden dezavantajlı, başarılı genç kızlarımıza burs veriyoruz. Halihazırda kırk beş bursiyerimiz bulunmaktadır. Burs verdiğimiz öğrencilerimiz yıl boyu hem kulüp etkinliklerimize hem de federasyonumuz tarafından düzenlenen ve alanında başarılı kişilerce verilen Zoom eğitimlerine katılma şansı elde etmekteler. Ayrıca yaz aylarında bursiyerlerimizin masraflarını kulüp olarak üstlenerek federasyonumuzun gençlik kampında misafir ediyor ve onlara çeşitli eğitimler vererek vizyonlarını geliştirmeye ve onlara iyi birer rol model olmaya çalışıyoruz. 


Nezaket Ekici, Lifting a Secret, Performans, 2007'den itibaren, Adana Büyüksehir Belediyesi Tiyatro Salonu Fuayesi, Seyhan Soroptimist Kulübü'nün davetiyle, Adana, 2023, Fotoğraf: Elmas Ekici



Detaylı anlatımınız için çok teşekkür ederim, dernek olarak sizi kutluyor ve etkinliklerinizin daim olmasını diliyorum. Sevgili Ekici size ilk olarak şunu sormak istiyorum; son yıllarda sanatınızın çeşitli sivil toplum kuruluşlarıyla ilişkilenen bir tarafı var. Bu çıkarımı özellikle Türkiye’de ürettiğiniz performanslardan yapabiliyorum. Örneğin birkaç yıl önce İzmir’de Afrikalılar Kültür Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği çatısında Afro-Türklerle bir araya gelerek temsil, gelenek ve kimlik kavramları altında Bridges of Culture-Azonto Dance and Turkish Dance performansınızı gerçekleştirmiştiniz, şimdi ise feminist bir dernek olan Soroptimistlerle kadın sorunları üzerine sanatınızı icra ediyorsunuz. Üretimlerinizin bu tarz kuruluşlarla kavramsal ilişkisinden ve tabii sizin de politik olarak bu sivil toplum örgütleriyle nasıl ilişkilendiğinizden biraz konuşabilir misiniz?


Nezaket Ekici: İki yapıdan ayrı ayrı söz edeceğim. Öncelikle biliyorsun Afro-Türkler benim için ciddi bir merak unsuruydu. İlk kez 2019 yılında Afro-Türkler denilen bir topluluktan haberdar olmuştum. Türkiye’de yaşayan ancak farklı kültür ve zaman boyutundan gelmiş gibi duran ve çok da bilinmeyen bir topluluktu. Özellikle "başka" bir yerden gelmiş olmaları; köksüzlük, kökleri arayış, gelenek ve ritüellere sahip çıkma gibi çalışmaları beni etkilemişti. Çünkü ben de iki kültür arasında yetişmiş biri olarak, "nereden geliyorum?", "neredeyim?", "nereye gidiyorum?" gibi sorular eşliğinde bir hayat yaşıyorum. Bu yüzden politik olarak kök fikrine adanmak, kök fikri üzerinde hareket etmeye çalışmak benim için çok önemli. Kısacası farklı biçimlerde de olsa Afro-Türklerle aynı gemideyiz diyebilirim. Bu benzeşme hali yüzünden çok istedim onlarla çalışmayı, ancak süreç hiç kolay olmadı. 


Tarabya Kültür Akademisi’nin araştırma bursu sayesinde Afro-Türkler ve İzmir Afrikalılar Kültür Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği hakkında araştırma yapma şansım oldu. Tabii derneklerine ulaşmak aylarımı aldı. Sonunda Tarabya Kültür Akademisi, İzmir Daraağaç Kolektif ve İzmir Kültür İçin Alan’ın yardımlarıyla İzmir’deki Afro-Türk Derneği ile bağlantı sağlandı. Ardından iletişim kurmak ve ortak bir paydada buluşmak da epey zorlu bir süreç oldu. Her seferinde daha da fazla diyalog kurmam aradaki iletişimi ve esnekliği arttırmam gerekti, çünkü onların da benim de ayrı ayrı şartlarımız vardı. Her şeyden önce kültür-sanat dünyasına dair bir dernek değillerdi, kendi miraslarına yönelik, kapalı bir topluluktu. Bu nedenle onları sanat yapma fikrine nasıl ikna edeceğim konusu da başlı başına bir sorundu benim için. Nasıl anlaşabileceğimi, nasıl bir proje yapabileceğimi defaten düşündüm. Fakat -tam da yeri gelmişken- en güzel yanı neydi dersen, sanat dünyası dışından bir oluşum olmalarıydı derim. Çünkü kültür-sanatla ilgili kurumlarla işbirliği yaptığımda neyi yapacağımız zaten az çok biliniyor. Onlara önceden neyi nasıl yapacağımızı aktarıyorum. Afrikalılar Kültür Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği bu açıdan benim de ne yapacağımı, onların da benim ne yapacağımı bilmediği bir laboratuvar ortamı sağladı bize. Karşılıklı deneysel bir iş çıkardık. Sonunda Bridges of Culture: Azonto Dance and Turkish Dance (Kültür Köprüleri, Azonto Dansı ve Türk Dansları) belgesel filminin yanı sıra yeni bir dans tarzını bir araya getiren bir atölye çalışması yaptık. Çok da güzel oldu. 


Soroptimistler için de benzer bir yan var benim açımdan. Soroptimistler beni davet ettiğinde yine kültür-sanat dışından bir oluşumla etkileşime girmiştim. Tabii önce araştırdım; kimdiler, ne istiyorlardı, faaliyetleri nelerdi vb. Çok iyi işler yapıyorlardı, çok etkili işler. Kadınlar için ekonomik ve hukuki açıdan bilinçlendirme politikaları ve kız çocuklarına eğitim imkanları gibi girişimleri vardı. Soroptimistler sanatsal ve kültürel farkındalığa da hizmet ediyorlar ama nihayetinde yine bu camiaya dair bir dernek değil. Bu nedenle bu iş birliği de yeni bir deneyim açtı. Ben kendimi doğrudan feminist bir sanatçı olarak tanımlamıyorum. Her konuya açık, her türlü kavrama dair işlerim var biliyorsun, ancak tabii feminizme dair işlerim de var ve bu işlerle kadın çalışmalarına destek olabilmek benim için de çok önemli bir şey. Bu yönden ben açıkça destekliyorum. Şunu da söyleyebilirim ki bu tarz girişimlerden yetişkin bir kadın olarak ben de halen çok şey öğreniyorum. 


Nezaket Ekici, Lifting a Secret, Performans, 2007'den itibaren, Adana Büyüksehir Belediyesi Tiyatro Salonu Fuayesi, Seyhan Soroptimist Kulübü'nün davetiyle, Adana, 2023, Fotoğraf: Elmas Ekici


Peki Ebru Hanım, Seyhan Soroptimist Kulübü olarak Adana’daki etkinliklerinizin sanatla kurduğu ilişkiyi merak ediyorum. Özellikle bir röportajınızda Kadına şiddet dünyanın dört bir yanında var ama Türkiye’de katlanarak artıyor. Bu konuda hepimizin daha duyarlı olması gerekiyor. Kadına şiddeti azaltmak için yapılması gerekenleri hep birlikte hayata geçirmemiz şart. Bu konuda ancak toplumun bütün dinamiklerinin harekete geçmesi ile sonuç alınabilir. Bu doğrultuda performans sanatı özelliklede çocuk yaşlarından itibaren aile içinde baskılarla büyüyen ama sonra kendi gücünün farkına vararak tüm bunlara direnen ve kendi müthiş hikayesini yaratan bir kadının, gerçek hayat hikayesine dokunan bir performansın çok daha büyük etki yaratacağını düşünüyorum.” diye söz etmişsiniz. Kadına yönelik şiddete dair duyarlılığın perçinlenmesinde sanata ve özellikle de kadın performans sanatçılarına nasıl bir pay düştüğünü ve bu coğrafyada kadın sanatçıların nasıl bir etki üreteceğini düşünüyorsunuz? 


E.B: Kadına şiddet tüm dünyada var ancak maalesef ülkemizde gittikçe artan kadına şiddet vakaları artık farklı bir şeyler ortaya koymamız gerektiğini söylüyor. Kelimelerin anlamını yitirdiği bu ortamda, sanatın gücünün ortaya çıktığına inanıyor ve özellikle kadın sanatçıların hayatının her alanında yaşadığı ve özellikle performans sanatçılarının bunu bizlere sanatları ile çok farklı şekilde hissettirdiği performanslarının toplumda etki yaratacağına inanıyorum. 


Nezaket Ekici, Lifting a Secret, Performans, 2007'den itibaren, HANDLUNG und RELIKT Intervention, Performance / Relikt, Galeri Luciano Fasciati, Chur Schweiz, 2007, Fotoğraf: Luciano ve Marlen Fasciati 


Lifting a Secret performansı benim de en çok üzerine düşündüğüm performanslarınızdan biri biliyorsunuz? Bu performans feminist bir zeminde özellikle kadın bedeni ile kültürel formların iç içe geçmesi bağlamında önemli. Biraz Lifting a Secret performansınızı üretme dinamiklerinizden ve bu performansın sizin için öznel bir deneyimin sonucu olması durumundan konuşabilir miyiz?


N.E: Evet kendi hayatımdan, bu nedenle benim için çok önemli. Yıllar öncesinden bir fragman bu, o zamanlarda Türkiye’ye tatile gelirdik; Denizli’de bir evimiz vardı ve tatillerimizde Denizli’deki evimizi ziyaret ederdik, orada ailece zaman geçirirdik. 18 yaşındaydım, yine bu tatillerimizden biriydi ve bir gün komşudan komşuya bir haber dolaşmaya başladı: Beni istemeye geleceklermiş! Bana yapmam gerekenler söylendi; güzel giyinmelisin, lezzetli kahve yapmalısın, sonra o kahveyi kibarca sunmalısın vs. Aileme saygım sonsuzdu, bu geleneği geri çevirmedim, ne istedilerse de yaptım, ancak sonunda “hayır” dedim ve babam da kararıma büyük bir saygı göstererek beni onayladı. 


Bu performansın fikri bir gece rüyamda aklıma geldi ve bu hikâyeyi yirmi yıl sonra sanatıma yerleştirmiş oldum. Performansta, bir zamanlar görücü usulünü deneyimlemiş genç bir kadın olarak yaşadıklarımı anlatıyorum. Hikâyemi duvarlara yazıyorum ama kalemle ya da boyayla değil, önce vazelin kreme buladığım fırça ile yazıyorum. İlk başta vazelinin şeffaf dokusundan dolayı beyaz duvarlara yazdıklarım görünmüyor, gerçekten kimse okuyamıyor. Ama sonra duvara kız isteme ritüelinde kullanılan kahveyi fırlatıyorum ve yazılar ortaya çıkıyor ve artık hikâyemi okuyabiliyorlar.


Kendi hikâyemi sadece Türkiyeli kadınlar için değil, Dünya kadınları için anlatıyorum. Demek istiyorum ki, aileye saygı, gelenekler, törenler, ritüeller önemli onları reddetmeyin ama kararı sonunda kendiniz verin. Hür olmalı kadın, ailesine ve geleneklere karşı gelmemeli ama sonunda kendi iradesini ortaya koymalı.


Nezaket Ekici, Lifting a Secret, Performans, 2007'den itibaren, HANDLUNG und RELIKT Intervention, Performance / Relikt, Galeri Luciano Fasciati, Chur Schweiz, 2007, Fotoğraf: Luciano ve Marlen Fasciati 


Peki burada kısaca araya girmem gerekiyor. Biliyorsunuz ki Doğu toplumlarında hayat sadece sempatik ritüellerden ya da ılımlı geleneklerden oluşmuyor. Bunların zoraki hale getirildiği aile yapıları var, dahası töreler var. Kadın bu noktada iradesini ortaya koyamadığında ne yapılması gerektiğini öneriyorsunuz?


N.E: İşte o çok zor. Ben iki kültür arasında yaşamış biri olarak kültürü, gelenekleri, ritüelleri önemsiyorum. Çünkü kök fikrini önemsiyorum. Eğer bunları topyekûn reddedersek köke dair elimizde ne kalır sorusunu önemsiyorum. Belki bu yüzden bunlara olan sempatim. Fakat şunu söyleyeceğim; bu performansı sadece bireysel olarak kadına dair yapmıyorum. Kadına yaptırım uygulayan/uygulamaya çalışan aileler için de bir sözüm var burada. Kadın ailesine saygı gösterecekse aile de kadına gösterecek. Törenler olsun, geleneklerimiz yaşasın ama diğer yandan bu gelenekler kadını mahkûm etmesin. Erkek çocuğa verilen özgürlük kız çocuğa da verilsin. Belki bu performans aileleri çocuklarına karşı bilinçlendirme, bilinçli ailelerde kadınları özgür kılma açısından önemli olabilir.


Bu performansı ilk kez 2007 yılında İsviçre’de yaptığımda Türkiye’de durumlar sorunluydu, ama şimdi dünyada durumlar sıkıntılı. Bu çerçevede aslında Soroptimistler için Lifting a Secret'ı değil, daha sert bir performans olan Tooth for Tooth'u sunmuştum. Türkiye’de şiddet eylemleri sonucunda öldürülen kadınların anısına ürettiğim sekiz kanallı bir video-yerleştirmesiydi. Performansta ben ve katılımcı olan diğer yedi kadın sanatçı, savunmasız bırakılan ve nihayetinde öldürülmüş olan kadınlar için gölge boksu yapıyorduk, yani onların ruhları adına sembolik bir savunma gerçekleştiriyorduk. Bu esnada da şiddet sonucu öldürülen kadınları ve onların hikayelerini hatırlatmak için seçilmiş vakaları kullanıyorduk. Bana katılan kadınların her biri kendilerini kişisel olarak etkileyen bir haberle oradaydı. Videodaki kadınlar siyah bir arka planda ve siyah giysiler içindeydi. Kamera ise yüzlere ve ayaklara odaklıydı. Kadınlar kamera önünde hayali bir şekilde el ve ayak hareketleriyle gölge boksörü tarzında dövüşüyorlar ve sözlü olarak öldürülen kadınlara dair hikayeleri aktarıyorlardı. Hikâyeler üçüncü şahsın ağzından anlatıyordu, örneğin: “Ayşe henüz 20 yaşındaydı. İşten dönüyordu, güzeldi ve bıçaklanarak öldürüldü...” 


Soroptimist Kulübü Adana’dan Ebru’ya ilk olarak bu performansı benimle yapmasını ve performansa Adana’dan yedi kadın sanatçı daha davet etmeyi teklif ettim. Ama şiddetin sadece fiziksel değil, söylemsel olduğu fikrine gelince Lifting a Secret daha doğru bir tercih olarak görüldü. "Görücü usulü" denen kültürel parça hala sürdürülüyordu ve Ebru “bence Lifting a Secret çok daha uygun” dedi, estetik olarak da uygun buldu. Ben de zaten bu performansı Türkiye’de icra etmeyi uzun zamandır istiyordum.


Lifting a Secret'ı daha evvel İsviçre Galeri’de, Almanya Sanat Fuarı’nda, New York Galeri’de, New Jersey Princeton Üniversitesi Tiyatro Alanı’nda ve Polonya Sanat Bienali’nde sergilemiştim ama Türkiye’de hiç gösterememiştim. Bir kez 2016’da Uçan Süpürge ve Goethe Ankara iş birliğinde Ankara’da gösterecek oldum ama o yıl gerçekleşen terör saldırısı dolaysıyla iptal oldu, çünkü açık alanda olacaktı ve konu da zordu, o nedenle de iptal edilmişti. Sonra, yıllar sonra Soroptimistler aradı. İyi ki de aradılar. Sanat dünyası dışındaki dernekler benim için iyi bir deneyim. İlk olarak Adana şehri için biraz çekimserdim aslında, laf ederlerse ne yaparım gibi düşünceler de geldi aklıma. Ama Adana beni çok şaşırttı, çok gelişmiş bir kent gördüm karşımda, açıkçası önyargılı oluşumdan da esef duydum. Sanki ayın arkasından geliyormuşum gibi hissettim. Almanca’da bir deyimdir bu; ...ob ich hinter dem Mond lebe... derler, "hayattan haberi olmayan" anlamına gelir. Ben de öyleydim.


Nihayetinde dediğim gibi bu performansı daha evvel götürdüğüm ülkeler dolayısıyla Almanca ve İngilizce olarak icra ettim ama ilk kez Türkçe olarak yapacaktım. Kendimi buna çok zorladım, çünkü Türkçem yeterince iyi değil ve bu performansta da hem yazılı hem de sözlü ifadeler devreye giriyor malum. 


Nezaket Ekici, Tooth for Tooth - In memory of the murdered women in Turkey, Video performans 2016; 8 Kanallı video yerleştirmesi, Performans sanatçıları: Nezaket Ekici and Güler Aşık;  Güneş Hüseyinkulu; Hikmet Uçarkuş; Huri Sevim Yaşar; Simge Doğanay Yaşar; Nejla Yerebakan; Özge Yüksel

Assistent: Elmas Ekici; Güler Aşık; Güneş Hüseyinkulu, Kamera: Branka Pavlovic, Pamenkalnio Gallery. Vilnius, Litvanya 2016, Fotoğraf: Nezaket Ekici


Ebru Hanım, siz kadına yönelik şiddete dair sanatsal bir karşı duruş ortaya çıkarmak isterken Nezaket Ekici’de nasıl karar kıldınız? Özellikle neden Lifting a Secret performansı tercihiniz oldu? Bunu seçerken Türkiye’deki kültürel formlar ve kadın bedenine dair yaptırımları nasıl göz önüne aldınız?


E.B: Türkiye’de performans sanatı denilince akla gelen ilk isimlerden olan ve dünya da sanatıyla ülkemizi ve daha önemlisi biz Türk kadınlarını başarıyla temsil eden Nezaket Ekici kadına dair etkili, vurucu performansları ile dikkatimizi çeken bir isimdi. Lifting a Secret performansını özellikle seçmemizin sebebi “kadına şiddet olgusunun” aslında önce kadının kendi evinde başlayan, üstelik sevgiyle büyünen bir ev olmasına rağmen toplumun kadına ve ailelere yüklediği gelenekler ve görenekler nedeniyle, yine kadının kendi benliğini, kişiliğini, isteklerini, arzularını, hayallerini engelleyen, üstelik de çok kanıksamış olduğumuz “görücü usulü” gibi bir konuda, bir genç kadının neler hissettiğini bizlere çok gerçek bir şekilde geçirmesinden kaynaklanıyor. 


Peki, sevgili Ekici, sizce Lifting a Secret performansınız kadına yönelik söylemsel ve fiziksel şiddete dair neler söylüyor? Özellikle Türkiye’de sergilediğinizde daha farklı bir açılımı oldu mu bu üretiminizin?


N.E: Şiddet var, evet. Bu aile içi eğitimden başlayan bir şey. Birini bir şeye zorlamak, bu da büyük bir şiddet. Kendin karar veremezsen direkt olarak bir şiddet açığa çıkıyor. Bu anlamda bu iş oraya varıyor: "Zorlamak yok" demek istiyor. Konuşmak, karşılıklı iletişim, diyalog, hürriyet, aileye ve geleneklere saygı gibi öğeler üzerine işliyor. Törenler yapılsın ama zorlama olmadan yapılsın diyor. 


Daha önce de dediğim gibi performansta ilk olarak şeffaf vazelinle kendi hikayemden anılarımı yazıyorum, ardından görücü usulünde deneyimlediklerimin ifadesi olan bu kelimeleri fincan fincan kahveyle görünürleştiriyorum. Sonra bu yazılar üzerine ben konuşuyorum ve ardından bir diyalog ortaya çıkıyor. Bu diyalog tam da aile ve kadın arasındaki anlayış adına devreye giriyor.


Burada bir anekdot vermek isterim. Adana’ya gelmeden önce eşimle felsefe ve sanat üzerine Almanya’da gerçekleştirdiğimiz bir projemiz vardı, o projede felsefe üzerine bu işi gösterdim. Katılımcılar çoğunlukla Avrupalıydı ve “bakın” dedim, “ben bunu Amerika’da ve Avrupa’da yaptım ama Türkiye’de hiç -canlı performans olarak- yapamadım. Şimdi bir şansım var ve bakalım neler olacak.” Oradakiler çok heyecanlandı, çünkü orada da bir önyargı vardı. Herkes coştu, bunun büyük bir cesaret gerektirdiğini düşündüler ve bana destek verdiler. Fakat Adana’ya gelince, dediğim gibi çok iyi karşılandım. Kendimi hiç tedirgin hissetmedim. İnsanlar sakindi, ortada ortak bir enerji vardı ve ben mekanda adeta transa girdim. İnsanlar da bu trans aurasının içine çekildi. 


Şunu da ekleyeyim tabii; bir kadın, bu şiddetin Türkiye’de hala olup olmadığını sordu, evet Türkiye’de var ama sadece Türkiye’de değil, dünyada var. Ben bu performansta özel olarak Türkiye demiyorum, dikkatinizi çekerim, bu gibi kültürel parçalar üzerinden zorlanan tüm kadınların yaşadığı ülkeleri kastediyorum. Dolayısıyla bir ritüel üzerinden bu ritüelde kıstırılan tüm kadınları içermek istiyorum. 


Nezaket Ekici, Crema, Performans, 2005'den itibaren, Visibilty Project Galata Perform, İstanbul 2005, Fotoğraf: Teoman Madra


Türkiye’de giderek artan kadına yönelik söylemsel ve fiziksel şiddete dikkat çekmek adına Soroptimistler olarak başvurmayı düşündüğünüz başka sanatsal formlar var mı; ya da davet etmeyi düşündüğünüz başka sanatçılar? 


E.B: Şu anda davet etmeyi planladığımız başka bir sanatçı olmamakla beraber, Soroptimistler olarak kadına yönelik her türlü şiddete dikkat çekmek için sanatın gücüne inancımızla başka sanatsal formlar da gerçekleştirmeyi -özellikle şehrimiz Adana’da- arzu ediyoruz.


Sizin performanslarınız özellikle kimlik, göç, aidiyet ve ötekilik kavramlarını içeriyor ancak kadın bedeniyle çalışıyor olmanız kaçınılmaz olarak feminizmi de gündeme getiriyor. Lifting a Secret dışında feminist perspektiften ele alabileceğimiz diğer performanslarınızdan kısaca söz edebilir misiniz? 


N.E: Elbette. Örneğin az önce de bahsini ettiğim, 2016 yılında gerçekleştirdiğim sekiz kanallı bir video-yerleştirme olan Tooth for Tooth (Dişe Diş), feminist açıdan önemli bir performansımdı ve tabii çok sert bir işti. Innaferabile/Greifbar Fern var sonra, sekiz metrelik beyaz bir kuyruğu olan bir gelinlikle mekânda duruyorum ve elbise öyle dar ki fermuarı sürekli çekiştirerek kapatmaya çalışıyorum. "Kendimi zorlamalıyım", "içine girmeliyim" diye düşünüyorum. Hâlbuki bedeni uymuyor bana ama kurallar var sonunda ve elbise bana uymasa oda ben onlara uymalıyım. Dolayısıyla bununla güzellik gibi kavramlara kıstırılan kadınları ve onların bedenlerindeki zorlama yapıları göstermeye çalışıyorum.


Belki tam olarak feminist diyemem ama Essence performansım da yine kadına şiddete – ve genel olarak insanlığa- dair bir şeyler içeriyor. Bu performansta kırmızıya boyanmış şeffaf bir pleksiglas plakanın üzerinde duruyorum. Bıçak, balta, kazıyıcı gibi birçok keskin nesneyle donatılmış bir kostüm giyiyorum. Bu nesnelerle üzerinde durduğum pleksiglastaki kırmızı boyayı kazıyorum. Ben kazıdıkça pleksiglasın altına yerleştirilmiş yazı görünüyor: Die Würde des Menschen ist unantastbar. Bu cümle Alman anayasa hukukunun 1. paragrafına karşılık gelir ve “insanın onuru dokunulmazdır” anlamını taşır. Burada şeffaf pleksiglas zarar görüyor ancak pleksiglasın altındaki bu cümle -yani metaforik olarak bu cümlenin anlamı aslında- zarar görmüyor. Buradaki kırmızı renk ve benim eylemlerim dünya çapındaki birçok krizi temsil ediyor. Kadına şiddet de bunlardan biri. 


Bunların dışında da; Permanent Words, Schleierkampf/Veil Fight gibi performanslarım da dini olgular ile kadın arasındaki ilişkiyi sorguluyor ya da Cream performansım kadının ev içinde yüklendiği sorumluluklarla bir mutfak aleti haline gelmesi durumunu yani otomatikleşmesi ve sürekli ev içi görevlere kıstırılması durumunu ele alıyor. Evet var aslında, kadına dair şiddet konusunu ele aldığım pek çok performansım var.


Peki Ebru Hanım, Lifting a Secret feminist bağlamda Adana’da nasıl bir etki yarattı? İzleyiciden nasıl tepkiler alındı?


E.B: Performans seyircide inanılmaz bir etki yarattı, salonda adeta elle tutulur bir "duygu" vardı. Performans sonrasında da çok güzel geri dönüşler aldık. 


Son olarak tabii sizin açınızdan da sormak istiyorum. Performans sanatı ontolojik olarak canlı bir form olmasıyla; Erica Fisher-Lichte’nin kavramsallaştırmasıyla bir “feedback döngüsü”ne dayanıyor. Lifting a Secret'ı icra ettiğinizde oradaki kadınlar ile aranızda nasıl bir “geri-döngü” oldu? 


N.E:  Performans boyunca mekân çok sakindi, resmen konsantre olup beni izlediler. Bu beni çok etkiledi. Ben de başta heyecanlandım ama sonunda o enerjiyi gördüm ve dediğim gibi adeta transa girdim. İnsanlar etkilenmişti, bu yüzlerinden açıkça belli oluyordu. Sadece kadınlar değil, erkekler de adapte oldular ve anlamaya çalıştılar. 


Ardından bir konuşma oldu. Sorular geldi ve cevaplarken kendimi daha da açma imkânı buldum. Sanırım orada daha da iyi ifade edebildim. Bu açıdan söylemem gerekirse çok iyi bir seyirci kitlem vardı. İçlerinden biri; “Siz hep kadın üzerine konuşuyorsunuz, bu ritüel erkekler için de şiddet açığa çıkarıyor. Sonunda erkek de süsleniyor, belki o da mecbur bırakılıyor, onu düşündük mü?” dedi. “Haklısınız” dedim, “belki erkek de istemiyor.” O yönden diğer tarafı da düşündüm. Sonra bir ışık yandı kafamda, dedim ki; “bir günde biz gitsek, kapıya vursak, ben çiçek ve çikolata alsam, erkeğin evine girsem, sonra özel bir odaya gidip yarım saat konuşsak o erkekle. O kahve yapsa, bana ikram etse...” Tam tersi olsa yani, nasıl olur? Bunu da bir video performans olarak yapmaya karar verdim. 


Sonra konuşma sırasında çoğu dinleyici, saygıya dair bahsettiklerimin önemini kavradıklarını dile getirdiler. Saygı ön plandaydı benim için. Gelenek ve kültür ne demek? Önce bunu anlamalıyız diye düşünüyorum ve bunu anlamanın da saygı gösterebilme özverisiyle ilişkili olduğuna inanıyorum. Kültür çok önemli, tekrar ve altını çizerek söylüyorum: Kültür önemli. Kültürü ve gelenekleri bilmek ve aktarmak yanlış mı? Kültürlerimiz olmasaydı biz neden söz edecektik? Herkes unutsa hiçbir şey kalmaz bizden geriye. Bizler insan olarak bir yerden geliyoruz ve o dili konuşmaya devam ediyoruz. Bilmiyorum, en azından benim gibi kök fikrini önemseyen biri adına bu parçalar çok önemli, çok önemsiyorum.


Bununla birlikte eklemem gerekir ki, kültüre ve geleneklere dair kabulkârlık törenin içeriğine de bağlı. Ama direkt reddetmeden bir dinleyeyim, öğreneyim sonra karar vereyim diyebilmeli insan. Tabii karar mekanizması özneyi zorlamamalı bu noktada. Fakat gelelim kültürün bedenlere ne yaptığına. Buradaki kabul ya da ret unsuru sanırım törenlerin içeriğiyle de ilgili. Yani demem o ki, örnekle somutlaştıracak olursam Afrika kıtasında örneğin Sudan’da yapılan kadın sünnetini onaylamıyorum. Bu çok fazla! Törenler bu tarz şiddet içermemeli. 


Nihayetinde, sözlerimi bitirirken söylemek isterim ki Adana’da Soroptimistlerin iş birliğiyle yaptığım projeden harika bir sonuç aldım. İnsanlar çok beğendiklerini, etkilendiklerini dile getirdiler. “Bize yeni bir düşünce açtınız” dediler. Ne yaşadığımı onlara aktarabilmiştim. Evet bir öznelerarasılık hasıl olmuştu. İşte buydu! Tam da buydu istediğim. 


Opmerkingen


bottom of page