Eser tarafından biçimlenmek
- Berfin Küçükaçar
- 1 gün önce
- 5 dakikada okunur
Ruzy Gallery, Küratör Thom Oosterhof’un seçkisiyle sekiz farklı ülkeden 10 uluslararası sanatçının çeşitli disiplinlerinden eserlerini, 24-28 Eylül 2025 tarihleri arasında Contemporary Istanbul’un 20. yıl edisyonunda Formative başlığıyla izleyicilerle buluşturdu. Seçki fuarın ardından 2 Ekim - 2 Aralık 2025 tarihleri arasında Ruzy Gallery’de gerçekleşen aynı isimli serginin temellerini oluşturuyor. Alexandros Vasmoulakis, Amalie Jakobsen, Angela Santana, Anne von Freyburg, Gracelee Lawrence, Hugo Capron, John Riepenhoff, Maria Bang Espersen, Pam Glick ve Vickie Vainionpää’nın eserlerini bir araya getiren Formative’i küratörü Oosterhof ile konuştuk
Röportaj: Berfin Küçükaçar

Formative başlığını Tanpınar’ın “İnsanlar bile bazen tanımadıkları şeylerin yan sıması olabilir” cümlesinden ilham alarak kurguladınız. Bu ifade, serginin anlatısına nasıl yön verdi? Sanatçıları bir araya getiren temel düşünsel ortaklık neydi?
Hani bazen zihninde büyüyüp duran, ifade edilmek için adeta ısrar eden bir fikir olur ya… İşte bu da onlardan biriydi. Amacım, hem kendi pratiğini geliştiren hem de işi ileriye taşıyan sanatçıları bir araya getirmekti. Kullandıkları malzemelerle verdikleri mücadele ve eserlerinde araştırdıkları fikirler, onların sanat yolculuklarının “büyüme”sine katkıda bulunan temel unsurlardı.
Bu sürekli değişim hâlindeki “alışveriş ilişkisi”ni kavrayarak, sanatçılar direnç yerine yaratıcı bir özgürlük hissi bulabildiler. İşe, en azından bir süreliğine, direksiyonu bırakmayı göze alarak güvendiler.
Buna ek olarak, serginin merkezinde yer alan belirleyici bileşenlerden biri de “sürpriz” unsuru oldu. Sergiye katılan sanatçılar, yolculuklarının bir keşif süreci olduğunun ve ortaya çıkan buluşların çoğunlukla kasıtlı değil daha çok tesadüfi olduğunun farkında. Ben de bunu mekâna taşımak istedim. İzleyicinin sergi boyunca yöntemler, gizli motifler ve kullanılan teknikler aracılığıyla sürekli ve eşit ölçüde hem zorlanmasını hem de şaşırmasını amaçladım. Farklı boyutlarda ve farklı malzemelerden eserleri sergileyerek, izleyiciye isterse içine dalabileceği bir çok “keşif penceresi” sundum.

Formative, Ruzy Gallery, 2025, Sergiden görünüm. Fotoğraf: Kayhan Kaygusuz
Sergide resim, heykel ve tekstil gibi farklı mecralar, pasif taşıyıcılar olarak değil üretimin bir parçası olarak konumlanıyor. Sizce malzeme, sanatçının niyetini nasıl dönüştürüyor? Seçkideki işler bu açıdan hangi diyalogları kuruyor?
Formative’in hikâyesini anlatabilmek için farklı mecraların merkezi bir rol üstlenmesi şarttı. Çelik, iplik ve cam gibi malzemelerin sınırlılıkları -ve dolayısıyla sundukları imkânlar- o kadar farklı ki, yaratıcı süreçte sanatçıyı başka hiçbir malzemenin götüremeyeceği yönlere sürüklüyor. Bu çeşitlilik, daha önce bahsedilen “alışveriş”in pek çok farklı versiyonunu açığa çıkarıyor; öyle ki sonuç, adeta farklı dillerde yürütülen bir dizi diyaloğa dönüşüyor. Örneğin, Maria Bang Espersen’in işleri bir anda ortaya çıkıyor. Çalıştığı malzemenin erime ve soğuma noktaları çok kısa olduğu için, onu hızlı bir ifade biçimine zorluyor. Zamanla tekniği gelişse de, o an geldiğinde içgüdüsel ve kararlı davranmak zorunda; aksi takdirde cam oldukça acımasız olabiliyor. Buna karşılık, Angela Santana’nın pratiği çok daha farklı bir yol izliyor. Santana, çalışmalarını önce dijital ortamda yeniden işleyip biçimlerini yeniden hayal ederek inşa ediyor. Bu süreç, kısmen teknolojinin sınırlarıyla kısıtlı olsa da, aynı zamanda bu sınırların içinde patlayıcı bir yaratıcılıkla hayat buluyor. Üstelik bu, onun sürecinin yalnızca ilk adımı. Dijital kompozisyonundan memnun kaldığında, eser yağlı boyanın büyüsüyle tuvale taşınarak ikinci bir yaşam kazanıyor. Sonuç ise dijital olarak yeniden kurgulanan bir formun fiziksel dünyada vücut bulmuş hâli oluyor.
Zamanın ötesinde, sergide farklı mecralar aracılığıyla açığa çıkan bir diğer diyalog da temsil kavramı. Bu sergide keşfetmek istediğim şey, gerçekçi betimlemeler yerine soyut “ipuçları” sunarak izleyiciye biçimi sınırsız görme imkânı vermekti. Figürasyon ile soyutlama arasındaki sınırda çalışan birçok sanatçının eserleri, izleyiciye çok çeşitli bakış açıları sunuyor.
Tıpkı sanatçıların kendi üretimlerinde kullandıkları farklı mecralar gibi, dünyayı görme biçimlerimizi tanımlayan “mercekler” de biçim anlayışımızı ve onunla kurduğumuz ilişkiyi belirli sınırlar içinde tutar. Bu sergi, sanatsal pratik ve keşif süreçleri sonucunda ortaya çıkan biçimlerin her zaman göründüğü gibi olmadığını savunan bir anlatıyı öne çıkarıyor. Çünkü “biçimlenme” dediğimiz şey, aslında başarı ve başarısızlık, keşif ve hafıza, gerçek ve yanılsama arasındaki o serüvenin kendisinde saklı.

Formative, Ruzy Gallery, 2025, Sergiden görünüm. Fotoğraf: Kayhan Kaygusuz
Sekiz farklı ülkeden on sanatçıyı bir araya getiren bu seçki, farklı kültürel ve estetik arka planlar arasında nasıl bir etkileşim yaratıyor? Küratöryel süreçte bu çeşitlilik hangi yeni soruları ve diyalogları ortaya çıkardı?
Yetenekli, çok kültürlü yaratıcıları bir araya getirmenin sergiyi benim küratör olarak öngöremeyeceğim alanlara taşıyacağını bilmek, aslında bu işi yapmamın temel nedeni. Kendimi “ilk kıvılcımı çakan” kişi olarak görüyorum, fakat sergilerimi var eden şey, o kıvılcımdan doğan alevlerin büyümesindeki, biçimlerindeki ve renklerindeki sihir. Sonuçtan pek az pay alıyorum, esasen sadece oluşumdan sorumluyum.
Bu “oluşum” birçok sanatçıda, kültürel ya da estetik geçmişlerinden bağımsız olarak yankı buldu. Onlar da anladılar ki, ilk jestler, fırça darbeleri ya da fikirlerin kendisi sadece ateşi yakan bir kibrit. İşin kendisi ise daha en başından canlanıyor. Tıpkı bir ağacın üzerinde çalışan heykeltıraş gibi. Ağaca baktığında, bitmiş işi onun içinde görüyor. Tek yapması gereken, görüntüyü bozan fazlalıkları çıkarmak.
Serginin çeşitliliği, izleyici çeşitliliğini de beraberinde getirdi. Soyut sanata ilgi duyanlar için sergide gerçekten etkileyici soyut sanatçılar yer alıyor. Ancak benim asıl öne çıkarmak istediğim, izleyicinin daha önce karşılaşmadığı, soyutlamayı bambaşka bir noktaya taşıyan sanatçılar. Amacım, bu sanatçıları izleyicinin bakış alanına dahil etmek; onları keşfetmeye, sürece güvenmeye ve öngörmedikleri şeylerle karşılaşmaya davet etmek. Böylece, izleyici sergiden, mekâna girmeden önce deneyimlemeyi planlamadığı bir eser ya da bir dizi eser tarafından “biçimlenmiş” bir şekilde ayrılıyor… İşte sanatın büyüsü ve aktarmak istediğim deneyim bu.

Formative, Ruzy Gallery, 2025, Sergiden görünüm. Fotoğraf: Kayhan Kaygusuz
Formative, bakışın yanında bedensel bir deneyime de alan açıyor gibi görünüyor. İzleyicinin sergiyle kuracağı ilişkinin daha çok zihinsel bir okuma mı yoksa bedensel bir dolaşım mı olmasını öngörüyorsunuz? İzleyicinin kendi hafızası ve sezgisi serginin anlatısına nasıl dâhil oluyor?
Her iki unsur da önemli bir rol oynuyor. Büyük ölçekli birçok resimle birlikte izleyici, adeta resmin içine “dalıp” onu gerçekten deneyimlemeye davet ediliyor. Angela Santana’nın işlerinde görüldüğü gibi figürler insan biçiminden daha büyük boyutlarda beliriyor; Alexandros Vasmoulakis’in eserlerinde olduğu gibi soyutlamalar görkemli boyutlar kazanıyor ve böylece izleyicinin alışılmış bakış açısı daha geniş bir ufka taşınıyor. Bununla birlikte, yine orantı ve perspektifi sorgulayan heykelsi çalışmaların varlığı, izleyiciyi Ruzy’nin geniş galeri mekânını uzaktan izlenecek bir alan yerine, etkileşimli bir deneyim olarak keşfetmeye teşvik ediyor.
Buna karşılık, izleyicilerin zihinlerini zorlayan eserler sunmak da istedim. Soru sordukları kadar cevap da veren çalışmalar sergi için kritik bir öneme sahipti. Tıpkı eser ile sanatçı arasındaki ilişki gibi bu da tek taraflı bir durum değil, bir soru-cevap dansı. Bu akış, bu diyalog, sergi mekânında hissedilir hâle geliyor. İzleyici, bir eserden diğerine geçerken Tanpınar’ın derinlikli sözünü hatırlaması, serginin merkez anlatısını daima yakınında tutma açısından paha biçilmez bir değer taşıyor.

Formative, Ruzy Gallery, 2025, Sergiden görünüm. Fotoğraf: Kayhan Kaygusuz
Ruzy Gallery, Contemporary Istanbul’da ilk kez yer alıyor. Serginin ardından Ruzy Gallery’de devam edecek süreci, izleyiciye daha derin bir deneyim sunma açısından nasıl kurguluyorsunuz?
Contemporary Istanbul, sanat sahnesinde hem coğrafi olarak hem de takvimdeki yeri bakımından son derece önemli. Batı ve Doğu’daki pazarların kesişim noktasında yer alması, tarihsel olarak kritik öneme sahipti ve bugün bu her zamankinden daha fazla önem taşıyor. Asya ve Orta Doğu’da büyüyen pazarların giderek daha fazla dikkat çekmesi ve yeni yetenekler ortaya çıkarması, bu bölgelerin küresel “sanat masası”nda yerini her geçen gün daha da güçlendiriyor. Batı büyümeye devam ederken, Dubai, Katar ve İstanbul gibi merkezler Doğu ve Batı’dan gelen iş birliklerinin ve etkileşimlerin öne çıktığı önemli bir orta alanı temsil ediyor. Bu merkezlere yapılan özel ve kurumsal yatırımlar, hem buradaki seslerin daha gür çıkması, daha etkili hale gelmesi ve bölgedeki hikâyelerin dünyayla paylaşılması hem de bölge halkının diğer bölgelerden sanatçılarla tanışması açısından büyük bir fırsat sunuyor. 20. yıl dönümü, fuarın önemini ve zamanla kazandığı itibarı daha da artırıyor. Bölge ve uluslararası sanat sahnesi için böylesine anıtsal bir fuara, aralarında İstanbul’da ilk kez eserlerini sergileyecek çok sayıda yetenekli uluslararası sanatçının da bulunduğu olağanüstü bir kadroyla katılıyor olmaktan büyük bir heyecan duyuyoruz.
Umarız sunumumuz yalnızca önemli bir diyaloğu başlatmakla kalmaz, aynı zamanda sanatçılarımızı hem yerel hem de uluslararası yeni koleksiyonerlere tanıtma fırsatı da yaratır. Ortaya koyduğumuz emekten büyük gurur duyuyoruz ve size daha fazlasını göstermek için sabırsızlanıyoruz!
Yorumlar