Uras Kızıl’ın küratörlüğünü üstlendiği ve Kıymet Daştan ve Başak Kaptan’ın yapıtlarının yer aldığı Yeni(den) Başlayanlar İçin Kullanım Kılavuzu başlıklı sergi 19 Ocak’a dek Kasa Galeri’de devam ediyor. Sergideki işleri ve yarattıkları formu ele aldık
Yazı: Bihter Sabanoğlu
“Tavuklar korkuyla gıdaklayarak uyandılar; hepsi birden aynı anda gördükleri düşte uzaklarda
bir yerde...” *
Yeni(den) Başlayanlar İçin Kullanım Kılavuzu sergisinden, Fotoğraf: Serden Salman
Kasa Galeri’nin ev sahipliği yaptığı, Uras Kızıl’ın küratörlüğünü üstlendiği Kıymet Daştan ve Başak Kaptan’ın ortak sergisi Yeni(den) Başlayanlar için Kullanım Kılavuzu, son odasını Daştan’ın kurmalı ve tavuk figürlü çalar saatlerden mütevellit yerleştirmesi Geniş Zaman ile Kaptan’ın düğmelerin kâğıtlar altında pres aracılığıyla ezilmesi yöntemiyle elde edilen gravür baskı serisi Birçok Mesafenin Sessiz Dostu’na ayırıyor.
İncelemeye Geniş Zaman’dan başlayalım:
Kıymet Daştan tarafından meydana getirilmiş, boyutları ve şekilleri birbirinden farklı 12 adet kurmalı saatten oluşan bu mekanizmanın başrolünde gözümüze bir yerlerden aşina tavukların yer aldığını gözlemleriz. Belirli yaştaki kişilerin, ki bunların çoğunluğu muhtemelen çocukluğunu seksenli yıllarda geçirmiş bireylerdir, travmatik uyanışlarının müsebbibi saatlerin kadranında yer alan bu tavuklar, başlıkta gönderme yapılan George Orwell’in Hayvan Çiftliği’ndeki toplu bir kalkışmaya yeltenecek kadar cesur ve gözü kara hemcinslerinin aksine oldukça itaatkâr, monoton bir rol üstlenmiş görünürler. Günde iki kez sanatçı tarafından bizzat kurulması gereken bu saatlerin her biri farklı ritimde tıklar. Ara vermeden aynı tekdüzelikte sürüp gidişi bakımından kalp atışlarını ya da nefes alıp verişleri anımsatan bu tempo, tavukları totaliter bir düzenin temsilcileri haline getirir. Hayvanlar hem bir tür Sisifos gibi hiçbir zaman kendilerini besleyip büyütmeyecek yemlerini amaçsızca, ve paradoksal şekilde bir saat kadranının içinde bulunmalarına rağmen zamansızca, yemekte, hem de kapitalist düzenin birer askeri gibi insanları sabahın kör saatlerinde uyanıp işe gitmeleri için belirli aralıklarla dürterek rahatsız etmektedir. Bu uyumlu tekdüzeliğin çıkardığı kolektif ses sergi salonunu bir deprem dalgası gibi alttan sarsarken bir yandan ziyaretçiyi bir Panopticon misali içine hapseder. Bentham’ın ideal hapishanesi olan Panopticon için sarf ettiği sözleri bu bağlamda Geniş Zaman için de hatırlayabiliriz: “Ahlaki değerler reforme edildi, sağlık hizmetleri korundu, endüstri canlandırıldı, dağınık talimatlar tek bir mimari fikir üzerinde cisim buldu.”(1) Bir çalar saat ne de olsa sözü edilen kavramları muhafaza eden bir semboldür; onun sayesinde insanlar çalışma ahlakına uyum sağlar, erkenden uyanıp sağlıklı bir yaşam sürebilir, ülke sanayisine katkıda bulunabilir ve tüm “dağınık talimatlar” bu vesileyle bir nesne üzerinden mücessem hale gelir.
Yeni(den) Başlayanlar İçin Kullanım Kılavuzu sergisinden, Fotoğraf: Serden Salman
Saatlerden yayılan tik-tak sesleri bir yandan zamanın geçtiğini, ölümün yakınlarda bir yerde pusuya yatmış bulunduğunu vurgulamasıyla bir memento mori rolü üstlenir. Yaşamın döngüsü içinde zararsız birer öğe görünümüne sahip tavuklar bu şekilde gelecekten, yaşamdan, ölümden haber veren Antik Çağ kâhinlerine dönüşür. Tavukların kehanetlerde kullanılmasının ne derece yaygın olduğu bilinir; Antik Roma’da başvurulan auspicia ex tripudiis adeti, önemli askeri kararları kutsal tavukların yemlenme davranışını gözlemleyerek almaya dayanır. Savaş meydanında ya da bir askeri harekata girişmeden önce kutsal tavukların rahibi yani Pullarius tavuklara yem dağıtır ve hayvanların yemi tercih edip etmemesinden hareketle savaşa girilmesi ya da girilmemesi gerektiğine ya da bir bölgeye değil de diğerine asker gönderilmesinin uygun olduğuna karar verir. Tavukların kehanetine saygısızlık eden, onları dinlemeyerek hatalı bir askeri hamle yapan general cezalandırılabilir, sürgün edilebilir.(2) Buna en bilinen örnek Publius Claudius Pulcher’dir; Birinci Pön Savaşı sırasında Drepana Muharebesi’nden önce tavukların yemi yememelerini göz ardı eden, hatta öfkelenerek onları gemiden suya attıran Pulcher savaşı kaybeder. Öyle ki devamında bu olay Roma Cumhuriyeti’nde tanrıların kehanetlerini önemsememenin yol açacağı sonuçlardan alınması gereken bir ders mahiyetinde sıklıkla öne sürülür. Daştan’ın Geniş Zaman yapıtı izleyiciye tavuğun kâhin rolünü hatırlatır, 12 saatin her biri farklı bir zamana kurulu biçimde ilerlerken izleyici de bu kutsal hayvanları gözlemleyen ve davranışlarını bu kez bir sanat eseri kapsamında yorumlamaya çalışan birer Pullarius’a dönüşür.
Yeni(den) Başlayanlar İçin Kullanım Kılavuzu sergisinden, Fotoğraf: Serden Salman
Küratör Uras Kızıl’ın sergi çerçevesinde oluşturduğu ve “birlikte düşünmek”, “insan sonrası”, “temsili olmayan sanat” gibi güncel teorileri içeren teorik çatı, Daştan’ın işindeki tavuk figürlerine yeni sorgulamalara yol açabilecek bir katman daha ekler; insanların beslenme pratiklerinin etik dışı doğası yüzünden dehşet verici biçimde çoğalmış tavuk nüfusunun insanla ilişkisi nasıl olmalıdır? İnsanlar bu yaratıklar ile nasıl bir arada yaşamalı, kendini tavuklarla beraber içinde bulunduğu ekolojik düzenin parçası olarak ne şekillerde düşünmeli ve konumlandırmalıdır? Doğa ve toplumdan sanata geçilirse, sanatın öznesi sürekli insan mı olmak zorundadır? Saatlerin kadranında tavuklardan başka hiçbir detayın, örneğin rakamların var olmadığını düşünürsek, bir şeyin yokluğu da sanatın öznesi olabilir mi? Bu sorular sergideki Türk lirasından atılıp yok olmuş, göndergesi kalmamış altı sıfırı merkeze alan Yokluğu Bir, işlevsizleştiği için değersizleşmiş bir tekne panelinden oluşan Neyse, bir zamanlar içinde bulundurduğu pergelleri muhafaza edememiş Kayıp gibi diğer işlere de yansır.
Şimdi Daşdan’ın Geniş Zaman’ına eşlik eden aynı odadaki diğer eser, Başak Kaptan’ın Birçok Mesafenin Sessiz Dostu’na geçelim.
Yeni(den) Başlayanlar İçin Kullanım Kılavuzu sergisinden, Fotoğraf: Serden Salman
Kaptan’ın yapıtı kâğıt katlarının elle katlanıp yırtılmasıyla başlar. Kâğıt katlama başlı başına sayısız gönderme içeren bir pratiktir; esası Çin’e dayanan fakat daha çok Japon sanatı olarak bilinen Origami bunlar arasında ilk akla gelen olabilir. Origami’nin çıkışı dini ritüellere, Şinto tapınaklarında icra edilen katashiro törenlerine dayanır. Bu seremonilerde katlanan kağıtlar arınma amaçlı kullanılır; kâğıt katlayarak elde edilen formun kötücül ruhları içine hapsettiğine,
bu şekilde hem tapınağın korunduğuna hem de törene katılanların günahlarından arındığına inanılır. Kötücül ruhun kâğıda geçmesi fikrinin bilinçaltını yansıtan bir tarafı olduğunu tahmin etmek güç değildir; bu dini uygulamada söz konusu olan, özünde insana ait olan habis duyguların doğaüstü bir yaratığa yansıtılması ve nihayetinde insanın bu “canavarca hislerinin” kâğıt tarafından emilmesi gibi görünür. Güçlü şekilde edebiyatı, yazım sürecini, yazarın kabul görmeyebilecek düşüncelerinin ve hislerinin bir mecraya aktarılmasını, devamında da okuyucunun bu yazıları okuduğunda deneyimleyeceği “katharsis” duygusunu düşündüren bu pratik, kâğıdın dönüşme ve dönüştürme potansiyelini vurgular. Katlanan, açılan, sonsuz kez katlanarak değişik biçimlere bürünebilen kâğıt, evreni kasıp kavuracak güce sahip bir ruhun mecazi bedeni veya inananları arındıracak bir dini obje haline gelebilir. Dolayısıyla kâğıt hem yapıcı hem yıkıcı bir rol üstlenebilir.(3)
Yeni(den) Başlayanlar İçin Kullanım Kılavuzu sergisinden, Fotoğraf: Serden Salman
Kaptan’ın yapıtına dönersek, kâğıt aracılığıyla elde edilen dönüştürücü etkiye burada da tanık oluruz. Birçok Mesafenin Sessiz Dostu’nda elle katlayıp yırttığı kağıtların üzerine gravür baskı tekniğiyle çeşitli boyutlarda düğmelerin izini çıkaran Kaptan, bilinçli şekilde pres aletinin şiddetini izleyiciye hissettirmeyi hedefler. Presin baskısı ile kâğıdın altında kalan düğmelerin çatlayıp kırıldığını, kimi yerde kâğıdın yüzeyini deldiğini görürüz. Düğmeler Şinto seremonilerinde kâğıda hapsolan ruhları anımsatır biçimde kendi enerjilerine sahiptir; üzerlerine uygulanan baskıya karşı durur, çatlamalarına rağmen örtünün altından baş kaldırır, kâğıdı eğip bükerek onu duvardan yükselen bir rölyef haline getirirler. Sezilen bir enerji türü de işitseldir fakat işten “yükselen” bu ses, sergideki “yokluğuyla var olma” fikrini yansıtır biçimde duyulmaz. Eserin ismini -Birçok Mesafenin “Sessiz” Dostu- burada bir kez daha hatırlatmak gerekir. Presin baskısı altında çatırdayan, çatlayan, parçalara ayrılan düğmelerden yükseldiği kolayca tasavvur edilebilecek ve iş üretim safhasındayken zaten muhtemelen duyulmuş sesler, yan duvarda asılı Daştan’ın saatlerinin gürültüsüne tezat oluşturacak şekilde suskunluklarıyla odayı kaplar.(4)
Yeni(den) Başlayanlar İçin Kullanım Kılavuzu sergisinden, Fotoğraf: Serden Salman
Deleuze’ün Japon bir filozofu alıntılayarak sarf ettiği “maddenin bilimi Origami’yi model alıyor”(5) önermesinden yola çıkarak, incelediğimiz iki eserin katlarını oluşturduğu bir Origami nesnesi hayal edilebilir. Bir teorik fizik kavramı olan Sicim Teorisi dahi evrenin gözle görülmeyen boyutlarını kendi üzerine kapanan kıvrımlar şeklinde açıklar ve onları son derece kompleks Origami şekilleri biçiminde tarif etmeye çalışır.(6) Katlama, kıvrım oluşturma eylemi mutlaklıklar, ikilikler, tezatlar ve hiyerarşiler içermediğinden, ortada bir iç-dış, alt-üst, önce-sonra bulunmadığından, iki yapıtın birbirinin içine geçtiği, yeni düzenlemeler oluşturacak biçimde katlanıp açıldığı bir form tahayyül etmek Daşdan ve Kaptan’ın işlerini birlikte düşünmenin en uygun yöntemi olabilir.
Comments